18 Şubat 2018 Pazar

Burundan kıl aldırmamanın faturası DÜNYA 23.12.2014 08:45:24

Aşağıda radikalblogda 23 Aralık 2014 günü yazıp paylaştığım "Burnundan kıl aldırmamanın faturası" başlıklı yazımı çok küçük değişiklikle rahatlıkla bugün iktidarın izlediği dış politika için değerlendirebiliriz.
Bu düşünceyle aynı yazıyı hiç dokunmadan bugün tekrar paylaştım.

 DÜNYA
23.12.2014 08:45:24
Sabah Radikal’de Katar’ın Türkiye’yi yalnız bıraktığını “değerli yalnızlıktan ıssız adamlığa” başlığı altında okuyunca aşağıdaki yazıyı yazma gereği duydum.
Gerçi dış politikada bilgim bu konulara ilgili bir yurttaş olmaktan öteye geçmez.

Ancak AKP'nin daha doğrusu Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın; mimarlığını bugün başbakan olan Ahmet Davutoğlu’nun yaptığı dış politikada geldiği noktaya bakınca olan biteni ülke sorunlarına duyarlı biraz bir yurttaş olarak anlamakta zorlanıyorum.

Bildiğim kadarıyla devlet toplumsal yapının en üst örgütlenme biçimidir.

Sosyal yaşamda da toplumun en küçük oluşumu ailedir. Aile yaşamında bile insanların sosyal ve ekonomik gereksinimleri için konu-komşuya, onlarla iyi ilişkilere ihtiyacı vardır.

Komşularıyla geçimsiz olan bir ailenin dirlik içinde huzurlu yaşaması olanaksızdır. Hele ticaretle biraz ilgisi varsa özellikle komşularıyla iyi geçinmeden ticari hayatta başarılı olması olanaksızdır..

Komşularla iyi ilişki, iyi komşuluklar atasözlerine bile “ev alma komşu al” sözüyle geçmiş; burada komşunun ne kadar önemli olduğu vurgulanmıştır.

Yine toplum hayatında bilinir ki; toplum yaşamında ‘burnundan kıl aldırmaz’ denen ‘kimseye eyvallah etmeyen’ tipler vardır. Böyleleri eğer ekonomik veya fiziki yönden güçlü iseler etrafındaki insanlar, konu komşu ‘haliyle’ ondan çekinirler. Ama o kişi veya kişiler ama ekonomik yönden; ama fiziki yönden biraz güç kaybederse veya o toplumu bir şekilde terk ederse arkasından teneke çalınır veya vefat ederse cenazesine kimse katılmak istemez; ayrıca ‘burnundan kıl aldırmaz tiplerin’ bu davranışlarının sonucunun olumsuzluğunu yalnız o değil; o kişiyle birlikte bütün ailesi çeker.

Çünkü kimse o aileden biriyle kız veya erkeklerini evlendirip akraba olmak istemez.

Bu yazdıklarımı özellikle küçük çevrelerde yaşayanlar doğrulayacaktır.

Siyasi hayatta da bu böyle olduğunu düşünüyorum.

Bence siyaseten güçlü olan ve iktidarı eline geçiren ‘ben ne oldum?’ şişkinliğine kapılır ve çevresini kırıp geçirirse, birlikte siyaset yaptığı muhalif çevreleri hiçe sayarsa devlet politikasında başka devletlerle iyi ilişkiyi ‘burnundan kıl aldırmaz insanlar gibi’ hiç önemsemez, herkese adeta düşmanlık içeren politika ile yaklaşırsa bilmelidir ki siyaseten tökezlediği anda elini tutacak kimse kalmaz…

Böyle siyaset yapanlar yukarıda anlatmaya çalıştığım olası olumsuz sonuçlardan bir kendi etkilense “Ne yapalım? Ektiğini biçti” umursamazlığı içinde olunabilir.

Ama tıpkı ailede aileyi temsil eden kişinin ‘nasıl?’ geçimsiz, konu komşuyla düşman ilişkisini bütün aile bireyleri çekerse, toplum yaşamında toplumu iktidar olarak temsil eden kişilerin veya partilerin komşu devletlerle sorun yaşamasının, onun ötesinde herkesle küs ve düşman olunmasının sonuçlarını bütün toplum çeker.

Onun için uygulamalarına karşı bile olunsa iktidarın özellikle dış politikadaki yalnızlaşması, komşu ülkelerle ağır sorunlar yaşamasına karşı iktidarı uyarmak herkesin görevi olmalıdır; ben öyle düşünüyorum.

AKP iktidarının dış dünyada giderek yalnızlaşması; en son Ortadoğu’da dış politikada uyum ve görüş birliği içinde olduğu Katar’ın da politika değişikliğine gidip Türkiye’yi yalnız bıraktığı haberini Radikal’de okuyunca bunları düşündüm.

Çünkü dün akşam haberlerinde de Güney Anadolu’da narenciye üretenlerin feryadı vardı. Eğer büyük umut bağlanan; ancak kendi içinde tutarsız olan Rusya’da ekonomik kriz derinleşirse; Güneyde tıkanan ihracat kanalları nedeniyle zaten sıkıntı yaşayan Türkiye ekonomisinin duvara toslaması kaçınılmazdır.

Haliyle bütün bu olumsuzluklar bütün yurttaşların yaşamını etkileyecektir.

Bana göre hala bu olumsuzlukların aşılması olanaklı. Yeter ki 2011 seçimlerinin galibi ve o sıra başbakan olan cumhurbaşkanı 2011 seçimleri sonrası balkon konuşmasında uygulamayı vaat ettiği politikaya geri dönsün.

Böyle bir geri dönüş için hala fırsat var.

Daha önce “ben Ergenekon’un ve Balyoz’un savcısıyım” derken ‘paralel yapı’ denen oluşumun askere kumpas kurduğu nasıl kabul edilip o kumpas politikasından geri dönüldüyse; bir özeleştiri ile 2011 balkon konuşmasındaki söylemleri uygulamaya dönüleceği de pek ala söylenebilir.

Yoksa bir takım çapraşık politikalar ve ucu belirsiz ‘çözüm süreci gibi’ verilen umutlarla 2015 te yeniden iktidara gelinse bile; bu sonucun ne AKP'ye ne de AKP'nin tartışmasız tek lideri cumhurbaşkanına ne de Türkiye Halkına bir hayrı olmaz.

Böyle bir sonuçta AKP ve cumhurbaşkanı ‘eğer siyaseten ayağı kayarsa’ kendine el uzatacak kimseyi bulamayacağı gibi; ortalığın arkalarından çalınan teneke gürültüsüne boğulacağı kesindir. Türkiye de bu yalnızlaşmanın faturasını ancak uzun yıllarda çekilen sıkıntıları yaşayarak öder.

Tabi burada tercih kendilerinin olsa da; onları 2011 balkon konuşmasına dönmeleri için ısrarlı olmak toplumsal sorumluluk içinde olan herkesin görevidir. Çünkü bu konu “bana ne ettiğini çeksin veya versin hesabını” şeklinde bir yaklaşımı kabul etmeyecek kadar ciddidir.

Çünkü bugünlerde hukukta ve demokratik yaşamda artan tahribat ve iktidarın savrukluğundan cesaret alıp karanlıklardan başını uzatıp toplumu ‘bu ne böyle?’ diye şaşırtarak kışkırtan kesimlerin etkisi; daha doğrusu toplumun sosyal yaşamını ve yılların yaşanmışlığı içinde kabul ettiği yaşam biçimini horlama ve kışkırtmalar artarsa bunun sonucunda Kürt Türk Alevi Sünni seksen milyona ulaşan nüfusuyla Türkiye Halkının büyük kaos ve çatışmalara sürüklenmesi sonunda 12 Eylül 80 öncesini bile aratır hale gelinecektir. Çünkü tam bir felaket yaşanacaktır.

Bunun böyle olacağını bilmek için kahin olmaya da hiç gerek yok. O yıllara nasıl gelindiği doğru bir perspektiften analiz edilirse yazdıklarım daha iyi anlaşılacaktır

Bu düşünce ve endişelerle bir yurttaş olarak ben izlenen politikanın ‘olası değil; olması muhtemel olan’ olumsuz sonuçlarının toplumsal yaşamda nelere sebep olacağını ve böyle bir sonucu yaşamamak için ‘neler yapılabileceği?’ ve ‘iktidarın isterse pek alan bunu becerebileceğini’ paylaşmak istedim.



                         
                       


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder