25 Şubat 2018 Pazar

İÇİMDEN "DERTLEŞMEK" GELDİ:



18.08.2015 08:18:26
A+ A-
Merhaba; toplumsal sorunlara ilgili biriyim. Öyle olunca yaşadığı zaman süreciyle ilgili toplumla, toplumsal sorunlarla ilgili her insan gibi kafamda bazı sorular ve düşünceler oluşuyor.
                               
Bu sabahın köründe yine öyle olunca bunları yazıp okuyanlarla paylaşmak, yani onlarla dertleşmek istedim.

Ekşi sözlükteki “kişinin, yakınlarının ayrıntılarla dolu yorumları, bitmek bilmez soruları ve pek sık gerçekleşmese de şaşırtıcı duyarsızlıkları ile boğulmasındansa hiç tanımadığı bir insanın olaylar karşısında tarafsız bakış açısını, az ve öz konuşmasını tercih etmesidir” diye ifade ettiği dertleşme tam benim durumuma uyduğu için yazımın başlığını “dertleşmek istedim” diye koydum.

Biliyorsunuz veya farkındasınız. Bir süredir yaşadığımız toplumsal yapıda yaygın bir çatışma, şiddet ve ölümler yaşanıyor.

Her insan gibi bunlar beni çok tedirgin ediyor ve anlamaya çalışıyorum. Yani bu şiddetin gerisinde yatan şeyi anlamak istiyorum.

Bana göre öyle “yaşadıklarımız kandan ve ölümden siyaseten beslenenlerin kendi siyasi çıkarları için izledikleri politikanın ürünü” deyip geçerek bunları anlamak olanaksız.

İki üç gün önce Varto meydanına atılan çırılçıplak bir kadın resmi sosyal medyada paylaşıldı. Özel kuvvetlerce bu kadını sorguya çekip, işkenceyle öldürdükten sonra meydana atıldığı bilgisi dolaştı. Kadının PKK'lı olduğu yazıldı. Muş valiliğinin bu resimle ilgili “bunun sorumluları ve resmi paylaşanlar cezalandırılacaktır” açıklamasıyla anlaşıldı ki bu kadın devletin güvenlik kuvvetlerince sorgulanmış ve ölüsü oraya atılmış.

Yine dün Avcılarda belediyenin parkına yanında pitbul köpeğiyle gelen şahıs orada müzik yapan sokak müzisyenlerine “bunlar Yahudi müziği çalıyor” diye tepki gösterip köpeğiyle müzik yapanlara saldırmış. Neyse ki çevredekiler bunu etkisiz hale getirip müzisyenlere sahip çıkmış.

Bu iki olay… Bunların birbiriyle benzerliği ve görüldüğü gibi taşıdığı şey öfke ve şiddet olunca dikkatimi çekti.

Buna benzer birçok olay yaşanıyor. İnsanlar ölüyor, öldürülüyor. Ölenin veya öldürenin etnik kimliğine göre toplumda farklı tepkiler medyaya yansıyor. Siyasi hesaplarla olduğu çok belli olan her gün bir şekilde ölüm ölmek yüceltiliyor.

Yani tek tek kişilerdeki öfke ve şiddet dalga dalga bütün toplumu sarmaya başladı. Öyle ki kendini aydın demokrat olarak ifade edenler de duygu ve düşüncelerini ‘karşı taraf gördükleri için’ öfke ve küfürle ifade etmeye başladılar.

Şimdi ta başa dönersek… Yani Varto’daki görüntüye…

PKK lı olduğu söylenen bir kadın yakalanmış. Onu yakalayanlar ‘nasıl bir öfke ve nefretse’ işkence ettikten sonra çırılçıplak sokağa atmışlar. Sanırım “bize karşı gelenin sonu budur” demek istemişler.

Türkiye demokratik hukuk devleti… Siyaseten sorumlu olan etkili ve yetkili çevreler bunu söylüyor.

Demokratik hukuk devletinde az veya çok suçların cezası az veya çok olarak hukukla verilir. Doğrusu da budur. Kişiler ‘yetkileri ne olursa olsun’ kendi başlarına kimseye ceza veremez.

Ama Varto örneğinde veya Avcılar örneğinde olduğu gibi veriyor. Bunu nasıl ifade edeceğiz veya anlayacağız? Daha doğrusu güvenlik görevlisi olan birilerinin bir kadını parçalarcasına işkence edip çırılçıplak sokağa atışını nasıl anlayacağız? Ona böyle davranmaları için birileri öyle görev mi verdi? Yoksa içinden öyle mi geldi?

Neresinden tutarsan boklu değnek misali bir durum…

Pekii! O zaman Avcılarda sokak müzisyenlerine köpeğiyle saldıran kişiye kim görev verdi?

Burada ortaya çıkan sonuç kişilerin kendileri gibi olmayan düşünmeyen kişilere karşı öldüresiye nefret duymasıdır. Bu öyle bir duygu ki; bu duygusunu ifade edeni insanlıktan çıkarıp tamamen bilinç altındaki hayvani duygularının esiri yapıyor.

Bana göre asıl tehlike bu. İnsanların birbirine karşı öldüresiye düşmanlaşması…

Siyasiler; örneğin cumhurbaşkanı toplumu kutuplaştırıp kendine yakınlaştırdığı kutupla veya kitleyle iktidarını sürdürmeyi düşünüyor olabilir. Düne kadar ona destek veren herkesin; hatta düne kadar kendiyle çok yakın politik dostluğu olanların, arkadaşlarının ifade ettiği gibi 'olabilir' değil; izlediği politika bunu amaçlıyor.

Belki kendisi böyle bir kutuplaşmadan bir süre daha iktidarı için bir yarar sağlayabilir.

Peki ya sonrası? 

Yani birbirine ölümüne kutuplaşmış en basit bir müzik sesine; o müziği yapana veya görevi gereği sorguladığı kişiye öldüresiye düşmanlaşan, onu çırıl çıplak soyup sokakta teşhir edecek kadar duygu yoksunu, insani bütün değerlerin yitirmiş bir toplumsal yapıda kime ne hayır gelir ki?

Çünkü beride onlara karşı da düşmanlaşan, benzeri duygular besleyen bir kitle oluşuyor.

Bu kadar birbirine düşmanlaşmış toplumun geleceği ne olacak?

O müzisyenlere köpeğiyle saldıranın, PKK'lı diye bir kadını işkenceyle öldürüp sokağa atanın, atanların onlara sessiz kalan, görmezden gelenlerin çocukları, torunları için öyle birbirine öldüresiye düşmanlaşmış bir toplumda ‘ne gelecekleri olur? Olur mu?’ ‘Yoksa siyasi çıkarları için topumu bu hale getirenler, onların dümen suyunda gitmekten çıkar umanlar veya bunlara tepkili kendilerinin daha iyi düşündüğünü, toplumun geleceğini önemsediğini iddia edenler bu tehlikenin farkında değil mi?’ Ya da farkındalar da “adaam sen de. Biz bu günü kurtaralım. Bugünkülerden kurtulalım. Gerisi Allah Kerim” mi diyorlar.

Sabahın erkeninde aklıma geldi bunlar. Okuyanlarla dertleşmek istedim.

Bana göre bu tehlikenin farkında olan ve insani değerlerini duygularını henüz yitirmemiş olanlara burada çok önemli görev düşüyor.

Onlara düşen öncelikli görev toplumun içine sokulduğu bu travmayı doğru fark edip doğru çıkış yollarında buluşup toplumun geneliyle o yola yönelmek olmalı.

Bana göre bunun yolu da ’ne olursa olsun’ öfkeleri kontrol edip barış dilini daha geliştirip inadına toplumsal barış için çaba göstermek; ölümü ölmeyi, öldürmeyi değil yaşamı yaşatmayı yüceltmek gerekiyor.

İnat edilecek olan da toplumun şiddete eğilimli fertleri değil onları bu yola sokan siyasi anlayıştaki siyasi kadrodur.

Onlar kendi siyasi çıkarları için körükledikleri şiddet sonucu olan ölüm ve öldürme acılarını kullanarak toplumu nefret ve şiddet sarmalında kutuplaştırmaya çalışıyor olabilir.

Bu tehlikenin farkında olanlara düşen aynı şekilde şiddetle tepki vermek olmamalıdır. Aksine ‘inadına’ toplumu birleştirici bir yaklaşımla öfke ve şiddetin sonuçlarının bütün toplumun geleceğini nasıl tehlikeye attığını doğru ve anlaşılır bir dille ifade etmelidir. Bu şekilde toplumsal barış için seksen milyona yaklaşan halkın büyük çoğunluğunun bütün farklılıklarını bir yana koyup barış içinde yaşama hedefinde, demokrasi hedefinde; bütün sorunların görüşülerek, konuşularak çözüleceği demokratik toplum hedefinde BARIŞ içinde bir araya gelmelerini sağlamak olmalıdır.

Ben şahsen kendinde birazcık aydın sorumluluğu gören, tehlikenin birazcık farkında olanlar yukarıda işaret ettiğim biçimde uğraşı içine girerlerse toplumun hızla birbiriyle barışık aydınlık bir geleceğe evrileceğini umuyorum.

Yeter ki “olmaz” demeyelim. Yeter ki bu sorunun başına ‘ama fakat’ gibi ikircikli ifadeler koyarak yaşadığımız soruna yaklaşmayalım.

Hepimiz, yani bu kaygı içinde olanlar olarak hep birlikte barış yolunda yürüyelim.

Emin olun toplumun, hepimizin, hepimizin geleceğinin kurtuluşu bundadır

Sabahın esselatında aklıma bunlar geldi. Kalkıp aletin başına geçtim; okuyanlarla bunları dertleşmek, derdimi ve dert edindiğim şeyi giderici olabileceği yönünde düşüncemi ifade etmek istedim.

Umarım kendimi, düşüncemi doğru ifade etmişimdir.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder