12 Mayıs 2017 Cuma

"ŞÜKRETSİNLER! UYUŞTURUCU KAÇAKÇISI OLARAK DA ÖLDÜRÜLEBİLİRLERDİ"


301 işçinin 13 Mayıs 2014 günü Soma'da maden ocağında iş yeri cinayetine kurban gittiğinin ertesinde Radikal’deki sabah okuduğum haberde Manisa Celal Bayar Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Ahmet Güç'ün ölen işçiler için 'Allah'ın taktiri' olarak nitelendirerek, "Bu insanlarımız helal kazanç peşindeydi. Olaya buradan baktığımız açısından onlar için sevindirici bir durum. Bunlar uyuşturucu ticareti yaparlarken de bir çatışmaya girip ölebilirlerdi. Mafya hesaplaşmasında da ölebilirlerdi. Eşlerini ve çocuklarını rızıklarını temin ederken, hayatlarını kaybettiler. Dolayısıyla Allah'tan rahmet diliyoruz. Onlar şehit olmuşlardır" dediğini okuyunca içim acıdı.

Kendisi için bir sıfat bulamadığım bu kişi iş cinayetinde öldürülen Soma’daki 301 işçi için yakınlarına “Oturun şükredin. Yatıp kalkıp dua edin böyle ölümlerine. Onla iyi ki bu şekilde öldüler. Ya uyuşturucu cinayetinin kurbanları olsaydı ne yapacaksınız?” demeye gelen sözler sarf etmiş.

Devlet, hükümet gerekli denetimleri yaparak görevini yapmayacak; işveren işçilere güvenli çalışma koşulları sağlamayacak, çağdaş ülkelerde olduğu sığınacak odalar maliyet gerekçesiyle yapılmayacak, işçiler göz göre göre ölüme gönderilecek işçi yakınları “şükür yarabbim iyi ki uyuşturucu kaçakçılığı yaparken öldürülmedi” diye şükür duasına çıkacak.

İyi ki "Roboskide terörist diye öldürülen kaçakçılar gibi öldürülmediğine şükredin" dememiş. Demese de bu kişi kaçakçıların adalete teslim edilmeden, hukuk yoluyla cezalandırılmadan pek ala öldürülebileceği fetvasını vermiş oluyor. Bundan sonra insanlar "kaçakçılık yapıyor" bahanesiyle öldürülmesi fetvası önceden verilmiş olduğu için normal sayılacak. 

Bilmiyorum Diyanet İşleri Başkanının makam arabasına sahip çıkan cumhurbaşkanı, başbakan bu ilahiyat profösörünü kınayacak mı? Yoksa buna da sahip çıkıp “az bile söylemiş mi?” diyecekler.

Ama kınasalar bile böyle uğursuz sorumsuz yorum, söylem ve fetvalar her yönde giderek artıyor.

Özellikle son bir iki yıldır yerden mantar gibi türeyip medyada ve basında yer alan böyleleri için insanın içinden “acaba bunların fıtratında ne var? Bunlar hep yalan, riyakarlık üretmek için mi var? Bunlar acaba insanlığın yüz karası olarak mı doğmuşlar?” demek geçiyor.

Çünkü böylelerinin bu söylemlerine bakıp bunların fıtratını başka türlü düşünme olanağı yok.

“ölen karısıyla altı saat cinsel ilişki yaşayabilir” den “erkeğin anneyi, kız çocuklarını öpmesi günahtır, altı yedi yaşında kız çocukla cinsel ilişki mübahtır” a kadar iğrenç fetvaları veren bunlar.

Sabah Radikal’de üstelik Manisa İlahiyat üniversitesi dekanı olan prof. ünvanlı bu canlının. Soma işyeri cinayetinde öldürülen işçilerle ilgili yukarıdaki açıklamasını okuyunca beynim uyuştu. “Bunlar nasıl insan? Bunlara insan denebilir mi? Hangi akıl bunları yönetiyor?” dedim.

Aslında böyleleri için, böylelerine bu zemini hazırlayanlar için söylenecek çok şey var da; şu sıralar ceremesi ağır gelecek.

Ne diyeyim? Çünkü bunların okuttuğu çocuklara, onların ana babalarına, içinde yer aldıkları ve yarın müftülük görevi yapacakları halka yazık; hem de çok yazık.

Yalnız mensup oldukları ve öğreticisi oldukları dineyse “külliyen yazık”  oluyor.                  




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder