Merhaba; bir kaç
gündür bazı sayfa arkadaşlarımdan CHP içindeki gelişmelerle ilgili
değerlendirmeler düşüyor. Bazı da düzen partilerini külliyen yok sayıp
"bize ne onlardan. Biz devrimimize bakarız" anlamında ifadeler
düşüyor.
CHP içinde ne
olduğunu dışarıdan bilmek zor; ama referandum sonrası "hayır"
oylarından parsa toplayıp ön almak için parti içinde bir cadı kazanı
kaynatıldığını görüp anlamak için Arif olmaya gerek yok. Çünkü her şey ayan
beyan ortada.
Burada ama prti
içinde yükselen muhalefet tarafından; ama sosyal medyada bu konuda ifadelerde
bütün oklar Kılıçdaroğlu'na "onun pasif olduğu ve partiyi
pasifleştirdiği" üzerine eleştiriler yükseliyor ve referandumdaki hukuksuzluğa
karşı tepkide zayıf kaldığı söyleniyor.
Hele önceki gün
bir tv. programında Kılıçdaroğlu’nun “referandum akşamı 'evet' diyen kesimlerde
silahlanma haberi aldıklarını; referandum sonuçlarına kitlesel tepkide halka
saldırma ve önü alınamaz çatışmalar olma ihtimali nedeniyle sokakta referandum
sonuçlarına kitlesel tepkiye karşı çıktığını” ifade edince; sanki parti içinden
bu açıklamayı fırsat bilir gibi muhalefet bayrağı açıldı gibi.
Esasen
Kılıçdaroğl'na bayrak açanlardan Muharrem İnce kendini CHP genel başkanlığına
koşullandırmış bir kişi olarak her an bayrak açamaya hazır pozisyondaydı.
Baykal
açıklayamadığı veya kimin neden servis ettiği açıklanamayan kasetler nedeniyle
kaybettiği genel başkanlığın rövanşını almak için zaten pusuda bekliyordu.
Fikri Sağlar
müzmin muhalif olarak öteden beri sürekli şikayet eden konumunu referandum
sonrası bir şekilde dile getirerek CHP nin içini guruldatanlar kervanında ilk
yer alanlardan oldu.
Yani yukarıda
ismini saydığım üç kişinin muhalefet bayrağını açıp Kılıçdaroğlu'na yönelik
tepkileri çok şaşırtıcı değil; hatta beklenen bir durumdu.
Burada şaşırtıcı
olan parti sözcüsü Selin Sayen Böke'nin Kılıçdaroğlu'na bayrak açması oldu.
Çünkü daha bir
iki gün önceye kadar ekranlara çıkıp "referandumda yapılan hukuksuzluklar için
her türlü mücadelenin yapıldığını" söyleyip Fikri Sağlar'ın çıkışı için
"bu konular sağda solda değil parti içinde konuşulur. Şu anda parti
yönetiminde bir sorun" yok anlamında partisi için günlük güneşlik olduğu
yönünde açıklamalar yaparken birden çok keskin laflar muhalefet bayrağını
açması gerçekten 'belki de Kılıçdaroğlu için bile' şaşırtıcı oldu.
Onun Özgür
Özel'in genel başkanlığı için bu bayrağı açtığı söylentisi medyada ve sosyal
medyada ortaya çıktı.
Kılıçdaroğlu’nun
“onlar silahlanmıştı. Bir çatışmayı göze alamadık. Çünkü çok tehlikeli
gelişmelere yol açabilirdi” diye ‘iç savaş endişesi’ taşıyan ifadeleri kendini
‘sol’ diyen belirli çevrelerde de çok tepki aldı. “2019 da da silahlanıp zorla
seçimi almaya kalkınca ne olacak?” diye soru ve eleştirilerle Kılıçdaroğlu’nun
pasif yaramaz bir siyasetçi olduğu yönünde birleşildi.
Bütün bu
yazdıklarım sosyal medyada CHP ile ilgili ilgisiz herkesin ister istemez bilgi
sahibi olduğu bilgiler. Benim burada
lafı uzatma nedenim kendi düşüncemi daha anlaşılır kılmak için.
Kılıçdaroğlu
“pasif mi, yaramaz mı? Yoksa iyi siyasetçi mi?” bunu yargılayıp onun siyasi
geleceğiyle ilgili karar verecek olan parti organları; onun için işin orası
beni ilgilendirmiyor.
Demokrasinin ve
demokratik yaşamın geleceği için kaygılı bir yurttaş olarak beni ilgilendiren
kısmı benim de “hayır” dediğim anayasa değişikliğine karşı “hayır” oylarında
buluşan koalisyonun akıbeti. Yani önümüzdeki süreçte “referandum sonrası
‘hayır’ diyen hatta “evet diyenlerin belli kısmında da” oluşan demokrasi ve
demokratik dirlikli barış içinde bir yaşam için umut yaratan koalisyonun bu
umudu iktidara taşıyıp taşıyamayacağıdır.
Yani benim
önceliğim bir şekilde bu koalisyonun daha pekiştirilip demokrasi için gelecek
yolculuğuna daha güçlü çıkmanın koşullarının oluşturulmasıdır.
Bunun olabilmesi
için de öncelikle referandum öncesi sürecin ve sonucunun; bu sonucu doğuran
koalisyonun nasıl oluştuğunun çok doğru analiz edilmelidir.
Çünkü Türkiye’de
ilk kez birbirine siyaseten taba tabana zıt partiler ve bu partilerin
sürüklediği kitleler ortak bir hedefte bir araya gelmeyi becerdi.
Bence bu sonuç
Türkiye'nin demokratik toplum hedefinde çok önemli bir deneyim ve kazanımdır.
Eğer bu deneyim çok doğru zemin üzerinde çok doğru analiz edilip bu analize
göre doğru sonuçlar çıkarılabilirse referandum sonucu oluşan demokrasi
hedefinde gelecek umudu bir anlam taşır. Yoksa sadece iktidarın ve
cumhurbaşkanının diktacı tavırlarına ve demokrasiyi hukuku yok sayan
uygulamalarına bakıp gelecek için kaygı duyan kitleler bir yerde ‘el
yordamıyla’ sadece parlamenter demokrasiyi sahiplenme yönünde oluşan koalisyon
ve bu koalisyonu oluşturan kitleler peşine düştükleri siyasi yapılarda savrulma
birbirine düşme görürse “hayır” bloğunu oluşturan koalisyon saman gibi alevi
dağılıp sönmeye mahkumdur.
Buradan bakınca
CHP de bir yerde koltuk kapma, parti için iktidar olmaktan başka gözü bir şey
görmeyen Kılıçdaroplu’na bayrak açanların samimiyetine inanmak çok zor ve bu
açtıkları bayraklar ancak referandum sonrası kendi partileri açısından bir
savrulmadan başka sonuç vermez.
Sosyal medyada
kendini solda ifade edip CHP içindeki bayrak açma yarışına ucundan kıyısından
bulaşanların da anlaşıldığı kadarıyla referandum sürecinde “Hayır” blogu olarak
oluşan koalisyonu hiç umursadıkları yok; ya da o hayır oylarını kendilerinin
aldığını zannediyorlar.
Sonuç olarak
yazacağım; anlaşılan CHP ve sol kesimde moda deyimiyle “aynı tasla aynı hamamda
yıkanmaya” devam ediliyor veya edilecek gibi.
Umarım benim
yazdıklarım benim saçmalamalarım olarak kalır.
Yoksa
‘kendimizden geçtim’ geleceğimiz olan çocuklarımız ve torunlarımızın ensesinde
birileri boza pişirmeye ve savrulan siyasetin ürettiği yanlış dış politikalar
sonucu anaların babaların yürekleri evlatlarının ölüm acıları yangın yerine
dönmeye devam edecektir.
Son bir not.
Kılıçdaroğlu’nun “onlar silahlıydı. Önü alınamaz çatışmalar çıkmasından endişe
ettiğim için sokağa çıkılmasına karşı çıktım” ifadesine bakıp Kılıçdaroğlu’yla
alay eden onu korkaklıkla suçlayanların bilgisi var mı bilmiyorum. Suriye’de
2011 Mart ayında başlayan sokaklardaki çatışma Nisan ayının başından itibaren
iç savaşa dönüştü.
Türkiye etnik
kimlik, inanç ve sosyal yaşam farklılıklarıyla seksen milyona yaklaşan dev bir
kitle. Uzunca bir süredir yasalar izin verdiği için sıradan kitlelerde
silahlanma yarışı var gibi. Tabi “demirden korkan trene binmesin”; ama doğru
olan sabırla doğru dile ve yaklaşımla kitleleri yaşamın gerçeklerine göre
etkileyip demokratik hedefler için kitlelerin demokratik kitle
örgütlenmelerinde çoğalmasına çalışmak ve her alanda, her yerde kin, nefret ve
öfkeden arınıp barış diliyle düşünceleri ifade etmektir.
Yumurtaları
kırmadan hedefe götürmek yumurta küfesini sırtlananın görevidir. Demokrasi
karşıtları için toplumun kendi içinde çatışıp ülkenin kan gölüne dönmesi umurlarında
değildir.
Toplumu barış
içinde demokrasi ve demokratik toplum hedefinde bir yolculuğa çıkarma görevi
öncelikle sosyalistlerin ve tabi sosyal demokratların kendini demokrasiden yana
görenlerin görevidir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder