DENGİBEj
Ekranda Yaşar Kemal'in hastalandığı
haberini görünce aklıma Kürtçe 'Dengibej' sözcüğü düştü.
'Dengibej' sözcüğünün Türkçe karşılığı
'destancı-anlatıcı' olarak geçer.
İnsanlık tarihi özellikle yazılı basının
olmadığı veya yaygın olmadığı dönemlerden bu yana geçmişini bu destancı,
dengibej, anlatıcılar sayesinde öğrenmiştir.
Onlar anlatılarında kendilerinden önceki
dönemlerden duyup bildiklerinin yanına yaşadıkları dönemde yaşadıklarından
öğrendiklerini katarak bunları 'insanlarda dinleme zevki ve merakı uyandıracak
dille' insanlara aktarmışlardır.
Tarihte bilinen ne eski anlatıcı Gılgameştir.
Dönemindeki yazılı tablet uygulamasından faydalanarak Sümerlerin yaşam izlerini
kendi yaşayıp gördüklerinden katarak tabletlere yazmış; meşhur 'Gılgameş
destanı' böyle ortaya çıkmıştır.
Yine İskender'in Hint seferi sırasında
Beydeba'nın Hint hükümdarına Kelile ve Dinme isimli iki çakalı konuşturarak
verdiği öğütler sonraki dönemlere 'Kelile Dinme' adıyla miras kalmış anlatıdır.
Yine Dedekorkut ve Homeros kendi dönemlerini
anlatarak aktarmışlardır.
Yani insanlık tarihinde bu anlatıcılar hep var
olmuştur. İnsanlık geçmiş yaşamları bunların efsane, masal tadında anlattıklarından
öğrene gelmiştir.
Bunlar sonra anlatıcı kimlikleriyle yazılı
basında da çok önemli eserler vermiştir.
Örneğin Gogol'un kendi yaşadığı dönemdeki Rus
bürokrasisini anlatan hikayeleri, Paris Rus sefiri Toltstoy'un o sıradaki
Fransız Rus Savaşından gördüklerini hikayeleştirdiği Harp ve Sulh bunun
örneklerindendir.
Aslında yazılı edebiyata geçildikten sonra
edebiyat dünyasında yer alan herkes bir şekilde anlatıcıdır.
Ama bunların içinde eski çağların destancısı
veya Kürtçe ifadesiyle Dengibej özelliğini koruyanlar vardır ve edebiyat
dünyasının klasikleri bunların eseridir.
Çünkü bunların anlattıkları bir kurgunun
ötesinde yaşanmışlıkların edebiyat dilinde anlatımıdır.
Tabi bu görüşler bana ait. Yani benim düşüncem
öyle. Buradan anlatmak istediğim Yaşar Kemal'i dengibej özelliğini
vurgulamaktır.
Çünkü Yaşar Kemal Kadirli'de arzuhalcilik
yaptığı dönemlerden itibaren yazdıkları hep kendi yaşamından izlerdir.
Yani çevresinden duyduklarıyla yaşayıp
gördüklerini kitaplarında öykü halinde sunmuştur.
Yine kendi anlattığına göre o yıllar işsiz
kaldığı sıralar köylere dolaşıp onlara 'dengibejler' gibi destanlar anlatmış ve
geçimini bu şekilde kazanmıştır.
Benim burada anlatmak istediğim de benim için
öne çıkan onun anlatıcı özelliğidir.
Ben onun kitaplarında; özellikle ellilere kadar
yazdığı kitaplarında 'ki İnce Memed dahil, Yer Demir Gök bakır, Demitrciler
çarşısı, Kimsecik'e kadar bir çok eseri bunların içindedir' hep destan tadı
bulur ve o yazılanları 'adeta' yaşarım.
Kısacası Türk ve Dünya edebiyatından okuduğum yüzlerce
kitaplar içinde en tat aldığım kitapların başında Yaşar Kemal'in 'defalarca
okuduğum' yazdıkları gelir.
O bana göre toplumsal aydınlanmamızın en güçlü
ışıklarından biri ve idolüm, kendime örnek aldığım bir kişiliktir.
Onu sanki kırk yıllık tanış gibi kendime yakın
bulurum. Sanırım bu duygu; yazdıklarının bende uyandırdığı duygudur.
Bu nedenle onun hastaneye kaldırıldığını
öğrenince; sanki çok yakından tanıdığım bir dostum, bir tanışım hastaneye
kaldırılmış gibi geldi.
Ekranda verilen bilgiye göre; rahatsızlığı benim
için çok yabancı değil. Yaklaşık on yıldır o rahatsızlığı daha ileri boyutta
yaşıyorum. Ancak Yaşar Kemal'in ileri yaşından dolayı endişeliyim.
Burada anlatmak istediğim; kitap okuma
alışkanlığı olmayan bir toplum olarak; geçmişten bu yana toplumsal
aydınlanmamız için büyük uğraşlar veren kişiliğidir.
Çünkü özellikle Cumhuriyet röportajlarında
bilmediğimiz; asla bilemeyeceğimiz Anadolu'nun hikayesini yazarken
toplumsal tarihimizdeki yanılgıları, yanlışları edebiyat tadında, bir anlatıcı
maharetiyle yazdıklarının içine nakış dokur gibi kondurmuştur.
Çok sevdiğim dev bir anlatıcıyı anlatan bu yazınızı severek okudum...
YanıtlaSilMerhaba dostum. Yaşar Kemal benim için de dev bir anlatıcı. Beydeba'dan Homer'den bu yana insanlık tarihinin derinlerinden süzülüp gelen yaşamları destan diliyle anlatan son anlatıcı destancılardandı. O da kendini öyle tanımlıyordu. Çukurova'yı Çukurova insanını anlatan 1950 lerde kaleme aldığı başta İnce Memed olmak üzere bütün eserleri destan özelliğindeydi. Onun için her hangi bir roman gibi okunup geçilmeyen, döne döne okunan; her okunduğunda ayrı tat veren anlatılardı. Tıpkı Homer'in anlattığı Troya destanı, Gılgameş'in destanı ve daha öncelere sarkan Beydeba'nın Kelile Dinme'si gibi. Bu yönüyle farklıydı ve bence dünya edebiyatında çok ayrı bir yeri vardı. Ben kendime onu örnek aldım. Hedefim iyi bir anlatıcı olabilmek. Yaşım ömrüm ne kadar elverirse o sürede geçmişte görüp yaşadıklarımı, duyduklarımı anlatmaya çalışacağım.
YanıtlaSil