Aşağıda radikalblogda 23 Aralık 2014 günü yazıp paylaştığım "Burnundan kıl aldırmamanın faturası" başlıklı yazımı çok küçük değişiklikle rahatlıkla bugün iktidarın izlediği dış politika için değerlendirebiliriz.
Bu düşünceyle aynı yazıyı hiç dokunmadan bugün tekrar paylaştım.
Bu düşünceyle aynı yazıyı hiç dokunmadan bugün tekrar paylaştım.
DÜNYA
23.12.2014 08:45:24
Sabah Radikal’de
Katar’ın Türkiye’yi yalnız bıraktığını “değerli yalnızlıktan ıssız adamlığa”
başlığı altında okuyunca aşağıdaki yazıyı yazma gereği duydum.
Gerçi dış politikada
bilgim bu konulara ilgili bir yurttaş olmaktan öteye geçmez.
Ancak AKP'nin daha
doğrusu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın; mimarlığını bugün başbakan olan
Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı dış politikada geldiği noktaya bakınca olan biteni
ülke sorunlarına duyarlı biraz bir yurttaş olarak anlamakta zorlanıyorum.
Bildiğim kadarıyla
devlet toplumsal yapının en üst örgütlenme biçimidir.
Sosyal yaşamda da
toplumun en küçük oluşumu ailedir. Aile yaşamında bile insanların sosyal ve
ekonomik gereksinimleri için konu-komşuya, onlarla iyi ilişkilere ihtiyacı
vardır.
Komşularıyla
geçimsiz olan bir ailenin dirlik içinde huzurlu yaşaması olanaksızdır. Hele
ticaretle biraz ilgisi varsa özellikle komşularıyla iyi geçinmeden ticari
hayatta başarılı olması olanaksızdır..
Komşularla iyi
ilişki, iyi komşuluklar atasözlerine bile “ev alma komşu al” sözüyle geçmiş;
burada komşunun ne kadar önemli olduğu vurgulanmıştır.
Yine toplum
hayatında bilinir ki; toplum yaşamında ‘burnundan kıl aldırmaz’ denen ‘kimseye
eyvallah etmeyen’ tipler vardır. Böyleleri eğer ekonomik veya fiziki yönden
güçlü iseler etrafındaki insanlar, konu komşu ‘haliyle’ ondan çekinirler. Ama o
kişi veya kişiler ama ekonomik yönden; ama fiziki yönden biraz güç kaybederse
veya o toplumu bir şekilde terk ederse arkasından teneke çalınır veya vefat
ederse cenazesine kimse katılmak istemez; ayrıca ‘burnundan kıl aldırmaz
tiplerin’ bu davranışlarının sonucunun olumsuzluğunu yalnız o değil; o kişiyle
birlikte bütün ailesi çeker.
Çünkü kimse o
aileden biriyle kız veya erkeklerini evlendirip akraba olmak istemez.
Bu yazdıklarımı
özellikle küçük çevrelerde yaşayanlar doğrulayacaktır.
Siyasi hayatta da bu
böyle olduğunu düşünüyorum.
Bence siyaseten
güçlü olan ve iktidarı eline geçiren ‘ben ne oldum?’ şişkinliğine kapılır ve
çevresini kırıp geçirirse, birlikte siyaset yaptığı muhalif çevreleri hiçe
sayarsa devlet politikasında başka devletlerle iyi ilişkiyi ‘burnundan kıl
aldırmaz insanlar gibi’ hiç önemsemez, herkese adeta düşmanlık içeren politika
ile yaklaşırsa bilmelidir ki siyaseten tökezlediği anda elini tutacak kimse
kalmaz…
Böyle siyaset
yapanlar yukarıda anlatmaya çalıştığım olası olumsuz sonuçlardan bir kendi
etkilense “Ne yapalım? Ektiğini biçti” umursamazlığı içinde olunabilir.
Ama tıpkı ailede
aileyi temsil eden kişinin ‘nasıl?’ geçimsiz, konu komşuyla düşman ilişkisini
bütün aile bireyleri çekerse, toplum yaşamında toplumu iktidar olarak temsil
eden kişilerin veya partilerin komşu devletlerle sorun yaşamasının, onun
ötesinde herkesle küs ve düşman olunmasının sonuçlarını bütün toplum çeker.
Onun için
uygulamalarına karşı bile olunsa iktidarın özellikle dış politikadaki
yalnızlaşması, komşu ülkelerle ağır sorunlar yaşamasına karşı iktidarı uyarmak
herkesin görevi olmalıdır; ben öyle düşünüyorum.
AKP iktidarının dış
dünyada giderek yalnızlaşması; en son Ortadoğu’da dış politikada uyum ve görüş
birliği içinde olduğu Katar’ın da politika değişikliğine gidip Türkiye’yi
yalnız bıraktığı haberini Radikal’de okuyunca bunları düşündüm.
Çünkü dün akşam
haberlerinde de Güney Anadolu’da narenciye üretenlerin feryadı vardı. Eğer
büyük umut bağlanan; ancak kendi içinde tutarsız olan Rusya’da ekonomik kriz
derinleşirse; Güneyde tıkanan ihracat kanalları nedeniyle zaten sıkıntı yaşayan
Türkiye ekonomisinin duvara toslaması kaçınılmazdır.
Haliyle bütün bu
olumsuzluklar bütün yurttaşların yaşamını etkileyecektir.
Bana göre hala bu
olumsuzlukların aşılması olanaklı. Yeter ki 2011 seçimlerinin galibi ve o sıra
başbakan olan cumhurbaşkanı 2011 seçimleri sonrası balkon konuşmasında uygulamayı
vaat ettiği politikaya geri dönsün.
Böyle bir geri dönüş
için hala fırsat var.
Daha önce “ben
Ergenekon’un ve Balyoz’un savcısıyım” derken ‘paralel yapı’ denen oluşumun
askere kumpas kurduğu nasıl kabul edilip o kumpas politikasından geri dönüldüyse;
bir özeleştiri ile 2011 balkon konuşmasındaki söylemleri uygulamaya dönüleceği
de pek ala söylenebilir.
Yoksa bir takım
çapraşık politikalar ve ucu belirsiz ‘çözüm süreci gibi’ verilen umutlarla 2015
te yeniden iktidara gelinse bile; bu sonucun ne AKP'ye ne de AKP'nin
tartışmasız tek lideri cumhurbaşkanına ne de Türkiye Halkına bir hayrı olmaz.
Böyle bir sonuçta
AKP ve cumhurbaşkanı ‘eğer siyaseten ayağı kayarsa’ kendine el uzatacak kimseyi
bulamayacağı gibi; ortalığın arkalarından çalınan teneke gürültüsüne boğulacağı
kesindir. Türkiye de bu yalnızlaşmanın faturasını ancak uzun yıllarda çekilen
sıkıntıları yaşayarak öder.
Tabi burada tercih
kendilerinin olsa da; onları 2011 balkon konuşmasına dönmeleri için ısrarlı
olmak toplumsal sorumluluk içinde olan herkesin görevidir. Çünkü bu konu “bana
ne ettiğini çeksin veya versin hesabını” şeklinde bir yaklaşımı kabul etmeyecek
kadar ciddidir.
Çünkü bugünlerde
hukukta ve demokratik yaşamda artan tahribat ve iktidarın savrukluğundan
cesaret alıp karanlıklardan başını uzatıp toplumu ‘bu ne böyle?’ diye
şaşırtarak kışkırtan kesimlerin etkisi; daha doğrusu toplumun sosyal yaşamını
ve yılların yaşanmışlığı içinde kabul ettiği yaşam biçimini horlama ve
kışkırtmalar artarsa bunun sonucunda Kürt Türk Alevi Sünni seksen milyona
ulaşan nüfusuyla Türkiye Halkının büyük kaos ve çatışmalara sürüklenmesi
sonunda 12 Eylül 80 öncesini bile aratır hale gelinecektir. Çünkü tam bir
felaket yaşanacaktır.
Bunun böyle
olacağını bilmek için kahin olmaya da hiç gerek yok. O yıllara nasıl gelindiği
doğru bir perspektiften analiz edilirse yazdıklarım daha iyi anlaşılacaktır
Bu düşünce ve
endişelerle bir yurttaş olarak ben izlenen politikanın ‘olası değil; olması
muhtemel olan’ olumsuz sonuçlarının toplumsal yaşamda nelere sebep olacağını ve
böyle bir sonucu yaşamamak için ‘neler yapılabileceği?’ ve ‘iktidarın isterse
pek alan bunu becerebileceğini’ paylaşmak istedim.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder