Yeni öğretim yılı bugün başlıyor.
Bir süredir eğitim sistemi üzerinde oynamalar yapılıyor. Bu oynamaların temel amacı eğitimle 'adeta' Ortaçağın karanlığına gömülmüş edilgen, sorgulamayan bir kuşak yetiştirmektir. Çünkü kendi siyasetlerine göre en makbul yurttaş sorgulamayan, verileni kabul eden yurttaştır. Ancak böyle hükümranlıklarını sürdürebileceklerini düşünüyorlar.
Bunun için öncelikle toplumda cumhuriyetin kuruluş yıllarındaki aydınlanma hamlesiyle kabul gören laik yaşam anlayışını törpülemek istiyorlar. Bunun için kullanabilecekleri en uygun aktör olarak kadınları görüyorlar. Sürekli kadını ikinci plana iten anlayışı eğitim müfredatı içine yerleştirdiler.
Yani Laiklik, Laik yaşam biçimi en büyük hedefleri.
Bunun için sürekli oynanan bu müfredatla ilgili muhtemelen sosyal medyada, medyada “ileri gelen, geri giden” herkes bu konuda bir şeyler söyleyecek.
"Ağzı olan konuşuyor" özdeyişine uygun olarak herkes bir şeyler söylerken çocukların eğitiminde ilk öğretmen olan ana babaların görüşünü soran olmuyor. Eğitimle doğrudan ilgili öğretmenler, öğretmen örgütleri ciddi olarak muhatap alınmıyor.
Örneğin bir süredir uygulanan adına TEOG denen sistem için cumhurbaşkanı "ben bu TEOGU beğenmedim. Kaldırılsın" dedi. Başta başbakan olmak üzere bu konuda devlet içinde söz ve karar sahibi olanlar hemen "emrin olur" deyip TEOG sisteminin uygulamasına son verme yoluna gitti.
Hiç kimse "bu sistemi şunun için kabul etmiştik. Şimdi ne oldu da kaldırılıyor? Bu sistemle eğitime kazanılan öğrencilerin hak kayıpları ne olacak?" diye soran yok.
Eğitim müfredatı da aynı emir komuta zinciri içinde hazırlandı.
Müfredatın her kademesinde görülen Laik anlayışı ve Laik yaşam biçimini toplum bilincinden söküp atmak. Bütün müfredat bunu işliyor. İmam Hatip Okulları sürekli öne çıkarılarak gelecek kuşakların hepsinin adeta 'imam' olarak yetiştirilmesi amaçlanıyor.
Bütün bunlar olurken biz ana babalar 'bu çalışmalara seyirci mi kalacağız?' yoksa 'hoop! O çocuk benim. Onun geleceği üzerinde asıl söz ve karar sahibi olması gereken benim. Çünkü çocuklarımız bizim geleceğimizi temsil edecek' deyip çocukların eğitimine müdahil mi olacağız? Bu konuda bize düşen görev ne?
Benim bu konuda yazacaklarım biraz farklı. Yani “tamam çocuklarımız bugün 6 yaşından itibaren okullu oluyor”. Anne babalar ‘kırıp, sarıp’ çocuklarının etiğimi için mutlaka bir çaba içinde; ama bence bu yetmez. Hele günümüzde hiç yetmez.
Örneğin bir süredir uygulanan adına TEOG denen sistem için cumhurbaşkanı "ben bu TEOGU beğenmedim. Kaldırılsın" dedi. Başta başbakan olmak üzere bu konuda devlet içinde söz ve karar sahibi olanlar hemen "emrin olur" deyip TEOG sisteminin uygulamasına son verme yoluna gitti.
Hiç kimse "bu sistemi şunun için kabul etmiştik. Şimdi ne oldu da kaldırılıyor? Bu sistemle eğitime kazanılan öğrencilerin hak kayıpları ne olacak?" diye soran yok.
Eğitim müfredatı da aynı emir komuta zinciri içinde hazırlandı.
Müfredatın her kademesinde görülen Laik anlayışı ve Laik yaşam biçimini toplum bilincinden söküp atmak. Bütün müfredat bunu işliyor. İmam Hatip Okulları sürekli öne çıkarılarak gelecek kuşakların hepsinin adeta 'imam' olarak yetiştirilmesi amaçlanıyor.
Bütün bunlar olurken biz ana babalar 'bu çalışmalara seyirci mi kalacağız?' yoksa 'hoop! O çocuk benim. Onun geleceği üzerinde asıl söz ve karar sahibi olması gereken benim. Çünkü çocuklarımız bizim geleceğimizi temsil edecek' deyip çocukların eğitimine müdahil mi olacağız? Bu konuda bize düşen görev ne?
Benim bu konuda yazacaklarım biraz farklı. Yani “tamam çocuklarımız bugün 6 yaşından itibaren okullu oluyor”. Anne babalar ‘kırıp, sarıp’ çocuklarının etiğimi için mutlaka bir çaba içinde; ama bence bu yetmez. Hele günümüzde hiç yetmez.
Freud gerçi “çocukların kişiliği ilk dört yaşında oluşur” dese ve biz o treni kaçırmış olsak da; bence çocukların eğitimi veya eksik oluşan kişiliğini tamamlamak için özellikle anne babalara çok önemli görevler düşüyor.
Çocuklarıyla mutlaka ilgili olsunlar. “Ben paralarını veriyorum. Elimden geleni yapıyorum” veya varlıklı ailelerin “en iyi okullarda okutuyorum; bir dediğini iki etmiyorum; daha ne yapayım?” demesi çocuklarının eğitiminden hiçbir şey anlamadıklarını gösterir.
İçinizde mutlaka belgesel izleyenler vardır. Vahşi doğada bile hayvan türünden, türüne annelerin özellikle yavrularıyla ilgilenme yaşı değişiktir. Daha çok hayvanın ömrüyle ilgilidir bu. Örneğin dişi filler ilk yavrularını doğurana kadar annelerinden yardım bekler. Öküz başlı antiloplarda yavrularıyla ilgilenme onları doğurduktan sonra sadece emzirmekle sınırlıdır. Emmeyecek kadar büyüyünce ilgisi biter
Yani demem o ki! Hayvanca hayvanda bile türünden türüne annelerin özellikle yavrularıyla ilgisi ‘farklı sürelerde de olsa’ hemen bitmez.
İnsan yavrusu en geç yürüyen, en nazlı olandır. Anne babaların gözlerinden sakındıkları çocuklarını hayata hazırlama gibi bir görevleri vardır. Çağdaş ülkelerde bu görevi önemli ölçüde eğitim kurumları yüklenir; ama bizde devletin eğitime verdiği değere, uygulamaya sokulan eğitim sistemine bakınca; bu görev daha çok anne babaya kalıyor.
Özellikle günümüzde çocukları ‘ham yapmak için’ etrafta bunca canavar varken.
Yani diyeceğim dostlar; tamam bir meslek edinmeleri için onları devletin okullarında okutalım; ama insan olmaları, hayatı doğru okumaları ve onları bekleyen tehlikelere karşı donanımlı olmaları, Laik yurttaşlar olarak geleceğe güvenle bakmalarını sağalama görevi bize; yani anne babalar düşüyor.
Örneğin; onları bilgisayar virüsünden koruyup kitap okuma alışkanlığı kazandırmak bu görevlerin başında geliyor. Kendiyle ve çevresiyle barışık aydın yurttaş olarak yetişmeleri; özellikle günümüzde onları hayat yolculuğunda bekleyen tehlikelere karşı donanımlı yetiştirme görevi anne babaya düşüyor.
Bunu çocukları sıkmadan, onların olağan büyüme yaşını doğru gözleyerek yapmak doğru olandır.
Bu yazdıklarımın öyle masrafı falan da yok. Örneğin çocuklara kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için kendimiz kitap okumasak da; çok küçük yaştan itibaren onların yanında kitaba ilgi, sevgi göstersek ve belli bir süre okuyormuş gibi yapsak yeter.
Bu şekilde onları sosyal hayata donanımlı hazırlanmalarını sağlayabiliriz. Ayrıca onlara alacağımız oyuncaklar barış ve sevgiyi içerse; onları silah vb. oyuncaklardan sakınsak onların barış duygusuyla yetişmesine yetecektir.
Bu şekilde onları sosyal hayata donanımlı hazırlanmalarını sağlayabiliriz. Ayrıca onlara alacağımız oyuncaklar barış ve sevgiyi içerse; onları silah vb. oyuncaklardan sakınsak onların barış duygusuyla yetişmesine yetecektir.
Yani dostlarım. Çocuklarımız; onlardan doğacak torunlarımız bizim canımız ciğerimizdir. Onlar için gözümüzü kırpmadan ölümü bile göze alabiliriz.
Yani öyle ölümü falan göze almadan; onlarla doğru ilgilenelim yeter.
Göreceksiniz kitap okuma alışkanlığı kazanmış ve doğal yeteneği gözlenip o konuda önü açılmış çocuklarımız Ortaçağ karanlığına karşı daha dirençli olurken eğitimleri için de bize en az yük olacaklar ve hayat yolculuğunda umduğumuzdan daha başarılı olup bizleri mutlu edeceklerdir.
Lütfen kendimizden; başlayıp çocuklarımız ve torunlarımızla Laik yaşam biçimini özümsemiş, çağdaş mutlu bir dünya yaratmak bu kadar kolayken; çocuklarla ilgili görevlerimizden kaytarmayalım; biraz özen gösterelim.
Lütfen…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder