10 Kasım 2017 Cuma

KÜRT SORUNUNDA PKK nın YERİ 02.06.2014



Türkiye'de gündem çok kaypak, çok değişken...

Neyin ne zaman öne çıkacağını önceden kestirmek çok zor. 

İki gündür yatıp kalkıp Taksim Gezi eylemlerinin yıl dönümünde yaşananlar, bunların olası sonuçları gündemi işgal ediyor.

Bundan bir iki  gün önce Okmeydanı'nda Cemevinde cenaze merasimi için gelen bir yurttaşın öldürülmesi, onun Alevi olması, öldürüldüğü mekanın Alevilerin ibadet yeri olması tartışmaları Alevi sorunu üzerinde yoğunlaştırdı. Arada bir deprem oldu deprem ve konut sorunları, yapılaşmadaki laçkalık gündemi işgal etti.

Ondan bir hafta önce Soma iş yeri cinayeti, o cinayet sonucu öldürülen işçiler bunların sorumluları, öldürülen işçilerin geride bıraktığı aileler, maden ocaklarının durumu, taşeronluk, çok cılız da olsa sendikaların sorunları gündeme gelip geçti.

Yani toplumsal yapımızın çok hareketli olması gündemin bırakın üç beş günde veya bir değişmesini; aynı gün içinde üç dört kez gündemin değiştiği oluyor. Konumuna göre veya ilgilendirdiği konuya göre kimisi bahse konu oluyor, kimisi sabun köpüğü gibi gelip geçiyor. Ama ülkemizin bana göre hiç değişmeyen gündemi demokrasi sorunumuz, demokratik toplum olup olamayacağımız, buna bağlı hukuk sistemi ve etnik kimlikler ve inanç farklılıkları sorunu oluyor.

Bunlardan etnik kimlik, yani Kürt sorunu her daim sıcaklığını koruyor.

Bu konunun önemi yalnız etnik kimlik sorunu olduğu için ülkenin politik dengelerini de ilgilendirdiği içindir.

Başbakan etnik kimlik ve inanç farklılıklarının çözümü konusu da ne düşünüyor bilmiyorum; ama bu sorunları iç politikada çok güzel kullanıyor. 

Alevi sorununu 'sanki Alevilerin sorunuyla çok ilgiliymiş ve çözüm bulmak istiyormuş gibi gösterirken' kendi tabanının daha çok Sünni olduğunu görüp onları pekiştirmek için kullanırken Kürt sorununu da Kürt siyasetçilerin yetersizliklerini fırsata çevirip onları kendi politikasına malzeme yaparken gerek Kürtleri gerekse Türkleri nabza göre şerbet vererek çok iyi oyalıyor.

Bu konudaki ustalığının sonuçlarını 'o kadar baskı ve saldırı altındayken bile' son yerel seçimlerde hep birlikte gördük.

Şimdi de cumhurbaşkanlığı seçimi var sırada. Bu sürece girerken başbakanın son çıkışları, Kürt sorunuyla B-C planlarından bahsetmesi aynı politikayı sürdüreceğini, yani Kürt siyasetçilerle Kürt sorununu kendi siyasi geleceği için pazarlık konusu yapacağı sinyalini veriyor.

Buradan Kürt sorunun çözümünde "PKK sorunun çözümüne katkı mı sağlıyor? Yoksa çözümsüzlüğün kaynağı PKK mı?" sorusu aklıma geldi.

Siz  şimdi "hoppala bu sorular ne alaka? Nereden çıktı?" diyebilirsiniz.

Abdullah Öcalan'ın seksenli yıllarda M.Ali Birand'a verdiği röportajda seksen öncesi için "devlet de bizi kullandı, biz de devleti kullandık" sözlerini hatırlayınca böyle bir soru aklıma geldi.

Seksen sonrası 12 Eylül faşist cuntasının bütün Kürt halkını siyasi olsun olmasın yediden yetmişe kadın, kız, çoluk, çocuk hemen herkesi 'Bülent Arınç'ın Gülten Kışanak için söylediği gibi' dağa çıkartan veya dağlara kaçırtan baskı ve zulmünden yalnız Abdullah Öcalan ve arkadaşlarının muaf olduğu, 12 Eylül faşist diktanın işbaşına geçtikten sonra PKK'nın ikinci kez kurulduğu Kürt Türk çatışması veya PKK asker çatışmasının o sıralarda başlayıp otuz yıla yakın devem ettiği, binlerce Kürt Türk vatandaşın ölümünde sonra Kürt sorununun çözümü için sadece PKK'nın muhatap alındığını görünce insan ister istemez benzer kaygılara düşüyorum. 

Yalnız benim değil birçok kafada benzer sorular oluşuyor. Çok kişi ka'ale almasa, medya ısrarla görmezden gelse de Hak-Par Genel başkanı Kemal Burkay da benzeri soru ve kaygıları taşıyor.

Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesi 'çatı kim? Tavan kim? Kim kimin adayı? Kim aday? Kim aday değil?' tartışmalarının yoğunlaştığı, iki gündür Taksim Gezi eylemleri sırasında iktidarın izlediği politikalarla başbakanın iç, özellikle dış dünyada zor durumda kaldığı, ertelenen yerel seçimlerde iktidarın Mart'taki başarıyı gösteremediği anlaşıldığı bir sırada Sırrı Süreyya'nın "Eğer hükümet bu ciddiyetle yaklaşırsa bütün bu 'Sorun alanı' gibi gözüken bir çok şey bir iki hafta içinde hükmünü kaybeder" demesine "Öcalan herkes sorumluluğunu yerine getirirse bunların hiç biri olmaz diyor" yani "Öcalan konuya çok ciddi yaklaşır" anlamında Kürt sorunun çözümüne yönelik umut dile getirmesi aklıma "acaba birileri yine Abdullah Öcalan'ı kullanıyor mu? veya Abdullah Öcalan kendi ikbali için birilerini mi kullanıyor?" sorularını getirince yazıma o başlığı uygun gördüm.

 

 


 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder