7 Haziran 2017 Çarşamba

SEVGİLİ ÖĞRETMENİM



Eğer kişi tahsil hayatını devam ettirmiş ise, bu süreçte birçok öğretmeni olmuştur.

 Gerçi devam ettiyse yukarı sınıflarda öğretmenin adı “hoca” olur; ama ben “hoca” sıfatına hiç alışamadım. Onun için buradan tüm ilk-orta-lise ve yüksek öğrenim sürecinde hep ellerinden geldiğince bana bir şeyler öğreten veya öğretmek için çabalayan tüm öğretmenlerime saygılarımı, sevgilerimi yolluyorum. Hepsinin ellerinden saygı ve sevgiyle öpüyorum.

 Kuşkusuz hepsi benim sevgili öğretmenim…

 Buradan bakınca benim öğretmenlerimin ve benden önceki öğretmenlerin sanki şimdiki öğretmenlerden farklıymış gibi olduklarını düşünürüm. Bu fark onlardan mı? Yoksa bizden mi kaynaklanıyor? Bunu okuyanlar değerlendirsin.

 Ben burada sevgili öğretmenlerimden birini diğerlerinden farklı anıyor; onu biraz daha öne çıkarıyorum.

 Çünkü eğitim hayatımızda bugün en önemli sorun olan kitaba ilgisizliği, kitap sevgisizliğini sanki o fark etmişti. Kendisi müzik öğretmeniydi. İlçede ilkokul ve ortaokullarının müzik dersine o giriyordu.

 Zaten o yıllar ilçede bir ilkokul bir de ortaokul vardı. Bu öğretmenimiz aynı zamanda halkevinde (ki o zaman ilçemizde halkevi vardı) halk kütüphanesinde öğretmenlik yapıyordu. Yine o zamanda ilk ve ortaokulda koro ve müsamere çalışmalarını yönetiyordu.

 Ama ben onu kütüphane öğretmenliğiyle anıyorum. O gerçekten kütüphaneye gelen bütün öğrencilere şefkat gösterir, hatta halktan kitap okumaya veya almaya gelenlere de aynı ilgi ve saygıyı gösterirdi.

 İnanın onun kütüphane öğretmenliği sırasında terzi, berber bütün esnaf, çifte çubuğa giden gençler çok iyi birer kitap okuru olmuştu.

 İşte ben o sevgili öğretmenimin başına adeta bela olmuştum; ama o hiç sızlanmamıştı.

Okuldan çıkınca, hafta sonları, tüm tatillerde kütüphaneden çıkmıyordum. O yıllarda diğer çocukların hoşlandığı top, oyun gibi şeylerden çok daha fazla kitap okumayı seviyordum. Bir kitaba başladın mı bırakamıyordum.

O öğretmenim sabırla benim kitabı bitirmemi beklerdi. Mesai saati biter, güneş batar; gün geceye döner ben kitap okumaya devam ederdim.

Artık gece olunca gelir başıma dikilir hiç sıkmadan kulağımı tutar veya eğilip yavaşça “karnım çok aç” veya “uykum geldi gidelim, yarın gelirsin” diye uyarırdı.

Bu öyle bir gün, iki gün değil; kütüphaneye gitmeye başladığım ilkokul ikinci sınıftan ortaokulu bitirinceye kadar devam etti.

Hiç sızlanmadan yalnız beni (çünkü diğer çocuklar çoktan gitmiş olurdu) gece yarılarına kadar beklerdi.

Çok küçük yaşlarda başlayıp ilkokul ikinci sınıftan itibaren edindiğim düzenli okuma ve kitap sevgim bütün yaşamım boyunca sürdü.

Kitap okuyarak geliştirdiğim kelime bilgim sayesinde isteyince olağanüstü başarılar elde ettim. İsteyince diyorum. Ortaokul sonrası yaptığım yanlış okul seçimiyle yöneldiğim mühendisliği hiç sevmedim ve istemedim. Derslerimde çok başarılı olduğum halde gerek o yılların koşulları, gerekse isteksizlik nedeniyle eğitim yaşamım başarıyla sonuçlanmadı. Ama bu tamamen kendi kusurum.

Ancak sevgili öğretmenimin de katkılarıyla edindiğim kitap okuma alışkanlığıyla okuduğum kitaplar benim en büyük dostum oldu.

Yaşadığım karşılaştığım birçok zorlukları o kitapların verdiği bilgi, destek ve yaşama gücü sayesinde çok kolay aştım. Binlerce on binlerce insanın yaşamını öğrendim. Yüz bin, milyon, milyarlarca insanın tarihsel süreç içinde yaşam biçimleri hakkında bilgi sahibi oldum. Bu sırada insanı tanıdım, insanı öğrendim. İnsanın kötü, çirkin özelliklerinin yanında olağanüstü güzelliklerinin de olabileceğinin fakına vardım. İnsanın korkularını öğrendim. Korkuyu tanıdım, korkmanın ne olduğunu öğrendim. O korkuların nasıl yenileneceğini veya o korkularla birlikte nasıl korkmadan yaşanabileceğini öğrendim…

 O korkuların aydınlanmış gelecek için savaşımla, aydınlanmış insan sevgisiyle, aydınlanmaya inanarak, aydınlanmış insanlara güven duyarak aşılacağını, korkusuz günlere ancak öyle ulaşılabileceğini öğrendim. Önümde ardımda milyonlarca, milyarlarca farklı farklı hayat olduğunu öğrendim. Kıskanmamayı, kıskana kıskana geçen bir ömrün insanın hayatını cehenneme çevireceğini öğrendim. İnsan olmayı, insanı sevmeyi öğrendim. En önemlisi kişilerle olaylarla değil, onların ötesinde olanların farkına varmayı öğrendim.

 En yalnız olunan, tek başına kalan pek çok insanı umutsuzluğa düşürecek anlarda bile yalnız kalmadım. Yalnız kalınmayacağını öğrendim. En büyük güçlüklerde bile sabırlı olmayı, soğukkanlı kalabilmeyi öğrendim.

İşte bana bu sevgiyi, bu yaşama sevincini edinmemde; şefkatiyle, sevgisiyle, olağanüstü sabrıyla emeği geçen sevgili öğretmenim, hayat öğretmenimi sevgiyle hatırlıyorum.

Toplumsal aydınlanma sürecinde çocuklarımıza kitap okuma alışkanlığı kazandırarak aydınlık geleceğimizi kurmada özellikle öğretmenlerimize çok önemli görev düştüğünü bilerek geçmişte tanıdığım öğretmenimi burada hatırlamak istedim. 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder