17 Mayıs 2017 Çarşamba

LAİKLİK ÜZERİNDEN SIĞ TARTIŞMALAR





secularısm-laiklik ile ilgili görsel sonucu



25.01.2016 13:07:56
A+ A-
Bir süredir özellikle sosyal medyada inanç üzerinden tartışmalarda artış var.

Bana göre aydınlanmamış veya bilgisiz insanın en belirgin özelliği bilmediği konulardaki tartışmalarının sığlığıdır.

Buradan bakınca inanç ve laiklik üzerinden tartışmalar da toplumsal yapımızın aydınlanma seviyesinin göstergesi gibi duruyor.

Yani önüne gelen inanç üzerinden pekala tartışabiliyor.

Özellikle 12 Eylül faşist darbesiyle amaçlanan yeşil kuşak projesinin gereği televizyonlarda kanal sayısının artmasıyla ekranlarda başlayan inanç tartışmaları, inanç üzerinden fetvalar veya görüş beyanı adeta moda oldu. Hemen her kanal bünyesinde bir din adamı bulundururken gazeteler köşelerinin birine inanç üzerine bilgilendirmeye ayırdı. Sanki toplum yıllardır dinsiz yaşıyormuş gibi bir hava bilerek oluşturuldu.

Kimileri bunu "doğru; insanların dinini öğrenmesi lazım" derken kimileri de "laiklik elden gidiyor" diye tepki göstermeye başladı. Sonunda inanç tartışmalarıyla birlikte laiklik tartışmaları arttı. Özellikle kendini solda ifade edenler din üzerinden tartışmalarda laikliği savunur duruma geldiler. Sonunda laiklik din karşıtlığıymış gibi bir görünüm kazandı.

Burada en çok öne çıkan da Türkiye Cumhuriyetinin laik kimliği oldu.

Ancak Türkiye'de kendini solda, laik tarafta ifade edenin 'belki farkında olmadan' kabul etmediği bir gerçek var. Türkiye hiç bir zaman laik bir ülke olmadı.

Cumhuriyetin kuruluş sürecinde cumhuriyetin yönetim tarzı için çarpışan iki görüş vardı. Biri inancı siyasetin merkezi yapmak isteyen; yani referansı dinden almak isteyen anlayış; öteki laikliği ve çağdaşlığı benimseyen anlayıştı.

İktidar mücadelesini kazanan ikinci görüş Latin alfabelerini uygulamaya sokup Millet Mekteplerini açarak ve bunun alt yapısı olarak da medeni kanunu kabul ederek ve kimi uygulamaları 'devrim' diye devreye sokarak iktidara egemen oldu. Ancak o günden itibaren inancı siyasetin merkezine koymak isteyen birinci görüş mücadeleyi hiç elden bırakmadı.

Mustafa Kemal Atatürk'ün yönetiminde çağdaşlığı ve laik toplum modelini seçen kadro okuma yazma kurslarıyla başlayan eğitim faaliyetleriyle toplumsal yapıyı cehaletin karanlığından kurtarmaya çalışırken dönemin koşulları nedeniyle eski topluma ait kimi alışkanlıkların yerini yeni çağdaş görünümlü alışkanlıkları halka zorla kabul ettirmeyi seçti. Laikliği de aynı anlayışla devlet güvencesi altına aldı ve anayasal bir ilke haline getirdi.

Zaman içinde özellikle okuma yazmayla başlayan aydınlanma sürecinde eğitim için verilen uğraşta belli başarı elde edilirken laikliği topluma zorla değil de; çağdaş ülkelerde olduğu gibi toplum bilincinde gönüllü kabulü konusunda uğraşı 'belki dönemin siyasi koşullarının ağırlığı veya toplumun aydınlanma seviyesindeki yetersizliğin zorlaması nedeniyle' ihmal edildi.

Yani laikliğin hep devlet güvencesinde olması tembelliği sanki siyasi kabule dönüştü. İktidarlar laikliğin bir yaşam biçimi olarak toplum içinde kök salması konusunu 'belki isteyerek' hep ihmal etti. Çünkü toplumsal yapının demokratik dönüşümü konusu; yani demokrasinin içselleştirilmesi ve çağdaş hukukun toplumsal yapıya egemen olması siyasetin işine hiç gelmiyordu.

Oysa örneğin Fransa'da laikler ve kilise yanlılarının eğitimde başlayan mücadelesi sonunda laikliğin bir yaşam biçimi olarak kabulüyle sonuçlanmasında en önemli etken toplumun aydınlanma seviyesi ve demokrasi yoluyla toplumsal yönetime katkıdaki demokratik örgütlülüğü ve çağdaş hukuk anlayışının içselleştirilmesi; yani toplumsal yapının hukuksal güvencesinin sağlanmasıydı.

Bu toplumsal kabul sonunda kilise okulları sadece din adamı yetiştirirken laik okullar toplum içindeki her inançtan insanı eğiterek onları toplumsal yapı içinde kendini değişik biçimde ifade edecek şekilde yetiştirildi.

Bu süreç sonunda kamuya hizmet veren yerlerde çalışanların inançlarını belli etmeden veya inançların simge olan araçlarını kullanmadan hizmet vermesi; sıradan yaşam içindeyse insanların inancını özgürce belli etmesine hiç karışılmaması adeta toplumun yazılı olmayan kuralı halini aldı.

Yani Fransa'da laik olan devlettir. Yani devlet bütün kurumlarıyla, yasal düzenlemeleriyle ve bütün çalışanlarıyla inançlara karşı tarafsızdır. Tekrar yazarsam uygulamalarında herhangi bir inancı belli etmeden veya öne çıkarmadan; yani inancın simgelerini kullandırtmadan kamuya hizmet verirler.

Öyle ki; Fransa'da uygulamanın toplumsal yapıda sağladığı rahatlığı fark eden ve kendini laik topluma olarak Fransa gibi alenen ilan etmeyen; devlet başkanlarının göreve incili öperek başladığı diğer çağdaş ülkelerde de aynı Fransa'daki laik toplum anlayışı genel kabul gördü.

Bizdeyse laiklik 'geldi' sonunda üniversitede okuyan kız öğrencinin başörtüsüne indirgendi. Bu sonuçla birlikte başlayan inanç tartışmalarıyla başörtüsü inancı siyasetin merkezine koymak isteyenlerin mücadelesinde laikliğe karşı adeta bayrağa dönüştü.

Yani başörtüsüne karşı çıkmak laiklik sayılırken başörtüsüne karşı olanlar da dinsiz olarak tanıtıldı.

Sonunda başörtüsü önce eğitim alanında ve giderek yaşamın her alanında egemen kılınırken aynı zamanda inancın siyasi egemenliğinin de yolu açılmış oldu.

Bugün de laikliği inanç tartışmasına indirgemiş olan aynı yanlış ısrarla sürdürülüyor. Özellikle inanç tartışmaları sosyal medyada yoğun devam ediyor.

Bunu fırsat bilen inanç üzerinden siyaset yapan siyasi guruplar toplumun aydınlanma seviyesini doğru gözleyerek diyanet ve din adamları vasıtasıyla inanç tartışması ortamını bilerek ve isteyerek körüklüyor. Bilerek çok absürd fetva ve görüşleri özellikle sosyal medyada tartışmaya sokuyor.

Çünkü biliyorlar ki; inanç tartışmalarında kazanan hep kendileri oluyor.

Sonuç olarak yazacağım laikliğin hiç bir zaman dinsizlik olmadığı; aksine toplumun kendini düşünce olarak her konuda özgürce ifade edebildiği ve kimsenin kimsenin yaşam alanına karışmadığı kişisel özgürlüklerin hukuk yoluyla güvence altına alındığı bir sistem olduğu toplum tarafından gönüllü kabul edilmedikçe; toplumsal yapının inanç diye dayatılan orta çağ karanlığına sürüklenmesinin önüne geçilemez.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder