15 Aralık 2017 Cuma

Yanlış düğmeyle başlayan ilikleme doğru sonuç vermez

DÜNYA
16.12.2015 14:16:33
Hani yanlış yerden iliklemeye başlarsan 'sonunda bütün ilikleri sökmek ve sil baştan doğru iliklemek için doğru düğmeyi aramak zorunda kalırsın' diye veya benzer bir benzetme vardır.

Sanırım bu bir işe yanlıştan başlamanın o işle ilgili hiçbir zaman doğru sonuç vermeyeceğini anlatmak için ifade edilmiş bir deyim.

Şu anda Türk dış politikasına bu benzetme ya da deyim tam oturuyor.

Türkiye ne zaman gelenekselleşmiş "yurtta sulh cihanda sulh" politikasını terk etti, ne zaman komşularıyla olan sıfır sorunu bütün komşularıyla sorunlu hale geleceği Ortadoğu politikasında o yanlış adımı attı ve Suriye batağına battı; artık o günden sonra Türk dış politikasının ve tabi Türkiye'nin burnu boktan kurtulamaz hale geldi.

Aslında "komşularla sıfır sorun" bu iktidarın dış politikasının temek belgisiydi.

Ama nasıl olduysa İslam coğrafyasının liderliği ve Osmanlı ruhunu diriltmek için bir düşün etkisine girildi; artık o noktadan sonra iktidarı tutabilene aşk olsun.

Önce Davos'ta İsrail'e kükreme ve ABD'nin önermesiyle Suriye'de muhalefete el vermeyle başlayan süreç sonra üzerine dış politikadaki sorunları koydukça koydu.

Ne olup bittiğini toplumun geleceğiyle aşağı yukarı ilgili olan herkes biliyor. Onun için ben gelinen son noktaya işaret ederek yazıma devam edeceğim.

Bilindiği gibi Türkiye son bir yıldır uluslar arası yalnızlığı oynama pahasına yönünü Rusya'ya çevirmiş gibiydi. Suriye konusundaki bütün dış eleştirilere kulaklarını tıkamış; sanki ABD ve AB'ye "siz yoksanız ben de Rusya ile olurum" der gibi bir havaya girmiş ve Rusya'yı stratejik ortak ilan etmişti. Öyle ki AB'nin Rusya ile yaşadığı sorunlarda bile arabulucu olmaya soyunuyordu; ama 'ne olduysa? Nasıl olduysa?' 24 Kasım günü bu yeni müttefikin uçağı Türkiye sınırını on yedi saniyelik ihlalde bulundu diye düşürüldü.

O günden sonra gelişmeler de herkesin malumu. Rusya bu hiç beklemediği saldırı karşısında deliye döndü; ama olan olmuştu bir kere. Dostluğun yerini süratle düşmanlık aldı. Bu son gelişmeyle adeta zil takıp oynayan AB Nato kanalıyla Türkiye'ye kol kanat olmaya ABD arka çıkmaya kalktı; ama o hareketinin faturası Türkiye'ye ekonomik yönden çok ağır olarak çıktı. Siyasi sonuçları da öyle. Türkiye başından beri büyük hevesle karıştığı Suriye'de burnunun ucunu gösteremez hale geldi.

Bu sırada yeni bir Irak macerası yaşandı. Belki Rus uçağını düşürmenin gazıyla Irak hükümetine "sen de kim oluyorsun?" der gibi Musul'a doğru bir askeri manevraya girişildi. Ama orada da işin öyle olmadığı 'ABD'nin de uyarsıyla' anlaşıldı ve gönderilen birlik geri çekildi.

Bu sırada Rusya ile yaşananlara ve ağırlaşan faturaya bakan cumhurbaşkanı ve başbakan Putin'in dayattığı özür adımını atmasa da Rus uçağının düşürülmesinin 'sanki' kendi iradeleri dışında bir gelişme olduğunu söylemeye ve askeri suçlamaya başladılar.

Bu sırada yalnız Rusya değil onun doğal müttefiki İran'la ilişkiler de sıkıntı yaratmaya başlamıştı.

İşte tam bu sırada ABD'nin önerisiyle Türkiye adına İslam ittifakı denen bir ittifakın içine sokuldu. Yani henüz Rusya krizinde sağlıklı bir çözüme kavuşmadan Türkiye'nin 'bu konuda kendini sorgulayıp toparlanmasına meydan verilmemek ister gibi' içine sokulduğu yeni ittifak aslına tam bir bela ittifak.

ABD ve AB Işid'e karşı savaşta ne zamandır kara gücünün bölge ülkelerinden oluşacağını söylüyor; ama adını koymuyordu.

Bu İslam İttifakı denen ittifakla kara gücünün adı da konmuş oldu. Yani Işid'e karşı savaşta bu ittifak kara gücünü oluşturacak.

Peki kimler var ittifakta diye bakınca Suudiler dışında ilk göze çarpan Mısır. Hani Türkiye'nin darbeyle iktidardan düşürülen Mursi nedeniyle bir türlü meşruiyetini tanımadığı Sisi'nin yönettiği ülke.

Yani ABD ve AB usta bir el çabukluğuyla Türkiye'yi iktidarının meşruiyetini tartıştığı Büyükelçi bulundurmadığı ülkeyle aynı çuvala sokmayı becerdi. Peki bu İslam ittifakında en büyük İslam ülkesi Endenozya niye yok? "yok. Çünkü bu ittifak adındaki gibi bir İslam ittifakı değil"

Bizde bir çok şey gibi bu konu da henüz bilinmezken elin oğlu; yani elin basını bu gelişmenin adını koymaktan geri kalmadı. Bu ittifakın söylendiği gibi Işid'e karşı değil bölgede İran'ın etkinliğine karşı olduğu yazıldı.

Radikal habere göre İngiltere'nin saygın gazetelerinden Guardian, sayfasında geniş yer verdiği yorum yazısında, Türkiye'nin de dahil olduğu ittifakın askeri arenada nasıl bir rol oynayacağı ya da bir cephede savaşıp savaşmayacağı gibi konularda net olmadığından dolayı samimi olmadığı iddia etti.

Uzman görüşlerine yer veren gazete, İslam ittifakıyla birlikte Suudi Arabistan'ın Batılı ülkelerin desteğini çekerek nükleer müzakerelerde Batı'yla uzlaşma içinde olan İran'ın bölgesel etkisini artırmasını engellemeyi hedeflediğini, oluşturulan ittifakın terör örgütlerinden çok İran'ın önünü kesmeyi hedeflediğini yazdı.

Bu ittifakın amacının Ortadoğu'da ABD'nin AB'nin çıkarlarını Rusya ve tabi İran'a karşı korumak olduğu bu şekilde dış basında yer aldı.

Yani ittifakın esas olarak İran'ın Ortadoğu'da etkinliğini kırmak için bir ittifak olduğu.

Tabi daha fazlası var. Olası bir Ortadoğu savaşında İran'ın saldırısına muhatap olacak İsrail'e şemsiye görevi sağlamak da bu ittifakın kurulmasını isteyen batı dünyasının amaçlarından.

Türkiye'yi yöneten iktidar ittifakın özellikle bu son amacının ne kadar farkında bilemem.

Ama yazımın girişinde yazdığım gibi yanlış düğmeden başlayan Dış politika gömleği Türkiye'ye uymadığı gibi giderek daha da sıkıntı verir hale geldi, gelecek.

Doğrusu ne? Sorunun cevabı belli. Dış politikayı saran bütün yanlış düğmeleri çözmek.

Tabi bunun için öncelikle izlenen Ortadoğu ve Suriye politikasında köklü bir özeleştiriyle işe girişmek ve süratle komşularımızla bozulan ilişkileri "özürse özür dileyerek" düzeltmek.

Çünkü küçülen dünyada ülkelerin en yakını can dostu olması gereken asıl komşuları. Komşularıyla ilişkisi bozulan ülkeyi herkes istediğini yöne çekebiliyor.

Türkiye'nin son yaşadığı budur. Türkiye süratle bu İslam ittifakı ilişkisini gözden geçirip bir yerde bu yanlış gidişe dur demek zorundadır. Yoksa bundan sonra ABD'nin ve AB'nin karagücü konumuna getirilmiş bir Türkiye'den bu ülkede yaşayan hiç kimseye 'buna cumhurbaşkanı ve iktidar dahil' hayır yoktur.

Umarım Türkiye'de siyaset yapanlar, iktidar muhalefet bütün herkes bu yanlış gidişin bir an önce farkına varır ve giderek deli gömleği haline gelen dış politikadan Türkiye'nin süratle geri dönmesini sağlar.

Yoksa'nın ne olacağını 'hiç istemem; ama' hep birlikte yaşayınca göreceğiz sonunda.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder