28 Mart 2017 Salı

O GECE



 

Bu ara, eski arkadaşlarını, tanıdıklarını telefonla arayıp, hatırlarını sormayı huy edinmişti. Telefon numaralarını yüzonsekizden sorup öğreniyor veya tanıdığı diğer arkadaşlarına sorarak onlardan öğreniyordu. Zaten aradıklarının çoğu ölmüştü. Onların öldüğünü öğrenince, çok üzülüyordu. Herhalde, sıranın yavaş yavaş kendine geldiğini düşünüyordu.

O gün onu hatırlamıştı. Aslında arkadaşı falan değildi. Yıllar öncesinde, yaşadığı bir olayı hatırlatıyordu. İsmini gazeteden öğrenmişti. Sonra elinde olmadan onu takip etmişti. “Kim? Ne yapıyor? Nerede oturuyor?” hep öğrenmişti.

Şimdi de yüzonsekizden adını ve adresini vererek telefon numarasını öğrenmişti. Telefon etti. Telefonu bir erkek açtı. Ona aradığı kişinin ismini vererek görüşmek istediğini söyledi. Telefonu açan kişi “onu niçin aradınız? Siz kimsiniz?” diye sordu. Bu soru karşısında biraz şaşırmıştı. Onun çok eski bir arkadaşı olduğunu hatırını sormak için aradığını söylemişti. Bunun üzerine telefondaki ses birden değişmiş “ben onun kardeşiyim ağabeyim olurdu. Geçtiğimiz yıl onu trafik kazasında kaybettik” dedi.

Bu bilgi üzerine şaşkınlaşmıştı. “Öyle mi? Onu yıllardır görmedim. Bir arayayım demiştim. Başınız sağolsun” dedi.

Telefondaki kişi ağabeyinin arkadaşı arıyor düşüncesiyle “sağolun, nerden arıyorsunuz?” diye sordu. O bir yer ismi söyledi. Fırsatı olursa onları ziyarete geleceğini söyledi ve tekrar başsağlığı dileyip telefonu kapattı.

Dalıp gitmişti. Yıllar önceki o geceyi hatırladı. O gece bir gurup arkadaşı ile birlikte afişleme yapıyordu. Şehrin kenar mahallerinden işçilerin yoğun yaşadığı bir bölgede afişleme yapıyorlardı. Afişleme izinsizdi tetikte bekliyorlardı. Vakit gece yarısını bulmuştu.

Birden köşeden başka bir gurubun çıktığını gördüler. Daha kim olduklarını öğrenmeden o gurup onlara saldırmıştı. Onlar da ellerinde sopa ve afişleme yaptıkları fırçalarla kendilerini korumaya çalışıyordu.

O ufak tefek biriydi. Karşı guruptan iri yarı bir kişi onu kaptığı gibi yere yatırdı. Bir iki yumruk savurdu. Sonra kocaman elleriyle onun boğazına sarılıp sıkmaya başladı. O altta giderek nefes alamaz hale gelmiş; boğuluyordu.

Aklına afişlemeye çıkarken yanına aldığı tornavida geldi. Pantolonun arka cebine koymuştu. Can havliyle onu çıkardı. Üstünde boğazını sıkmaya devam eden kişinin karnına daldırdı. Tornavidanın onun karnına girdiğini hissediyordu.

Tornavidayı sokunca üstündeki adamın elleri gevşedi. Tornavidayı çıkardı bir daha bir daha soktu. Üstündeki kişinin elleri tümüyle gevşemiş; artık boğazını sıkamıyordu. Fokurdamaya başlamıştı. Üzerinden itti.

Tam altından kurtulacaktı polis sirenin sesleri duyuldu. Adamı itip ayağa kalktı. Oradaki herkes kaçışmıştı. O şaşkınlıkla onu altına alan kişiye baktı. Yüz yukarı yatıyordu. Hafifçe kıpırdadığını gördü. Eğildi karnından kanın büngüldediğini farketti. Bakındı yerde monta benzer bir şey vardı. Onu aldı adamın karnının üstüne bastırdı. Adamın elini tutup oraya koydu “bunu bastır” dedi.

O sırada ileriki sokaktan polis arabasının koşanların arkasından gittiğini gördü. Ters istikamette sokakta koşmaya başlamıştı. Evlerin hiçbirinde ışık yanmıyordu. Polis sirenleri de uzaklaşmıştı.

Yürümeye devam etti. Kah koşarak kah yürüyerek bir yere geldi. Baktı, etrafta evler seyrekleşmişti. Hava hafiften bulutluydu. Ay doğmuş bir ışıyor bir kararıyordu. Bu sırada ay ışığı vurunca dar bir patikada ilerlediğini gördü.

Bu yolun nereye gittiğini bilmiyordu; ama yürüyordu. Bir süre sonra etrafta ağaç görmeye başladı. Dikkatli bakınca çam ağaçları olduğunu fark etti. Ormana çıkmıştı. Ay buluttan kurtulunca hemen çönüyor; buluta girince kalkıp yürüyordu.

‘Bu şekilde ay ışığında ilerilerden fark edilmem’ diye düşünüyordu.

 Bir süre daha kah yürüyüp, kah koşarak ilerledi. Kenarda büyük bir ağaç vardı. Onun yanına vardı. Ay yine bulutun altından çıkmıştı. Ağacın gölgesine geçip oturdu.

Çok yorulmuştu. Bir süre oturdu. Gece yaşadıkları aklına geldi. “Acaba öldü mü?” diye düşündü. İçi ürperdi. Öldüyse katil olmuştu. Korktu.

Bu sırada hava çok serinlemişti. Elleri kanla yapış yapıştı. Gömleğini elledi. Orada da kan olduğunu tahmin ediyordu. Çünkü tornavidayı ilk sokup çektiğinde, karnına sıcak bir şey akmıştı. Düşündüğü gibi kan olan yerler biraz sertleşmişti.

‘Bu halimle aşağı inemem’ diye düşündü. Bu arada biraz uykusu gelmişti. Bu ayazda uyumak istemiyordu. Kalktı olduğu yerde zıplamaya başladı.

Böyle zıplayarak, oturarak hem ısınmaya hem de uykusunu açmaya çalışıyordu. 

Oturmuştu. Birden su sesi işitti. Sanki yakınlarda bir çeşme vardı. 'Orada temizlenirim' diye sevindi. Uzaklardan ezan sesi geliyordu. Havanın hafif açıldığını fark etti. Kalktı, suyun sesinin geldiği yere doğru yürüdü. Baktı; kayanın içinden akan bir pınar gördü.

Hemen soyunmaya başladı. Çoraplarını, gömleğini ve pantolonunu çıkardı. Suyun içine girdi. Su ayak bileklerine geliyordu. Önce gömleğin kanlanan yerini çitileyerek gömleği yıkamaya başladı.

Bu sırada hava hızla ışıyordu ve çok soğuktu. Gömleği yeterince yıkadığını düşündü. Sonra pantolonunu aynı şekilde çiterek yıkadı. Hemen suyun dışına çıktı. Gömleği ve pantolonu sıktı; sonra bir süre çırptı ve çalının üzerine serdi.

Don, atlet kalınca çok üşümüştü. İlerilerden görünürüm diye çalının dibine sindi. Çömeldiği yerde zıplayarak ısınmaya çalışıyordu. Bu sırada güneş ilerideki tepelerin ardından ortaya çıkmıştı.

Güneş ışıklarının geldiği yere doğru gitti. Güneş aynı zamanda çalının üzerindeki çamaşırların üzerine de ışıyordu. Orada yaklaşık bir saat oturdu. Arada bir eliyle çamaşırları yokluyordu. Bir süre sonra çamaşırların ıslaklığının geçip, hafif nemerdiğini fark etti.

Böyle çıplak biri görür diye düşündü. ‘Üzerimde kurumaya devam eder’ düşüncesiyle nemli çamaşırları giydi. Çorabını ve ayakkabısını da giydi. Tornavidayı eline aldı. Hafif bir tereddütten sonra aşağıdaki su birikintisinin içine attı. Üşüyordu oradan ayrıldı. Yola çıktı. Güneş tam tepesindeydi. Ve güneş ışıklarıyla biraz ısınmıştı.

Gerisin geri dönüyordu. Karşıdan evler gözüktü. Birden o tarafa gitmekten vazgeçti. Aşağıda ileride arabaların gelip geçtiği yolu gördü. Araziden oraya doğru yürüdü. Afişlemeye çıktığı arkadaşları onun gerçek kimliğini bilmiyordu. Onun için onlar yakalanmış bile olsa onu ele vermeleri söz konusu olmazdı.

Hep başka kimlikli olması ve sabit mekanının olmayışı buna benzer bir çok tehlikeden kurtulmasını sağlamıştı. Bu düşüncelerle şoseye çıktı. Tek tük arabalar gelip geçiyordu.

O şehirden gelen bir otobüse el kaldırdı. Otobüse bindi. Otobüsün gittiği yol üzerinde ilk büyük yerleşim yerinde indi. İndiği yer büyükçe bir ilçeydi. Oradan başka bir arabaya bindi.

Böyle ine, bine birçok şehir geçip ailesinin kaldığı ilçeye geldi. Nemli giydiği gömlek ve pantolon yüzünden hasta olmuş, çok ateşlenmişti.

Taksiye bindi doğru babasının evine geldi. Kapıyı annesi açtı. Karşısında oğlunu görünce çok sevindi. Onu böyle pejmurde kılıklı görünce de çok şaşırmadı. Hep böyle gelirdi.

Sarıldı. Onun ateşler içinde yandığını fark etti, çok üzüldü. Hemen içeri aldı ve sorulara başladı. “Nereden geliyorsun? Bu kılık ne böyle? Çok ateşin var, hasta mısın?” diye sorulara başladı.

Ama onun fazla konuşacak hali yoktu. Hemen divana uzandı “anne çok üşüyorum” dedi. Kadıncağız hemen koşup yastık yorgan getirip üzerini örttü. O kendinden geçmiş uyumuştu.

Arada bir sayıklıyordu ama ne söylediği anlaşılmıyordu. Anneciği onun böyle kaybolup gidip sonra böyle perişan dönüşlerine alışkındı. Ama bu kez çok daha şaşkın görünce çok üzüldü. Kocasına telefon etti. “Çok hasta şimdi yatırdım. Gelince yine bağırıp çağırma” dedi.

Hep oğluyla kocası arasında kalıyordu. Kocası “tamam kızmam, nerelerdeymiş sordun mu?” dedi. Kadın “ayol ben çok hasta diyorum, sen sorguya çek diyorsun” deyince baba “tamam tamam; laf söyletmezsin zaten. Doktor falan lazım mı?” dedi. Karısı “şimdilik gerek yok ben bakarım” dedi.

O bu sırada yine sayıklıyordu. Bir hafta evde yattı. Anneciğinin gece gündüz bakımı ile bir haftada kendine geldi. O sabah kalkınca kahvaltıdan sonra ilk işi sokağa çıkmak oldu. O gecenin ertesi günkü ve bir gün sonraki tarihli gazeteleri bulmaya çalıştı.

İlçedeki bütün kahveleri, esnafı dolaştı. Aradığı o günkü gazeteyi bir kahvede bulabildi. Merakla açtı baktı. O günkü olayı anlatan haberde 'o şehirde işçilerin yoğun yaşadığı mahallede gece izinsiz afişleme yapan solcularla onlara müdahale eden başka solcu gurup arasında çıkan olayda bir kişinin şişlenerek ağır yaralandığını, hastanede yapılan ameliyat sonrası durumunun iyiye gittiğini belirten haberi' sevinçle okudu. Haberde yaralanan kişinin adı da vardı. Ayrıca yakalanan başka bir kişi olup olmadığına dair herhangi bir haber yoktu.

O yaraladığı kişiyi merak ettiği için gazeteleri aramıştı. Ölmediğini öğrenince derin bir oh çekmişti.

İşte o gün telefon ederken bunlar aklına gelmiş; yıllar sonra onun için aramıştı. Telefonda kardeşine “başınız sağ olsun” derken bunları düşünüyordu.

                                                 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder