DÜNYA
16.12.2015 14:16:33
Hani yanlış yerden
iliklemeye başlarsan 'sonunda bütün ilikleri sökmek ve sil baştan doğru
iliklemek için doğru düğmeyi aramak zorunda kalırsın' diye veya benzer bir
benzetme vardır.
Sanırım bu bir işe
yanlıştan başlamanın o işle ilgili hiçbir zaman doğru sonuç vermeyeceğini
anlatmak için ifade edilmiş bir deyim.
Şu anda Türk dış
politikasına bu benzetme ya da deyim tam oturuyor.
Türkiye ne zaman
gelenekselleşmiş "yurtta sulh cihanda sulh" politikasını terk etti,
ne zaman komşularıyla olan sıfır sorunu bütün komşularıyla sorunlu hale
geleceği Ortadoğu politikasında o yanlış adımı attı ve Suriye batağına battı;
artık o günden sonra Türk dış politikasının ve tabi Türkiye'nin burnu boktan
kurtulamaz hale geldi.
Aslında
"komşularla sıfır sorun" bu iktidarın dış politikasının temek
belgisiydi.
Ama nasıl olduysa
İslam coğrafyasının liderliği ve Osmanlı ruhunu diriltmek için bir düşün
etkisine girildi; artık o noktadan sonra iktidarı tutabilene aşk olsun.
Önce Davos'ta
İsrail'e kükreme ve ABD'nin önermesiyle Suriye'de muhalefete el vermeyle
başlayan süreç sonra üzerine dış politikadaki sorunları koydukça koydu.
Ne olup bittiğini
toplumun geleceğiyle aşağı yukarı ilgili olan herkes biliyor. Onun için ben
gelinen son noktaya işaret ederek yazıma devam edeceğim.
Bilindiği gibi
Türkiye son bir yıldır uluslar arası yalnızlığı oynama pahasına yönünü Rusya'ya
çevirmiş gibiydi. Suriye konusundaki bütün dış eleştirilere kulaklarını
tıkamış; sanki ABD ve AB'ye "siz yoksanız ben de Rusya ile olurum"
der gibi bir havaya girmiş ve Rusya'yı stratejik ortak ilan etmişti. Öyle ki
AB'nin Rusya ile yaşadığı sorunlarda bile arabulucu olmaya soyunuyordu; ama 'ne
olduysa? Nasıl olduysa?' 24 Kasım günü bu yeni müttefikin uçağı Türkiye
sınırını on yedi saniyelik ihlalde bulundu diye düşürüldü.
O günden sonra
gelişmeler de herkesin malumu. Rusya bu hiç beklemediği saldırı karşısında
deliye döndü; ama olan olmuştu bir kere. Dostluğun yerini süratle düşmanlık
aldı. Bu son gelişmeyle adeta zil takıp oynayan AB Nato kanalıyla Türkiye'ye
kol kanat olmaya ABD arka çıkmaya kalktı; ama o hareketinin faturası Türkiye'ye
ekonomik yönden çok ağır olarak çıktı. Siyasi sonuçları da öyle. Türkiye
başından beri büyük hevesle karıştığı Suriye'de burnunun ucunu gösteremez hale
geldi.
Bu sırada yeni bir
Irak macerası yaşandı. Belki Rus uçağını düşürmenin gazıyla Irak hükümetine
"sen de kim oluyorsun?" der gibi Musul'a doğru bir askeri manevraya
girişildi. Ama orada da işin öyle olmadığı 'ABD'nin de uyarsıyla' anlaşıldı ve
gönderilen birlik geri çekildi.
Bu sırada Rusya ile
yaşananlara ve ağırlaşan faturaya bakan cumhurbaşkanı ve başbakan Putin'in
dayattığı özür adımını atmasa da Rus uçağının düşürülmesinin 'sanki' kendi
iradeleri dışında bir gelişme olduğunu söylemeye ve askeri suçlamaya
başladılar.
Bu sırada yalnız
Rusya değil onun doğal müttefiki İran'la ilişkiler de sıkıntı yaratmaya
başlamıştı.
İşte tam bu sırada
ABD'nin önerisiyle Türkiye adına İslam ittifakı denen bir ittifakın içine
sokuldu. Yani henüz Rusya krizinde sağlıklı bir çözüme kavuşmadan Türkiye'nin
'bu konuda kendini sorgulayıp toparlanmasına meydan verilmemek ister gibi'
içine sokulduğu yeni ittifak aslına tam bir bela ittifak.
ABD ve AB Işid'e
karşı savaşta ne zamandır kara gücünün bölge ülkelerinden oluşacağını söylüyor;
ama adını koymuyordu.
Bu İslam İttifakı
denen ittifakla kara gücünün adı da konmuş oldu. Yani Işid'e karşı savaşta bu
ittifak kara gücünü oluşturacak.
Peki kimler var
ittifakta diye bakınca Suudiler dışında ilk göze çarpan Mısır. Hani Türkiye'nin
darbeyle iktidardan düşürülen Mursi nedeniyle bir türlü meşruiyetini tanımadığı
Sisi'nin yönettiği ülke.
Yani ABD ve AB usta
bir el çabukluğuyla Türkiye'yi iktidarının meşruiyetini tartıştığı Büyükelçi
bulundurmadığı ülkeyle aynı çuvala sokmayı becerdi. Peki bu İslam ittifakında
en büyük İslam ülkesi Endenozya niye yok? "yok. Çünkü bu ittifak adındaki
gibi bir İslam ittifakı değil"
Bizde bir çok şey
gibi bu konu da henüz bilinmezken elin oğlu; yani elin basını bu gelişmenin
adını koymaktan geri kalmadı. Bu ittifakın söylendiği gibi Işid'e karşı değil
bölgede İran'ın etkinliğine karşı olduğu yazıldı.
Radikal habere göre İngiltere'nin
saygın gazetelerinden Guardian, sayfasında geniş yer verdiği yorum yazısında,
Türkiye'nin de dahil olduğu ittifakın askeri arenada nasıl bir rol oynayacağı
ya da bir cephede savaşıp savaşmayacağı gibi konularda net olmadığından dolayı
samimi olmadığı iddia etti.
Uzman görüşlerine
yer veren gazete, İslam ittifakıyla birlikte Suudi Arabistan'ın Batılı
ülkelerin desteğini çekerek nükleer müzakerelerde Batı'yla uzlaşma içinde olan
İran'ın bölgesel etkisini artırmasını engellemeyi hedeflediğini, oluşturulan
ittifakın terör örgütlerinden çok İran'ın önünü kesmeyi hedeflediğini yazdı.
Bu ittifakın
amacının Ortadoğu'da ABD'nin AB'nin çıkarlarını Rusya ve tabi İran'a karşı
korumak olduğu bu şekilde dış basında yer aldı.
Yani ittifakın esas
olarak İran'ın Ortadoğu'da etkinliğini kırmak için bir ittifak olduğu.
Tabi daha fazlası
var. Olası bir Ortadoğu savaşında İran'ın saldırısına muhatap olacak İsrail'e
şemsiye görevi sağlamak da bu ittifakın kurulmasını isteyen batı dünyasının
amaçlarından.
Türkiye'yi yöneten
iktidar ittifakın özellikle bu son amacının ne kadar farkında bilemem.
Ama yazımın
girişinde yazdığım gibi yanlış düğmeden başlayan Dış politika gömleği
Türkiye'ye uymadığı gibi giderek daha da sıkıntı verir hale geldi, gelecek.
Doğrusu ne? Sorunun
cevabı belli. Dış politikayı saran bütün yanlış düğmeleri çözmek.
Tabi bunun için
öncelikle izlenen Ortadoğu ve Suriye politikasında köklü bir özeleştiriyle işe
girişmek ve süratle komşularımızla bozulan ilişkileri "özürse özür
dileyerek" düzeltmek.
Çünkü küçülen
dünyada ülkelerin en yakını can dostu olması gereken asıl komşuları.
Komşularıyla ilişkisi bozulan ülkeyi herkes istediğini yöne çekebiliyor.
Türkiye'nin son
yaşadığı budur. Türkiye süratle bu İslam ittifakı ilişkisini gözden geçirip bir
yerde bu yanlış gidişe dur demek zorundadır. Yoksa bundan sonra ABD'nin ve
AB'nin karagücü konumuna getirilmiş bir Türkiye'den bu ülkede yaşayan hiç
kimseye 'buna cumhurbaşkanı ve iktidar dahil' hayır yoktur.
Umarım Türkiye'de
siyaset yapanlar, iktidar muhalefet bütün herkes bu yanlış gidişin bir an önce
farkına varır ve giderek deli gömleği haline gelen dış politikadan Türkiye'nin
süratle geri dönmesini sağlar.
Yoksa'nın ne
olacağını 'hiç istemem; ama' hep birlikte yaşayınca göreceğiz sonunda.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder