5 Aralık 2017 Salı

Dünya için tam şimdi "barış" deme zamanı; yoksa yarın çok geç olabili



 DÜNYA
05.12.2015 08:36:31
A+ A-
Akdeniz savaş gemilerinin manevra alanı gibi oldu.

"Kırışmak" bizim oralarda “kızgın boğalarının birbirini gözeterek çalım satmasına” denir.

Belgesellerde "Bufola" veya "manda" bizim oralarda "camız" denen hayvanlar da çok öfkeli olur ve sürekli etrafına 'kırışarak' öfkeli bakarlar.

Bizim oralarda öyle öfkeli dövüşecek gibi bakınan kişiye "ne o? Camız gibi ne gırışıp durusun öyle?" derler.

Akdeniz'e savaş gemilerinin doluşması olağan savaş tatbikatı değil.

Isınan Akdeniz sularında bu gemiler 'teşbihte hata olmazsa' şimdi birbirine kızgın boğalar veya camızlar gibi kırışıyorlar adeta.

Umarım bu savaş gemilerinin Akdeniz'e doluşması yalnızca ülkelerin birbirine çalım satması seviyesinde kalır.

Yok eğer birbirine çalım satan boğa veya camızların sonunda birbirine saldırması gibi bu ülkelerin gemileri birbirine dalaşmaya yeltenirse oluşacak karmaşada “Kimin dost? Kimin düşman?” olduğu birbirine karışacak gibi.

Hep adı söylenirken bile 'insanın içini titreten' üçüncü dünya savaşından bahsediyorum. Yani ülkelerin hızla birbirine karşı saf tutmasından…

Kimse “bu güç dengesinde olur mu öyle şey canım?” der gibi olmazlanmasın. Çünkü büyük savaşlar güç dengelerinin eşitlendiği sırada çıktı hep.

Birinci dünya savaşı ve ikinci dünya savaşına bakın öyle olduğunu göreceksiniz. Çünkü güç dengesizliğinin olduğu hallerde ‘tıpkı zayıf boğanın güçlünün önünden kaçıp gitmesi gibi’ çatışma çıkmaz.

Ne zamandır Sovyetlerin dağılmasıyla dünyanın tek süper gücü haline gelen ABD ve bağlaşığı AB ye karşı yeniden palazlanan Rusya içinde Çin’le birlikte yer aldığı Şangayh beşlisi ittifakıyla 'ufaktan ufaktan' yeniden ABD'ye ve batıya kafa tutmaya ve “dünya patronluğunda ben de varım" veya "biz de varız" demeye başladı/lar.

Türkiye’de 2011 den sonra tek adam diktatörlüğe kayan AKP ile cumhurbaşkanı bile bu oluşan yeni güç dengesine bakıp ABD'nin ve özellikle AB’nin kendine yönelik demokrasi eleştirilerine karşı Rusya ve Şangayh beşlisinde yer alma isteklerini artırmıştı.

Özellikle son bir yılda batı dünyasında yalnızlaştırıldıkça Rusya’yı yeni stratejik ortağı haline getirmiş ve bir yığın ikili anlaşmalar imzalamıştı.

Türkiye’nin izlediği bu manevra ABD'yi ve AB'liğini rahatsız etse de ‘kendi kamuoylarının etkisiyle’ yine de Türkiye’de anti demokratik baskılara ve hukuku umursamama eğiliminin artmasına yönelik eleştirmeden de geri durmuyorlardı.

Onlar eleştirilerini artırdıkça Türkiye Rusya’ya daha yanaşır hale gelmişti; ama 'nasıl olduysa? Oldu' geçtiğimiz gün Suriye sınırında yeni stratejik ortağının uçağının 17 saniyelik sınır ihlaline tahammül göstermeyip düşürdü.

Bu öylesine olağandışı 'Rusya'nın hiç beklemediği' bir gelişmeydi ki; Putin uçaklarının düşürülmesini “Türkiye bizi arkadan bıçakladı” diye tepki gösterip; Türkiye’ye karşı sert tavrını kontrol edemez hale geldi.

Putin sertleştikçe ABD'nin AB'nin Türkiye’ye Nato kanalıyla 'sanki böyle bir gelişmeyi fırsata çevirir gibi' hak verir hale gelmesi giderek artarken; bu gelişmeden memnuniyetlerini gizlemeye bile gerek görmüyorlardı.

Öyle ki; geçtiğimiz gün bizim başbakanın da katıldığı Brüksel zirvesinde AB ülkelerinin liderleri 'kendilerine pek uymayan; ama bize özgü olan' el  kol hareketleriyle sevinçlerini gösteriyorlardı.

Sanırım bu yeni gelişme 'giderek Putin’leşen' Cumhurbaşkanımız karşısında siyaseten açmaza düşen bizim başbakanı da ziyadesiyle sevindirmişti; o da AB üyesi ülke liderleriyle Brüksel toplantısında sarmaş dolaş olmuştu.

Ama tabi bu gelişmeler Türkiye ve Rusya’yı neredeyse adeta savaşın eşiğine getirmişti.

Cengiz Çandar son yazılarında bu son gelişmeyi ve Rus uçağının düşürülmesini “bu işte bir bit yeniği var” derken sanki Türkiyeyi Rusya’dan ayırıp AB'ye ve tabi ABD'ye tekrar yanaştırmak isteyen görünmeyen bir elin 17 saniyelik sınır ihlaline tahammül edemediğine işaret ediyordu.

Buraya kadar olanlar bir yerde normal sayılır. Türkiye’nin öteden beri içinde yer almak istediği AB'yle ilişkilerini yeniden sıcaklaştırması hoş bir gelişme bile sayılır; ama şimdi son gelişmelerle ısınan bir Akdeniz ve orada ‘yukarıda boğaların birbirine çalım satmasına benzettiğim gibi’ adeta birbiriyle sürtüşerek manevra yapan savaş gemileri var.

Radikal’deki haberde en fazla savaş gemisi de eski dost yeni düşman Rusya ve Türkiye'nin savaş gemileri.

Her iki ülkenin siyasi liderlerinin birbirine benzeyen pervasız hallerine bakınca bu hiç de hoş bir şey değil.

Çünkü batıda ne zamandır özellikle İsrail ve İran üzerinden olası bir nükleer savaşın bölgede oluşturacağı can ve mal kaybının blançoları çıkarılıyor.

Yani Allah etmesin Rus uçağının düşürülmesine benzer yeni güçlü bir kıvılcımın bu olasılığı aniden gündeme getirmesi hiç de olmaz hallerden değil.

Çünkü bütün dış politika uzmanlarının dile getirdiği gibi yeni bir dünya savaşının ancak Ortadoğu üzerinden çıkarılacağı; ABD ve AB'nin daha önceki dünya savaşlarına benzer kendi yaşam bölgelerinde bir savaş istemediği biliniyor.

İngiliz istihbaratınca batının göz bebeği İsrail’in her an hazır olduğu nükleer savaşta fazla can kaybı vermeyeceği; yani birkaç yüz bin ölüyle bu tehlikeyi savuşturacağı; ama başta İran olmak üzere Ortadoğu ülkelerinin 25-26 milyon can kaybı vereceği çoktan senaryolaştırılmış bile. Üç dört yıl önce böyle bir istatistik yayınlanmıştı.

Yani demem o ki; Akdeniz’de ısınan suların sonunda bölgenin cehenneme dönme olasılığı artarken yazımın başlığında olduğu gibi bugün için bölge ülkelerinde duyarlı yurttaşların, medyanın, siyasi partilerin, özellikle parlamento içi ve dışı muhalefetin bence esas gündemi barış için ayağa kalkmak olmalı. Ve barış yönünde milyonları içine alan kamuoyu oluşturmanın da şimdi tam sırası.

Hep söylenir ya “gecenin en karanlık anı sabaha en yakın anıdır” diye. Onun gibi savaş tamtamlarının sesinin en gür çıktığı şu sıralar da ‘bence’ barış için kamuoyu duyarlılığının en fazla olduğu andır”

Yani demem o ki; şu sıralar yurttaş duyarlılığı içinde olanların, medyanın, basının kısacası hemen herkesin ve tabi bütün dünyanın ve özellikle bölge ülkelerinde yaşayan insanların “barış” deyip yatması; “barış” deyip kalkması bizim ve Ortadoğu halklarının ve insanlığın yeniden çok büyük acılar yaşamaması ve dirlikli geleceği için çok hayati önem taşıyor.

Radikal haberde Akdeniz’deki savaş gemilerinin sayılarını öğrenince ve bizim cumhurbaşkanıyla Putin’in savaşı ‘çocuk oyuncağı’ sayar hallerine bakınca aklıma gelen bunlardı; burada paylaştım.







Hiç yorum yok:

Yorum Gönder