DÜNYA
05.12.2015 08:36:31
A+ A-
Akdeniz savaş
gemilerinin manevra alanı gibi oldu.
"Kırışmak"
bizim oralarda “kızgın boğalarının birbirini gözeterek çalım satmasına” denir.
Belgesellerde
"Bufola" veya "manda" bizim oralarda "camız"
denen hayvanlar da çok öfkeli olur ve sürekli etrafına 'kırışarak' öfkeli
bakarlar.
Bizim oralarda öyle
öfkeli dövüşecek gibi bakınan kişiye "ne o? Camız gibi ne gırışıp durusun
öyle?" derler.
Akdeniz'e savaş
gemilerinin doluşması olağan savaş tatbikatı değil.
Isınan Akdeniz
sularında bu gemiler 'teşbihte hata olmazsa' şimdi birbirine kızgın boğalar
veya camızlar gibi kırışıyorlar adeta.
Umarım bu savaş
gemilerinin Akdeniz'e doluşması yalnızca ülkelerin birbirine çalım satması
seviyesinde kalır.
Yok eğer birbirine çalım
satan boğa veya camızların sonunda birbirine saldırması gibi bu ülkelerin
gemileri birbirine dalaşmaya yeltenirse oluşacak karmaşada “Kimin dost? Kimin
düşman?” olduğu birbirine karışacak gibi.
Hep adı söylenirken
bile 'insanın içini titreten' üçüncü dünya savaşından bahsediyorum. Yani
ülkelerin hızla birbirine karşı saf tutmasından…
Kimse “bu güç
dengesinde olur mu öyle şey canım?” der gibi olmazlanmasın. Çünkü büyük
savaşlar güç dengelerinin eşitlendiği sırada çıktı hep.
Birinci dünya savaşı
ve ikinci dünya savaşına bakın öyle olduğunu göreceksiniz. Çünkü güç
dengesizliğinin olduğu hallerde ‘tıpkı zayıf boğanın güçlünün önünden kaçıp
gitmesi gibi’ çatışma çıkmaz.
Ne zamandır
Sovyetlerin dağılmasıyla dünyanın tek süper gücü haline gelen ABD ve bağlaşığı
AB ye karşı yeniden palazlanan Rusya içinde Çin’le birlikte yer aldığı Şangayh
beşlisi ittifakıyla 'ufaktan ufaktan' yeniden ABD'ye ve batıya kafa tutmaya ve
“dünya patronluğunda ben de varım" veya "biz de varız" demeye
başladı/lar.
Türkiye’de 2011 den
sonra tek adam diktatörlüğe kayan AKP ile cumhurbaşkanı bile bu oluşan yeni güç
dengesine bakıp ABD'nin ve özellikle AB’nin kendine yönelik demokrasi
eleştirilerine karşı Rusya ve Şangayh beşlisinde yer alma isteklerini
artırmıştı.
Özellikle son bir
yılda batı dünyasında yalnızlaştırıldıkça Rusya’yı yeni stratejik ortağı haline
getirmiş ve bir yığın ikili anlaşmalar imzalamıştı.
Türkiye’nin izlediği
bu manevra ABD'yi ve AB'liğini rahatsız etse de ‘kendi kamuoylarının etkisiyle’
yine de Türkiye’de anti demokratik baskılara ve hukuku umursamama eğiliminin
artmasına yönelik eleştirmeden de geri durmuyorlardı.
Onlar eleştirilerini
artırdıkça Türkiye Rusya’ya daha yanaşır hale gelmişti; ama 'nasıl olduysa?
Oldu' geçtiğimiz gün Suriye sınırında yeni stratejik ortağının uçağının 17
saniyelik sınır ihlaline tahammül göstermeyip düşürdü.
Bu öylesine
olağandışı 'Rusya'nın hiç beklemediği' bir gelişmeydi ki; Putin uçaklarının
düşürülmesini “Türkiye bizi arkadan bıçakladı” diye tepki gösterip; Türkiye’ye
karşı sert tavrını kontrol edemez hale geldi.
Putin sertleştikçe
ABD'nin AB'nin Türkiye’ye Nato kanalıyla 'sanki böyle bir gelişmeyi fırsata
çevirir gibi' hak verir hale gelmesi giderek artarken; bu gelişmeden
memnuniyetlerini gizlemeye bile gerek görmüyorlardı.
Öyle ki; geçtiğimiz
gün bizim başbakanın da katıldığı Brüksel zirvesinde AB ülkelerinin liderleri
'kendilerine pek uymayan; ama bize özgü olan' el kol hareketleriyle sevinçlerini
gösteriyorlardı.
Sanırım bu yeni
gelişme 'giderek Putin’leşen' Cumhurbaşkanımız karşısında siyaseten açmaza
düşen bizim başbakanı da ziyadesiyle sevindirmişti; o da AB üyesi ülke
liderleriyle Brüksel toplantısında sarmaş dolaş olmuştu.
Ama tabi bu
gelişmeler Türkiye ve Rusya’yı neredeyse adeta savaşın eşiğine getirmişti.
Cengiz Çandar son
yazılarında bu son gelişmeyi ve Rus uçağının düşürülmesini “bu işte bir bit
yeniği var” derken sanki Türkiyeyi Rusya’dan ayırıp AB'ye ve tabi ABD'ye
tekrar yanaştırmak isteyen görünmeyen bir elin 17 saniyelik sınır ihlaline
tahammül edemediğine işaret ediyordu.
Buraya kadar olanlar
bir yerde normal sayılır. Türkiye’nin öteden beri içinde yer almak istediği
AB'yle ilişkilerini yeniden sıcaklaştırması hoş bir gelişme bile sayılır; ama
şimdi son gelişmelerle ısınan bir Akdeniz ve orada ‘yukarıda boğaların
birbirine çalım satmasına benzettiğim gibi’ adeta birbiriyle sürtüşerek manevra
yapan savaş gemileri var.
Radikal’deki haberde
en fazla savaş gemisi de eski dost yeni düşman Rusya ve Türkiye'nin savaş
gemileri.
Her iki ülkenin
siyasi liderlerinin birbirine benzeyen pervasız hallerine bakınca bu hiç de hoş
bir şey değil.
Çünkü batıda ne
zamandır özellikle İsrail ve İran üzerinden olası bir nükleer savaşın bölgede
oluşturacağı can ve mal kaybının blançoları çıkarılıyor.
Yani Allah etmesin
Rus uçağının düşürülmesine benzer yeni güçlü bir kıvılcımın bu olasılığı aniden
gündeme getirmesi hiç de olmaz hallerden değil.
Çünkü bütün dış
politika uzmanlarının dile getirdiği gibi yeni bir dünya savaşının ancak
Ortadoğu üzerinden çıkarılacağı; ABD ve AB'nin daha önceki dünya savaşlarına
benzer kendi yaşam bölgelerinde bir savaş istemediği biliniyor.
İngiliz
istihbaratınca batının göz bebeği İsrail’in her an hazır olduğu nükleer savaşta
fazla can kaybı vermeyeceği; yani birkaç yüz bin ölüyle bu tehlikeyi
savuşturacağı; ama başta İran olmak üzere Ortadoğu ülkelerinin 25-26 milyon can
kaybı vereceği çoktan senaryolaştırılmış bile. Üç dört yıl önce böyle bir
istatistik yayınlanmıştı.
Yani demem o ki;
Akdeniz’de ısınan suların sonunda bölgenin cehenneme dönme olasılığı artarken
yazımın başlığında olduğu gibi bugün için bölge ülkelerinde duyarlı
yurttaşların, medyanın, siyasi partilerin, özellikle parlamento içi ve dışı
muhalefetin bence esas gündemi barış için ayağa kalkmak olmalı. Ve barış
yönünde milyonları içine alan kamuoyu oluşturmanın da şimdi tam sırası.
Hep söylenir ya
“gecenin en karanlık anı sabaha en yakın anıdır” diye. Onun gibi savaş
tamtamlarının sesinin en gür çıktığı şu sıralar da ‘bence’ barış için kamuoyu
duyarlılığının en fazla olduğu andır”
Yani demem o ki; şu
sıralar yurttaş duyarlılığı içinde olanların, medyanın, basının kısacası hemen
herkesin ve tabi bütün dünyanın ve özellikle bölge ülkelerinde yaşayan
insanların “barış” deyip yatması; “barış” deyip kalkması bizim ve Ortadoğu
halklarının ve insanlığın yeniden çok büyük acılar yaşamaması ve dirlikli
geleceği için çok hayati önem taşıyor.
Radikal haberde
Akdeniz’deki savaş gemilerinin sayılarını öğrenince ve bizim cumhurbaşkanıyla
Putin’in savaşı ‘çocuk oyuncağı’ sayar hallerine bakınca aklıma gelen bunlardı;
burada paylaştım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder