7 Mayıs 2017 Pazar

CHP'de ve SOL CENAHTA DEĞİŞEN BİR ŞEY YOK




Merhaba; bir kaç gündür bazı sayfa arkadaşlarımdan CHP içindeki gelişmelerle ilgili değerlendirmeler düşüyor. Bazı da düzen partilerini külliyen yok sayıp "bize ne onlardan. Biz devrimimize bakarız" anlamında ifadeler düşüyor.

CHP içinde ne olduğunu dışarıdan bilmek zor; ama referandum sonrası "hayır" oylarından parsa toplayıp ön almak için parti içinde bir cadı kazanı kaynatıldığını görüp anlamak için Arif olmaya gerek yok. Çünkü her şey ayan beyan ortada.

Burada ama prti içinde yükselen muhalefet tarafından; ama sosyal medyada bu konuda ifadelerde bütün oklar Kılıçdaroğlu'na "onun pasif olduğu ve partiyi pasifleştirdiği" üzerine eleştiriler yükseliyor ve referandumdaki hukuksuzluğa karşı tepkide zayıf kaldığı söyleniyor.

Hele önceki gün bir tv. programında Kılıçdaroğlu’nun “referandum akşamı 'evet' diyen kesimlerde silahlanma haberi aldıklarını; referandum sonuçlarına kitlesel tepkide halka saldırma ve önü alınamaz çatışmalar olma ihtimali nedeniyle sokakta referandum sonuçlarına kitlesel tepkiye karşı çıktığını” ifade edince; sanki parti içinden bu açıklamayı fırsat bilir gibi muhalefet bayrağı açıldı gibi.

Esasen Kılıçdaroğl'na bayrak açanlardan Muharrem İnce kendini CHP genel başkanlığına koşullandırmış bir kişi olarak her an bayrak açamaya hazır pozisyondaydı.

Baykal açıklayamadığı veya kimin neden servis ettiği açıklanamayan kasetler nedeniyle kaybettiği genel başkanlığın rövanşını almak için zaten pusuda bekliyordu.

Fikri Sağlar müzmin muhalif olarak öteden beri sürekli şikayet eden konumunu referandum sonrası bir şekilde dile getirerek CHP nin içini guruldatanlar kervanında ilk yer alanlardan oldu.

Yani yukarıda ismini saydığım üç kişinin muhalefet bayrağını açıp Kılıçdaroğlu'na yönelik tepkileri çok şaşırtıcı değil; hatta beklenen bir durumdu.

Burada şaşırtıcı olan parti sözcüsü Selin Sayen Böke'nin Kılıçdaroğlu'na bayrak açması oldu.
Çünkü daha bir iki gün önceye kadar ekranlara çıkıp "referandumda yapılan hukuksuzluklar için her türlü mücadelenin yapıldığını" söyleyip Fikri Sağlar'ın çıkışı için "bu konular sağda solda değil parti içinde konuşulur. Şu anda parti yönetiminde bir sorun" yok anlamında partisi için günlük güneşlik olduğu yönünde açıklamalar yaparken birden çok keskin laflar muhalefet bayrağını açması gerçekten 'belki de Kılıçdaroğlu için bile' şaşırtıcı oldu.

Onun Özgür Özel'in genel başkanlığı için bu bayrağı açtığı söylentisi medyada ve sosyal medyada ortaya çıktı.

Kılıçdaroğlu’nun “onlar silahlanmıştı. Bir çatışmayı göze alamadık. Çünkü çok tehlikeli gelişmelere yol açabilirdi” diye ‘iç savaş endişesi’ taşıyan ifadeleri kendini ‘sol’ diyen belirli çevrelerde de çok tepki aldı. “2019 da da silahlanıp zorla seçimi almaya kalkınca ne olacak?” diye soru ve eleştirilerle Kılıçdaroğlu’nun pasif yaramaz bir siyasetçi olduğu yönünde birleşildi.

Bütün bu yazdıklarım sosyal medyada CHP ile ilgili ilgisiz herkesin ister istemez bilgi sahibi olduğu bilgiler. Benim burada lafı uzatma nedenim kendi düşüncemi daha anlaşılır kılmak için.

Kılıçdaroğlu “pasif mi, yaramaz mı? Yoksa iyi siyasetçi mi?” bunu yargılayıp onun siyasi geleceğiyle ilgili karar verecek olan parti organları; onun için işin orası beni ilgilendirmiyor.

Demokrasinin ve demokratik yaşamın geleceği için kaygılı bir yurttaş olarak beni ilgilendiren kısmı benim de “hayır” dediğim anayasa değişikliğine karşı “hayır” oylarında buluşan koalisyonun akıbeti. Yani önümüzdeki süreçte “referandum sonrası ‘hayır’ diyen hatta “evet diyenlerin belli kısmında da” oluşan demokrasi ve demokratik dirlikli barış içinde bir yaşam için umut yaratan koalisyonun bu umudu iktidara taşıyıp taşıyamayacağıdır.

Yani benim önceliğim bir şekilde bu koalisyonun daha pekiştirilip demokrasi için gelecek yolculuğuna daha güçlü çıkmanın koşullarının oluşturulmasıdır.

Bunun olabilmesi için de öncelikle referandum öncesi sürecin ve sonucunun; bu sonucu doğuran koalisyonun nasıl oluştuğunun çok doğru analiz edilmelidir.
Çünkü Türkiye’de ilk kez birbirine siyaseten taba tabana zıt partiler ve bu partilerin sürüklediği kitleler ortak bir hedefte bir araya gelmeyi becerdi.

Bence bu sonuç Türkiye'nin demokratik toplum hedefinde çok önemli bir deneyim ve kazanımdır. Eğer bu deneyim çok doğru zemin üzerinde çok doğru analiz edilip bu analize göre doğru sonuçlar çıkarılabilirse referandum sonucu oluşan demokrasi hedefinde gelecek umudu bir anlam taşır. Yoksa sadece iktidarın ve cumhurbaşkanının diktacı tavırlarına ve demokrasiyi hukuku yok sayan uygulamalarına bakıp gelecek için kaygı duyan kitleler bir yerde ‘el yordamıyla’ sadece parlamenter demokrasiyi sahiplenme yönünde oluşan koalisyon ve bu koalisyonu oluşturan kitleler peşine düştükleri siyasi yapılarda savrulma birbirine düşme görürse “hayır” bloğunu oluşturan koalisyon saman gibi alevi dağılıp sönmeye mahkumdur.

Buradan bakınca CHP de bir yerde koltuk kapma, parti için iktidar olmaktan başka gözü bir şey görmeyen Kılıçdaroplu’na bayrak açanların samimiyetine inanmak çok zor ve bu açtıkları bayraklar ancak referandum sonrası kendi partileri açısından bir savrulmadan başka sonuç vermez.

Sosyal medyada kendini solda ifade edip CHP içindeki bayrak açma yarışına ucundan kıyısından bulaşanların da anlaşıldığı kadarıyla referandum sürecinde “Hayır” blogu olarak oluşan koalisyonu hiç umursadıkları yok; ya da o hayır oylarını kendilerinin aldığını zannediyorlar.

Sonuç olarak yazacağım; anlaşılan CHP ve sol kesimde moda deyimiyle “aynı tasla aynı hamamda yıkanmaya” devam ediliyor veya edilecek gibi.

Umarım benim yazdıklarım benim saçmalamalarım olarak kalır.

Yoksa ‘kendimizden geçtim’ geleceğimiz olan çocuklarımız ve torunlarımızın ensesinde birileri boza pişirmeye ve savrulan siyasetin ürettiği yanlış dış politikalar sonucu anaların babaların yürekleri evlatlarının ölüm acıları yangın yerine dönmeye devam edecektir.

Son bir not. Kılıçdaroğlu’nun “onlar silahlıydı. Önü alınamaz çatışmalar çıkmasından endişe ettiğim için sokağa çıkılmasına karşı çıktım” ifadesine bakıp Kılıçdaroğlu’yla alay eden onu korkaklıkla suçlayanların bilgisi var mı bilmiyorum. Suriye’de 2011 Mart ayında başlayan sokaklardaki çatışma Nisan ayının başından itibaren iç savaşa dönüştü.

Türkiye etnik kimlik, inanç ve sosyal yaşam farklılıklarıyla seksen milyona yaklaşan dev bir kitle. Uzunca bir süredir yasalar izin verdiği için sıradan kitlelerde silahlanma yarışı var gibi. Tabi “demirden korkan trene binmesin”; ama doğru olan sabırla doğru dile ve yaklaşımla kitleleri yaşamın gerçeklerine göre etkileyip demokratik hedefler için kitlelerin demokratik kitle örgütlenmelerinde çoğalmasına çalışmak ve her alanda, her yerde kin, nefret ve öfkeden arınıp barış diliyle düşünceleri ifade etmektir.

Yumurtaları kırmadan hedefe götürmek yumurta küfesini sırtlananın görevidir. Demokrasi karşıtları için toplumun kendi içinde çatışıp ülkenin kan gölüne dönmesi umurlarında değildir.

Toplumu barış içinde demokrasi ve demokratik toplum hedefinde bir yolculuğa çıkarma görevi öncelikle sosyalistlerin ve tabi sosyal demokratların kendini demokrasiden yana görenlerin görevidir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder