3 Mayıs 2017 Çarşamba

SAK BAŞINA DAMDAĞAN KAZ BELİNE VURMAYI





Yazıya koyduğum resimle yazının başlığına bakınca “ne alaka?” diyebilirsiniz. Bence “kel alaka” değil; alakası var.

Bugün Cumhuriyet haberde dış politikadaki gelişmeler vardı. Bunlardan en öne çıkanı bizim Cumhurbaşkanının Rusya devlet başkanıyla Suçi’de yaptığı görüşme sonuçlarıydı.
‘Domates hariç iki ülke arasında ticaret konuları halledildi bilgisi dışında Putin’in açıkladığı ve bizim cumhurbaşkanı gelmeden ABD başkanıyla görüşüp mutabık kaldığı Suriye’de güvenli bir bölge oluşması konusunda anlaşıldığı haberi ‘bana göre’ daha öne çıkan haberdi.

Anlaşılan geçtiğimiz gün Türkiye’nin Sincar çıkartması sonucu ABD ve Rusya’dan yapılan bu çıkartma veya oradaki Türkiye’nin hava saldırısına yönelik memnuniyetsiz ifadeden sonra oturup Suriye konusunda Türkiye ile ayrıntılı anlaşmayı düşümüşler.

Bu açıklama sanırım onun sonucuydu. Nitekim bizim cumhurbaşkanı da anlaşmayı onaylayan ifadeler söyledi. Gerçi iç politikaya dönük mesaj niteliğinde “PYD çekincesini” dile getirdi; ama burada basına yansıyan değil yansımayanlar veya satır aralarına serpiştirilen açıklamalar önemelidir. Örneğin Rusya devlet başkanı Putin’in “aramızda bazı anlaşmalar stratejik olduğu için meclis onayı gerekir” anlamında ifadesiyle Türkiye iç politikasına gönderme yaptığı gibi.

Sanırım bizim Cumhurbaşkanının yakında ABD’ye yapacağı gezide aynı konuda ABD başkanıyla yaptığı görüşme sonunda benzeri açıklamalar gelebilir.

Bütün bunlar anlaşılabilir şeyler. Öyle ya Suriye’de öteden beri çıkarı gereği ilgili olan iki ülke bu ilgilerini Suriye üzerinden şekillendirirken Türkiye’nin Suriye’de kafasına göre takılmasına ‘kendi milli çıkarı gereği olsa da’ üstelik kendi politikalarına ters düşüyorsa razı olmazlar. Bu da anlalışabilir bir şey.

Çünkü özellikle Ortadoğu gibi dış politikada bütün ülkeler için çetrefilli ilişkiler içeren bir bölgede ülkelerin bir şekilde uzlaşı sağlaması gerekir. “Uzlaşı sağlamazalarsa ne olur?” sorusunun cevabı da belli. “kapışılar.”

Görünen şu sıra ne Rusya ne de ABD bir kapışma yanlısı değil. En azından şu sıra.

Öyle olduğu için her iki ülke özellikle Suriye konusunda birbirine karşı kullandıkları dilde çok dikkatli; birbirini kışkıtcı ifadelerden uzak duruyorlar. Esasen savaşlarda bile dış politikanın dili öyledir; ya da öyle olmalıdır. Çünkü bütün savaşlar bile eninde sonunda diplomasinin ürettiği çözümlerle son bulur. Onun için “elçiye zeval olmaz” sözü genel kabul görür.

Buraya kadar yazdıklarım “tamam da.” Tam bu sırada Cumhurbaşkanının başdanışmanı olduğu söylenen İlknur Çevik’in ABD yi tehdit eder gibi bir ifade kullanarak “biz orada bombalama yaparken dikkatli olun bir iki bomba da size düşebilir” diye ifadesine ne demeli?

Belli ki İlknur Çevik Cumhurbaşkanının dış politika konusunda başdanışmanı. Dış politika konusunda bir başdanışmanın bu ifadelerine bakınca insanın aklına ister istemez “klavuzu karga olanın” diye başlayan ata sözü geliyor.
İster kabul edin ister etmeyin. 16 Nisan’da “evet” oylarıyla kabul edilen anayasaya göre Türkiye’nin uluslar arası arenada tek muhatabı var; o da Cumhurbaşkanı.

Gerçi Putin “aramızdaki yaptığımız stratejik anlaşmalarda meclis onayı” gerekir dedi; ama mevcut kabul edilen anayasada Cumhurbaşkanının aldığı kararlarla ilgili meclis onayı gerekmiyor. Çünkü kabul edilen anayasa her ne kadar 2019 da yürürlüğe girer dense de Cumhurbaşkanı sanırım ona lüzum görmeden yeni anayasanın Cumhurbaşkanına tanıdığı yetkileri sonuna kadar kullanmaya kararlı gibi.

Öyle olunca son Rusya’da Rus devlet başkanı Putin’le varıldığı söylenen anlaşmalar açıklanırken Cumhurbaşkanı başdanışmanının ABD yi tehdit eden ‘tabi Rusya’yı da’ ifadeleri ne anlama geliyor. Yazıma koyduğum başlık gibi “kaz beline vurmayı sak başına damdağan” gibi ‘kel alak mı?’ diye insan sorgulama gereği duyuyor.

Benim burada aklıma gelen ABD de “şahinler” diye adlandırılan ve Ortadoğu’da sınırların yeniden çizilmesini isteyen bunun için Ortadoğu özelinde o çaplı bir dünya savaşını bile öneren gurup geliyor. Bilindiği bu gurubun bölge için çizdiği harita birinci dünya savaşı sonunda müttefikler arasında varılan anlaşmaya göre ‘cetvelle’ çizilen sınırı bozup yeniden çizmeyi tasarladığı bir harita var. Bu haritada Türkiye’nin Güneydoğudan Karadeniz bölgesinin batı ucuna uzanan bir bölge bugünkü sınırların dışında gösteriliyor. Yani olası bir savaşta ABD li şahinlerin hedeflediği şey bu ki; bu harita bir zamanlar Nato karagahının duvarlarını bile süslüyordu. (sanırım Türkiye’nin o sıra gösterdiği tepkiyle kaldırıldı.)

O sıra Sovyetler yıkıldıktan sonra tek süper güç olarak ABD nin ortaya çıktığı sırada yapılan planlar bunlar. Şimdi Rusya ‘içinde yer aldığı Şanghay beşlisinden de güç olarak’ yeniden ABD nin karşısına süper güç olarak çıktı ve dünya ölçeğinde dengeleyici bir role soyundu. Sanırım AB  bile Rusya’nın böyle ortaya çıkışından çok rahatsız değil.

Buradan bakınca bütün dünyada ve özellikle Ortadoğu’da sorunların görüşerek çözülmesi eğilimi ortaya çıkmışken bizim Cumhurbaşkanının başdanışmanı İlknur Çevik’in ABD deki şahinlerin politikasıyla örtüşen çıkışının aklı başında düşünce sahibi insanda ister istemez “klavuzu karga olanın” atasözünü çağrıştırmasını çok yadırgamamak lazım.

Örneğin Cumhuriyet haberdeki Almanya, İngiltere ve ABD nin vatandaşlarına Türkiye’ye yönelik terör uyarılarının Türk turizimine darbe vurduğu düşüncesi veya ekonomimize zararı Cumhurbaşkanı baş danışmanı İlknur Çevik’in ABD ye ‘dikkat edin sizi de vurabiliriz’ tehditi yanında sinek vızıltısı gibi önemsiz kaldığı gibi.

Sonuç olarak yazacağım mevcut anayasaya göre Türkiye’nin dış ve iç politikasının tek belirleyicisi Cumhurbaşkanının öncelikle danışman kadrosunu gelişen duruma göre revize etmesi çok önem kazanıyor. Yoksa hem AKP iktidarının ve tabi cumhurbaşkanının hem de Türkiye’nin geleceği için “Allah muahafaza” demekten başka çare kalmıyor.





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder