TÜRKİYE GÜNDEMİ
28.10.2014 15:14:20
İran Cumhuriyetle
yönetiliyor. Cumhurbaşkanını halk seçiyor.
Mısır Cumhuriyetle
yönetiliyor. Cumhurbaşkanını halk seçiyor.
Türkiye Cumhuriyetle
yönetiliyor. Cumhurbaşkanını daha önce halkın seçtiği meclis seçiyordu; sonra
yapılan bir değişiklikle en son Cumhurbaşkanını halk seçti.
Bu örmekler
çoğaltılabilir. Cumhurbaşkanını cumhurun yani halkın seçtiği birçok örnek var.
Bunların yanı sıra; İngiltere,
Norveç, Danimarka ve Belçika meşrutiyetle yönetiliyor. Yani o ülkelerin cumhuru
yani halkı kendini yöneten bir başkan seçemiyor.
İslam dünyasında
kadınlara seçme ve seçilme hakkı İran'da 1963'te, Libya'da 1964 yılında, Ürdün'de
1974, Kuveyt'te 2005 yılında verilmiştir. Suudi Arabistan'da ise ilk kez 2004
yılında o da yalnız erkeklere seçme ve seçilme hakkı verilmiştir ve bu
ülkelerin hepsinde şeriat hükümleri geçerlidir.
Buralarda erkeğin
birden fazla kadınla evlenme hakkı vardır. Ancak kadının sosyal yaşamda yer
alma konusunda ne hakkı ne de söz söylemesi söz konusu değildir.
Dünyaya baktığımız
zaman örneğin Yeni Zelenda kadınlara 1893'te seçme, 1918'de seçilme hakkı
vermiştir. Diğer ülkelerde de farklı farklı zamanlarda kadınlara seçme ve
seçilme hakkı tanınmış. Ancak bu ülkelerin İslam Ülkelerinden farkı kadının
sosyal yaşamda yeri konusundadır.
Buradan bakınca
kadının sosyal yaşamda yerini alması için o ülkenin Cumhuriyetle yönetilmesi
yetmiyor. Çünkü kadın hakları insan haklarından ayrı düşünülemez. Kadın ve
Cumhuriyet; daha doğrusu kadınla demokrasiden anlaşılan; kadın erkek
eşitliğinin hedeflendiği, insan haklarının öneminin kavrandığı etnik kimlik ve
inanç farklılığının sorun edilmediği eşit yurttaşlık temelinde anlayışın egemen
olduğu emeğe saygılı bir demokrasi olmalıdır.
Sanırım insanın
gerçekten hedefi rejimin adının Cumhuriyet veya başka bir şey olmasından çok
böyle bir demokrasiyle yönetiliyor olmalıdır. Ancak böyle bir demokrasiye
ulaşmanın 'bana göre' ön şartı öncelikle kadının özgürlüğüdür.
Doksan birinci yıl
dönümünü kutlamaya hazırlandığımız Cumhuriyeti diğer Cumhuriyetlerden ve
yönetim biçimlerinden ayıran en önemli farkı da sanırım; Cumhuriyet kurulurken
aydınlanma yaşamamış toplumun fertlerinin 'tabi başta da' kadının sosyal
yaşamda kendini ifade edebilme kaygısının öne çıkarılması; ilk yaslarda bu
kaygıların giderilmeye çalışılmasıdır.
Cumhuriyetle
hesaplaşmak veya Cumhuriyetle yüzleşmek isteyen veya yüzleşilmesi gerektiği
tezini ortaya atanlar bana göre bu farkın mutlaka ayırdında olması gerekir. Yoksa
kimi boş slogan ve iddialarla yola çıkarak toplumsal aydınlanmaya katkı
sağlamanın olanağı olmadığı gibi toplumda oluşan savrulma ve kafa karışıklığı
sonucu toplumda aydınlara ve aydınlanmaya olan güvenin sarsılması sonucunu
verebilir.
Yukarıda yaptığım
kıyaslamalar genel hatlarıyla bu konuda bir analizdir.
Ama hangi derinlikte
analiz yapılırsa yapılsın; yani toplumsal yapılar hangi düşünce ile
sorgulanırsa sorgulansın; o toplumları 'bana göre' doğru anlamanın tek ölçüsü o
toplumda kadına biçilen roldür.
Eğer bir toplum
kadının giyimini, kıyafetini ve yaşam biçimini öne çıkararak kendini
şekillendirmeyi seçmişse o toplumun yönetim biçiminin adı ne olursa olsun
sonunda varacağı yer insanın ve düşüncenin tutsaklığıdır.
Kadını
özgürleştiremeyen veya kadının haklarını yasal güvencelerle teminat altına
almayan toplumların aydınlık, çağdaş bir gelecek beklentisi olamaz.
Cumhuriyetin
kurulmasının hemen sonrasında medeni kadının kabulü ve sonrasında kadına seçme
ve seçilme hakkı tanınması Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde kurulan
Cumhuriyetin niyetini açıkça anlatır.
doğruluk ifade
eder. Yoksa kadının adeta yok sayıldığı, bütün siyasi hesapların kadının kılığı
kıyafeti ve sosyal yaşamdaki yeri üzerinden yapılan rejimler adı ne olursa
olsun özgürlüklerin olmadığı bir ülkede dikta yönetimine heveslenenlerin
rejimleridir
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder