4 Mayıs 2017 Perşembe

HALİME KADIN

  
“Halimee!! Havana ölmüşş!!”

Dışarıdan bu bağırtıyı duyan Halimecik kapının arkasına saklana koydu.

Ses kocasının sesiydi. Havana’da kızıydı. Ama kocası niye böyle bağırıyor anlamamış; bu sıra şaşkınlık ve korkudan altına da kaçırmıştı.

Az sonra kocası girdi kapıdan. Ağzından buhar çıkan öfkeli kızgın boğa gibi bakınıyordu etrafına. “Halime gız nerdesin? Havana ölmüş deyon sene!” diye bağırdı.

Halimecik kapının arkasından titreyerek kafasını uzatıp korkudan irileşmiş gözleriyle baktı kocasına.

Kocası kızının aniden ölümünü haber almış olmanın şaşkınlığı ve bir şey yapamamanın öfkesiyle baktı karısına. Onun o şaşkın perişan halini görünce anladı durumu. Sesini alçalttı. Oradaki divana çöktü adeta. “Halime Havana ölmüş” dedi.

İşte o anda Halimecik tutamadı kendini. İnce bir çığlık çıktı boğazından. Her zaman kınalı gibi kırmızıya kaçan rengiyle lepiska saçlarının üzerine örttüğü beyaz yazmasını başına iyi kötü örtüp, yalın ayak attı dışarı kendini.

Koşuyordu. Kızının yaşadığı yakındaki köye ‘sanki ona can katmanın telaşıyla’ koşuyordu yalın ayak, başıkabak.

Kocası çığlık atarak kendini yola vurduğunu görünce düştü peşine. Koşarak yetişmeye çalışıyordu ona.

Halime kadın da diğer Anadolu kadınları gibi varlıkla yoksulluğun iç içe geçtiği dönemlerin çilesi içinde ömür tüketmiş biriydi. Kızının ölümünü bile böğrüne taş yemiş gibi bir acı duyarak öğrenmiş; çığlığında kızının ölümüne yaktığı yasıyla kadere isyanı iç içe geçmişti sanki.

Ama elden ne gelir ki?

Kızı Havana da anasının alın yazısı gibi geldiği dünyada onun kaderini paylaşarak sepsessiz yaşamış ve üç çocuktan sonra dünyaya bir çocuk daha getirmeye çalışırken aynı sessizlik içinde terk etmişti dünyayı. Vee şimdi anası Halime’nin çığlığı onun sessizliğiyle birleşmiş ana kız isyan ediyordu bu kadere ve alın yazısına.

Aslında Havana’nın yazgısı anası dahil o sıralar fakir zengin fark etmez; kırsalda, köylerde yaşayan bütün Anadolu kadınlarının ortak yazgısıydı.

Çoğu çocuklarını kırda bayırda doğururdu. Doğum sırasında altına bir peştamal sürülen kadın kendini şanslı sayardı. Çünkü çoğu kızgın toprağın üstüne doğururdu çocuğunu; göbek bağını da orada eline geçirdikleri bir taşla keserlerdi.

Havana yine şanslıydı. Çocuğunu evinde yatağında doğuruyordu. Doğumun zor olacağı belliydi; ama kocası “ötekiler nasıl burda doğduysa? Bu çocuk da burada doğar” diye umursamamıştı karısının halini. Belki de üşenmişti arabaya atı koşmayı.

Her neyse ne? Havanacık anası geldiğinde çoktan hakkın rahmetine kavuşmuş; kazanı ocağa vurulmuştu.

Halime arkasında kocası soluk soluğa koşup geldi; ‘allı duvaklı gelin gönderdiği kızını’ gelin girdiği evin bir odasında sepsesiz yatar buldu.

Ardından koşup gelen kocası “nasıl oldu?” diyen soran gözlerle bakınıyordu etrafına. Etraftan verilen cevaplar çok tanıdıktı. “Alın yazısı. Vadesi bu kadarmış” diyordu insanlar.

Çaresizlik içinde kızı Havana’ya bakan Halime kadın ölen kızının kucağa sarılı çocuğunu kavradı; etrafına soran anlamsız gözlerle bakındı. Kızına sarılır gibi sarıldı bebeğe. Boğazına düğümlenmiş bir çığlık yükseldi sonra. Dövüne dövüne kızının yasını ediyordu artık. O sıra koşup gelen diğer kızları hısımı, akrabası olan kadınlar da katılmıştı ona. Sanki yıllar öncesinden öğretilmiş bir koronun üyeleri gibi sesleri çıkmayana kadar bazen tek tek bazen birlikte yas etiler hep bir ağızdan.

O sıra kocası da eli böğründe çaresizlik içinde, diğer erkeklerle birlikte Halime kadın ve diğer kadınların yasının çığlığını dinlediler bir süre.

Ağla ağla nereye kadar? Kızlarının alın yazısı böyle yazılmıştı alnına; ellerinden ne gelirdi ki? O çaresizlik içinde kızlarını köylülerle birlikte götürüp köyün mezarlığına defnettiler...


2 yorum:

  1. Sevgili dostum, güzel betimlemelerle dillendirdiğiniz bu acı yaşanmışlığı keşke; "... köyün mezarlığına defnettiler" diyerek bitirip son 4 (dört) paragrafı eklememeliydiniz. Bence o eklentilerı/yorumlar okuyucuya bırakmalıydınız. Selamlar...

    YanıtlaSil
  2. Merhaba dostum. Eleştirinizi dikkate alıp son dört paragrafı yorum olarak buraya ekledim. Umarım bu şekilde kendi yazdığım hikayeme yorumla bir katkı sağlamış olurum.
    "Aslında bu yalnız Havana’nın değil; o yıllardan bu yana cehaletin karanlığından bir türlü kurtulamamış toplumsal yapının içindeki bütün kadınların bir yerde alınyazısıydı. Halime’nin kızının ardından attığı sessiz çığlığın alın yazısı denen şeye isyanı dalga dalga olup günümüze kadar ulaşmış ve hala yankılanıyor kadınların dillerinde aynı sessiz çığlıklarla.

    Çünkü o yıllardan bu yıllara değişen pek bir şey olmadı kadının yaşamında. O gün horlanan, bir saman çuvalı gibi yerden yere savrulan kadın şimdi modernleşen dünyada bıçaklarla delik deşik edilmeye veya pompalı tüfeklerle öldürülmeye devam ediyor.

    O yıllar karısını “bunu nasıl karşılar? Onda ne etki yaratır?” demeden sanki bir müjde verir gibi “Halimeee!! Havan’a ölmüşş!” diye bağıran kadına egemen erkek hoyratlığı şimdi kadınları kafese sokarak sürdürülmeye çalışılıyor.

    Bugünkü kadına bakınca yine de Halime kadın şanslıydı. Hiç olmazsa kocası karısının kızının ölüme haberine üzüldüğünü fark edip sesini alçaltmış ve sanki onun derdine ortak olmak ister gibi bu kez alçak ve bitkin bir sesle “Halime. Havan ölmüş” demişti. Şimdi o kadarı bile esirgeniyor kadından."

    YanıtlaSil