20 Şubat 2017 Pazartesi

ÜÇDEN DOKUZ ŞART OLSUN HÖKÜMETE ŞİKAYET EDERİN



O gün yine muzipliği üstündeydi. “Ben sene şindi bişey annadıcen sen o eve kaç mayış giriyo onu devecen. Bakam bilibilcen mi?”dedi ve anlatmaya başladı.

Bu köyde iki bacanak varmış. “Bacanaklar da garıları da mayışlıymış.”

Bu köyde hemen herkes her zaman gecenin saat üçünde kalkar mevsimine göre ‘pamuğa, tütün kırmaya, zeytin toplamaya, kanaletlerde çalışmaya’ gider veya kendi bahçesinde çalışırmış.

Ve hepsinin bağ kuru veya sigortası varmış. Onun için bütün evli çiftler eninde sonunda emekli olur; evlerine çift maaş girermiş.

İşte o iki bacanak ve eşleri de bu şekilde “çift mayışlı” olarak geçinip gidiyormuş.

Derken her iki bacanağın eşi de ‘gıran girmiş gibi’ peş peşe ölmüş. İki bacanak ikisi de beraber dul kalmış. Tabi ‘nedicekle? Köy yeri bekar adam işini nası görür? Üst baş nasıl yıkanır? Aşı keşi nasıl bişirir? Zor tabi’

Bu iki bacanak ‘dutmuş iki garı almış. Biri köyden. Ötesi ta İzmir’den...’ Tabi aldıkları hanımların da ölen eşlerinden maaşları var. Onun için onları imam nikahıyla almışlar ki “garılan mayışı kesilmesin”

Dayı bunu anlattı; sonra “şindi bil bakam; evlere kaça mayış giriyor?” diye sordu. Ben de ‘şu kadar yıl’matematik okumuşum; ‘çabuk hesap ettim.’ Bir kendinin, bir ölen eşinin, bir de yeni aldığı eşinin maaşı olmak üzere üçer maaş girdiğini hesap edip “evlere üçer maaş giriyor” dedim.

O gevrek gevrek güldü. “Hasapda öyle olması ilazım; emme öyle değil” dedi. Ve anlattı.
Bacanakların kayın biraderi yani ölen eşlerinin oğlan kardeşi köy meydanında “bunlar ya bu aldıkları garılara nikah yapar, ya da gönderir. Ben gardeşlemin mayışını onu bunu yedirtmen. Üçden dokuz şart olsun hökümete şikyet ederin” demiş.
“Eder mi eder. Niye çünküm üçden dokuza şart goşmuş. Etmezse kendi nikahı düşer” dedi.

Neyse kayın birader köy meydanında bunları söyleyince almış eski enişteleri ‘bi talaş’

‘Aldıkları garıları gönderseler; köy yerinde garısız olmaz. Alıgosalar gayınları bakıp durur’ Hal böyle olunca köyden evlenen enişte imam nikahlı eşine “ben sene nikah gıyam” demiş.

Tabi kadın hemen olur dememiş. Niye? ‘Çünküm nikah gıyarsa bu sefer gocasından galan mayışından olucek’

Onun için adamın teklifine “ben bir şartla kabul ederin. Bene altmış bin lira tazminat öde. Ben mayışımdan vazgeçip sene nikah olurun” demiş. Başlamışlar pazarlığa. ‘Öte edmişle beri gidmişler’ Adam kadınla ‘kırk bine sulh olup basmış nikahı’

O bunu anlatınca ben “öbür bacanak ne yaptı?” dedim. Güldü. “Dur acalan ne? Şindi onu decevecen ya. Onun garı da ‘sen de bene altmış bin verisen ben sen nikah olurun’ dedi. Hadi köyden evlenenin garı işde gayıtda çalışır adamın zararı gurtara. Şehir garısı işe gayıda gelmezi ki” dedi.

Uzatmayalım. Şehirden evlenen bacanak ‘ne olursa olsun’ şehirli kadına istediği parayı verecekmiş; ama şehirli kadın “ben burada duramam” deyip çekip gitmiş. Tabi adam da arkasından gitmiş.

“Yanim işini bilen işini yolunu goydu. Aldığı garı da bek hamaraddı. Şindi o da emekli oldu. Gine eve çift mayış giriyor” dedi.

Öbür adamı sordum. “Nedicek? Garının arkasından giddiydi. Ötelede gelmiş. Guyru gula düşürmüş, perişandı” dedi.


“O da o kadını bırakıp köyden evlense olmaz mıydı?” dedim. “Olmaz mı? Olurdu; emme şehirli garı bek güzelidi bırakımadı” dedi. 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder