301 işçinin 13 Mayıs 2014 günü Soma'da maden ocağında iş yeri cinayetine kurban gittiğinin ertesinde Radikal’deki sabah okuduğum haberde
Manisa Celal Bayar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet
Güç'ün ölen işçiler için 'Allah'ın taktiri' olarak
nitelendirerek, "Bu insanlarımız helal kazanç peşindeydi. Olaya buradan
baktığımız açısından onlar için sevindirici bir durum. Bunlar uyuşturucu ticareti
yaparlarken de bir çatışmaya girip ölebilirlerdi. Mafya hesaplaşmasında da
ölebilirlerdi. Eşlerini ve çocuklarını rızıklarını temin ederken, hayatlarını
kaybettiler. Dolayısıyla Allah'tan rahmet diliyoruz. Onlar şehit olmuşlardır"
dediğini okuyunca içim acıdı.
Kendisi için bir sıfat bulamadığım
bu kişi iş cinayetinde öldürülen Soma’daki 301 işçi için yakınlarına “Oturun
şükredin. Yatıp kalkıp dua edin böyle ölümlerine. Onla iyi ki bu şekilde
öldüler. Ya uyuşturucu cinayetinin kurbanları olsaydı ne yapacaksınız?” demeye
gelen sözler sarf etmiş.
Devlet, hükümet gerekli denetimleri
yaparak görevini yapmayacak; işveren işçilere güvenli çalışma koşulları
sağlamayacak, çağdaş ülkelerde olduğu sığınacak odalar maliyet gerekçesiyle
yapılmayacak, işçiler göz göre göre ölüme gönderilecek işçi yakınları “şükür
yarabbim iyi ki uyuşturucu kaçakçılığı yaparken öldürülmedi” diye şükür duasına
çıkacak.
İyi ki "Roboskide terörist
diye öldürülen kaçakçılar gibi öldürülmediğine şükredin" dememiş.
Demese de bu kişi kaçakçıların adalete teslim edilmeden, hukuk yoluyla
cezalandırılmadan pek ala öldürülebileceği fetvasını vermiş oluyor. Bundan sonra
insanlar "kaçakçılık yapıyor" bahanesiyle öldürülmesi fetvası önceden
verilmiş olduğu için normal sayılacak.
Bilmiyorum Diyanet İşleri
Başkanının makam arabasına sahip çıkan cumhurbaşkanı, başbakan bu ilahiyat
profösörünü kınayacak mı? Yoksa buna da sahip çıkıp “az bile söylemiş mi?”
diyecekler.
Ama kınasalar bile böyle
uğursuz sorumsuz yorum, söylem ve fetvalar her yönde giderek artıyor.
Özellikle son bir iki yıldır yerden
mantar gibi türeyip medyada ve basında yer alan böyleleri için insanın içinden
“acaba bunların fıtratında ne var? Bunlar hep yalan, riyakarlık üretmek için mi
var? Bunlar acaba insanlığın yüz karası olarak mı doğmuşlar?” demek geçiyor.
Çünkü böylelerinin bu söylemlerine
bakıp bunların fıtratını başka türlü düşünme olanağı yok.
“ölen karısıyla altı saat cinsel
ilişki yaşayabilir” den “erkeğin anneyi, kız çocuklarını öpmesi günahtır, altı
yedi yaşında kız çocukla cinsel ilişki mübahtır” a kadar iğrenç fetvaları veren
bunlar.
Sabah Radikal’de üstelik Manisa
İlahiyat üniversitesi dekanı olan prof. ünvanlı bu canlının. Soma işyeri
cinayetinde öldürülen işçilerle ilgili yukarıdaki açıklamasını okuyunca beynim
uyuştu. “Bunlar nasıl insan? Bunlara insan denebilir mi? Hangi akıl bunları
yönetiyor?” dedim.
Aslında böyleleri için, böylelerine
bu zemini hazırlayanlar için söylenecek çok şey var da; şu sıralar ceremesi
ağır gelecek.
Ne diyeyim? Çünkü bunların okuttuğu
çocuklara, onların ana babalarına, içinde yer aldıkları ve yarın müftülük
görevi yapacakları halka yazık; hem de çok yazık.
Yalnız mensup oldukları ve
öğreticisi oldukları dineyse “külliyen yazık” oluyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder