SON ŞANS
Onlar üç arkadaştı. Birlikte büyümüşlerdi.
Küçük kızın büyüyünce çok güzel kız olacağı baştan belliydi. Erkek
çocuklardan biri kumral, diğeri de hafif sarışındı. Onların da büyüdüklerinde
çok genç kızın kalbini yakacağı belliydi.
Bu üç arkadaş bir süre sonra üç genç olmuştu. Ama bu büyüme sürecinde
birbirlerinden hiç ayrılmamıştı. Yedikleri içtikleri bile ayrı gitmiyordu.
Liseyi birlikte bitirdiler. Üçü de çok iyi puanlarla üniversiteye girdi.
Her üçü de kendi istedikleri mesleği okudular.
Genç kız iç mimar, sarışın genç mühendis, kumral genç de avukat olmuştu.
Ancak artık büyümüşlerdi. Bir genç kız ve iki genç erkek. Haliyle erkekler
arasında bir rekabet başlamıştı. Her ikisi de genç kızı çok seviyordu veya öyle
görünüyordu. Genç kız ise bu iki genç arasında tercihte zorlanıyordu. Her ikisini
de çok seviyordu. Ancak hangisini sevgili gibi sevdiği konusunda her hangi bir
kararı yoktu.
Sarışın genç biraz çapkındı. Bu genç, kızı seviyordu; ama başka kızlara da
çaktırmadan ilgi gösteriyordu. Kumral genç ise yalnızca bu genç kızı seviyor;
gözü başka hiçbir kızı görmüyordu.
Her ikisi de genç kıza değişik zaman ve yerde aşklarını ilan etti.
Genç kız şaşırmıştı. Bir gün gelip de bu iki gençten birini tercih etmek
zorunda kalacağını hiç düşünmemişti. Ama şimdi hiç düşünmediği bir gerçekle
karşı karşıya idi. Ve birini tercih etmek zorundaydı. Her ikisinden de bu
teklifleri karşısında düşünmek için süre istedi. Gençler kızı anlayışla
karşıladılar. Onun kendilerini seçimde zorlanacağını kabul etmişlerdi. Ve araya
rekabet girdiği için; bu iki samimi arkadaş pek bir araya gelmiyordu.
Genç kız bu iki gençle zaman zaman ayrı olarak bir araya geliyordu. Ve bu
birlikteliklerde gençler kızın kendisini tercih etmesi için ellerinden geleni
yapıyordu.
Kız bir gün birini, sonraki gün diğerini kendine daha yakın hissediyor;
ama son anda karar vermekten vazgeçiyordu. Ama bir karar vermek zorundaydı.
Düşündü, taşındı sonunda sarışın genci biraz daha fazla sevdiğini fark etti.
Sonra kumral gençle buluştu. Adeta özür dileyerek; onun da kendisi için çok
değerli olduğunu, onu da çok sevdiğini; ancak sevgili olarak sarışın genci
tercih ettiğini söyledi.
Kumral genç çok üzülmüştü. Kızın onu tercih etmeyişine üzülmüştü; ama asıl
üzüntüsü sarışın arkadaşının şıpsevdi biri olması ve genç kızı mutlu edemeyip
üzeceği endişesini tanıdığı içindi. Ama yapacağı bir şey yoktu. Kıza gösterdiği
nezakete teşekkür etti “inşallah doğru tercih ettin ve mutlu olursun. Senin
mutlu olman benim için de mutluluk olur” dedi.
Genç kız da biraz buruktu. Ama yapacağı bir şey yoktu. Dürüst bir şekilde
davrandığını düşünüyordu. Kumral gençten izin isteyip ayrıldı. Yalnız, kumral
gencin “inşallah doğru tercih ettin; mutlu olursun” sözü kafasına takılmıştı.
Eve gidene kadar kendi kendine hep “acaba?” dedi. Ancak eve vardığında
daha önce sözleştiği gibi sarışın gencin beklediğini görünce “acaba” sı uçtu
gitti. Koştu sarışın gence sarıldı “zor oldu; ama söyledim” diye kumral gençle
konuşmasını kısaca anlattı.
Artık çok mutluydu. Sarışın genç de çok mutluydu. Kumral gençle
karşılaşmamaya çalışıyordu. Çünkü onunla karşılaşmasını sarışın sevgilisi de
istemiyordu. Hayatı bu şekilde devam ederken bir gün tesadüfen gittiği
Ortaköy’de sarışın sevgilisinin esmer bir kızla sarmaş dolaş olduğunu gördü.
Sarışın genç de onu fark etmişti. Hemen toparlandı; ama genç kız çoktan
uzaklaşmıştı.
Genç kız büyük bir hayal kırıklığı ve üzüntü içinde doğru kumral gencin
bürosuna gitti. Avukat olan kumral genç de o sırada büroya yeni gelmişti. Genç
kızın perişan bir şekilde kendini bekler bulunca biraz şaşkın “hoş geldin! Hayırdır?
Ne oldu?” dedi. Kız fırlayıp kumral gence sarıldı. Hıçkırıklar içinde
“haklıymışsın. Karar vermekte acele etmişim. Çok mutsuzum” dedi. Hıçkıra hıçkıra
ağlıyordu.
Kumral genç genç kız üzgün olduğu ve ağladığı için üzülmüştü; ama bir
yandan da için de bir umut ışığı belirmişti.
Öyle ya! Genç kız “karar vermekte acele ettim” dediğine göre pek ala ona
dönebilirdi. Bu umutla genç kıza biraz daha şefkatle sarıldı. Onu teselli etti.
Genç kızın ağlaması sona ermişti. Bir süre eski günlerden falan bahsederek
sohbet ettiler.
Genç kızın morali yerine gelmişti. Akşam birlikte yemek yediler. Kumral
genç onu arabasıyla evine bıraktı. Tekrar buluşmak üzere sözleştiler ve kumral
genç arabasına binip gitti.
Kız tam evin kapısını açıyordu ki! Bahçe kapısının açıldığını fark etti. Ürpermişti.
Kapısının kilidini acele açıp eve girecekti ki! Sarışın gencin ona doğru
geldiğini gördü. Onu görünce korkusu gitmişti.
Kızgın bir şekilde “senin burada ne işin var?” diye sordu.
Sarışın genç arkasına sakladığı çiçek demetini uzattı; tüm sevimliliği ile
“ne olur affet! O kız çok askıntı olmuştu dayanamadım. Bir daha asla olmaz”
diyerek; “yemin, billah” kızdan kendini affetmesini istedi. Çok pişman
olduğunu; kendisine bir şans daha vermesini istedi.
Genç çok yakışıklı ve çok sevimliydi. Genç kız içinden “böyle yakışıklı
bir genci rahat bırakmazlar tabi. Herhalde doğru söylüyor; o kız askıntı
olmuştur” diye geçirdi. Karşısında tüm sevimliliği ile ona bakan gence “peki
seni affediyorum. Ama bir daha olmayacak, söz ver” dedi. Sarışın genç “yemin,
billah” söz verdi. Ertesi gün buluşmak üzere sözleştiler.
Genç kız ona kumral gençle buluşacağı saatten sonraki saati söylemişti.
Sarışın genç de bir taksiye atlayıp gitti. Genç kız eve çıktı; bir süre oturdu.
Kafası çok karışıktı. Yarın için iki gençle de buluşma sözü vermişti. Yattı;
ama uzunca süre uyuyamadı. Sonunda “ona gider durumu anlatırım. Bir şans daha
istediğini; acele etmeyip ona bir şans daha vermeyi düşündüğümü, kendisine
gösterdiği yakınlıktan çok mutlu olduğumu; her zaman en yakın arkadaşım
olacağını söylerim. Onu sevdiğimi söylemeye değil dertleşmek için gittim. Beni
anlar” diye karar verdi.
Kumral genç çok anlayışlı biriydi. Çocukken bile onun yaramazlıklarını hep
anlayışla karşılamış; kaç kere onun yaramazlığı sonucu verdiği zararı
üstlenmişti. Bir keresinde komşu evin camını kazara kırmıştı; ama kumral
arkadaşı hemen “ben kırdım” diye üstüne almıştı.
Bunlar aklına gelince kumral gencin onu yine anlayacağına ikna oldu ve
sonunda rahat bir uyku uyudu. Sabah erkenden kalktı. Her günkü gibi yürüyüş
yaptı; bir süre bahçede dolaştı. Sonra banyo yaptı ve kahvaltıya oturdu.
Artık neşesi yerindeydi. Çıktı işine gitti. Büroda bir süre çalıştı; sonra
önce kumral arkadaşı ile buluşmak için çıktı.
Kumral arkadaşı da o günkü duruşmasını erteletmiş onunla buluşacağı yere
önceden gelmişti.
Genç kız onu karşıdan gördü. Kumral genç çok şıktı. Zaten yakışıklıydı;
ama bu günkü kıyafetiyle çok daha yakışıklıydı. Elinde de bir demet çiçek
vardı. Sanki sevgilisini bekliyordu. Kıza öyle gelmişti. İçi ‘cız!’ etti. Ona
nasıl söyleyecekti?
Bu karışık duygularla kumral gencin yanına gitti. Genç onu çok büyük bir
sevgiyle karşıladı. Birlikte oturdular.
Kızda bir gariplik sezmişti; ama bunu genç kızın bir gün önce sarışın
arkadaşı ile yaşadığı hayal kırıklığına verdi. Karşılıklı hatır sormalar bitti.
İkisi de susmuştu.
Kız sıkıntılı bir sesle “dün sen gittikten sonra o geldi. Çok pişmandı.
Yalvardı yakardı. Kendine bir şans daha vermemi istedi. Gerçekten ben de çocuk
gibi davranıp; anlamadan dinlemeden ona kızmışım. Bunu anladım. Ona bir şans
daha vermeyi düşünüyorum. Sen buna ne dersin?” diye sordu.
Kumral genç bir anda sevgili durumunu kaybedip; dert ortağı durumuna
düşmüştü. Bu gerçeği kabullendi. Hem zaten bu kız ona sevdiğini söylemek için
değil uğradığı ihaneti dertleşmek için gelmiş; o işi biraz abartıp bundan
kendine pay çıkarmaya çalışmıştı. Kendi kendine kızdı. Çok sevdiği kızı sırf
kendi aşkı için yanıltmaya kalkmış gibi olmuştu. Bundan çok utandı.
Zaten hep böyle oluyordu. Ta küçüklükten beri her zaman bu kıza hak
vermeyi alışkanlık edinmişti. Ona göre bu kız her zaman kusursuzdu ve ona
yardımcı olması lazımdı.
Bir anda tavrını değiştirdi ve kıza “haklı olabilirsin. Gerçekten onu
yanlış anlamış olabilirsin. İlerde pişman olmamak için ona tekrar bir şans
tanımakla iyi etmişsin” dedi. Ve “inşallah yine yanılmış olmazsın” diye sözünü
bitirdi.
Kız bu arkadaşının anlayışına hayran olmuştu. Onu bu yüzden çok seviyordu
ya. Yalnız onun sonunda “inşallah yine yanılmış olmazsın” sözü kafasına
takıldı. Ama ona dostluğu için çok teşekkür etti. Zaten içmek için bir şey
söylememişlerdi. İzin istedi; ayrıldılar.
Genç kız sarışın sevgilisine; kumral genç de gireceği duruşmayı ertelediği
için erkenden evine gitti.
Genç kız kafasına takılan “inşallah yine yanılmış olmazsın” sözünü çabuk
unuttu ve doğru sarışın gençle buluşacağı yere gitti. O da kızı bekliyordu. Gelişini
sevinçle karşıladı; hiçbir şey olmamış gibi birlikte içmek için bir şeyler
söyleyip sohbete başladılar.
Yalnız kızın bir şey dikkatini çekmişti. Her nedense, sarışının buluşmak
için randevu verdiği yerlerin hemen hepsinde; etrafta dolu; en çok da esmer kız
oluyordu. Bir an endişelendi; sonra “amma pipirikliyim” diye düşünüp kendine
kızdı. Birlikte iki sevgili gibi sohbet ettiler. Artık araları düzelmişti. Her
an birlikteydiler. Kız kumral genci de artık aramıyordu.
“Ancak huylu huyundan vazgeçer mi?” Kız bir gün yine onu bir kızla çok
samimi bir pozda yakaladı. Yine soluğu doğru kumral arkadaşında aldı. O genç kızı
yine aynı sevgi ve şevkatle karşıladı. Kız onun boynuna sarılıp hıçkıra hıçkıra
ağladı. Sarışın genci tercih ettiği için eşeklik ettiğini söyledi. Kumral gence
“ben senin kıymetini bilememişim. Asıl seninle mutlu olacağımı anladım; ne olur
beni sevdiğini söyle” diye adeta yakardı.
Aslında yakarmasına hiç gerek yoktu. Kumral genç zaten onu çok seviyordu.
Delikanlı bunu söyledi. O da çok mutluydu. Sevdiği kız nihayet onu anlamıştı.
Artık ikisi birlikte çok mutlu, her gün buluşuyorlardı.
Ama sarı çiyan yine kızın karşısına çıktı allem etti, kalem etti. Aklını
çeldi. Kız esasında, zaten onu sevdiğini; ancak aldatmalarına dayanamadığı için
onu terk ettiğini düşünüyordu. Ancak kumral gence de umut vermişti. Yalnız o
anlayışlı biriydi, onu mutlaka anlayacaktı. Büyük bir mahcubiyet içinde olan
biteni, kumral gence anlattı. O sabırla dinledi. Kızın yine yanlış yaptığını,
yine mutsuz olacağını biliyordu; ama çok sevdiği kız öyle mutlu olacağını söylediği
için anlayışla karşıladı.
“Benim için önemli olan senin mutluluğun” dedi.
Kız ona sarılıp gösterdiği anlayış için çok teşekkür etti ve sarışın
sevgilisine döndü. O da artık her şeye tövbe ettiğini söyledi ve “en kısa
sürede evlenelim” dedi. Kız göklere uçuyordu. Nihayet beklediği teklifi
almıştı. Sevinçle kabul etti. Hemen kendi arlarında bir yüzük takarak bu mutlu
anı simgeleştirdiler. Asıl nişan sarışın sevgilisinin onu ailesinden ‘ailesi
ile birlikte gelip’ istemesinden sonra yapılacaktı. Bu taktıkları söz yüzüğü
olmuştu.
Kız çok mutluydu. Bundan ailesine de bahsetti. Onlar da çok mutlu oldular.
Sonuçta kızlarının mürüvvetini göreceklerdi.
Mutlu bir şekilde günler geçti. Sarışın genç ailesi ile gelip resmen
istedi. Her iki aile mutlu bir şekilde nişan gününü belirlediler. Eşe dosta
haber salındı güzel bir törenle nişanlandılar. Artık yalnızca nikah yapacakları
gün kalmıştı. Her ikisi de düğün falan istemiyordu. Ancak ailelerin itirazı
üzerine bir düğün günü kararlaştırdılar. Ve düğün için hazırlanmaya başladılar.
Kumral genç uzaktan tüm olanı biteni izliyordu. Elinden gelen bir şey
yoktu; çaresiz aşkını kalbine gömecekti.
Günler geçip gidiyordu...
Bir gün kız sarışın nişanlısını bu kez ‘hem de çok uygunsuz biçimde’ kendi
çalışma arkadaşı ile yakaladı. Alçak herif onun yanına gelip giderken en samimi
arkadaşını tavlamıştı. İşte buna dayanamazdı. Ailesinin tüm ikazına “acele etme”
diye tüm uyarılarına rağmen gitti sarışın nişanlısının bürosuna “alçak, kalleş
adam” diyerek nişan yüzüğünü yüzüne fırlattı. Sarışın sevgilisinin “dur bir
dakika yanlış anladın” falan demesine aldırmadan fırlayıp çıktı.
İki gözü iki çeşme doğru kumral gencin hukuk bürosuna gitti. Kumral genç içeride
yalnız oturuyordu. Kızın o şekilde girip gelmesine hem çok şaşırmış; ağladığını
fark edince çok üzülmüştü.
Kız hıçkırıklar içinde kollarına atıldı “ben ne eşeğim, senin kıymetini
bilemedim, ne olur beni affet” diye yalvarıyordu.
Kumral genç önce kızı sakinleştirdi. Sonra “hep böyle oluyor. Büyük bir
öfkeyle geliyor; sonra yine ona dönüyorsun. Elbette ben seni çok seviyorum; ama
senin beni sevdiğine emin değilim. Onun için sana tavsiyem biraz sakin olman.
Sonunda o yine senin gönlünü almasını bilecektir” dedi.
Kız hala hıçkırıyordu. “Asla asla bir daha ona dönmem. Yüzünü şeytan
görsün. Haklısın hep seni kandırıyormuş gibi oldum. Ama gözüm bir türlü
gerçeği; senin beni ne denli sevdiğin gerçeğini görmemiş. Ne olur bana son,
evet son bir şans ver. Gel benimle evlen. Bak görüyorsun; bir kız olarak bunu
sana ben söylüyorum” dedi.
Delikanlı şaşırmıştı ve biraz da utanmıştı. Onun etmesi gereken evlenme
teklifini kız yapmıştı. Ama ne yapsın? Kızın sürekli gidip gelmelerinden buna
fırsat bulamamıştı ki.
Kız öyle yalvarmış, öyle yalvarmıştı ki; ona bir şans daha, ama son bir
şans daha vermesi gerektiğini düşündü. Çünkü kızı tüm kaprisine; tüm bu maymun
iştahlılığına rağmen çok seviyordu. “Senin sürekli bu gidip gelmelerin,
kararsızlığın beni çok yordu. Ama seni gerçekten çok seviyorum. Sana son bir
şans daha verip evlenme teklifini kabul ediyorum. Yani benimle evlenirmisin?”
dedi. Kız çılgın gibi ona sarıldı. “seni çok çok, hem de pek çok seviyorum”
dedi.
Kız ailesine bu durumu anlattı. Onlarda çok şaşırmıştı, ama ne yapsınlar?
Çaresiz kabullendiler. Ve “arkadaşına söyle ailesi gelip istesin ve en kısa
sürede düğün yapalım” dediler.
Her şey hızla gelişti. Kumral gencin ailesi geldi. Kız isteme faslından
sonra düğün günü kararlaştırıldı. Ve herkes bu düğün ve nişan için hazırlığa
başladı. Aradan bir süre geçti. Kız o gün işten erken çıkmış sarışın gençle
gittiği kafelerden birine uğramıştı. Tesadüf ya! O sırada sarışın genç de aynı
kafede bu kez yalnız başına oturuyordu. Önünde de dolu bir şarap bardağı vardı.
Sakalları da biraz uzamıştı ve perişan bir görünümü vardı. Kız onu görünce
hemen oradan ayrılmaya çalıştı. Bu sırada sarışın genç, onu görünce fırlayıp
yanına gelmişti. Kızla karşı karşıya geldiler. Sarışın genç hemen kızın
ellerine sarıldı; ısrarla kendini affetmesi ve son bir şans vermesi için
yalvarıyordu. Kız da ellerini kurtarmak için çabalıyordu. Ayrıca çevredeki
insanlardan utanıyordu. Çünkü herkes onlara bakıyordu. Ama sarışın gencin
hiçbir şeye aldırdığı yoktu. O ısrarla kendine “son bir şans” vermesini
istiyordu.
Kız kurtulamayacağını anlayınca birlikte gencin masasına oturdular. Kız
eski sevgilisine baktı; sakalı biraz uzamış, görüntüsü de biraz perişandı; ama
yine de çok sevimliydi. Kız hala onu çok sevdiğini fark etti. Onun “son bir
şans ver” diye yalvarmaları; kıza kumral delikanlıya “son bir şans ver” diye
yalvarışını hatırlattı. Ama elden ne gelir. Bu genci daha çok seviyordu. Onu
sevmediği için değil de sırf kıskandığı için terk etmişti. Şimdi de karşısına
geçmiş “son bir şans ver” diye yalvarıyordu. Kumral genci onun ailesini, kendi
ailesini verilen sözleri her şeyi unuttu. “Tamam” dedi. “Sana son bir şans
veriyorum. Yalnız kimseye haber vermeden yıldırım nikahla evleneceğiz ve bir
süreliğine bu şehirden ayrılacağız” diye şart koştu. Dünyalar sarışın gencin
olmuştu. ‘Yemin, billah’ “tamam söz, nasıl istersen öyle olacak” dedi.
Kızın nişan yüzüğünü atmasından bu yana yemeden içmeden kesilmişti. Onun
fırlatıp attığı yüzüğü hep cebinde taşıyordu. Hemen çıkardı, kızın parmağına
yüzüğü taktı. Gerçekten hemen nikahlandılar. Ve o şehirden bir süreliğine
ayrıldılar. Ama bu mutlulukları çok sürmedi. Kadın sarışın kocasının bir dostu
olduğunu ve dostundan bir de çocuğu olduğunu öğrendi. Hemen hiç beklemeden
boşanma davası açtı. Kocası da hiç diretmedi ve boşandılar.
Bu süreçte kumral gencin de her şeyden haberi vardı. Düğün hazırlığı
yaparken kızın sarışın gençle evlendiğini duyunca hiç şaşırmamış; sadece “yazık
oldu” demişti. Ve sarışın gencin dostu olduğunu ve karısını aldatmaya devam ettiğini
de biliyordu. Boşandıklarını da öğrenmişti. Ama kadının ona dönmesini hiç
beklemedi. Çünkü kadın ona verdiği son şansı kullanamamıştı.
Kadın da
kocasından ayrılınca geldikleri şehre ailesinin yanına döndü. O da kumral
gencin verdiği son şansı teptiğini biliyordu.
Ancak onunla evlenseydi belki boşanmazlardı; ama mutlu bir yaşantıları
olacağını da zannetmiyordu. Çünkü kumral genç hep onu korumaya çalışacak; her
istediğini itirazsız yapacaktı ki; onun böyle onu sevgili gibi sevmekten ziyade,
hep korumaya çalışan biriyle mutlu olması olanaksızdı. Onun için kumral gencin
verdiği son şansa rağmen gönlünün çektiği gibi davrandığı için hiç pişman
değildi. Ve bundan sonra yaşamına, kimseye son bir şans vermeden ve kimseye son
bir şans ver diye yalvarmadan, yeni sevgili ve heyecanlar arayarak devam etti.
Çünkü son şansı, onun gönlünce yaşama şansıydı. Ve bu son şansını kimseyle
paylaşmayacaktı. Öyle de yaptı...
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder