TÜRKİYE GÜNDEMİ
29.10.2014 12:05:39
Haberleri izliyorum.
Açıklamalara bakıyorum. Yorumları dinliyorum.
Herkes 'derin huşu
içinde sanki' Konya Karaman'da ocağa doluşan su nedeniyle yerin 350 metre
altındaki 'mahsur kalan diye tanımlanan' işçilerin yasını tutuyor gibi.
Cumhurbaşkanı ölen
işçilere üzüntüsü nedeniyle Aksaray'daki Cumhuriyet resepsiyonunu iptal etmiş.
Herkes üzgün, herkes
süzgün.
Bakanlar alınan
önlemlerden veya alınacak önlemlerden bahsederken 'sanki üzüntüden hüngür
hüngür' ağlayacak gibi görüntü içinde.
Arada bir Enerji
bakanının yaptığı gibi "işçiler yemeğini madende yemeseydi madende bu
facia yaşanmazdı" gaflar olmasa bizi yöneten iktidar için "ne güzel
bak ölen işçilerin yasını tutuyor. Bu nedenle günler öncesinden emek emek
hazırlanılan cumhuriyet resepsiyonunu bile iptal etti. Daha ne yapsınlar?"
diyeceğiz.
Hemen hiç biri
"bu maden denen mereti dünyada çıkaran birçok ülke var. Ama işçi ölümleri
yönünden neden dünyada üçüncü biz oluyoruz. Bunları önlemenin, işçileri bu iş
yeri cinayetlerinden korumanın yolunu niye bulamıyoruz?" diye sorup
cevabını aramıyorlar.
Çünkü biliyorlar ki;
iş yeri cinayetleriyle ilgili bütün 'niçin?' sorularının cevabı o soruların
cevabında gizli.
Yer altından maden
çıkaran öteki ülkeler böyle iş yeri cinayetleri sonucunu bizde olduğu gibi
'timsah gözyaşlarıyla' geçiştirmezler.
Çünkü o ülkelerde
kamuoyu denen bir baskı gurubu vardır.
Çünkü o ülkelerde
işçilerin sendikalaşması ve sendika seçme özgürlüğü yasalarla ortadan
kaldırılmadı..
Çünkü oralarda
siyasi iktidarlar böyle bir uygulamayı yapmaya 'bırakın cesaret etmeyi'
düşünemez bile.
Eğer öyle düşünür ve
o yasaları çıkarıp işçilerin iş yerlerinde sahipsiz kalmasına neden olurlar,
bunun sonucunda 'bizde olduğu gibi göstere göstere' iş yeri cinayetleri olursa;
ne resepsiyn iptalleri, ne baş sağlığı dilekleri, ne de 'suçlu kimse hesap
sorulacaktır' zırvaları geçerli olamaz.
Çünkü o ülkelerdeki
kamuoyunun demokratik tepkisi sonucu o iktidarların iktidarlarını sürdürme
olanağı kalmaz.
Onun için, bu
gerçeklerin bilinmemesi için 'timsah gözyaşları dökerek' 'üzülüyormuş gibi
yaparak' davranan siyasiler, medya, yazarı çizeri "neden hep bizim
ülkemizde işçiler işyeri cinayetinden ölüyor?" sorusunu da soramaz, o
soruya cevap aramaya da kalkmaz.
O sorular
sorulamadığı için halkın ortak yaşam alanları hukuk çiğnenerek rant için işgal
edilir
Onun için suları,
ormanları, doğası 'HES' diye Nükleer enerji diye' talan edilir.
Onun için şehirlerin
tarihi ve doğal dokusu rant için mütahitlere peşkef çekilir de kimse gıkını
çıkaramaz. Çıkarsalar da dinleyen olmaz. 'Bunların suç olduğunu rant için
halkın ortak yaşam alanları kimseye peşkef çekilemez' diye mahkemeler karar
verse de bu karara takan olmaz.
Onun için ülkede
işçilerin iş yeri cinayetlerine kurban gitmesini önleyecek, işçileri iş
yerlerinde işverenin baskısına karşı koruyacak, iş güvenliği sağlanmayan
yerlerde zorla 'işten atma baskısıyla' çalıştırılmasını önleyecek sendikaların
örgütlenmesinin, işçinin özgürce sendikasını seçmesinin önündeki yasal
engellerin kaldırılması gerektiğini hiç kimse dile getiremiyor.
Onun için çıkarılan
'yeni güvenlik yasasının' amacının yurttaşın ortak yaşam alanları için,
demokratik haklarını dile getirmek için tepki vermesini, iktidara muhalefet
yapmasını önlemek olduğundan kimse bahsetmiyor.
Onun için herkes
Amerika'yı yeniden keşfeder gibi her iş yeri cinayeti sonrası bir takım
palyatif tedbirleri ısıtıp ısıtıp "önlem diye" ortaya sürüp
tartışarak 'hamamın namusunu kurtarma gayretinde'
Peki nereye kadar?
Sanırım bu soru bu
ülkede yaşayan seksen milyona yaklaşan nüfusuyla Kürt Türk Alevi Sünni Türkiye
Halkının kendine sorup doğru cevabında buluşmak zorunda olduğu bir sorudur.
Bu soruya verilecek
doğru cevaplarda çoğalamadıkça yaşanılan bütün acıları, bütün sıkıntıları
tekrar tekrar yaşamak 'sanırım' hepimizin kaderi olarak gösterilmeye ve bize
'ama zorla; ama güzellikle' kabul ettirilmeye devam edecek.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder