18.08.2015 08:18:26
Merhaba; toplumsal sorunlara ilgili
biriyim. Öyle olunca yaşadığı zaman süreciyle ilgili toplumla, toplumsal
sorunlarla ilgili her insan gibi kafamda bazı sorular ve düşünceler oluşuyor.
Bu sabahın köründe yine öyle
olunca bunları yazıp okuyanlarla paylaşmak, yani onlarla dertleşmek istedim.
Ekşi sözlükteki “kişinin,
yakınlarının ayrıntılarla dolu yorumları, bitmek bilmez soruları ve pek sık
gerçekleşmese de şaşırtıcı duyarsızlıkları ile boğulmasındansa hiç tanımadığı
bir insanın olaylar karşısında tarafsız bakış açısını, az ve öz konuşmasını
tercih etmesidir” diye ifade ettiği dertleşme tam benim durumuma uyduğu için
yazımın başlığını “dertleşmek istedim” diye koydum.
Biliyorsunuz veya farkındasınız.
Bir süredir yaşadığımız toplumsal yapıda yaygın bir çatışma, şiddet ve ölümler
yaşanıyor.
Her insan gibi bunlar beni çok
tedirgin ediyor ve anlamaya çalışıyorum. Yani bu şiddetin gerisinde yatan şeyi
anlamak istiyorum.
Bana göre öyle “yaşadıklarımız
kandan ve ölümden siyaseten beslenenlerin kendi siyasi çıkarları için
izledikleri politikanın ürünü” deyip geçerek bunları anlamak olanaksız.
İki üç gün önce Varto meydanına
atılan çırılçıplak bir kadın resmi sosyal medyada paylaşıldı. Özel kuvvetlerce
bu kadını sorguya çekip, işkenceyle öldürdükten sonra meydana atıldığı bilgisi
dolaştı. Kadının PKK'lı olduğu yazıldı. Muş valiliğinin bu resimle ilgili
“bunun sorumluları ve resmi paylaşanlar cezalandırılacaktır” açıklamasıyla
anlaşıldı ki bu kadın devletin güvenlik kuvvetlerince sorgulanmış ve ölüsü
oraya atılmış.
Yine dün Avcılarda belediyenin
parkına yanında pitbul köpeğiyle gelen şahıs orada müzik yapan sokak
müzisyenlerine “bunlar Yahudi müziği çalıyor” diye tepki gösterip köpeğiyle
müzik yapanlara saldırmış. Neyse ki çevredekiler bunu etkisiz hale getirip
müzisyenlere sahip çıkmış.
Bu iki olay… Bunların birbiriyle
benzerliği ve görüldüğü gibi taşıdığı şey öfke ve şiddet olunca dikkatimi
çekti.
Buna benzer birçok olay yaşanıyor.
İnsanlar ölüyor, öldürülüyor. Ölenin veya öldürenin etnik kimliğine göre
toplumda farklı tepkiler medyaya yansıyor. Siyasi hesaplarla olduğu çok belli
olan her gün bir şekilde ölüm ölmek yüceltiliyor.
Yani tek tek kişilerdeki öfke ve
şiddet dalga dalga bütün toplumu sarmaya başladı. Öyle ki kendini aydın
demokrat olarak ifade edenler de duygu ve düşüncelerini ‘karşı taraf gördükleri
için’ öfke ve küfürle ifade etmeye başladılar.
Şimdi ta başa dönersek… Yani
Varto’daki görüntüye…
PKK lı olduğu söylenen bir kadın
yakalanmış. Onu yakalayanlar ‘nasıl bir öfke ve nefretse’ işkence ettikten
sonra çırılçıplak sokağa atmışlar. Sanırım “bize karşı gelenin sonu budur”
demek istemişler.
Türkiye demokratik hukuk devleti…
Siyaseten sorumlu olan etkili ve yetkili çevreler bunu söylüyor.
Demokratik hukuk devletinde az veya
çok suçların cezası az veya çok olarak hukukla verilir. Doğrusu da budur.
Kişiler ‘yetkileri ne olursa olsun’ kendi başlarına kimseye ceza veremez.
Ama Varto örneğinde veya Avcılar
örneğinde olduğu gibi veriyor. Bunu nasıl ifade edeceğiz veya anlayacağız? Daha
doğrusu güvenlik görevlisi olan birilerinin bir kadını parçalarcasına işkence
edip çırılçıplak sokağa atışını nasıl anlayacağız? Ona böyle davranmaları için
birileri öyle görev mi verdi? Yoksa içinden öyle mi geldi?
Neresinden tutarsan boklu değnek
misali bir durum…
Pekii! O zaman Avcılarda sokak
müzisyenlerine köpeğiyle saldıran kişiye kim görev verdi?
Burada ortaya çıkan sonuç kişilerin
kendileri gibi olmayan düşünmeyen kişilere karşı öldüresiye nefret duymasıdır.
Bu öyle bir duygu ki; bu duygusunu ifade edeni insanlıktan çıkarıp tamamen
bilinç altındaki hayvani duygularının esiri yapıyor.
Bana göre asıl tehlike bu.
İnsanların birbirine karşı öldüresiye düşmanlaşması…
Siyasiler; örneğin cumhurbaşkanı
toplumu kutuplaştırıp kendine yakınlaştırdığı kutupla veya kitleyle iktidarını
sürdürmeyi düşünüyor olabilir. Düne kadar ona destek veren herkesin; hatta düne
kadar kendiyle çok yakın politik dostluğu olanların, arkadaşlarının ifade
ettiği gibi 'olabilir' değil; izlediği politika bunu amaçlıyor.
Belki kendisi böyle bir
kutuplaşmadan bir süre daha iktidarı için bir yarar sağlayabilir.
Peki ya sonrası?
Yani birbirine ölümüne kutuplaşmış
en basit bir müzik sesine; o müziği yapana veya görevi gereği sorguladığı
kişiye öldüresiye düşmanlaşan, onu çırıl çıplak soyup sokakta teşhir edecek
kadar duygu yoksunu, insani bütün değerlerin yitirmiş bir toplumsal yapıda kime
ne hayır gelir ki?
Çünkü beride onlara karşı da
düşmanlaşan, benzeri duygular besleyen bir kitle oluşuyor.
Bu kadar birbirine düşmanlaşmış
toplumun geleceği ne olacak?
O müzisyenlere köpeğiyle
saldıranın, PKK'lı diye bir kadını işkenceyle öldürüp sokağa atanın, atanların
onlara sessiz kalan, görmezden gelenlerin çocukları, torunları için öyle
birbirine öldüresiye düşmanlaşmış bir toplumda ‘ne gelecekleri olur? Olur mu?’
‘Yoksa siyasi çıkarları için topumu bu hale getirenler, onların dümen suyunda
gitmekten çıkar umanlar veya bunlara tepkili kendilerinin daha iyi düşündüğünü,
toplumun geleceğini önemsediğini iddia edenler bu tehlikenin farkında değil
mi?’ Ya da farkındalar da “adaam sen de. Biz bu günü kurtaralım. Bugünkülerden
kurtulalım. Gerisi Allah Kerim” mi diyorlar.
Sabahın erkeninde aklıma geldi
bunlar. Okuyanlarla dertleşmek istedim.
Bana göre bu tehlikenin farkında
olan ve insani değerlerini duygularını henüz yitirmemiş olanlara burada çok
önemli görev düşüyor.
Onlara düşen öncelikli görev
toplumun içine sokulduğu bu travmayı doğru fark edip doğru çıkış yollarında
buluşup toplumun geneliyle o yola yönelmek olmalı.
Bana göre bunun yolu da ’ne olursa
olsun’ öfkeleri kontrol edip barış dilini daha geliştirip inadına toplumsal
barış için çaba göstermek; ölümü ölmeyi, öldürmeyi değil yaşamı yaşatmayı
yüceltmek gerekiyor.
İnat edilecek olan da toplumun
şiddete eğilimli fertleri değil onları bu yola sokan siyasi anlayıştaki siyasi
kadrodur.
Onlar kendi siyasi çıkarları için
körükledikleri şiddet sonucu olan ölüm ve öldürme acılarını kullanarak toplumu
nefret ve şiddet sarmalında kutuplaştırmaya çalışıyor olabilir.
Bu tehlikenin farkında olanlara
düşen aynı şekilde şiddetle tepki vermek olmamalıdır. Aksine ‘inadına’ toplumu
birleştirici bir yaklaşımla öfke ve şiddetin sonuçlarının bütün toplumun geleceğini
nasıl tehlikeye attığını doğru ve anlaşılır bir dille ifade etmelidir. Bu
şekilde toplumsal barış için seksen milyona yaklaşan halkın büyük çoğunluğunun
bütün farklılıklarını bir yana koyup barış içinde yaşama hedefinde, demokrasi
hedefinde; bütün sorunların görüşülerek, konuşularak çözüleceği demokratik
toplum hedefinde BARIŞ içinde bir araya gelmelerini sağlamak olmalıdır.
Ben şahsen kendinde birazcık aydın
sorumluluğu gören, tehlikenin birazcık farkında olanlar yukarıda işaret ettiğim
biçimde uğraşı içine girerlerse toplumun hızla birbiriyle barışık aydınlık bir
geleceğe evrileceğini umuyorum.
Yeter ki “olmaz” demeyelim. Yeter
ki bu sorunun başına ‘ama fakat’ gibi ikircikli ifadeler koyarak yaşadığımız
soruna yaklaşmayalım.
Hepimiz, yani bu kaygı içinde
olanlar olarak hep birlikte barış yolunda yürüyelim.
Emin olun toplumun, hepimizin,
hepimizin geleceğinin kurtuluşu bundadır
Sabahın esselatında aklıma bunlar
geldi. Kalkıp aletin başına geçtim; okuyanlarla bunları dertleşmek, derdimi ve
dert edindiğim şeyi giderici olabileceği yönünde düşüncemi ifade etmek istedim.
Umarım kendimi, düşüncemi doğru
ifade etmişimdir.