Bugün Köy Enstitülerinin kuruluş yıl
dönümü. Bu hafta Kutlu Doğum Haftası diye adlandırılan, toplumu inançlarını
kullanarak yönetmek isteyenlerin oluşturduğu bir etkinlik.
Köy Enstitüleri ve Kutlu Doğum
Haftasının aynı anlara denk gelmesi aslında bir tesadüf. Ancak bana göre çok
anlamlı ve iyi bir tesadüf. Yani birileri kurgulasa ancak bu kadar olur.
Toplumsal Aydınlanma gerçeğinin
gerekliliğini anlatabilmek için bu iki etkinliği aynı döneme denk
getirebilirdi. Köy Enstitüleri Cumhuriyetin ilk yıllarının ürünüdür. Ulusal
Kurtuluş Savaşı sonrası temel üretkeni köylülükte oluşan, feodal ağırlıklı
cahil bir toplum gerçeğini uluslaşma sürecine katabilmek için başlatılan
aydınlanma hamlesinin bir aşamasında oluşturulmuş öğrenim, öğretim ağının
örgütlenme modeli olarak ortaya çıktı.
Onun öncesinde Latin alfabesine geçişle
birlikte hızlı bir okuma yazma seferberliği başlatıldı. Bu çalışma öylesine
hızlı ve istekli başladı ki Latin alfabenin kabulünden yaklaşık beş yıl sonra
çok küçük köylerde bile yeni harfle öğrenime geçildi. Halk evleri açılarak
halka okuma yazma kursları açılıp, öğrenmeleri için gerekli olanaklar sağlandı.
Temel amaç halkın bir an önce cehaletin
karanlığından kurtulup, yurttaş bilincinin gelişmesiydi. Bugünden bakıp
Cumhuriyetin kuruluş dönemine yönelik pek çok eleştiri getirilebilir. Ancak en
eleştirilmeyecek övgüye değer yanı bu yoğun aydınlanma hamlesiydi.
Halkı doğru, çağdaş hedeflere
yöneltebilmenin ön şartı olarak cehaletin karanlığının ve dinin yarattığı
taassubun kırılması düşünülüyordu.
Daha sonra bunu eğitim olarak örgütleyip
aydınlanmış gelecek kuşaklar yetiştirmeye amaçlayan kurumsallaşması düşünülerek
Köy Enstitüleri oluştu.
Köy Enstitülerinin temel felsefesi köy
çocuklarını alıp eğitip, tekrar köylerde okullarda görevlendirirken, o
çocukların aynı zamanda zanaat, tarım vb. konularda yetkinleşmesi sağlanarak,
gittikleri köy hayatını olumlu etkilemesi, aydınlanmanın ve kalkınmanın köyden
başlayıp gelişmesini sağlayacak elemanlar olarak görev yapmasını sağlamaktı.
Bu Köy Enstitüsü Mezunlarına gittikleri
köyde köylüye örnek çalışma yapabilecekleri araç gerecin yanında yüz elli, iki
yüz de kitap veriliyordu. Böylece o yıllarda her köyde yüz ellişer, iki yüzer
kitaplıklı kütüphaneler oluşması sağlanıyordu.
Kuşkusuz Köy Enstitü Mezunlarına başka
özellikler de kazandırılıp, köylerin o özelliklerden faydalanması
amaçlanıyordu.
Köy Enstitüleri için yazacak çok şey
vardır. Ama asıl öne çıkan sonuç; Cumhuriyetin ilk yıllarını yönetenler halkın
aydınlanmasından korkmuyordu. Halkı yönetmek için onların din ve benzeri inanç
ve duygularını istismar etmeden yönetimi tercih etmişti.
Sonraları özellikle 1940 lardan sonra
yönetim zaafına düşen veya işlerine öyle geldiği için halkın aydınlanmasında
rahatsız olan yöneticiler, onların işbirlikçileri birer aydınlanma ocağına
dönüşen Köy Enstitülerini etkisizleştirmeye, karalamaya ve sonunda da kapatmaya
yönelip, kapattılar.
Bundan sonra eğitimi kendi amaçlarına
uygun hale getiren politikalar izlediler. Eğitim sistemini toplumun ihtiyacına
ve hedeflerine göre değil kendi popülist amaçlarına uygun hale getirmek için
yaz boz tahtasına çevirdiler ve bugünlere geldik.
Özellikle günümüzde toplumu yönetmek
için onun inanç değerlerini kullanmak iktidar için de muhalefet için de marifet
oldu.
Kutlu Doğum Haftası bu politikaların
sonucu üretilmiş, hiçbir gerçekliği olmayan bir kandırmaca. Ve bu haftayı
kutlamada bütün siyasetçiler birbiriyle yarış halinde. Sürekli insanlara dini
tartıştırarak belki bunların gerçekmiş gibi kabul edilmesini sağlayabiliyorlar.
Ama bir yere kadar... İşte bu noktada
toplumsal aydınlanmanın mutlak gerekliği ortaya çıkıyor. Türkiye halkı
toplumsal aydınlanma sürecini benimsedikten sonra laik toplumsal yapıyı doğru
anlayıp önemserse gelecek zaman içinde inançları kullanarak yönetim arzusunda
olanların etkinliği azalacak, toplum olarak gerçek inanç ve inancını
yaşayabilme hakkını kazanacağız. Ve o sürecin sonunda inançlar çağdaşlaşmanın
önünde bir engel, yöneticilerin toplumu uyutarak yönetmesini sağlayan araç
olmaktan çıkacaktır.
Burada yapılması gereken Kutlu Doğum
Haftası diye ilan edilen bu haftayı hiç tartışma konusu yapmadan öncelikle laik
toplumu doğru tarifte buluşmalıyız.
Yani Laik toplumun dinsizlik değil;
sadece kamu oyuna hizmet verenlerin inançlarını belli eden simgeyi
kullanmasının yasaklandığı; öte taraftan inançların özgürce yaşanmasının ve
kişisel özgürlüklerin inançlara karşı tarafsız devlet aygıtının bağımsız yargı
organlarıyla yasal güvence altına alındığı bir toplum düzeni olduğu doğru
anlaşılıp doğru anlatılmalıdır.
Buradan yola çıkarak Köy Enstitülerinin
ve laik eğitim gerçeğinin farkına varılıp bu sonucu toplumsal aydınlanma
seferberliğine katmalıyız.
Böylece bu haftayı her yıl gericiliği ve
cehaletin kör karanlığını, dini taassubu yenip aydınlanmaya yönelmenin bir
haftası haline getirebiliriz.
Ve bu iki etkinliğin aynı döneme
rastlaması ve niyetleri; toplumu yalanla cehaletin karanlığına çekip yönetme
çabalarına karşı, aydınlanmanın mutlak gerekliğini göstermesi açısından çok
olumlu bir rastlantıdır.
Ben Köy Enstitüsü gerçeğini ve Kutlu
Doğum Haftasını değerlendirirken bunları düşündüm. Bu düşüncemi sizinle
paylaşıyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder