Yazıya koyduğum
resimle yazının başlığına bakınca “ne alaka?” diyebilirsiniz. Bence “kel alaka”
değil; alakası var.
Bugün Cumhuriyet
haberde dış politikadaki gelişmeler vardı. Bunlardan en öne çıkanı bizim Cumhurbaşkanının
Rusya devlet başkanıyla Suçi’de yaptığı görüşme sonuçlarıydı.
‘Domates hariç
iki ülke arasında ticaret konuları halledildi bilgisi dışında Putin’in
açıkladığı ve bizim cumhurbaşkanı gelmeden ABD başkanıyla görüşüp mutabık
kaldığı Suriye’de güvenli bir bölge oluşması konusunda anlaşıldığı haberi ‘bana
göre’ daha öne çıkan haberdi.
Anlaşılan
geçtiğimiz gün Türkiye’nin Sincar çıkartması sonucu ABD ve Rusya’dan yapılan bu
çıkartma veya oradaki Türkiye’nin hava saldırısına yönelik memnuniyetsiz
ifadeden sonra oturup Suriye konusunda Türkiye ile ayrıntılı anlaşmayı
düşümüşler.
Bu açıklama
sanırım onun sonucuydu. Nitekim bizim cumhurbaşkanı da anlaşmayı onaylayan
ifadeler söyledi. Gerçi iç politikaya dönük mesaj niteliğinde “PYD çekincesini”
dile getirdi; ama burada basına yansıyan değil yansımayanlar veya satır
aralarına serpiştirilen açıklamalar önemelidir. Örneğin Rusya devlet başkanı
Putin’in “aramızda bazı anlaşmalar stratejik olduğu için meclis onayı gerekir”
anlamında ifadesiyle Türkiye iç politikasına gönderme yaptığı gibi.
Sanırım bizim
Cumhurbaşkanının yakında ABD’ye yapacağı gezide aynı konuda ABD başkanıyla
yaptığı görüşme sonunda benzeri açıklamalar gelebilir.
Bütün bunlar
anlaşılabilir şeyler. Öyle ya Suriye’de öteden beri çıkarı gereği ilgili olan
iki ülke bu ilgilerini Suriye üzerinden şekillendirirken Türkiye’nin Suriye’de
kafasına göre takılmasına ‘kendi milli çıkarı gereği olsa da’ üstelik kendi
politikalarına ters düşüyorsa razı olmazlar. Bu da anlalışabilir bir şey.
Çünkü özellikle
Ortadoğu gibi dış politikada bütün ülkeler için çetrefilli ilişkiler içeren bir
bölgede ülkelerin bir şekilde uzlaşı sağlaması gerekir. “Uzlaşı sağlamazalarsa
ne olur?” sorusunun cevabı da belli. “kapışılar.”
Görünen şu sıra
ne Rusya ne de ABD bir kapışma yanlısı değil. En azından şu sıra.
Öyle olduğu
için her iki ülke özellikle Suriye konusunda birbirine karşı kullandıkları
dilde çok dikkatli; birbirini kışkıtcı ifadelerden uzak duruyorlar. Esasen
savaşlarda bile dış politikanın dili öyledir; ya da öyle olmalıdır. Çünkü bütün
savaşlar bile eninde sonunda diplomasinin ürettiği çözümlerle son bulur. Onun
için “elçiye zeval olmaz” sözü genel kabul görür.
Buraya kadar
yazdıklarım “tamam da.” Tam bu sırada Cumhurbaşkanının başdanışmanı olduğu
söylenen İlknur Çevik’in ABD yi tehdit eder gibi bir ifade kullanarak “biz
orada bombalama yaparken dikkatli olun bir iki bomba da size düşebilir” diye
ifadesine ne demeli?
Belli ki İlknur
Çevik Cumhurbaşkanının dış politika konusunda başdanışmanı. Dış politika
konusunda bir başdanışmanın bu ifadelerine bakınca insanın aklına ister istemez
“klavuzu karga olanın” diye başlayan ata sözü geliyor.
İster kabul
edin ister etmeyin. 16 Nisan’da “evet” oylarıyla kabul edilen anayasaya göre
Türkiye’nin uluslar arası arenada tek muhatabı var; o da Cumhurbaşkanı.
Gerçi Putin “aramızdaki
yaptığımız stratejik anlaşmalarda meclis onayı” gerekir dedi; ama mevcut kabul
edilen anayasada Cumhurbaşkanının aldığı kararlarla ilgili meclis onayı
gerekmiyor. Çünkü kabul edilen anayasa her ne kadar 2019 da yürürlüğe girer
dense de Cumhurbaşkanı sanırım ona lüzum görmeden yeni anayasanın
Cumhurbaşkanına tanıdığı yetkileri sonuna kadar kullanmaya kararlı gibi.
Öyle olunca son
Rusya’da Rus devlet başkanı Putin’le varıldığı söylenen anlaşmalar açıklanırken
Cumhurbaşkanı başdanışmanının ABD yi tehdit eden ‘tabi Rusya’yı da’ ifadeleri
ne anlama geliyor. Yazıma koyduğum başlık gibi “kaz beline vurmayı sak başına
damdağan” gibi ‘kel alak mı?’ diye insan sorgulama gereği duyuyor.
Benim burada
aklıma gelen ABD de “şahinler” diye adlandırılan ve Ortadoğu’da sınırların
yeniden çizilmesini isteyen bunun için Ortadoğu özelinde o çaplı bir dünya
savaşını bile öneren gurup geliyor. Bilindiği bu gurubun bölge için çizdiği
harita birinci dünya savaşı sonunda müttefikler arasında varılan anlaşmaya göre
‘cetvelle’ çizilen sınırı bozup yeniden çizmeyi tasarladığı bir harita var. Bu
haritada Türkiye’nin Güneydoğudan Karadeniz bölgesinin batı ucuna uzanan bir
bölge bugünkü sınırların dışında gösteriliyor. Yani olası bir savaşta ABD li
şahinlerin hedeflediği şey bu ki; bu harita bir zamanlar Nato karagahının
duvarlarını bile süslüyordu. (sanırım Türkiye’nin o sıra gösterdiği tepkiyle
kaldırıldı.)
O sıra
Sovyetler yıkıldıktan sonra tek süper güç olarak ABD nin ortaya çıktığı sırada
yapılan planlar bunlar. Şimdi Rusya ‘içinde yer aldığı Şanghay beşlisinden de
güç olarak’ yeniden ABD nin karşısına süper güç olarak çıktı ve dünya ölçeğinde
dengeleyici bir role soyundu. Sanırım AB
bile Rusya’nın böyle ortaya çıkışından çok rahatsız değil.
Buradan bakınca
bütün dünyada ve özellikle Ortadoğu’da sorunların görüşerek çözülmesi eğilimi
ortaya çıkmışken bizim Cumhurbaşkanının başdanışmanı İlknur Çevik’in ABD deki
şahinlerin politikasıyla örtüşen çıkışının aklı başında düşünce sahibi insanda
ister istemez “klavuzu karga olanın” atasözünü çağrıştırmasını çok yadırgamamak
lazım.
Örneğin Cumhuriyet
haberdeki Almanya, İngiltere ve ABD nin vatandaşlarına Türkiye’ye yönelik terör
uyarılarının Türk turizimine darbe vurduğu düşüncesi veya ekonomimize zararı Cumhurbaşkanı
baş danışmanı İlknur Çevik’in ABD ye ‘dikkat edin sizi de vurabiliriz’ tehditi
yanında sinek vızıltısı gibi önemsiz kaldığı gibi.
Sonuç olarak
yazacağım mevcut anayasaya göre Türkiye’nin dış ve iç politikasının tek
belirleyicisi Cumhurbaşkanının öncelikle danışman kadrosunu gelişen duruma göre
revize etmesi çok önem kazanıyor. Yoksa hem AKP iktidarının ve tabi
cumhurbaşkanının hem de Türkiye’nin geleceği için “Allah muahafaza” demekten
başka çare kalmıyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder