POLİTİKA
24.02.2016 13:16:12
Merhaba; HDP
milletvekili Tuba Hezer isimli bayan Ankara saldırısını yapan kişinin taziye
çadırına gitmiş.
İdris Baluken bunu
savunuyor.
Gerçi
"taziye" ölenin acısını ailesiyle paylaşmak oluyor; ama bana göre bu
çıkıntılıktan başka bir şey değil. Çünkü beri yanda öldürülen yirmi dokuz kişi
var. Onların aileleri de büyük acı içinde ve açılan taziye çadırı onları bu
acıya gark eden kişi için ailesinin açtığı taziye çadırı.
Yani Kürt sorununun
Türkiye Halkının genelinde kabul görüp çözümünde toplumsal mutabakat
sağlanmasının engellenmesi için "elden geleni arkalarına koymuyor"
gibi bu davranışlar bana göre asla savunulamaz.
Hep iddia ediyorum
"12 Eylül 1980 tarihinde Kürt Türk Türkiye Halkının birlikte demokrasi
savaşımı yapabilmesinin temelini dinamitleyen faşist cuntanın politikası hala
Kürt Türk düşmanlığı üzerinden bir amaca varmak isteyen birileri 've bana göre
varacak hiç bir hayırlı amacı olmayan' tarafından ısrarla tekrar tekrar tezgaha
koyuyor.
Umarım Kürt Türk
Türkiye Halkının barışını dinamitleyen bu aymazlıklar bir şekilde etkisizleşir.
Yoksa düne kadar
büyük acılar yaşayan Kürt Halkının da; Türkiye Halkının da geleceğine çok yazık
olacak.
Benim bunları
yazdığım sırada Radikal haberde HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş,
"Silopi'de 27 gün sokağa çıkma yasağından sonra 500 genç dağa çıktı. Tek
bir genç HDP'ye katılmadı çünkü umudu parlamentoda görmedi demek ki"
dediği haberi gözüme ilişti.
"Taş atan
çocukları anlamadan" başlıklı yazımı üç kez Radikal blogda paylaşmış; o
çocukların kazanılmasına işaret etmiştim.
Yukarıda yazdığım
yazıda da Ankara saldırganı için açılan taziye çadırına katılan HDP millet
vekilini eleştirmiştim.
Bana göre "hiç
kimse sütten çıkmış ak kaşık" değil ve Türkiye Halkının barışını savunmak
en çok da o barışın iki halkın aydınlık geleceği için şart olduğuna inanların
işidir. Yoksa savaştan; çatışmalardan siyasi ikbal bekleyenler zaten o işi;
yani savaş kışkırtıcılığını ve halkların birbirine düşmanlığını yeterince
körüklüyorlar.
Tekrar yazarsam
"barış önce dilde başlar" sonra "samimi davranışlarla devam
eder".
Ancak anayasa
çalışmalarında AKP ve HDP nin baş başa kalmasına bakınca; siyaset dünyasında
AKP HDP ile arkadan dolanıp "başkanlık sistemi" için yeni bir
alicengiz oyunu tezgahı yeniden çalışmaya başlamış gibi.
Bu arada ABD dış
işleri bakanı Rusya ile imzaladıkları barış yürümezse "B planları"
olduğunu söylemiş. Bu plan Suriye'nin bölünmesiymiş.
Atlantik ötesinden
ABD Suriye'ye demokrasi getirmek için çıktığı yolun sonunda Suriye'nin
bölünebileceğini açıklıyor.
Malum Nato'da
sergilenen planlar arasında Türkiye'nin güneydoğusunda Sevr'in planları
arasında yer alan Türkiye'nin bölündüğünü gösteren haritalar var. Arada bir
"Demoklesin kılıcı gibi" sallandırılan bu Türkiye'nin bölünmüş
haritaları için hiç kimse yüksek sesle olmaz öyle şey demiyor.
Cengiz Çandar bir
yazısına "Cenevre III'ten Sykes-Picot II çıkar mı?" diye başlık
atmış; orada "Sykes-Picot" için "Bolşeviklerin 1917 Devrimi sonrasında,
Çarlık arşivlerindeki ortaya çıkardığı kirli çamaşırları arasında Ortadoğu'da
Sevr anlaşması bölünme planı çıktığını" yazmıştı.
Birinci Dünya Savaşı
sonrasında bu plan gereği Ortadoğu topraklarının gerçekten İngiltere ile Fransa
arasında "manda yönetimleri" altında parçalandığını ve bölüşüldüğünü
yazmıştı.
Daha sonraki bir
yazısında da Arap baharının beşinci yılında "Arap Baharı" için
"Yeni Sykes-Picot" yerine "Yeni Westphalia" mı?" diye
sorgulamıştı.
O yazısında
Suriye'nin Arap baharını yani "Arap devrimi" ya da
"ayaklanmalarının" sonuçlarını hükümsüz kıldığını yazmış ve
"Yeni Westphalia" için de "Suriye ile birlikte, Suriye savaş
alanı esas olmak üzere bölgede yaşananların 'Avrupa'nın 17. Yüzyılında, 1618-1648
yılları arasında yaşanan ve Westphalia Düzeni ile noktalanan Otuz Yıl
Savaşları'nın' "Ortadoğu versiyonu"dur" diye yazmıştı.
Buradan anlaşıldığı
gibi Ortadoğu'da hiçbir şey önceden öngörüldüğü gitmiyor. Her an yeni durumlar
ortaya çıkabiliyor. ABD dış işleri bakanının Suriye ilgili açıkladıkları
"B" planı da bunu gösteriyor.
Buradan bakınca
giderek Ortadoğu'ya daha çok bulaşan Türkiye için de önceden "şu
olabilir" demek giderek zorlaşıyor.
Çünkü "burası
Ortadoğu'ya bulaşmış Türkiye abiciğim. Burada da siyasetteki tüm oryantallikler
geçerlidir”
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder