23 Haziran 2017 Cuma

UNUTMAYIN YARIN ÇÖREK GÜNÜ. ÇÖREKLİKLERİ HAZIR ETTİNİZ Mİ?

Biliyormusunuz? “bu gün çörek günü” dense; özellikle büyük kentlerde; hatta daha küçük kent ve kasabalarda günümüz çocuklarının ve internet tuzağına debelenen gençlerimizin büyük çoğunluğu şaşırarak “o da neymiş” diye sorar.

Çok üzücü de olsa maalesef gerçek bu. Oysa çocuklarımız ancak geçmişin kültürel bağlarıyla bağlarını sürdürebilirse kendileri için mutlu bir gelecek kurabilirler.

Çünkü insan en sosyal hayvandır. Bu özelliğiyle kurduğu topluluklarda yaşamı sürecinde değişik ritüellerle hayatını renklendirerek hayvandan farklı olarak yaşamanın tadını alır/dı. Çünkü doğru olan buydu.

Ancak toplumsal dönüşüm sürecinde insanın giderek daha bireyselleşmesi, teknolojiye esir düşmesi onun adeta robotlaşan bir hayatın içinde kaybolup gitmesi sonucunu doğurdu. Geçmişte topluca bayramda seyranda birlikte yaşama alışkanlığı, çocukların arkadaşlarıyla ortaklaşa oyun alışkanlıkları giderek yerini tek kişilik yaşamlara, tek kişilik oyunlara bıraktı. İnsan toplulukları kişisel kaygılarla tamamen küçüldü. Birlikte yaşanan sosyal alışkanlıkların kaybolması sonucu insan giderek sosyal yaşamdan koparak yalnızlaşma sürecine girdi.

Oysa yakın geçmişe kadar insanlar daha sosyaldi. Birbiriyle iletişimi çocukluktan insani yönü geliştiren özellikteydi. Mutlulukları paylaşarak çoğaltırken acıları paylaşarak azaltır; böylece yaşamın yorgunluğunu daha az hissederdi. Aralarında birbirini rahatlatan bir dayanışma alışkanlığı vardı.

Örneğin bayramlar düğünler birlikte yaşanan bir şenliğe dönüşür, kollektif yaşamı renklendirir, böylece hayata bir güzellik bir tat katardı.

Bugünün arife olduğunu hatırlayınca aklıma geldi bunlar. Geçmişte, 'belki şimdi de' özellikle küçük yerleşim yerlerindeki çocukların en çok heyecan duyduğu günler böyle bayram öncesi günlerdi.

Çünkü bayram hazırlıkları o gün doruğa çıkardı.

Geçmişte konfeksiyon yoktu. Onun için özellikle o gün terzi dükkanlarının kapısı aşındırılır; ertesi gün yani bayram günü giyeceğimiz bayramlıkların dikilip bitmesi dört gözle beklenirdi. Anne babalar kendilerine yeni bir şey almasa da çocuklarını bayram günü sevindirmek için onlara bir şekilde mutlaka bayramlık alırdı.

Kimimiz bayramlıklarımızı arife gününden giyer çörek toplamaya çıkardık. Çörek toplama küçük yerleşim yerleri için herkesin bildiği, kabul ettiği ‘daha doğrusu toplumun daha sosyal olduğu, bayramların bayram sevinciyle yaşandığı dönemlerin’ sosyal ritüellerinin özgün bir örneğiydi. 

Aileler en geç arife günü sabahı mutlaka çöreklikleri hazır ederler; çocuklar da erkenden hep bir ağızdan “şişi bişi” diye bağırarak çörek toplanmaya çıkardı.

Çöreklik için genel kabul görüp dağıtılan ucuz kağıtlı şekerlerdi. Bazı varlıklı aileler küçük tadellaları çörek olarak dağıtırlardı. Bu durum çocuklar arasında fısıltıyla birbirine duyurulur; böylece mahallede veya ilçede çörek toplayan bütün çocukların bundan haberi olur ve o eve mutlaka uğranırdı.

Tabi her seferinde ‘tadellalar çabuk bittiği için’ evin hanımının 'abu ne bu böyle duyan geliyo, duyan geliyo tadella bitti gelmen gari' diye tatlı fırçası duyulunca tadella alamayanlar boynu bükük kapıdan geri dönerdi.

Çok nadir de olsa daha varlıklı kimi aileler beşer, onar kuruş harçlık bile dağıtırdı. Ama başta da yazdığım gibi genel kabul gören ucuz kağıtlı şekerlerdi. Çünkü ucuz olduğundan çokça verilirdi.

Bu çörek toplamaya ben pek çıkamadım. Sanırım her zamanki pısırıklığım bunda etkili olmuştu. Ablam zaten çıkamazdı. Çünkü çörek toplayacak yaşta evlendirilmiş, kucağına bir çocuk almıştı.

Çörek toplamaya iki küçük kardeşim çıkardı. Küçük kız kardeşim topladığı şekerleri eve gelmeden yolda tüketirdi. En küçük kardeşimizse torba torba topladığı şekerleri kimseye vermez, bizim gözümüzden geçirerek yer; her seferinde bu şekerler yüzünden aramızda kavga çıkardı.

Ben kendi pısırıklığım nedeniyle çıkamayıp; ancak hep özlem duyduğum çörek toplamaya çocuklarım doğunca onları 'özellikle özendirip' göndererek arife günün güzelliğini yaşamalarını, çocuklukları için hoş anılar edinmelerini istedim. İyi de oldu. Şimdi birlikte anıp o günleri yad ediyoruz.

Hele küçük kızımın, o sıra işi çıkıp gelemeyen ablası için de çörek isteyince evin hanımının 'olur küçük hanım; anne ve baban için de vereyim mi?' diye tatlı sert sorusunu hiç unutmuyoruz.

Yarının arife olduğunu hatırlayınca bunlar aklıma geldi. Giderek sosyal yaşamdan kopan aile hayatımız, çocuklarımız aklıma geldi.

 Umarım herkes bunun farkına varır da bir an önce geçmişin giderek unutulan güzelliklerinin unutulmaması için çaba harcar. İnsanın sosyal varlık olduğunun bilincinde teknolojinin de dayattığı bu yalnızlaşmayı aşmak için geçmişte yaşanan güzelliklerin unutulmaması, sosyal hayatımıza canlılık katan kültürel yaşanmışlıkların bir şekilde yaşanmaya devam etmesi için çaba harcar.

Bu duygu ve düşünceyle 'çörek günü çocukların heyecanla almayı umduğu' bayram şekerlerinin de aynı bayram heyecanı içinde olduklarını kurgulayan aşağıdaki öyküyü yazdım.

Çocuklarınızla birlikte okuyup birlikte hoşça keyifli bir iki dakika geçirmenizi öneririm.

       ŞEKER DEPOSU ŞIKIR ŞIKIR

Sabahtan beri depoda bir hareket vardı. Fabrikalardan gelen şeker kolilerini, işçiler birer birer içeri taşıyordu. İçeride iki görevli; gelen kolileri cinsine göre istif edilmesi için, işçileri yönlendiriyordu. Her yerde, her şeyde olduğu gibi, burada da şeker kolileri sınıf sınıftı. En başta, çok güzel çikolata kolileri vardı. O koliler gelince birinci görevli, telaşla bu kolilerin yerini gösteriyordu. Bu sırada sırtında koli olan işçiye de "Aman dikkat et! Bu kolilerde çok pahalı çikolatalar var. Dikkat edin kırılmasın" diye uyarıyordu. Sırtında çikolata kolisi olan işçiler o kolileri birer, birer getirip dikkatlice kolileri istif ettiler.

Bu sırada depo görevlisi habire "dikkat et! Onun bir kolisi senin bir aylığından fazla tutar. Hey! Sen de yavaş ol! Bekle!" diye koli taşıyan işçileri uyarıyordu.

Görevli bir ara "sevkiyat dursun" diye bağırdı.

O sırada arabaların yanında olan depo sahibi telaşla "Ne oldu? Ne var?" diye sorarak koşup geldi. Görevli "patron burası doldu. Bu çikolata kutularını nereye koyalım?" dedi. Patron üst üste dizilen kutuların etrafında dolaştı. "Bunları fazla yığmışlar. Biraz daha indirin bunları; öne doğru tekrar sıra yapın" dedi.

Görevli "patron şeker kolileri çok sıkışacak" dedi. Patron "oğlum burada önemli olan çikolatalar ve çikolatalı şekerler. Diğerleri çok önemli değil; daha sıkışık döşeyin" dedi. Sonra "şu ucuz şekerlerini üst üste yığın. Onlar çok önemli değil" dedi ve dışarı çıktı.

Bundan sonra her iki görevli gelen kolileri patronun dediği şekilde istif ettirdi. Depo tepeleme mal dolmuştu. İşçiler birer ikişer giyinip gittiler. Depoda yalnız bekçi kaldı. O da bir süre sonra kendi odasına çekildi.

Bu koliler yarın değişik illere sevk edilecekti. Depoda çıt çıkmıyordu. Bir süre sonra çikolata kolilerinden "Ayy! Çok sıkıldım" diye bir ses yükseldi. Bir başka çikolata kolisi "ne yapalım kardeş yarına kadar katlanacağız" dedi. Diğer çikolata kolisi "ay! Çok heyecanlıyım. Benim bu seferki ambalajım çok güzel. İnsanlar bayılacak" dedi.

Diğer şeker kolilerinden çıt çıkmıyordu. Aslında hepsi çok heyecanlıydı. Yarın arabalara yüklenip; değişik şehirlerde farklı farklı yerlerde satışa çıkacaklardı.

Bu sırada çikolatalı şeker kolileri cesaretlendi "ay kardeş biz de çok heyecanlıyız" dedi. Aslında için için çikolataların ambalajını kıskanıyorlardı. Ama hadlerini de biliyorlardı.

Çikolatalar, çikolatalı şekerlerin kendilerine yağ çektiğini fark etmişti. Dalga geçer gibi "tabi kardeş siz de heyecanlısınızdır. Sizin de bekleyen müşterileriniz vardır" dediler. Çikolatalı şeker kolileri "tabi bizi de bekleyenler vardır" dediler.

Pahalı kağıtlı şeker kolileri de bu sohbete katıldı. Pahalı kağıtlı şeker kolileri ve çikolatalı şeker kolilerinin bir gözü çikolata kutularındaydı.

Pahalı kağıtlı şeker kolileri "valla kardeş biz de çok heyecanlıyız. Bizim de yeni ambalajlarımız da çok güzel" dediler.

Aslında bunlar çikolata kolilerinin parlak ambalajlı kutularını için için kıskanıyor; ama belli etmiyordu.

Çikolata kolileri de bir yandan kendi aralarında sohbet ederken arada bir diğer kolilerin sohbetlerine kulak kabartarak onları da sohbetlerine ortak ediyorlardı.

Bu sırada ileride üst üste yığılı ucuz kağıtlı şeker kolileri de (sıkış depiş üst üste yığılmış olsa da) kendi aralarında; hem de gülüşe gülüşe sohbet ediyordu.

Çikolata kolileri "ayol o dipteki kolilerde ne var. Çok neşeliler valla çok kıskandık" dedi.

Çikolatalı şeker kolileri ve pahalı şeker kolileri hep bir ağızdan "hiç kardeş onlar ucuz şeker kolileri. Ne yapsın garipler. Onlarda kendi aralarında sohbet ediyor. Ama bize ne? Onlar bizim ayarımızda değil" diye çikolata kolilerine yaltaklandılar.

Ucuz kağıtlı şeker kolileri kendilerini aşağılayan bu sözleri duymamıştı. Onlar yarın gittikleri ‘özellikle kasaba ve köylerde’ arife günü çörek toplayan çocukları sevindirecekleri için çok mutluydu. Onların da bu seferki içine kondukları kutular ve ambalajları güzeldi.

Yani hepsi de bu yeni kutularında çörek toplayan çocuklara kavuşacağı anı iple çekiyordu.

Çikolata kolileri "hey siz! Kendi aranızda neler konuşuyorsunuz öyle?" dedi.

Ama ucuz kağıtlı şeker kolileri duymamıştı. Çikolatalı şeker ve pahalı şeker kolileri bir ağızdan "hey! Çikolata kolileri size sesleniyor. Cevap versenize, çok ayıp" dediler.

Ucuz şeker kolileri bu uyarı üzerine "affedersiniz duymamıştık" dediler.

Çikolata kolileri kendilerinin umursanmamasına bozulmuştu; ama ucuz şeker kolileri "duymadık" deyip özür dileyince "önemli değil kardeş; uzakta öyle şıkır şıkır sohbetinizi merak ettik. Niye öyle çok neşelisiniz?" dediler.

Ucuz şeker kolileri yeni ambalajlarını ve yarın gidecekleri yerde arefe günü çörek toplayan çocukları sevindirecekleri için çok mutlu olduklarını söylediler.

Çikolata kolilerine çörek toplamanın ne olduğunu anlattılar. Bu şekilde herkesin, özellikle fakirlerin evlerine girip; hemen herkesin ağzını tatlandırdıklarını ve bundan çok mutlu olduklarını söylediler.

Çikolata kolileri çikolatalı şeker ve kağıtlı şeker kolilerinin ucuz şeker kolilerini küçümseyerek yağcılık yapmalarından tiksinmiş ve ucuz kağıtlı şeker kolilerine özenmişlerdi.

Ucuz kağıtlı şeker kolilerine "valla kardeş ‘ne yalan söyleyelim?’ sizi çok kıskandık. Tamam biz çok pahalıyız; bu yüzden çok övünüyorduk. Ama sizin çörek toplayan çocuklarla muhabbetinize ve herkesin evine girip onların ağızlarını tatlandırmanıza imrendik. Hepimiz sonunda şekerlemeleriz. Amacımız insanların ağzını tatlandırmak. Burada sizi küçük görüp böbürlendiğimizden çok utandık; özür dileriz" dediler.

Ucuz şeker kolileri çikolata kolilerinin sözleri karşısında mutlu olmuş ve biraz da utanmışlardı. "Estağfurullah" dediler.

Çikolatalı şeker ve pahalı şeker kolileri de yaptıkları yağcılıktan utanmıştı. Bu nedenle ucuz şeker kolilerine özür diler gibi baktılar. Ve depo derin bir sessizliğe büründü.

Artık bütün koliler kardeş kardeş yarın gidecekleri yerlerde ağızlarını tatlandıracağı insanların hayaliyle tatlı bir uykuya yattılar. 


  

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder