23 Ekim 2017 Pazartesi

KADIN ve CUMHURİYET

 
   TÜRKİYE GÜNDEMİ
28.10.2014 15:14:20
İran Cumhuriyetle yönetiliyor. Cumhurbaşkanını halk seçiyor.

Mısır Cumhuriyetle yönetiliyor. Cumhurbaşkanını halk seçiyor.

Türkiye Cumhuriyetle yönetiliyor. Cumhurbaşkanını daha önce halkın seçtiği meclis seçiyordu; sonra yapılan bir değişiklikle en son Cumhurbaşkanını halk seçti.

Bu örmekler çoğaltılabilir. Cumhurbaşkanını cumhurun yani halkın seçtiği birçok örnek var.

Bunların yanı sıra; İngiltere, Norveç, Danimarka ve Belçika meşrutiyetle yönetiliyor. Yani o ülkelerin cumhuru yani halkı kendini yöneten bir başkan seçemiyor.

İslam dünyasında kadınlara seçme ve seçilme hakkı İran'da 1963'te, Libya'da 1964 yılında, Ürdün'de 1974, Kuveyt'te 2005 yılında verilmiştir. Suudi Arabistan'da ise ilk kez 2004 yılında o da yalnız erkeklere seçme ve seçilme hakkı verilmiştir ve bu ülkelerin hepsinde şeriat hükümleri geçerlidir.

Buralarda erkeğin birden fazla kadınla evlenme hakkı vardır. Ancak kadının sosyal yaşamda yer alma konusunda ne hakkı ne de söz söylemesi söz konusu değildir.

Dünyaya baktığımız zaman örneğin Yeni Zelenda kadınlara 1893'te seçme, 1918'de seçilme hakkı vermiştir. Diğer ülkelerde de farklı farklı zamanlarda kadınlara seçme ve seçilme hakkı tanınmış. Ancak bu ülkelerin İslam Ülkelerinden farkı kadının sosyal yaşamda yeri konusundadır.

Buradan bakınca kadının sosyal yaşamda yerini alması için o ülkenin Cumhuriyetle yönetilmesi yetmiyor. Çünkü kadın hakları insan haklarından ayrı düşünülemez. Kadın ve Cumhuriyet; daha doğrusu kadınla demokrasiden anlaşılan; kadın erkek eşitliğinin hedeflendiği, insan haklarının öneminin kavrandığı etnik kimlik ve inanç farklılığının sorun edilmediği eşit yurttaşlık temelinde anlayışın egemen olduğu emeğe saygılı bir demokrasi olmalıdır.

Sanırım insanın gerçekten hedefi rejimin adının Cumhuriyet veya başka bir şey olmasından çok böyle bir demokrasiyle yönetiliyor olmalıdır. Ancak böyle bir demokrasiye ulaşmanın 'bana göre' ön şartı öncelikle kadının özgürlüğüdür.

Doksan birinci yıl dönümünü kutlamaya hazırlandığımız Cumhuriyeti diğer Cumhuriyetlerden ve yönetim biçimlerinden ayıran en önemli farkı da sanırım; Cumhuriyet kurulurken aydınlanma yaşamamış toplumun fertlerinin 'tabi başta da' kadının sosyal yaşamda kendini ifade edebilme kaygısının öne çıkarılması; ilk yaslarda bu kaygıların giderilmeye çalışılmasıdır.

Cumhuriyetle hesaplaşmak veya Cumhuriyetle yüzleşmek isteyen veya yüzleşilmesi gerektiği tezini ortaya atanlar bana göre bu farkın mutlaka ayırdında olması gerekir. Yoksa kimi boş slogan ve iddialarla yola çıkarak toplumsal aydınlanmaya katkı sağlamanın olanağı olmadığı gibi toplumda oluşan savrulma ve kafa karışıklığı sonucu toplumda aydınlara ve aydınlanmaya olan güvenin sarsılması sonucunu verebilir.

Yukarıda yaptığım kıyaslamalar genel hatlarıyla bu konuda bir analizdir.

Ama hangi derinlikte analiz yapılırsa yapılsın; yani toplumsal yapılar hangi düşünce ile sorgulanırsa sorgulansın; o toplumları 'bana göre' doğru anlamanın tek ölçüsü o toplumda kadına biçilen roldür.

Eğer bir toplum kadının giyimini, kıyafetini ve yaşam biçimini öne çıkararak kendini şekillendirmeyi seçmişse o toplumun yönetim biçiminin adı ne olursa olsun sonunda varacağı yer insanın ve düşüncenin tutsaklığıdır.

Kadını özgürleştiremeyen veya kadının haklarını yasal güvencelerle teminat altına almayan toplumların aydınlık, çağdaş bir gelecek beklentisi olamaz.

Cumhuriyetin kurulmasının hemen sonrasında medeni kadının kabulü ve sonrasında kadına seçme ve seçilme hakkı tanınması Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde kurulan Cumhuriyetin niyetini açıkça anlatır.

Buradan yazının başlığına dönersem;  kadın özgürleştikçe Cumhuriyetin halkın kendi kendini yönettiği rejim olduğu iddiası 
doğruluk ifade eder. Yoksa kadının adeta yok sayıldığı, bütün siyasi hesapların kadının kılığı kıyafeti ve sosyal yaşamdaki yeri üzerinden yapılan rejimler adı ne olursa olsun özgürlüklerin olmadığı bir ülkede dikta yönetimine heveslenenlerin rejimleridir
   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder