Merhaba; bugün 1 Eylül Dünya Barışı. Alman faşist ordularının 1 Eylül 1939 da Polonyayı işgal ederek başlattığı İkinci Dünya Savaşına tepki olarak Sovyetler Birliği ve Varşova paktı üyeleri tarafından Dünya Barış Günü ilan edilmiş.
Daha sonra 1981 yılında Birleşmiş Milletler her Eylül'ün üçüncü Salı Gününü Barış Günü ilan etse de bütün dünyada 1 Eylül Dünya Barış Günü olarak kabul görmüştür.
Yani Barış Gününün ne gün olacağı konusunda Birleşmiş Milletlerin 1981 de araya girmesiyle tartışma konusu olmuş. Yani İkinci Dünya Savaşının sona ermesinde büyük rolü olan Sosyalist sisteminin ilan ettiği barış günüyle ilgili anti-komünist dünya 'bizim oraların deyimiyle fildirfiş çıkararak' Barış Gününü tartışılır hale getirmiştir.
Bu sonuç bile Barışa ulaşmanın ne denli zor olduğunu göstermeye yeter.
Gerçekten 'nedense?' savaş kitlelerde çok kolay kabul görürken Barışa giden yolda hep engeller çıkarılmış.
Sanırım buna neden olarak; insanlığın bilincinde peşin kazanılmış ön yargılarla oluşan bilgi kirlenmesi sonucu sürekli ötekine düşmanlık duyguları oluyor..
Bu durum sosyal yaşamda dedikodu üzerine kurulu ön yargıların oluşturduğu bilgi kirlenmesi öteki hakkında peşin kabulle düşmanlık oluştururken toplumun siyasal eğilimlerinde de bilgi kirlenmesinin oluşturduğu ön yargılar sürekli düşman üretir veya üretilen düşmanlıklar sorgulamadan peşinen kabul görür.
Farklı inanç ve mezheplerin birbirine bakışında veya aynı mezhebin kimi yorumlarla ayrılan kesimlerinin birbirine bakışında veya farklı etnik kimliklerin birbirine bakışında oluşan düşmanlıklar çıplak gözle bile fark edilir.
Bunlara insanları çeşitli çıkarlar gereği hükmetmek ve yönetmek isteyenlerin kışkırtmaları da eklenince yukarıda yazdığım gibi ötekine düşmanlık çok kolay kabul görür. Yani bu düşmanlıkların yarattığı çatışmalar çok acı bedeller ödenmesine rağmen düşmanlıklar kabul görür.
Bu düşmanlıklar sonucu gerçekleşen ölümlere cennet vaat eden şehitlik de özendirici etken olarak bu düşmanlıkların adeta tuzu biberi olur. Yani bütün inançların vaat ettiği şehitlik özendirici rol oynar.
Öyle ki aynı inanca mensup oluğu söylenen kişilerin birbirini öldürmesi de hiç sorgulanmadan şehitlik olarak kabul edilir. Yani herkesin şehidi kendinin gibi bir şey olur.
Yukarıda yazdığım sosyal yaşamda dedikoduların oluşturduğu ön yargılar sonucu oluşan düşmanlıklar da beraberinde ölüm getirmese de aile birliğinden başlayarak toplumsal huzursuzlukların temel kaynağı olarak toplumsal yaşamı rahatsız eder.
Peki düşmanlık lehine bunca özendirici tetikleyici faktör varken 'Barış hala olanaklı mı?' Yani 'toplumların kendi içinde ve birbirine karşı barış olanaklı mı?' sorusuna karşı cevabım "bence olanaklı".
Çünkü ölümlerin sonucu ana baba yüreğini yakan acılar veya toplumsal huzurun bozulması sonucu insanların kişisel rahatlarının kaçması insanları barış içinde yaşamak için pekala özendirici rol oynayabilir.
Burada barış gönüllülerine çok önemli görevler düşüyor.
Onlar doğru ve anlaşılır bir dille insanları düşmanlaştırıcı yanlış bilgi kaynaklarını ortaya koyar onların yerine doğru bilgileri anlaşılır bir dille topluma anlatabilirlerse emin olun onca düşmanlaştırıcı argümanlara rağmen barış galip gelecektir.
Çünkü ne kadar özendirilirse özendirilsin ölüm tercih edilen bir şey değildir. Huzursuz bir yaşam tercih edilen bir şey değildir.
İnsan özünde hep rahatı huzuru ve olabildiğince uzun yaşamı bilerek arayan bir canlıdır.
Herkes bunun doğru olduğunu kendi gerçeğinden veya içinde yaşadığı toplulukların gerçeğinde görebilir.
Etnik kimlik düşmanlığı üzerinden ötekinin öldürülmesine kadar tepkili olan hiç bir insan kendi özel yaşamında kolay kolay kimseyi öldüremez. Çünkü eninde sonunda insandır.
Tabi şartlanmış, beyni öldürmeye kitlenmiş olanlar bu tanımlamanın dışındadır; ancak onlar sayı olarak barışı ve huzuru arayan insanların yanında 'yok' denecek kadar azdır.
Yukarıda yazdığım gibi düşmanlıkları körükleyen ve tamamen birilerinin çıkarına hizmet eden yalan yanlış bilgiler doğru ve anlaşılır şekilde ortaya konup doğru bilgiler anlaşılır olarak anlatılabilirse toplumu saran ön yargı körlüğünün ürettiği düşmanlıklar pekala aşılabilir.
Burada barışa en yakın olan analar ve babalardır. Özellikle onlara birilerinin siyasi ve ekonomik çıkarı için yarattığı düşmanlıkları; özellikle etnik kimlik ve inanç farklılıklarının ürettiği düşmanlıkları üreten bilgi kirlenmesi ve doğru bilgiler daha kolay anlatılıp kabul ettirilebilir.
Bunun için özellikle kendini toplumda barışı sağlama misyonu görenlerin ön yargı ve bilgi kirlenmesinden arınması ve doğru bilgilerle donanması şarttır.
1 Eylül Dünya Barış gününde barışla ilgili kaygı ve düşüncelerimi böyle ifade etmek istedim. Çünkü şahsen ben kendimi bir barış gönüllüsü olarak görüyorum. Bütün yazdıklarımda kullandığım dile özen gösterirken paylaştığım bilgilerin doğruluğunu defalarca kontrol ediyorum.
Yazıma nokta korken içimden "yaşasın bütün farklılıkların barışı ve dirliği" demek geçti.
Yazımı buraya kadar okuyan herkese kocaman bir MERHABA...:
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder