10 Haziran 2017 Cumartesi

KATAR SORUNUNUN EĞRİSİ DOĞRUSU



                     Merhaba; dün akşam CNNTÜRK'de Taha Akyol'un "Eğrisi doğrusu" diye tanıtılan                  programı vardı.
Dünkü "Eğrisi Doğrusu" Ortadoğu'da gelişmeler, Katar, Katarın bu gelişmeler karşısında tavrı ve Ortadoğu coğrafyasında Katarın yerini tartışan; daha doğrusu fikir cimnastiği yapılan bir programdı.
Konu ilgimi çektiği için dikkatle izledim.
Çünkü bilindiği gibi Katar'ın Suudi Arabistan'ın başını çektiği blog tarafından dışlanınca bizim cumhurbaşkanı Katar'la yakın ilişkisi ve Ortadoğu'da söz sahibi olma iddiası nedeniyle durumdan vazife çıkarıp sorunun çözümü için telefon diplomasisi başlatmış; ayrıca Katar'ın arkasında olduğunu açıklayıp oraya asker gönderme kararı almış ve bu kararını mecliste onaylatmıştı.
Konu bu yönüyle Türkiye'yi yakından çok ilgilendiriyordu. Bizim cumhurbaşkanı 'sanki' Suudi Arabistan ve müttefiklerine "Katar'a saldırırsanız karşınızda beni bulursunuz" demek istemişti. Öyle demese bile alınan kararlardan çıkan sonuç bu izlenimi veriyordu.
Bu sırada ABD başkanı Trump Katar sultanını ABD'ye davet edip konunun çözümünde arabuluculuk teklif etmiş; ancak Katar sultanı ABD başkanının bu teklifine "hayır" cevabı vermişti.
Konu bu yönüyle de çok ilginçti.
Düşünsenize dünya politikasına yön veren an başat ülkenin ABD nin başkanı 200 bin nüfuslu bir ülkenin sultanını ülkesine davet ediyor; o bu daveti elinin tersiyle itip “hayır gelmem” diyor.
Dünyada bir çok irili ufaklı ülke başkanının randevu alıp beş on dakika olsun görüşmek için büyük çaba gösterdiği ABD başkanının davetine “hayır” diyen Ortadoğu’da 200 bin nüfuslu küçük bir ülke.
Ben dış politikaya ilgim nedeniyle Katar sultanının ABD başkanının davetine adeta rest çeker gibi “hayır” demesine çok şaşırmış içimden “helal olsun Sultana” bile demiştim.
Dün Taha Akyol’un eğrisi doğrusu programını izleyince ‘çok ilgi gösterdiğim’ dış politika konusunda ne kadar bilgisiz ve cahil olduğumu anladım.
Dünkü programda Katar’ın dünyanın doğal gaz zenginliği bakımından en zengin iki ülkeden biri olduğunu ve ürettiği doğal gazı daha çok Çin’den Japonya’ya kadar doğu ve uzak doğu ülkelerine sattığını; Çin’in Katar’ın doğal gazına çok ihtiyacı olduğu için kendinin de yer aldığı Şanghay beşlisi ittifakı çizgisinde olan İran’ı “ortamı fazla germe” diye uyardığını öğrendim.
Yani Çin Ortadoğu’da Katar’ı köşeye sıkıştıran politikalara karşı bir yerde Katar’dan yana ağırlığını koymuş.
Japonya’nın da doğal gaz ihtiyacını Katar’dan sağladığına bakınca Katar’a karşı herhangi bir askeri harekata özellikle Ortadoğu’da herhangi bir ülkenin kolay kolay göze alamayacağı ortaya çıkıyor. Ayrıca ABD nin en büyük askeri üssü Katar topraklarındaymış ve Katar’da beş ABD üniversitesinin kampüsü varmış. Buradan bakınca ABD nin Katar’a müdahale etmesi veya müdahaleye göz yumması bir yerde kendi ayağına sıkma anlamı taşıyor.
ABD nin Suudi Arabistan kanalıyla Katar’ı köşeye sıkıştırma politikasının arkasında Katar’ın ürettiği doğlagazın satışından kendi söz sahibi olmak istemesiymiş. Yani ABD Katar’ın doğlagazının satışında söz sahibi olarak bu doğalgaza ihtiyacı olan ve Katar’dan alan başta Çin olmak üzere bu ülkeler karşısında gücünü artırmakmış.
Bütün bunlara bakınca Katar’ın askeri yönden dışarıdan yapılacak bir saldırı yönünden endişesi olmadığı anlaşılıyor. Çünkü kendinden önce kendini koruyacak başta Çin olmak üzere bir çok dünya ölçeğinde söz sahibi ülke var.
O zaman insan diyor ki! “bir ülke böylesine dünya ölçeğinde ağırlığı varsa; onun başkanın ABD başkanının davetine ‘hayır’ demesi çok normal”.
Ancak dünkü Eğrisi Doğrusu programında verilen bilgilere bakınca “eğer ‘anlaşıldı Katar doğal gaz zenginliğine ve bu zenginliğin etkinliğine güvendiği için ABD başkanına ‘hayır’ dedi” deniyorsa bunu diyen konuyu yine eksik biliyor demektir.
Yani Katar’ın ABD başkanına “hayır” demesinde kazın ayağı öyle değilmiş.
Katar’da iktidar öteden beri evlatların babalara yaptıkları darbelerle el değiştiriyormuş. Şu andaki Katar Sultanı da babasını devirerek iktidarı eline almış. Yani eğer ABD başkanının davetini kabul ederse dönüşte tahta başkasının oturduğunu görmesi çok da uzak bir ihtimal değilmiş. Yani “ben ABD ye gidince bir darbeyle iktidarı elimden alırlar” endişesiymiş Katar Sultan’în Trump’un davetine “hayır” demesi.
Biraz hafızası sağlam olan özellikle ABD davetlerine icabet edip dönüşte iktidarını kaybettiğini gören kral, sultan ve devlet başkanı veya başbakan yönünden epey örnek olduğunu hatırlar.
Örneğin bizde İnönü 1960 sonrası başbakanken ‘Jonhso’nun kendine gönderdiği ünlü mektup sonrası’ ABD’ye gitmiş. O ABD yken o sıra Adalet Partisinin taze genel başkanı Süleyman Demirel bir gensoruyla hükümeti düşürmüş, İnönü başbakan olarak gittiği ABD gezisinden döndüğünde kendine “de! e!” denmişti.
Yani sizin, bizim anlayacağımız Ortadoğu’da işler aynı Rus matruşkası gibi. Sorunun içinden sorun çıkaran ucu dibi belli değil sorun yumağı.
Siz şimdi “o zaman bizim asker Katar’a asker göndermemizin esbabı mucibesi ne?” diyeceksiniz.
Eğrisi Doğrusu programından anladığım bizim asker gödermemiz Katar’ı dışarıdan gelen saldırıya karşı korumak değilmiş. İçeriden şu andaki Sultan’a karşı her hangi bir evlat darbesine karşı Sultan’ın iktidarını korumak içinmiş.
Peki bu doğru bir politika mı?
Eğrisi Doğrusu programında onun da cevabı verildi. Dendi ki! “diyelim Katar Suudi Arabistan’ın ültimotomuna boyun eğdi. O zaman Türkiye Suudi Arabistan’ın başını çektiği Sünni ittifakı karşısına almış olacak.
Öyle olmadı Katar Çin’e güvenerek İran’a ve Rusya’ya yanaştı. O zaman Türkiye Rusya ve İran’la birlikte hareket etmiş olacak. Bu da Nato üyesi bir ülke olarak AB yi ve daha önemlisi ABD yi karşısına almış olacak.
Yani Eğrisi Doğrusu programından çıkan sonuç Katar konusu Türkiye için iki ucu boklu değnek. Burada marifet değneğin ortasından tutup uçlardaki boka bulaşmamak.
Peki Türkiye bunu başarabilecek mi?
Bugüne kadar izlenen politikaya bakınca zor.
Eğrisi Doğrusu programında çıkan sonuç “Türkiye jeopolitik konumu nedeniyle önemli bir ülke. Ayrıca askeri güç yönünden de öyle. Ve Çin denizlerden ticaret ağının kuşatılmasına karşı Türkistan’dan başlayan Türk cumhuriyetlerinden geçerek Türkiye’den boğazlar kanalıyla AB ye uzanan ‘eski ipek yolu’ özelliğinde ticaret yoluna büyük önem verdiğine göre ve Rusya ve ABD nin Ortadoğu’da rekanetine bakınca ‘eğer bugüne kadar izlediği dış politikada ciddi bir özeleştiri yapıp’ muhalefeti de yanına alarak ‘hissi olmayan’ Ortadoğu gerçeklerine uygun dış politika izleyebilirse “neden olmasın?” oldu.
Bence de öyle.
Türkiye’nin bu noktadan sonra selameti için tek yol yukarıda Eğrisi Doğrusu programından çıkan sonuca uygun politika izlemesidir.
Bu yazdıklarıma bakıp “ya sen ne diyorsun? Bize ne AKP den cumhurbaşkanından, izlediği dış politikadan” diye tepki göstereceklere diyeceğim beylik laf “hepimiz aynı gemideyiz. Keşke yanlış politikalar sonucu alabora olma tehlikesinden sağ salim çıkılabilse. Yoksa eğer içinde bulunduğumuz gemi; yani ülke Ortadoğu girdabına kapılıp alabora olursa; ondan sonrası hepimiz için sadece kıyamet olacaktır.”
Ben bu kaygılarla bu uzun analiz yazısını yazdım.
Umarım yazdıklarım doğru anlaşılır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder