Biliyormusunuz? “bu gün çörek günü”
dense; özellikle büyük kentlerde; hatta daha küçük kent ve kasabalarda günümüz
çocuklarının ve internet tuzağına debelenen gençlerimizin büyük çoğunluğu şaşırarak
“o da neymiş” diye sorar.
Çok üzücü de olsa maalesef gerçek bu.
Oysa çocuklarımız ancak geçmişin kültürel bağlarıyla bağlarını sürdürebilirse
kendileri için mutlu bir gelecek kurabilirler.
Çünkü insan en sosyal hayvandır. Bu
özelliğiyle kurduğu topluluklarda yaşamı sürecinde değişik ritüellerle hayatını
renklendirerek hayvandan farklı olarak yaşamanın tadını alır/dı. Çünkü doğru
olan buydu.
Ancak toplumsal dönüşüm sürecinde
insanın giderek daha bireyselleşmesi, teknolojiye esir düşmesi onun adeta
robotlaşan bir hayatın içinde kaybolup gitmesi sonucunu doğurdu. Geçmişte
topluca bayramda seyranda birlikte yaşama alışkanlığı, çocukların
arkadaşlarıyla ortaklaşa oyun alışkanlıkları giderek yerini tek kişilik yaşamlara,
tek kişilik oyunlara bıraktı. İnsan toplulukları kişisel kaygılarla tamamen küçüldü.
Birlikte yaşanan sosyal alışkanlıkların kaybolması sonucu insan giderek sosyal
yaşamdan koparak yalnızlaşma sürecine girdi.
Oysa yakın geçmişe kadar insanlar daha
sosyaldi. Birbiriyle iletişimi çocukluktan insani yönü geliştiren özellikteydi.
Mutlulukları paylaşarak çoğaltırken acıları paylaşarak azaltır; böylece yaşamın
yorgunluğunu daha az hissederdi. Aralarında birbirini rahatlatan bir dayanışma
alışkanlığı vardı.
Örneğin bayramlar düğünler birlikte
yaşanan bir şenliğe dönüşür, kollektif yaşamı renklendirir, böylece hayata bir
güzellik bir tat katardı.
Bugünün arife olduğunu hatırlayınca
aklıma geldi bunlar. Geçmişte, 'belki şimdi de' özellikle küçük yerleşim
yerlerindeki çocukların en çok heyecan duyduğu günler böyle bayram
öncesi günlerdi.
Çünkü bayram hazırlıkları o gün doruğa
çıkardı.
Geçmişte konfeksiyon yoktu. Onun için
özellikle o gün terzi dükkanlarının kapısı aşındırılır; ertesi gün yani bayram
günü giyeceğimiz bayramlıkların dikilip bitmesi dört gözle beklenirdi. Anne
babalar kendilerine yeni bir şey almasa da çocuklarını bayram günü sevindirmek
için onlara bir şekilde mutlaka bayramlık alırdı.
Kimimiz bayramlıklarımızı arife gününden
giyer çörek toplamaya çıkardık. Çörek toplama küçük yerleşim yerleri için
herkesin bildiği, kabul ettiği ‘daha doğrusu toplumun daha sosyal olduğu,
bayramların bayram sevinciyle yaşandığı dönemlerin’ sosyal ritüellerinin özgün
bir örneğiydi.
Aileler en geç arife günü sabahı mutlaka
çöreklikleri hazır ederler; çocuklar da erkenden hep bir ağızdan “şişi bişi”
diye bağırarak çörek toplanmaya çıkardı.
Çöreklik için genel kabul görüp
dağıtılan ucuz kağıtlı şekerlerdi. Bazı varlıklı aileler küçük tadellaları
çörek olarak dağıtırlardı. Bu durum çocuklar arasında fısıltıyla birbirine
duyurulur; böylece mahallede veya ilçede çörek toplayan bütün çocukların bundan
haberi olur ve o eve mutlaka uğranırdı.
Tabi her seferinde ‘tadellalar çabuk
bittiği için’ evin hanımının 'abu ne bu böyle duyan geliyo, duyan geliyo
tadella bitti gelmen gari' diye tatlı fırçası duyulunca tadella alamayanlar
boynu bükük kapıdan geri dönerdi.
Çok nadir de olsa daha varlıklı kimi
aileler beşer, onar kuruş harçlık bile dağıtırdı. Ama başta da yazdığım gibi
genel kabul gören ucuz kağıtlı şekerlerdi. Çünkü ucuz olduğundan çokça
verilirdi.
Bu çörek toplamaya ben pek çıkamadım.
Sanırım her zamanki pısırıklığım bunda etkili olmuştu. Ablam zaten çıkamazdı.
Çünkü çörek toplayacak yaşta evlendirilmiş, kucağına bir çocuk almıştı.
Çörek toplamaya iki küçük kardeşim
çıkardı. Küçük kız kardeşim topladığı şekerleri eve gelmeden yolda
tüketirdi. En küçük kardeşimizse torba torba topladığı şekerleri kimseye
vermez, bizim gözümüzden geçirerek yer; her seferinde bu şekerler yüzünden
aramızda kavga çıkardı.
Ben kendi pısırıklığım nedeniyle
çıkamayıp; ancak hep özlem duyduğum çörek toplamaya çocuklarım doğunca onları
'özellikle özendirip' göndererek arife günün güzelliğini yaşamalarını,
çocuklukları için hoş anılar edinmelerini istedim. İyi de oldu. Şimdi birlikte
anıp o günleri yad ediyoruz.
Hele küçük kızımın, o sıra işi çıkıp
gelemeyen ablası için de çörek isteyince evin hanımının 'olur küçük hanım; anne
ve baban için de vereyim mi?' diye tatlı sert sorusunu hiç unutmuyoruz.
Yarının arife olduğunu hatırlayınca
bunlar aklıma geldi. Giderek sosyal yaşamdan kopan aile hayatımız, çocuklarımız
aklıma geldi.
Umarım herkes bunun farkına varır
da bir an önce geçmişin giderek unutulan güzelliklerinin unutulmaması için çaba
harcar. İnsanın sosyal varlık olduğunun bilincinde teknolojinin de dayattığı bu
yalnızlaşmayı aşmak için geçmişte yaşanan güzelliklerin unutulmaması, sosyal
hayatımıza canlılık katan kültürel yaşanmışlıkların bir şekilde yaşanmaya devam
etmesi için çaba harcar.
Bu duygu ve düşünceyle 'çörek günü
çocukların heyecanla almayı umduğu' bayram şekerlerinin de aynı bayram heyecanı
içinde olduklarını kurgulayan aşağıdaki öyküyü yazdım.
Çocuklarınızla birlikte okuyup birlikte
hoşça keyifli bir iki dakika geçirmenizi öneririm.
ŞEKER DEPOSU ŞIKIR ŞIKIR
Sabahtan beri depoda bir hareket vardı.
Fabrikalardan gelen şeker kolilerini, işçiler birer birer içeri taşıyordu.
İçeride iki görevli; gelen kolileri cinsine göre istif edilmesi için, işçileri
yönlendiriyordu. Her yerde, her şeyde olduğu gibi, burada da şeker kolileri
sınıf sınıftı. En başta, çok güzel çikolata kolileri vardı. O koliler gelince
birinci görevli, telaşla bu kolilerin yerini gösteriyordu. Bu sırada sırtında
koli olan işçiye de "Aman dikkat et! Bu kolilerde çok pahalı çikolatalar
var. Dikkat edin kırılmasın" diye uyarıyordu. Sırtında çikolata kolisi
olan işçiler o kolileri birer, birer getirip dikkatlice kolileri istif ettiler.
Bu sırada depo görevlisi habire
"dikkat et! Onun bir kolisi senin bir aylığından fazla tutar. Hey! Sen de
yavaş ol! Bekle!" diye koli taşıyan işçileri uyarıyordu.
Görevli bir ara "sevkiyat
dursun" diye bağırdı.
O sırada arabaların yanında olan depo
sahibi telaşla "Ne oldu? Ne var?" diye sorarak koşup geldi. Görevli
"patron burası doldu. Bu çikolata kutularını nereye koyalım?" dedi.
Patron üst üste dizilen kutuların etrafında dolaştı. "Bunları fazla
yığmışlar. Biraz daha indirin bunları; öne doğru tekrar sıra yapın" dedi.
Görevli "patron şeker kolileri çok
sıkışacak" dedi. Patron "oğlum burada önemli olan çikolatalar ve
çikolatalı şekerler. Diğerleri çok önemli değil; daha sıkışık döşeyin"
dedi. Sonra "şu ucuz şekerlerini üst üste yığın. Onlar çok önemli
değil" dedi ve dışarı çıktı.
Bundan sonra her iki görevli gelen
kolileri patronun dediği şekilde istif ettirdi. Depo tepeleme mal dolmuştu.
İşçiler birer ikişer giyinip gittiler. Depoda yalnız bekçi kaldı. O da bir süre
sonra kendi odasına çekildi.
Bu koliler yarın değişik illere sevk
edilecekti. Depoda çıt çıkmıyordu. Bir süre sonra çikolata kolilerinden
"Ayy! Çok sıkıldım" diye bir ses yükseldi. Bir başka çikolata kolisi
"ne yapalım kardeş yarına kadar katlanacağız" dedi. Diğer çikolata
kolisi "ay! Çok heyecanlıyım. Benim bu seferki ambalajım çok güzel.
İnsanlar bayılacak" dedi.
Diğer şeker kolilerinden çıt çıkmıyordu.
Aslında hepsi çok heyecanlıydı. Yarın arabalara yüklenip; değişik şehirlerde
farklı farklı yerlerde satışa çıkacaklardı.
Bu sırada çikolatalı şeker kolileri
cesaretlendi "ay kardeş biz de çok heyecanlıyız" dedi. Aslında için
için çikolataların ambalajını kıskanıyorlardı. Ama hadlerini de biliyorlardı.
Çikolatalar, çikolatalı şekerlerin
kendilerine yağ çektiğini fark etmişti. Dalga geçer gibi "tabi kardeş siz
de heyecanlısınızdır. Sizin de bekleyen müşterileriniz vardır" dediler.
Çikolatalı şeker kolileri "tabi bizi de bekleyenler vardır" dediler.
Pahalı kağıtlı şeker kolileri de bu
sohbete katıldı. Pahalı kağıtlı şeker kolileri ve çikolatalı şeker kolilerinin
bir gözü çikolata kutularındaydı.
Pahalı kağıtlı şeker kolileri
"valla kardeş biz de çok heyecanlıyız. Bizim de yeni ambalajlarımız da çok
güzel" dediler.
Aslında bunlar çikolata kolilerinin
parlak ambalajlı kutularını için için kıskanıyor; ama belli etmiyordu.
Çikolata kolileri de bir yandan kendi
aralarında sohbet ederken arada bir diğer kolilerin sohbetlerine kulak
kabartarak onları da sohbetlerine ortak ediyorlardı.
Bu sırada ileride üst üste yığılı ucuz
kağıtlı şeker kolileri de (sıkış depiş üst üste yığılmış olsa da) kendi
aralarında; hem de gülüşe gülüşe sohbet ediyordu.
Çikolata kolileri "ayol o dipteki
kolilerde ne var. Çok neşeliler valla çok kıskandık" dedi.
Çikolatalı şeker kolileri ve pahalı
şeker kolileri hep bir ağızdan "hiç kardeş onlar ucuz şeker kolileri. Ne
yapsın garipler. Onlarda kendi aralarında sohbet ediyor. Ama bize ne? Onlar
bizim ayarımızda değil" diye çikolata kolilerine yaltaklandılar.
Ucuz kağıtlı şeker kolileri kendilerini
aşağılayan bu sözleri duymamıştı. Onlar yarın gittikleri ‘özellikle kasaba ve
köylerde’ arife günü çörek toplayan çocukları sevindirecekleri için çok
mutluydu. Onların da bu seferki içine kondukları kutular ve
ambalajları güzeldi.
Yani hepsi de bu yeni kutularında çörek
toplayan çocuklara kavuşacağı anı iple çekiyordu.
Çikolata kolileri "hey siz! Kendi
aranızda neler konuşuyorsunuz öyle?" dedi.
Ama ucuz kağıtlı şeker kolileri
duymamıştı. Çikolatalı şeker ve pahalı şeker kolileri bir ağızdan "hey!
Çikolata kolileri size sesleniyor. Cevap versenize, çok ayıp" dediler.
Ucuz şeker kolileri bu uyarı üzerine
"affedersiniz duymamıştık" dediler.
Çikolata kolileri kendilerinin
umursanmamasına bozulmuştu; ama ucuz şeker kolileri "duymadık" deyip
özür dileyince "önemli değil kardeş; uzakta öyle şıkır şıkır sohbetinizi
merak ettik. Niye öyle çok neşelisiniz?" dediler.
Ucuz şeker kolileri yeni ambalajlarını
ve yarın gidecekleri yerde arefe günü çörek toplayan çocukları sevindirecekleri
için çok mutlu olduklarını söylediler.
Çikolata kolilerine çörek toplamanın ne
olduğunu anlattılar. Bu şekilde herkesin, özellikle fakirlerin evlerine girip;
hemen herkesin ağzını tatlandırdıklarını ve bundan çok mutlu olduklarını
söylediler.
Çikolata kolileri çikolatalı şeker ve
kağıtlı şeker kolilerinin ucuz şeker kolilerini küçümseyerek yağcılık
yapmalarından tiksinmiş ve ucuz kağıtlı şeker kolilerine özenmişlerdi.
Ucuz kağıtlı şeker kolilerine
"valla kardeş ‘ne yalan söyleyelim?’ sizi çok kıskandık. Tamam biz çok
pahalıyız; bu yüzden çok övünüyorduk. Ama sizin çörek toplayan çocuklarla
muhabbetinize ve herkesin evine girip onların ağızlarını tatlandırmanıza
imrendik. Hepimiz sonunda şekerlemeleriz. Amacımız insanların ağzını
tatlandırmak. Burada sizi küçük görüp böbürlendiğimizden çok utandık; özür
dileriz" dediler.
Ucuz şeker kolileri çikolata kolilerinin
sözleri karşısında mutlu olmuş ve biraz da utanmışlardı.
"Estağfurullah" dediler.
Çikolatalı şeker ve pahalı şeker
kolileri de yaptıkları yağcılıktan utanmıştı. Bu nedenle ucuz şeker kolilerine
özür diler gibi baktılar. Ve depo derin bir sessizliğe büründü.
Artık bütün koliler kardeş kardeş yarın
gidecekleri yerlerde ağızlarını tatlandıracağı insanların hayaliyle tatlı bir
uykuya yattılar.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder