O GECE
Bu ara, eski arkadaşlarını, tanıdıklarını telefonla arayıp, hatırlarını
sormayı huy edinmişti. Telefon numaralarını yüzonsekizden sorup öğreniyor veya
tanıdığı diğer arkadaşlarına sorarak onlardan öğreniyordu. Zaten aradıklarının
çoğu ölmüştü. Onların öldüğünü öğrenince, çok üzülüyordu. Herhalde, sıranın
yavaş yavaş kendine geldiğini düşünüyordu.
O gün
onu hatırlamıştı. Aslında arkadaşı falan değildi. Yıllar öncesinde, yaşadığı
bir olayı hatırlatıyordu. İsmini gazeteden öğrenmişti. Sonra elinde olmadan onu
takip etmişti. “Kim? Ne yapıyor? Nerede oturuyor?” hep öğrenmişti.
Şimdi
de yüzonsekizden adını ve adresini vererek telefon numarasını öğrenmişti.
Telefon etti. Telefonu bir erkek açtı. Ona aradığı kişinin ismini vererek
görüşmek istediğini söyledi. Telefonu açan kişi “onu niçin aradınız? Siz
kimsiniz?” diye sordu. Bu soru karşısında biraz şaşırmıştı. Onun çok eski bir
arkadaşı olduğunu hatırını sormak için aradığını söylemişti. Bunun üzerine telefondaki
ses birden değişmiş “ben onun kardeşiyim ağabeyim olurdu. Geçtiğimiz yıl onu
trafik kazasında kaybettik” dedi.
Bu bilgi üzerine şaşkınlaşmıştı. “Öyle mi? Onu yıllardır görmedim. Bir arayayım demiştim.
Başınız sağolsun” dedi.
Telefondaki
kişi ağabeyinin arkadaşı arıyor düşüncesiyle “sağolun, nerden arıyorsunuz?”
diye sordu. O bir yer ismi söyledi. Fırsatı olursa onları ziyarete geleceğini
söyledi ve tekrar başsağlığı dileyip telefonu kapattı.
Dalıp
gitmişti. Yıllar önceki o geceyi hatırladı. O gece bir gurup arkadaşı ile
birlikte afişleme yapıyordu. Şehrin kenar mahallerinden işçilerin yoğun
yaşadığı bir bölgede afişleme yapıyorlardı. Afişleme izinsizdi tetikte
bekliyorlardı. Vakit gece yarısını bulmuştu.
Birden
köşeden başka bir gurubun çıktığını gördüler. Daha kim olduklarını öğrenmeden o gurup onlara saldırmıştı. Onlar da ellerinde sopa ve afişleme yaptıkları
fırçalarla kendilerini korumaya çalışıyordu.
O
ufak tefek biriydi. Karşı guruptan iri yarı bir kişi onu kaptığı gibi yere
yatırdı. Bir iki yumruk savurdu. Sonra kocaman elleriyle onun boğazına sarılıp
sıkmaya başladı. O altta giderek nefes alamaz hale gelmiş; boğuluyordu.
Aklına
afişlemeye çıkarken yanına aldığı tornavida geldi. Pantolonun arka cebine
koymuştu. Can havliyle onu çıkardı. Üstünde boğazını sıkmaya devam eden kişinin
karnına daldırdı. Tornavidanın onun karnına girdiğini hissediyordu.
Tornavidayı
sokunca üstündeki adamın elleri gevşedi. Tornavidayı çıkardı bir daha bir daha
soktu. Üstündeki kişinin elleri tümüyle gevşemiş; artık boğazını sıkamıyordu.
Fokurdamaya başlamıştı. Üzerinden itti.
Tam
altından kurtulacaktı polis sirenin sesleri duyuldu. Adamı itip ayağa kalktı.
Oradaki herkes kaçışmıştı. O şaşkınlıkla onu altına alan kişiye baktı. Yüz yukarı
yatıyordu. Hafifçe kıpırdadığını gördü. Eğildi karnından kanın büngüldediğini
farketti. Bakındı yerde monta benzer bir şey vardı. Onu aldı adamın karnının
üstüne bastırdı. Adamın elini tutup oraya koydu “bunu bastır” dedi.
O
sırada ileriki sokaktan polis arabasının koşanların arkasından gittiğini gördü.
Ters istikamette sokakta koşmaya başlamıştı. Evlerin hiçbirinde ışık
yanmıyordu. Polis sirenleri de uzaklaşmıştı.
Yürümeye
devam etti. Kah koşarak kah yürüyerek bir yere geldi. Baktı, etrafta evler
seyrekleşmişti. Hava hafiften bulutluydu. Ay doğmuş bir ışıyor bir kararıyordu.
Bu sırada ay ışığı vurunca dar bir patikada ilerlediğini gördü.
Bu
yolun nereye gittiğini bilmiyordu; ama yürüyordu. Bir süre sonra etrafta ağaç
görmeye başladı. Dikkatli bakınca çam ağaçları olduğunu fark etti. Ormana
çıkmıştı. Ay buluttan kurtulunca hemen çönüyor; buluta girince kalkıp
yürüyordu.
‘Bu
şekilde ay ışığında ilerilerden fark edilmem’ diye düşünüyordu.
Bir
süre daha kah yürüyüp, kah koşarak ilerledi. Kenarda büyük bir ağaç vardı. Onun
yanına vardı. Ay yine bulutun altından çıkmıştı. Ağacın gölgesine geçip oturdu.
Çok
yorulmuştu. Bir süre oturdu. Gece yaşadıkları aklına geldi. “Acaba öldü mü?”
diye düşündü. İçi ürperdi. Öldüyse katil olmuştu. Korktu.
Bu
sırada hava çok serinlemişti. Elleri kanla yapış yapıştı. Gömleğini elledi.
Orada da kan olduğunu tahmin ediyordu. Çünkü tornavidayı ilk sokup çektiğinde,
karnına sıcak bir şey akmıştı. Düşündüğü gibi kan olan yerler biraz
sertleşmişti.
‘Bu
halimle aşağı inemem’ diye düşündü. Bu arada biraz uykusu gelmişti. Bu ayazda
uyumak istemiyordu. Kalktı olduğu yerde zıplamaya başladı.
Böyle
zıplayarak, oturarak hem ısınmaya hem de uykusunu açmaya çalışıyordu.
Oturmuştu.
Birden su sesi işitti. Sanki yakınlarda bir çeşme vardı. 'Orada temizlenirim' diye sevindi. Uzaklardan ezan sesi geliyordu. Havanın hafif açıldığını fark
etti. Kalktı, suyun sesinin geldiği yere doğru yürüdü. Baktı; kayanın içinden
akan bir pınar gördü.
Hemen
soyunmaya başladı. Çoraplarını, gömleğini ve pantolonunu çıkardı. Suyun içine
girdi. Su ayak bileklerine geliyordu. Önce gömleğin kanlanan yerini çitileyerek
gömleği yıkamaya başladı.
Bu
sırada hava hızla ışıyordu ve çok soğuktu. Gömleği yeterince yıkadığını
düşündü. Sonra pantolonunu aynı şekilde çiterek yıkadı. Hemen suyun dışına
çıktı. Gömleği ve pantolonu sıktı; sonra bir süre çırptı ve çalının üzerine
serdi.
Don,
atlet kalınca çok üşümüştü. İlerilerden görünürüm diye çalının dibine sindi.
Çömeldiği yerde zıplayarak ısınmaya çalışıyordu. Bu sırada güneş ilerideki
tepelerin ardından ortaya çıkmıştı.
Güneş
ışıklarının geldiği yere doğru gitti. Güneş aynı zamanda çalının üzerindeki
çamaşırların üzerine de ışıyordu. Orada yaklaşık bir saat oturdu. Arada bir
eliyle çamaşırları yokluyordu. Bir süre sonra çamaşırların ıslaklığının geçip,
hafif nemerdiğini fark etti.
Böyle
çıplak biri görür diye düşündü. ‘Üzerimde kurumaya devam eder’ düşüncesiyle
nemli çamaşırları giydi. Çorabını ve ayakkabısını da giydi. Tornavidayı eline
aldı. Hafif bir tereddütten sonra aşağıdaki su birikintisinin içine attı.
Üşüyordu oradan ayrıldı. Yola çıktı. Güneş tam tepesindeydi. Ve güneş
ışıklarıyla biraz ısınmıştı.
Gerisin
geri dönüyordu. Karşıdan evler gözüktü. Birden o tarafa gitmekten vazgeçti.
Aşağıda ileride arabaların gelip geçtiği yolu gördü. Araziden oraya doğru
yürüdü. Afişlemeye çıktığı arkadaşları onun gerçek kimliğini bilmiyordu. Onun
için onlar yakalanmış bile olsa onu ele vermeleri söz konusu olmazdı.
Hep
başka kimlikli olması ve sabit mekanının olmayışı buna benzer bir çok
tehlikeden kurtulmasını sağlamıştı. Bu düşüncelerle şoseye çıktı. Tek tük
arabalar gelip geçiyordu.
O
şehirden gelen bir otobüse el kaldırdı. Otobüse bindi. Otobüsün gittiği yol
üzerinde ilk büyük yerleşim yerinde indi. İndiği yer büyükçe bir ilçeydi.
Oradan başka bir arabaya bindi.
Böyle
ine, bine birçok şehir geçip ailesinin kaldığı ilçeye geldi. Nemli giydiği
gömlek ve pantolon yüzünden hasta olmuş, çok ateşlenmişti.
Taksiye
bindi doğru babasının evine geldi. Kapıyı annesi açtı. Karşısında oğlunu
görünce çok sevindi. Onu böyle pejmurde kılıklı görünce de çok şaşırmadı. Hep
böyle gelirdi.
Sarıldı.
Onun ateşler içinde yandığını fark etti, çok üzüldü. Hemen içeri aldı ve
sorulara başladı. “Nereden geliyorsun? Bu kılık ne böyle? Çok ateşin var, hasta
mısın?” diye sorulara başladı.
Ama
onun fazla konuşacak hali yoktu. Hemen divana uzandı “anne çok üşüyorum” dedi.
Kadıncağız hemen koşup yastık yorgan getirip üzerini örttü. O kendinden geçmiş
uyumuştu.
Arada
bir sayıklıyordu ama ne söylediği anlaşılmıyordu. Anneciği onun böyle kaybolup
gidip sonra böyle perişan dönüşlerine alışkındı. Ama bu kez çok daha şaşkın
görünce çok üzüldü. Kocasına telefon etti. “Çok hasta şimdi yatırdım. Gelince
yine bağırıp çağırma” dedi.
Hep
oğluyla kocası arasında kalıyordu. Kocası “tamam kızmam, nerelerdeymiş sordun
mu?” dedi. Kadın “ayol ben çok hasta diyorum, sen sorguya çek diyorsun” deyince
baba “tamam tamam; laf söyletmezsin zaten. Doktor falan lazım mı?” dedi. Karısı
“şimdilik gerek yok ben bakarım” dedi.
O bu
sırada yine sayıklıyordu. Bir hafta evde yattı. Anneciğinin gece gündüz bakımı
ile bir haftada kendine geldi. O sabah kalkınca kahvaltıdan sonra ilk işi
sokağa çıkmak oldu. O gecenin ertesi günkü ve bir gün sonraki tarihli
gazeteleri bulmaya çalıştı.
İlçedeki
bütün kahveleri, esnafı dolaştı. Aradığı o günkü gazeteyi bir kahvede bulabildi. Merakla açtı baktı. O
günkü olayı anlatan haberde 'o şehirde işçilerin yoğun yaşadığı mahallede gece
izinsiz afişleme yapan solcularla onlara müdahale eden başka solcu gurup
arasında çıkan olayda bir kişinin şişlenerek ağır yaralandığını, hastanede
yapılan ameliyat sonrası durumunun iyiye gittiğini belirten haberi' sevinçle
okudu. Haberde yaralanan kişinin adı da vardı. Ayrıca yakalanan başka bir kişi
olup olmadığına dair herhangi bir haber yoktu.
O
yaraladığı kişiyi merak ettiği için gazeteleri aramıştı. Ölmediğini öğrenince
derin bir oh çekmişti.
İşte
o gün telefon ederken bunlar aklına gelmiş; yıllar sonra onun için aramıştı.
Telefonda kardeşine “başınız sağ olsun” derken bunları düşünüyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder