TÜRKİYE GÜNDEMİ
09.09.2015 09:13:41
SALDIRILARA KARŞI
DİRENEN GAZETECİLİK
Blogunda yazdığım
Radilal blogda peş peşe "Diren Gazetecilik" başlıklı yazıları görüp
okuyunca hem memnun oldum; hem ürktüm.
Blok yazarlarına
kadar bu boyutta tepkiye iten durum beni ürküttü.
Dün gece CNNTÜRK'de
gördüğüm Hürriyet gazetesi Sedat Ergin'in görüntüsü de, durumu da ürkütücüydü.
Ondan daha ürkütücü
olan bir zamanlar Zaman gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni olan ve Fetullah
Gülen'e yakınlığıyla bilinen; ancak iktidarın Gülen'le yolu ayrılması sonucu
'gemiyi ilk terk eden fare örneği' Zaman' gazetesini terk edip iktidar gemisine
atlayan Hüseyin Gülerce'nin Sedat Ergin'in saldırının hemen sonrası ürkmüş
haline bakıp attığı tivitti. O tivitte Sedat Ergin'in ekrandaki durumuna bakıp
onunla "korkmuş" diye alay etmesiydi.
Hep yazarım. 'Ancak
deliler ve ölüler korkmazmış'
Sedat Ergin ne ölü
ne de deli. Senin benim gibi etten kemikten yapılmış bir insan.
Yönetmeni olduğu
gazetesine eli sopalı kişilerin saldırdığını, onların saldırıya devam ettiği
sırada polisin aldığı güvenlik önlemlerinin zayıflığını görüp; üstüne kendi
güvenlik görevlileri onların 'adeta' içeri kaçmalarını söyleyince içeri
kaçmışlar. Sedat Ergin de soluğu soluğuna ekrana çıkmış.
Aslında Sedat Ergin
soğukkanlı ve sözlerini tartarak söyleyen biridir. Öyle görüntü veriyor. Ancak
gece ekrandaki görüntüsünde bir panik vardı ve haklıydı. Çünkü her akıllı, aklı
başında olan biri gibi; belki daha fazlasıyla Sivas'ta aydınların diri diri
yakıldığını biliyordu. Bu ülkede vadalizmin kışkırtmayla neler yapabileceğini
birçok örneğiyle biliyordu. Bunları bilen biri olarak yönetmeni olduğu
gazetesine saldırıyı görüp 'tıpkı Sivas'ta, Maraş'ta, Çorum'da olduğu gibi'
hükümetin yeterli güvenliği almadığını fark edince her akıllı insan gibi
korkmuş; ama o korkuyla çıktığı ekranda korkusuna telsim olmadan mertçe
olaylara ve hükümetin ilgisizliğine tepkisini koyabiliyordu.
Gülerce'nin kişiliği
kaybolmuş insan örneği attığı tivitte dalga geçtiği işte Sedat Ergin'in bu
insani onurlu duruşuydu.
Neyse; konum o
değil. Dün gündüzden başlayıp gece boyu devam eden olaylar.
Benim bir süredir
dikkate çekmek istediğim dünkü yaşananlardı. Taş atan çocuklara işaret edip
"onları anlamalı" deyip; onlara düşman büyüyen çocuklarla
aralarındaki düşmanlığın giderilmesini yazdım.
Daha sonra
Diyarbakır'da dün taş atan çocukların bugün eline silah aldığını, batıda onlara
düşman büyüyen çocuklar da ellerine silah alırsa özellikle batıda yaşancakları
düşünmek bile istemediğimi yazdım.
Paylaştığım hemen
her yazıda ülkenin bir ateş çemberi içinde olduğunu kitlelerin benzine
çakılacak çakmak gibi adeta hazır beklediğini yazdım.
Dün yine kendi
ilgili olduğum sayfalarda 6-7 Eylül olaylarından bir gün sonra dönemin cumhurbaşkanı
Celal Bayar'ın İstiklal caddesinde hasar tespiti yaparken 'Ayşe Hür'ün
yazısından aldığım' resim altında 6-7 Eylül olaylarıyla ilgili yine Ayşe Hür'ün
yazısından aldığım 'İstiklal Caddesinde o sıra dolaşan Celal Bayar'ın
kaldırımdakilerin duyacağına aldırmadan "bizimkiler işi fazla
abartmış" dediğini yazmıştım.
Dünkü yazılarımın
devamında gündüzkü olaylara bakıp "umarım cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan
yarın veya sonraki gün illerdeki tahribatın ve kışkırtılan kitlelerin
davranışlarına ve bir muhalefet partisinin genel merkez binasını yakan veya
ülkenin en büyük gazetesindeki çalışanlara ölüm korkusu yaşatacak görüntülere
bakıp tıpkı Celal Bayar gibi 'bizimkiler fazla abartmış' demez diye yazmıştım.
Çünkü dün gündüz
başlayıp gece boyu sabaha kadar devam eden olaylar adeta benim endişelerimi
doğruluyordu.
Ayrıca Ayşe Hür'ün
yazısından aldığım; 'o olaylar sırasında bir görgü tanığının anlattıklarından
bir anekdotu paylaştım'
O anekdota göre '6-7
Eylül olayları sırasında üç Rum'un oturduğu bir apartmanda kapıcılık yapan bir
Türk 6 Eylül günü saldırılar başladığında eline bir Türk bayrağı alıp kapıya
çıkıyor; gelen saldırganlara "bu apartmanda Rum oturmuyor" deyip
apartmandaki Rumların canını koruyor.
Daha sonra aynı
kapıcı elinde Türk bayrağıyla karşı kaldırımda bir Rum'a ait dükkanına
saldırıya katılıyor.'
Buradan bakıp
"Sıradan kitlelerin tepkisi böyle karmaşıktır. Eğer bu olaylar bir yangına
dönüşürse milyonların ne yapacağını, nasıl davranacağını kestirmek
zordur." dedim.
Dünkü saldırıları
yukarıdaki kapıcı örneğinde verdiğim gibi "faşist saldırılar bunlar"
deyip geçme kolaycılığına kimse düşmesin. Kuşkusuz dünkü saldırılarda kışkırtma
var. Özellikle iktidar cephesi bir süredir 'siyasi çıkarını orada gördüğü için'
bu tür kışkırtıcı politika izliyor. En son Hürriyet binasına saldırı bu
kışkırtmaların ürünü. AKP li bir milletvekilinin başını çektiği olaylar bütün
boyutlarıyla basına yansıdı. Gece özellike HDP binalarına yapılan saldırılarda
milliyetçi kışkırtmalar var kuşkusuz.
Buradaki tehlike bu
kışkırtmaya zemin hazırlayan olaylardır. Medyaya yansıyan PKK saldırısı sonucu
şehit haberleridir. Kimileri doğu ve güneydoğuda polisin halka salsırdığına
işaret edip "onlar ne oluyor? Onlara tepkisiz mi kalacağız?" diye itiraz
edebilir. Bunlar PKK nın kanlı pusularını hiç bir zaman haklı çıkarmaz. PKK
Türk ve Kürt Halkının arasında düşmanlık oluşturma çabasındadır. Bunu bilerek
yapıyor. Yoksa HDP 7 Haziran'da parlamentoya girdikten sonra PKK'ya ancak
haltetmek düşerdi; şimdi onu yapıyor.
Ben PKK yı hiç bir
zaman Kürt Halkının hayrına bir örgüt gibi görmedim. Abdullah Öcakan'ın M. Ali
Birant'a verdiği röportajı okuduktan sonra bu düşüncem pekişti.
Uzun sözün kısası
birileri; bunun içinde PKK 'da var. Kürt ve Türk Halkını bir iç savaşa
zorluyor. Bunu görmek lazım. Türkiye'de yaşanacak bir iç savaşın bedelini
herkes çeker ve o savaşın kazananı olmaz.
Bu nedenle herkesin
bu sıra yazdığı yazıda veya her türlü ifadesinde özellikle kullandığı her
kelimeyi seçerek öfkeden arındırarak seçip kullanması çok önem kazandı.
Öfke ve küfürü
seçenler bana göre bu şimdilik kıvılcım halinde olan toplumsal olaylara ateşe
benzin döker gibidirler.
"Yurttaş
sorumluğu şu sıra çok önem kazanıyor" diye kendi görüşümü yazmıştım.
O saatten bu saate
görüşüm aynı. Aslında öteden beri aynı. Olaylara veya yaşananlara bakıp,
öfkelenip küfür dilini kullanmak bana göre çok yanlış.
İnsanın özellikle
böyle durumlarda öfkesini kontrol edip tepkisini insana yakışır bir dilin
sertliğiyle pekala gösterebilir. Dün gece CNNTÜRK'de Sedat Ergin'in yaptığı da
buydu. Tepkili bir dille cumhurbaşkanına ve başbakana olayları yeterince
önemsememekle ve önlem almamakla suçladı ve bunun yanlış olduğunu ifade etti.
Gerçekten
'anlamadığım hangi siyasi hesapla' iktidarın izlediği politika gerçekten çok
tehlikeli bir sonuç vermeye 'adeta' bir iç savaş çıkartmaya doğru gidiyor.
Yukarıda yazdığım ve
6-7 Eylül'de veya Sivas'ta ve diğer örneklerinde, Yugoslavya örneğinde olduğu
gibi baştan kontrol edilebilir gibi gözüken kitle eylemleri o boyuta varır ki;
içine bundan siyasi umar bekleyenleri de alıp bütün toplumu 'adeta akrebin
intiharı gibi' yakar bitirir.
Kitlelerin saman
alevine benzeyen tepkileri; bazen kontrolsüz güce dönüşebilir. Türkiye böyle
bir tehlikenin hemen yanı başında günler yaşıyor.
Dileğim başta
iktidar ve cumhurbaşkanı olmak üzere herkesin aklını muhafaza edip doğru
siyasete dönmesi ve geleceği için beklediği neyse bunun demokrasi içinde olması
için çaba göstermesidir.
Dünden beri yaşanan
olaylar bende bu yazdığım düşünceleri oluşturdu.
Tekrar yazarsam
cumhurbaşkanından itibaren yurttaş sorumluluğu taşıyan herkesin ülkeyi 7
Haziran'da oluşan barış ve demokrasi iklimine taşımasıdır. Çünkü dünya
örnekleri de gösteriyor ki; sorunlarını veya kaygılarını demokrasi dışına
çıkarak çözmeye veya gidermeye çalışan herkes sonunda demokrasi dışı ortamın
felaketinde helak olup gitmiştir.
Kimse demokrasiden
ve hukuktan korkmasın. En suçlu insanın bile selameti oradadır.
Çünkü demokrasinin
ve hukukun ayaklar altına alındığı veya yok olduğu ülkelerde suçlu suçsuz
insanların neyle nasıl cezalandırıldığının çok acı örnekleri geçmişten günümüze
sıkça yaşandığı için biliniyor.
Düne bakarken
gördüklerimden aklımdan geçenler bunlardı. Burada yazıp paylaştım. Umarım
üşenmeden okunur.