O gün yine muzipliği
üstündeydi. “Ben sene şindi bişey annadıcen sen o eve kaç mayış giriyo onu
devecen. Bakam bilibilcen mi?”dedi ve anlatmaya başladı.
Bu köyde iki bacanak
varmış. “Bacanaklar da garıları da mayışlıymış.”
Bu köyde hemen herkes
her zaman gecenin saat üçünde kalkar mevsimine göre ‘pamuğa, tütün kırmaya,
zeytin toplamaya, kanaletlerde çalışmaya’ gider veya kendi bahçesinde
çalışırmış.
Ve hepsinin bağ kuru
veya sigortası varmış. Onun için bütün evli çiftler eninde sonunda emekli olur;
evlerine çift maaş girermiş.
İşte o iki bacanak ve
eşleri de bu şekilde “çift mayışlı” olarak geçinip gidiyormuş.
Derken her iki
bacanağın eşi de ‘gıran girmiş gibi’ peş peşe ölmüş. İki bacanak ikisi de
beraber dul kalmış. Tabi ‘nedicekle? Köy yeri bekar adam işini nası görür? Üst
baş nasıl yıkanır? Aşı keşi nasıl bişirir? Zor tabi’
Bu iki bacanak
‘dutmuş iki garı almış. Biri köyden. Ötesi ta İzmir’den...’ Tabi aldıkları
hanımların da ölen eşlerinden maaşları var. Onun için onları imam nikahıyla
almışlar ki “garılan mayışı kesilmesin”
Dayı bunu anlattı;
sonra “şindi bil bakam; evlere kaça mayış giriyor?” diye sordu. Ben de ‘şu
kadar yıl’matematik okumuşum; ‘çabuk hesap ettim.’ Bir kendinin, bir ölen
eşinin, bir de yeni aldığı eşinin maaşı olmak üzere üçer maaş girdiğini hesap
edip “evlere üçer maaş giriyor” dedim.
O gevrek gevrek
güldü. “Hasapda öyle olması ilazım; emme öyle değil” dedi. Ve anlattı.
Bacanakların kayın
biraderi yani ölen eşlerinin oğlan kardeşi köy meydanında “bunlar ya bu
aldıkları garılara nikah yapar, ya da gönderir. Ben gardeşlemin mayışını onu
bunu yedirtmen. Üçden dokuz şart olsun hökümete şikyet ederin” demiş.
“Eder mi eder. Niye
çünküm üçden dokuza şart goşmuş. Etmezse kendi nikahı düşer” dedi.
Neyse kayın birader
köy meydanında bunları söyleyince almış eski enişteleri ‘bi talaş’
‘Aldıkları garıları
gönderseler; köy yerinde garısız olmaz. Alıgosalar gayınları bakıp durur’ Hal
böyle olunca köyden evlenen enişte imam nikahlı eşine “ben sene nikah gıyam”
demiş.
Tabi kadın hemen olur
dememiş. Niye? ‘Çünküm nikah gıyarsa bu sefer gocasından galan mayışından
olucek’
Onun için adamın
teklifine “ben bir şartla kabul ederin. Bene altmış bin lira tazminat öde. Ben
mayışımdan vazgeçip sene nikah olurun” demiş. Başlamışlar pazarlığa. ‘Öte
edmişle beri gidmişler’ Adam kadınla ‘kırk bine sulh olup basmış nikahı’
O bunu anlatınca ben
“öbür bacanak ne yaptı?” dedim. Güldü. “Dur acalan ne? Şindi onu decevecen ya.
Onun garı da ‘sen de bene altmış bin verisen ben sen nikah olurun’ dedi. Hadi
köyden evlenenin garı işde gayıtda çalışır adamın zararı gurtara. Şehir garısı
işe gayıda gelmezi ki” dedi.
Uzatmayalım. Şehirden
evlenen bacanak ‘ne olursa olsun’ şehirli kadına istediği parayı verecekmiş;
ama şehirli kadın “ben burada duramam” deyip çekip gitmiş. Tabi adam da
arkasından gitmiş.
“Yanim işini bilen
işini yolunu goydu. Aldığı garı da bek hamaraddı. Şindi o da emekli oldu. Gine
eve çift mayış giriyor” dedi.
Öbür adamı sordum.
“Nedicek? Garının arkasından giddiydi. Ötelede gelmiş. Guyru gula düşürmüş,
perişandı” dedi.
“O da o kadını
bırakıp köyden evlense olmaz mıydı?” dedim. “Olmaz mı? Olurdu; emme şehirli garı
bek güzelidi bırakımadı” dedi.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder