POLİTİKA
21.04.2015 12:46:38
“Fatih Belediyesi’nden bir
rant atağı daha geldi. Belediye, 654 yıllık geçmişe sahip Kapalıçarşı
hanlarının da bulunduğu 1734 binayı otele dönüştürecekmiş.”
Gazetelerde, medyada haber
olan bunlar şimdi. Anlaşılan Boğazlar sırtları, Taksim, Beyazıt derken şimdi
sıra Kapalı Çarşıya gelmiş.
Bu haberler aslında yeni bir
düşüncenin ürünü değil.
Yani başta İstanbul olmak
üzere ülkenin tarihi dokularını katletme öteden beri var. İnsanlığın kadim
tarihinin en önemli belgelerini taşıyan Anadolu yıllardır yağmalanıyor,
hoyratça tüketiliyor zaten.
Ama şimdi olanlar geçmişten
olanlardan farklı. Bunların ötekilerden farkı giderek belirginleşen
cumhuriyetin kuruluş sürecinde yaşanan kavganın öne çıkması.
O yıllarda yaşanan ve dini
referansı ve şeriatı yönetime temel yapmak isteyenlerle aklı ve çağdaşlığı
yönetim için ilke kabul edenler arasındaki mücadele aklı ve çağdaş ilkeleri
savunanların kazanmasıyla sonuçlanmış gibi gözükse de o mücadele bitmedi. O mücadelenin öteki tarafı
olanlar o günden bu güne hep rövanşı alma kaygısı güttüler. İlk hamleyi
cumhuriyeti kuran iradenin çok partili demokrasi hedefini kullanarak “yeter söz
milletindir” diyenler yaptı. İlk adım o sıralar atıldı. Ve özellikle İstanbul’un
tarihi o sıralar yağmalanmaya başladı.
O günkü iktidarın esas
desteği olan inşaat sektörü; yani “mutayıtlar”a alan açmak için o yılların
iktidarı DP İstanbul’un rant yağmasına açılmasına zemin hazırlamak için
başlattığı çalışmayı 1958 yılında çıkardığı İmar Yönetmeliğiyle de yasal zemine
oturttu.
Artık İstanbul’un tarihinin
ve doğasının yağması yasal hale getirildi.
Çok uzatmaya gerek yok. O
günden bu güne olanları öğrenmek için internette kısa bir gezinti yeterli.
O yıllarda atılan ilk adım
'giderek Türkiye'nin adeta kaderi haline gelen' sağ muhafazakar anlayışı hep
iktidarda tuttu.
Başlangıçta ürkek atılan
adımlar 12 Eylül faşist cuntasının yarattığı iklimle daha müsait ortam bulunca
daha rahat atılmaya başladı.
2002 yılında AKP iktidarıyla
doruk noktasına ulaştı.
Artık şimdi her konuda çok
rahatlar. Tarihin rant amacıyla yağması, doğanın katli, enerji kaygısıyla
ormanların yok edilmesi, akarsuların kuruması giderek yönetim anlayışı haline
geldi ve bunu dini referansları
kullanarak yapıyorlar. İnsanların inancını istismar en kolay yol olduğunu için
bütün çabalarını inanç istismarına yönelttiler.
İnanç diye ortaya atılan
absürdlükler o kadar ilkel hale geldi ki; o kadronun okumuş insanları
kendilerinin hiç inanıp ciddiye almadıkları bu absürdlükleri sırf iktidar
olabilmek için görmezden geliyorlar.
Çünkü tek düşünceleri rant,
rant, kar, kar, para para. Gözleri başka hiçbir şey görmüyor artık ve onların üzerinde
oturdukları zemin de cehaletin verdiği körlükle bu olan bitene gözü kapalı
destek verir hale geldi. Çünkü o zeminin hazırlayan
anlayış temelden çağdaşlıkla tarihin iç içe olmasından rahatsızdı. Çünkü kendi dünyaları o kadar
ilkeldi ki; saltanat ve özellikle hilafet kaldırılınca adeta yıkıldılar. Çünkü asırlardır padişahın
kulu kölesi olmak adeta iliklerine işlemişti. Mustafa Kemal’in öncülüğünde
ayaklanan halk yine ona olan güvenleriyle onun işaret ettiği aydınlığa o zor
koşullarda yönelirken buna ters düşenler o gelişmeyi engellemek için ellerinden
geleni yapmaya çalıştılar.
Şimdikiler de onların
temsilcisi; adeta ve çağdaşlıkla tarihin iç içe olmasında rahatsız
görünüyorlar. Tıpkı onlar gibi inanç diye dayatılan cehaletin karanlığını
seviyorlar. Çünkü kendi dünyaları o kadar
ilkel o kadar çağ dışı ki; güzel olan aydınlık saçan, tarihin güzelliklerini
çağdaş dünyaya taşıyan her şeyden ölümüne korkuyorlar. Ama bu korkuların ecele
faydası yok. Çünkü onlar çürümüş kokuşmuş
bir yaşamı yeniden diriltmeye çalışıyorlar; tıpkı ölüyü diriltmek isteyenler
gibi. Ama bilmiyorlar; onlar o çürümüş yaşamı diriltmeye çalışırken giderek
herkesin irkildiği, tiksindiği zombilere dönüşüyorlar. “Ne diyelim herkesin
kendi seçimi bu” demeyeceğiz. Onların seçimine karşı onların geleceğini de
kurtarmak için inadına çağdaşlığı, inadına tarihin çağdaşlıkla buluşmasını ve
uyumunu savunacağız ve kazanan onlara rağmen biz olacağız. Çünkü biz yeninin
yeni doğanın, aydınlığın ve güzelliklerin içinde yoğrularak geleceğimizi o değerler
üzerine kurmak istiyoruz. Çünkü biz toplum olarak 1923
den bu yana ve özellikle 1928 den sonra çağdaşlığın ve aklın yaşamımıza yöne
vermesini düşüncesini yaşam biçimi haline getirdik. Bundan geriye dönüş asla
olmayacak.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder