Bilindiği gibi yarından sonraki gün;
yani 16 Nisan’da Türkiye’de iktidarın MHP ile ortaklaşa dayattıkları referandum
oylanacak.
“Dayattıkları” diyorum. Çünkü gerçekten
bu anayasa değişikliği kendi partisi içinde iktidar krizi yaşayan Devlet
Bahçeli’nin önerisi ve dış politikadaki yaşanan başarısız politikayla dış
dünyada yalnızlaşan ülke içinde giderek büyüyen ekonomik sıkınıtlarla
cebelleşen iktidarın bu öneriye ‘balıklama atlamasıyla’ Türkiye Halkına ‘iktidarın
kendinin bile açıklamakta zorlandığı’ bir anayasa değişikliği dayatıldı. Adeta
emir vaki yapıldı.
Bütün dünyada ülkelerin kendi içinde
ortak mutabakatla çıkardığı; daha çok o ülkenin kuruluş felsefesini izah eden
anayasalar bizde iktidar ve muhalefetten bir partinin kendi içinde yaşadıkları
sıkıntıları ‘cambaza bak’ politikasıyla saptırmak için kullanılan bir araca
dönüştürüldü.
Bunun için “dayatıldı” diyorum.
Tekrar açıklarsam ülkelerin uzun vadeli
yol kılavuzu olarak ortaklaşa mutabakatla çıkarılan anayasa bizde iki partinin
politik açmazından kurtuluş yolu olarak kullanılıyor. Bu nedenle bu anayasa
değişikliği için “dayatıldı” ifadesini kullandım.
Öyle veya böyle Türkiye Halkı bu
dayatılan anayasa değişikliği için 16 Nisan’da bir karar verecek.
Ya “anayasa iki partinin görüşü olarak
ortaya atılan bir mutabakat metni değil toplumun ortaklaşa mutabakat metni;
ülkenin uzun vadeli yol kılavuzudur. Öyle olmalıdır” deyip bu değişikliği
elinin tersiyle itip “hayır” diyecek veya yaratılan bilgi kirliliğinde 'dayatılanın ne olduğunu bilmeden' bu anayasa değişikliğine “evet” diyecek.
Ne derse desin. Bence bu referandum aynı
zamanda “Türkiye Halkının bütün toplumu ilgilendiren bir konuda ortak tavır
nasıl alınır?” sorusuna cevap bulmak için; cevap vermek için farklılıkların bir
araya gelebilmesi için ciddi bir deneyim olacaktır.
Yani bütün demokratik toplumlar için
ciddi bir sorun olan “ortak demokratik hedefler için nasıl bir araya gelinir?”
konusunda önemli bir deneyim; bu anlamda önemli bir kazanç olacaktır.
Yani Türkiye Halkı bir musibetten bir
hayır çıkarabilme konusunda ciddi bir sınav verecektir.
Bence böyle bir deneyim ilk kez
yaşanıyor.
1919 başlatılan kurtuluş savaşı süreci sonunda 1923 cumhuriyet kurulduktan sonra tek
ayaklı demokrasi deneyimi 1946 da iki ayaklı; yani çok partili sürece
girdiğinden bu yana ülkemizde demokrasi “kör topal” yaşanırken 1960 yılında
başlayan askeri darbelerle demokrasinin önünün kesilmesiyle Türkiye Halkının
1920 yola çıktığı demokrasi yolculuğunun kökleşip çağdaş ülkelerdeki niteliği
kazanması engellendi. Ortadoğu’nun doğal zenginliklerini sömüren emperyalizm
Türkiye’de demokrasinin kökleşip Ortadoğu ülkelerine olumlu yönde örnek
olmasını hiç istemedi ve bu isteksizliğini açıkça belirtmekten hiç geri
kalmadı.
70 li yıllarda Avrupa’da yükselen
demokrasi ve barış rüzgarının Türkiye’yi etkilememesi için özel çaba harcandı.
O yıllarda atmışların demokrasi rüzgarından etkilenerek ortaya çıkan Türkiye gençliğinin devrimci
önderleri bilerek taammüden katledildi.
Gelişen İşçi Sınıfının sendikal savaşımı
da aynı süreçte emperyalizmin korkulu rüyası olunca 1980 yılında “ABD nin başkanının ‘bizim çocuklar’ dediği”
faşist askeri cunta marifetiyle gerçekleşen askeri darbeyle o güne kadar ‘kör
topal olsa da’ ilerleyen demokratik süreç çok sert şekilde bastırıldı.
Kısacası Türkiye’de ‘kör topal da olsa’
ilerleyen demokratik süreç bir şekilde bastırılmış oldu.
Bütün yazdıklarımdan anlaşılacağı gibi
Türkiye’de bir türlü kökleşemeyen demokrasi; demokratik hedeflere yönelik iş
birliği hep kadük kaldı. Siyaset yapanlar kendi sınırları içinde kalma
alışkanlığı kazandı.
Bu sırada ortaya çıkan bu anayasa
değişikliği süreci gösterdi ki; özellikle demokrasi ve kişisel özgürlüklerin
sağlanması ve korunması ancak bu konuda taraf olan herkesin ‘farklılıklarını
bir kenara koyup’ birlikte olmasıyla olanaklı olacak.
Yani demokrasi hedefinde bir araya
gelmek; kişisel özgürlükleri koruyup geliştirmek bütün siyasi etnik kimlik ve inanç
farklılıklarıyla herkesin ortak sorunudur.
Bu anayasa değişikliğiyle demokrasinin
ve kişisel hak ve özgürlüklerin hedeflenen tek adam ve partili cumhurbaşkanı sistemiyle
‘adeta’ tehdit ediliyor diye algılanması sonucu bütün farklılıklar bu anayasa
değişikliği için “hayır” platformunda bir araya geldi.
Buradan bakınca “bir musibet bin
nasihatten evladır” öz deyişinde olduğu gibi bu referandum sürecinde aydınlık
geleceğimiz için “barış, demokrasi için bir araya gelinmesi, heslere nükleer enerjiye
karşı ortak duruş, özgür sendikalaşmanın önündeki engellerin kaldırılması,
inancını özgürce yaşama, inancı bahane edip kişisel yaşam özgürlüğünün tehdit
edilmesi, aydınlık bir gelecek için eğitim vb.” toplumun bütün ferlerini ilgilendiren
konularda bütün farlılıklara rağmen bir araya gelinmesi konusunda deneyim kazanacaktır.
Ben yarından sonraki referandumu bu
açıdan değerlendirdim.
Sonuç olarak yazacağım referandum ‘ne
sonuç verirse versin’ Türkiye aydınlık geleceği hayırlara vesile olacaktır.
Bunu ifade etmek istedim.
"ne sonuç verirse versin Türkiye aydınlık geleceği hayırlara vesile olacaktır." Demişsiniz keşke öyle olsaydı. Bence gereksiz ve zamansız olarak dayattılan bu referandumdan çıkacak sonuç ne olursa olsun Türkiye'ye büyük faturalar ödetecektir. Hem içeride hem dışarıda sosyal, ekonomik ve politik olarak kaybedecek olan bizleriz.
YanıtlaSilMerhaba dostum; sonuca nereden baktığınıza bağlı bu. Bence bu referandum hayırlara vesile oldu. Türkiye Halkı ilk kez demokrasi hedefinde bir büyük koalisyon oluşturdu. Yani burada önemli olan koalisyonun aldığı oyun "eveti geçmesi veya geçmemesi" değil koalisyonun amacı ve oluşturduğu geniş yelpaze ve bu yelpazenin yarınlar için yarattığı umuttur. Bana göre burada doğru olsan kısır tartışmalarla bu umudu öldürmek değil aksine gelecek için demokrasi yanlısı evrensel hukuku ve ilkelerini önemseyen bir iktidar umudu yaratıp bunu ilk seçimde gerçekleştirmektir.
YanıtlaSil