27 Ekim 2017 Cuma

NEREYE KADAR? 29.10.2014 12:05:39


 TÜRKİYE GÜNDEMİ
29.10.2014 12:05:39
Haberleri izliyorum. Açıklamalara bakıyorum. Yorumları dinliyorum.

Herkes 'derin huşu içinde sanki' Konya Karaman'da ocağa doluşan su nedeniyle yerin 350 metre altındaki 'mahsur kalan diye tanımlanan' işçilerin yasını tutuyor gibi.

Cumhurbaşkanı ölen işçilere üzüntüsü nedeniyle Aksaray'daki Cumhuriyet resepsiyonunu iptal etmiş.

Herkes üzgün, herkes süzgün.

Bakanlar alınan önlemlerden veya alınacak önlemlerden bahsederken 'sanki üzüntüden hüngür hüngür' ağlayacak gibi görüntü içinde.

Arada bir Enerji bakanının yaptığı gibi "işçiler yemeğini madende yemeseydi madende bu facia yaşanmazdı" gaflar olmasa bizi yöneten iktidar için "ne güzel bak ölen işçilerin yasını tutuyor. Bu nedenle günler öncesinden emek emek hazırlanılan cumhuriyet resepsiyonunu bile iptal etti. Daha ne yapsınlar?" diyeceğiz.

Hemen hiç biri "bu maden denen mereti dünyada çıkaran birçok ülke var. Ama işçi ölümleri yönünden neden dünyada üçüncü biz oluyoruz. Bunları önlemenin, işçileri bu iş yeri cinayetlerinden korumanın yolunu niye bulamıyoruz?" diye sorup cevabını aramıyorlar.

Çünkü biliyorlar ki; iş yeri cinayetleriyle ilgili bütün 'niçin?' sorularının cevabı o soruların cevabında gizli.

Yer altından maden çıkaran öteki ülkeler böyle iş yeri cinayetleri sonucunu bizde olduğu gibi 'timsah gözyaşlarıyla' geçiştirmezler.

Çünkü o ülkelerde kamuoyu denen bir baskı gurubu vardır.

Çünkü o ülkelerde işçilerin sendikalaşması ve sendika seçme özgürlüğü yasalarla ortadan kaldırılmadı..

Çünkü oralarda siyasi iktidarlar böyle bir uygulamayı yapmaya 'bırakın cesaret etmeyi' düşünemez bile.

Eğer öyle düşünür ve o yasaları çıkarıp işçilerin iş yerlerinde sahipsiz kalmasına neden olurlar, bunun sonucunda 'bizde olduğu gibi göstere göstere' iş yeri cinayetleri olursa; ne resepsiyn iptalleri, ne baş sağlığı dilekleri, ne de 'suçlu kimse hesap sorulacaktır' zırvaları geçerli olamaz.

Çünkü o ülkelerdeki kamuoyunun demokratik tepkisi sonucu o iktidarların iktidarlarını sürdürme olanağı kalmaz.

Onun için, bu gerçeklerin bilinmemesi için 'timsah gözyaşları dökerek' 'üzülüyormuş gibi yaparak' davranan siyasiler, medya, yazarı çizeri "neden hep bizim ülkemizde işçiler işyeri cinayetinden ölüyor?" sorusunu da soramaz, o soruya cevap aramaya da kalkmaz.

O sorular sorulamadığı için halkın ortak yaşam alanları hukuk çiğnenerek rant için işgal edilir

Onun için suları, ormanları, doğası 'HES' diye Nükleer enerji diye' talan edilir.

Onun için şehirlerin tarihi ve doğal dokusu rant için mütahitlere peşkef çekilir de kimse gıkını çıkaramaz. Çıkarsalar da dinleyen olmaz. 'Bunların suç olduğunu rant için halkın ortak yaşam alanları kimseye peşkef çekilemez' diye mahkemeler karar verse de bu karara takan olmaz.

Onun için ülkede işçilerin iş yeri cinayetlerine kurban gitmesini önleyecek, işçileri iş yerlerinde işverenin baskısına karşı koruyacak, iş güvenliği sağlanmayan yerlerde zorla 'işten atma baskısıyla' çalıştırılmasını önleyecek sendikaların örgütlenmesinin, işçinin özgürce sendikasını seçmesinin önündeki yasal engellerin kaldırılması gerektiğini hiç kimse dile getiremiyor.

Onun için çıkarılan 'yeni güvenlik yasasının' amacının yurttaşın ortak yaşam alanları için, demokratik haklarını dile getirmek için tepki vermesini, iktidara muhalefet yapmasını önlemek olduğundan kimse bahsetmiyor.

Onun için herkes Amerika'yı yeniden keşfeder gibi her iş yeri cinayeti sonrası bir takım palyatif tedbirleri ısıtıp ısıtıp "önlem diye" ortaya sürüp tartışarak 'hamamın namusunu kurtarma gayretinde'

Peki nereye kadar?

Sanırım bu soru bu ülkede yaşayan seksen milyona yaklaşan nüfusuyla Kürt Türk Alevi Sünni Türkiye Halkının kendine sorup doğru cevabında buluşmak zorunda olduğu bir sorudur.

Bu soruya verilecek doğru cevaplarda çoğalamadıkça yaşanılan bütün acıları, bütün sıkıntıları tekrar tekrar yaşamak 'sanırım' hepimizin kaderi olarak gösterilmeye ve bize 'ama zorla; ama güzellikle' kabul ettirilmeye devam edecek.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder