22 Nisan 2017 Cumartesi

DUVARI BİLE OLMAYAN DİJİTAL KÜTÜPHANELER ÜZERİNE, KİTABIN SAYFALARINI ÇEVİREREK OKUMANIN ÖNEMİ VE NEDEN ÖYLE GEREKTİĞİ ÜZERİNE DÜŞÜNDÜKLERİM



Teknoloji çağına uygun dijital kütüphane, dijital kitap; insana, özellikle günümüzde fazla dijitalleşen insana belki çok hoş geliyor.
Benim kızlarım da önceleri "kitap okuma işi nasıl gidiyor?" diye sorduğumda, biraz da benimle dalga geçmek isteyerek "baba sen de çok gerisin, artık bilgisayardan istediğimiz kitabı indirebiliyoruz" diye cevap verirdi.
Sorun istediğin kitabı indirmek değil; olayı dijitalden koparıp, her türlü yapaylıktan uzak eline aldığın bir kitapla, o kitabın gezindiği çağlara, o çağlardaki yaşamın içinde gezinme zevkine varmak, insanı insanlığından, varoluşundan, varoluş değerlerinden koparmadan, robot bir tip haline getirmeden kendi doğallığı içinde aydınlanmanın keyfine varmasını sağlamaktır.
Kitabın özelliği bu olmalı...
Kitap salt birtakım bilgileri, formülleri içinde barındıran bir araç değil, onun ötesinde insanın bütün geçmişini, geçmişindeki yaşamın her türlü anlarının örneklerini, insanın yaşanmışlığının kültürel, sosyal yönlerini hoşlaştırılmış bir dille (ki ona edebiyat diyorlar) anlatımını içinde biriktiren ve yine insanın en güzel emeğinin ürünü bir değerdir.
Sonra kütüphane, kütüphanecilik deyince yine çok yanlış algılıyoruz.
Bir gönderide biri kütüphane ortamındaki toz benzeri şeylerden bahsederek, duvarları bile olmayan dijital kütüphaneden bahsedip, onları övüyor.
Oysa kütüphane daha doğrusu kütüphanecilik o değil ki. Öyle olsaydı çağdaş ülkeler kütüphanecilik eğitimine öyle büyük önem vermez, kişi başına düşen kütüphaneci sayısını sürekli artırmayı hedeflemezdi. Çünkü kütüphane, kütüphanecilik, okumak için kitap edinilen veya insanlara her yerde, evde, köyde, kasabada, tatil yerinde, akla gelen insanın olduğu her yerde kitap okuma olanağı veren bir hizmetin adıdır.
Öyle olduğu için dünyada mutlu ülkeler sıralamasında ilk sıralarda yer alan Danimarka, Norveç, Hollanda, Finlandiya gibi ülkelerde kütüphanecilik eğitimine çok önem verilir. Çünkü kitap alışkanlığının toplumda yaygın olması ancak insanları kütüphanelere çekerek orada onlara verilecek hizmetin uzman kişilerce yürütülmesi önemlidir.
Yani o ülkelerde kütüphanecilik önemli bir meslek olarak ele alınır ve kütüphaneci eğitimine bu anlamda çok önem verilir. Yani kütüphanecilik hizmetinin en iyi ancak bu konuda uzman personelle verilebileceği düşüncesiyle hareket edilir.
Oralarda aydınlanma seviyesi kişi başına düşecek kütüphaneci ölçü alınarak belirlenir.
Örneğin Danimarka’da her bin kişiye bir kütüphaneci düşer ve kütüphanecilik oralarda en saygın mesleklerden sayılır.
Bizde de kütüphane, topluma kitap sevgisi aşılama gibi aydınlanmaya yönelik çalışmalar her konuda olduğu gibi cumhuriyetin kuruluş yıllarında çok önemsenmiş.
Halka yönelik okuma yazma kursları için açılan ve dünyada sadece Danimarka’da benzer örneği görülen Millet Mektepleriyle başlayan çalışmalar daha sonra buralardan elde edilen deneyimin ışığında “halka yani köylüye kendi aydınıyla ulaşma” projesi olan Köy Enstitülerinde daha sistemli hale gelmiş ve okuldan mezun olan her Köy Enstitüsü mezununa 150-200 adet dünya klasikleri verilerek onların gittiği köylerin 150-200 kitaplık kütüphaneler kavuşması hedeflenmiş; ayrıca halk evlerinde açılan halk kütüphaneleriyle okuma yazma kurslarında okuma öğrenmiş halkta kitap okuma alışkanlığı kazandırma hedeflenmiş.
O dönemde hummalı olarak başlayan halkın kitaba ilgisini artırma çabaları 2.Dünya savaşının yarattığı kaos sonucu iktidarın el değiştirmesiyle birlikte akamete uğramıştır.
Öyle ki! O günlerden günümüze kütüphane hizmetlerinin kütüphaneciliğin gelişim sürecine bakınca ‘adeta’ kerhen yasak savıcı bir anlayışla kütüphanecilik olayına bakılmış. Kütüphanecilikle ilgili doğru dürüst bir kanun bile çıkarılamamış; cumhuriyetin kuruluş yıllarında çıkarılan genelgelerle durum idare edilmeye çalışmış; bunun sonucunda o yıllarda toplumda büyük heves uyandıran aydınlanma süreci giderek sönümlenmiş ve gerilemiştir.
Kitap kütüphanecilik gibi toplumsal aydınlanmanın en önemli araç ve argümanları giderek gerilerken toplum hayatına adeta zorunlu olarak giren çağın iletişim araçları bahane edilip olmayan kütüphaneciliğin ve kütüphanelerin yerine dijital kütüphaneciliği önermek, öne sürmek bana göre tam bir görgüsüz şıpsevdiliğin daniskasıdır.
Bunun böyle olduğunu dünyanın en mutlu ülkeler sıralamasında ilk sıraları alan ve gelir dağılımı yönünden  bizden çok ileride zengin yurttaşların yaşadığı ülkelerdeki yurttaşların iletişim araçlarına sahip olma olanağı bizden kat be kat üstünken oralarda hala kütüphaneciliğin ve kütüphanecilik eğitiminin en gözde toplumsal hedeflerden olması açıkça gösteriyor.
Çünkü insan giderek kendi ortamından koparılıp teknolojinin hizmetinde birer robota dönüştürülürken, oralarda insanın koparılmak istendiği geçmişine bağlanması ve geçmiş toplumsal hatıraları hatırlamasında en iyi araç olan kitabın doğallığını koruması çok önemsenmektedir
Buradan bakınca bizde şıpsevdi görgüsüzlüğüyle dijital kütüphaneler öne çıkarılıp övülürse; yani robotlaşan dünyanın bir parçası haline getirmek özenti haline getirilip bu eylem alkışlanırsa emin olun gelecekte birey olarak oluşacak veya oluşturulacak yaratığın hiç tadı tuzu olmayacak; ayrıca teknolojiyle bütünleşen toplumsal aydınlanmayı öne çıkaran toplumların yanında ortaçağın karanlığında yaşamaya çalışan bilim kurgu yaratıklarına dönüşmemiz işten bile olmayacaktır.
Buradan bakınca bana göre öyle tatsız tuzsuz bir yaratık olarak yaşamanın da bir anlamı kalmayacaktır.
Bunu fark eden gelişmiş toplumlar teknolojik gelişmenin insanın sosyalleşmesinde yarattığı zararın farkına varıp, bunun çaresini aramaya yöneldiği bir dönemde biz onların terk etmeyi düşündüğü alanı doldurmaya özenmemeliyiz.
Aksine cumhuriyetin kuruluş yıllarında yakılan aydınlanma meşalesini sahiplenip; o yıllardaki heyecanı yeniden yaratıp insanımızın kitapla buluşmasında önemli işlevi olan kütüphaneciliği yeniden amacına uygun olarak teşkilatlandırıp buralarda çalışması için bu mesleğin önemini kavrayan uzman kişilerin eğitimine çok önem vermeliyiz.
Kitap okumanın keyfini gerekliliğini kendimiz önemserken yaşadığımız çevredeki insanlara da önemsetmeliyiz. Kitap okuma alışkanlığı kazanmanın aydınlanmanın önemli bir parçası olduğunu bilmeliyiz.
Geleceğimizi kurtarmak istiyorsak mutlaka geleceğimiz olan çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığı kazandırmalıyız. Ve kitap okumanın, okutmanın keyfine varabilmek için bu 1950 li yıllarda eşekleriyle köylerde kitap okuma alışkanlığı kazandıran eşekli kütüphaneciyi kendimize örnek almalıyız ve aydınlanmayı önemseyen yurttaşlar olarak hepimiz aydınlanma uğraşlarının, kitap okuma seferberliğiyle yaşadığımız çevreye, çocuklarımıza, eşimize, dostumuza kitap okuma alışkanlığı kazandırmanın en önde gelen yurttaş sorumluluğumuz olduğunu kabul edip ona göre davranmalıyız.
Emin olun o zaman insan olarak yaşamanın ve insan olarak içinde yaşadığımız toplumda bir işe yaramanın keyfine varacağız.
Ben her gün öyle yapıyorum, içime yaşama sevinci doluyor. Deneyin göreceksiniz sizin de içinize dolacak yaşama sevinciyle, var olmanın bir ayrı keyfine varacaksınız.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder