3 Haziran 2017 Cumartesi

İNANÇ ÜZERİNDEN YAŞANAN KAVGALAR VE LAİKLİK


Merhaba; Ramazan ayı geldi yine bir rakım provokatör davranışlar üzerinden tartışmalar başladı.
Hep yazıyorum Türkiye halkının nüfusu seksen milyona yaklaştı.
Burada önemli olan kitlelerin davranışı veya tepkisi.
Öteden beri Laiklik kavramı yeterince doğru anlaşılıp doğru anlatılamadığı için ucuz provokatör davranışlarla insanları kışkırtma ve sindirme amaçlı siyaset kendine siyaseten alan yaratmayı başardı.
Oysa Laiklik doğru anlaşılıp doğru anlatılabilseydi Ramazanda oruç tutmayanlara yönelik tepkiler kendi mecrasında gördüğü tepkilerle kaybolup giderdi veya tren rayında namaz kılma şovu toplumsal kınamayla mahkum edilebilirdi.
Bizde Laiklik kadınların başörtüsü takıp takmaması üzerinden tartışmalarla boğsalandığı için maalesef inancı siyasetin aracı yapmak isteyenler böyle provokatif davranışlarla pirim toplamayı iyi beceriyor.
Geçtiğimiz gezi eylemleri sırasında “Kabataş'ta başörtülü kadına cinsel taciz yapıldı yalanı” da, “camide bira içtiler” yalanı da aynı boşluktan faydalanıp siyasi amaç için pekala kullanıldı.
Diyeceğim ne Ramazan ayında ne de başka zamanda kim inancını nasıl yaşıyorsa? Yaşamak istiyorsa özgürdür.
Ancak bu inanç yaşama biçimleri bahane edilerek başkasının kişisel özgürlüğüne veya yaşam biçimine kimse müdahale edemez.
Burada kişisel özgürlükleri koruyacak olan da kamu adına yasa yapan ve uygulayan devlettir.
Laiklik budur. Daha açık anlatımla; Laik toplumda devletin görevi yasalarıyla ve kamuya hizmet veren kurumları ve bu kurumlarda görev yapan kamu çalışanlarıyla insanların inancını özgürce yaşamasını sağlamak; kişisel yaşam biçimlerine başkasının müdahalesini önlemektir.
Burada diyeceğim "falan yerde oruç tutmayanlara saldırılmış diye tepki göstererek veya falan kişi falan yerde namaz kılmış diye tiye alarak varılacak bir toplumsal hedef yoktur.
Unutmayalım inanç insanın doğuştan kazandığı bir kimliktir. İnanç üzerinden yürütülen tartışmalar insanın varoluş gerçeğiyle bağdaşmaz. Ve bilelim ki! İnanç üzerinden tartışmalar arttıkça beraberinde inanca sarılma ve savunma da artacaktır.
Yani inanç üzerinden yapılan bütün tartışmalar nafile tartışmalardır. Cehaletin karanlığında savrulan insanı en kolay güdüleyen inanç tüccarlarıdır. Toplumsal aydınlanma gerçekleşmedikçe insanların inanç tacirlerinin etkisinden kurtulması neredeyse olanaksızdır.
Kendi geleceğini toplumun geleceğiyle aynı gören her yurttaşa düşen görev Laiklik kavramını doğru öğrenmek ve kişisel özgürlüklere yönelik saldırılara Laiklik anlayışına uygun tepki göstermek ve toplumda Laiklik kavramının doğru anlaşılmasını sağlamaktır.
Çünkü; eğer Laiklik kavramı toplumda doğru anlaşılamaz ve doğru uygulanamaz; inanç üzerinden eleştiri ve tartışmalara devam edilirse 'sittin sene' inanç ve yaşam biçimleri üzerinde çatışmalar artarak devam edip gidecektir.
İslam dünyasındaki savrulmalar sonucu kitlelerin akın akın Avrupa'ya kapağı atmasının ardında yatan gerçek Avrupa'nın zenginliği değil; oralardaki Laik yaşam biçiminin sağladığı özgürlük ve rahatlıktır.
Geçtiğimiz günlerde Reina saldırıları sırasında ekrana gelen Tacikli sakallı dede Türkiye'yi tercih etme nedenleri olarak "burada inancımızı istediğimiz gibi yaşıyoruz ondan" demişti.
Buradan bakınca; Cumhuriyetin kuruluş yıllarında hayata geçirilmeye çalışılan yarım yamalak Laikliğin bile Türkiye'nin Laikliği hiç tanımayan toplumlar için çekim merkezi olması gerçeği yukarıda yazdığım Laikliğin doğru öğrenilip savunulması gerektiği biçiminde görüşümü doğruladığı rahatça görülecektir.
Umarım bu yazdıklarım sıkılmadan okunur ve doğru anlaşılır.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder