17 Nisan 2017 Pazartesi

KÖY ENSTİTÜLERİ, KUTLU DOĞUM HAFTASI VE TOPLUMSAL AYDINLANMA GERÇEĞİ;


Bugün Köy Enstitülerinin kuruluş yıl dönümü. Bu hafta Kutlu Doğum Haftası diye adlandırılan, toplumu inançlarını kullanarak yönetmek isteyenlerin oluşturduğu bir etkinlik.
Köy Enstitüleri ve Kutlu Doğum Haftasının aynı anlara denk gelmesi aslında bir tesadüf. Ancak bana göre çok anlamlı ve iyi bir tesadüf. Yani birileri kurgulasa ancak bu kadar olur.
Toplumsal Aydınlanma gerçeğinin gerekliliğini anlatabilmek için bu iki etkinliği aynı döneme denk getirebilirdi. Köy Enstitüleri Cumhuriyetin ilk yıllarının ürünüdür. Ulusal Kurtuluş Savaşı sonrası temel üretkeni köylülükte oluşan, feodal ağırlıklı cahil bir toplum gerçeğini uluslaşma sürecine katabilmek için başlatılan aydınlanma hamlesinin bir aşamasında oluşturulmuş öğrenim, öğretim ağının örgütlenme modeli olarak ortaya çıktı.
Onun öncesinde Latin alfabesine geçişle birlikte hızlı bir okuma yazma seferberliği başlatıldı. Bu çalışma öylesine hızlı ve istekli başladı ki Latin alfabenin kabulünden yaklaşık beş yıl sonra çok küçük köylerde bile yeni harfle öğrenime geçildi. Halk evleri açılarak halka okuma yazma kursları açılıp, öğrenmeleri için gerekli olanaklar sağlandı.
Temel amaç halkın bir an önce cehaletin karanlığından kurtulup, yurttaş bilincinin gelişmesiydi. Bugünden bakıp Cumhuriyetin kuruluş dönemine yönelik pek çok eleştiri getirilebilir. Ancak en eleştirilmeyecek övgüye değer yanı bu yoğun aydınlanma hamlesiydi.
Halkı doğru, çağdaş hedeflere yöneltebilmenin ön şartı olarak cehaletin karanlığının ve dinin yarattığı taassubun kırılması düşünülüyordu.
Daha sonra bunu eğitim olarak örgütleyip aydınlanmış gelecek kuşaklar yetiştirmeye amaçlayan kurumsallaşması düşünülerek Köy Enstitüleri oluştu.
Köy Enstitülerinin temel felsefesi köy çocuklarını alıp eğitip, tekrar köylerde okullarda görevlendirirken, o çocukların aynı zamanda zanaat, tarım vb. konularda yetkinleşmesi sağlanarak, gittikleri köy hayatını olumlu etkilemesi, aydınlanmanın ve kalkınmanın köyden başlayıp gelişmesini sağlayacak elemanlar olarak görev yapmasını sağlamaktı.
Bu Köy Enstitüsü Mezunlarına gittikleri köyde köylüye örnek çalışma yapabilecekleri araç gerecin yanında yüz elli, iki yüz de kitap veriliyordu. Böylece o yıllarda her köyde yüz ellişer, iki yüzer kitaplıklı kütüphaneler oluşması sağlanıyordu.
Kuşkusuz Köy Enstitü Mezunlarına başka özellikler de kazandırılıp, köylerin o özelliklerden faydalanması amaçlanıyordu.
Köy Enstitüleri için yazacak çok şey vardır. Ama asıl öne çıkan sonuç; Cumhuriyetin ilk yıllarını yönetenler halkın aydınlanmasından korkmuyordu. Halkı yönetmek için onların din ve benzeri inanç ve duygularını istismar etmeden yönetimi tercih etmişti.
Sonraları özellikle 1940 lardan sonra yönetim zaafına düşen veya işlerine öyle geldiği için halkın aydınlanmasında rahatsız olan yöneticiler, onların işbirlikçileri birer aydınlanma ocağına dönüşen Köy Enstitülerini etkisizleştirmeye, karalamaya ve sonunda da kapatmaya yönelip, kapattılar.
Bundan sonra eğitimi kendi amaçlarına uygun hale getiren politikalar izlediler. Eğitim sistemini toplumun ihtiyacına ve hedeflerine göre değil kendi popülist amaçlarına uygun hale getirmek için yaz boz tahtasına çevirdiler ve bugünlere geldik.
Özellikle günümüzde toplumu yönetmek için onun inanç değerlerini kullanmak iktidar için de muhalefet için de marifet oldu.
Kutlu Doğum Haftası bu politikaların sonucu üretilmiş, hiçbir gerçekliği olmayan bir kandırmaca. Ve bu haftayı kutlamada bütün siyasetçiler birbiriyle yarış halinde. Sürekli insanlara dini tartıştırarak belki bunların gerçekmiş gibi kabul edilmesini sağlayabiliyorlar.
Ama bir yere kadar... İşte bu noktada toplumsal aydınlanmanın mutlak gerekliği ortaya çıkıyor. Türkiye halkı toplumsal aydınlanma sürecini benimsedikten sonra laik toplumsal yapıyı doğru anlayıp önemserse gelecek zaman içinde inançları kullanarak yönetim arzusunda olanların etkinliği azalacak, toplum olarak gerçek inanç ve inancını yaşayabilme hakkını kazanacağız. Ve o sürecin sonunda inançlar çağdaşlaşmanın önünde bir engel, yöneticilerin toplumu uyutarak yönetmesini sağlayan araç olmaktan çıkacaktır.
Burada yapılması gereken Kutlu Doğum Haftası diye ilan edilen bu haftayı hiç tartışma konusu yapmadan öncelikle laik toplumu doğru tarifte buluşmalıyız.
Yani Laik toplumun dinsizlik değil; sadece kamu oyuna hizmet verenlerin inançlarını belli eden simgeyi kullanmasının yasaklandığı; öte taraftan inançların özgürce yaşanmasının ve kişisel özgürlüklerin inançlara karşı tarafsız devlet aygıtının bağımsız yargı organlarıyla yasal güvence altına alındığı bir toplum düzeni olduğu doğru anlaşılıp doğru anlatılmalıdır.
Buradan yola çıkarak Köy Enstitülerinin ve laik eğitim gerçeğinin farkına varılıp bu sonucu toplumsal aydınlanma seferberliğine katmalıyız.
Böylece bu haftayı her yıl gericiliği ve cehaletin kör karanlığını, dini taassubu yenip aydınlanmaya yönelmenin bir haftası haline getirebiliriz.
Ve bu iki etkinliğin aynı döneme rastlaması ve niyetleri; toplumu yalanla cehaletin karanlığına çekip yönetme çabalarına karşı, aydınlanmanın mutlak gerekliğini göstermesi açısından çok olumlu bir rastlantıdır.
Ben Köy Enstitüsü gerçeğini ve Kutlu Doğum Haftasını değerlendirirken bunları düşündüm. Bu düşüncemi sizinle paylaşıyorum.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder