Merhaba; demokrasiyi içselleştirmiş toplumlarda siyaset yapanların oy tabanlarını militanlaştırmak gibi bir gayreti olmaz.
Çünkü
o toplumlarda siyaset yapan bilir ki; onlar kendi oy tabanını
militanlaştırdıkça onların karşısında olan ve onlara oy vermeyenler de bir yerde
militanlaşır; sonunda o toplumda ya da ülkede siyaset demokrasi için verilen
mücadele değil militanların iktidar için veya iktidarda kalmak için ‘adeta’
savaşına dönüşür.
Avrupa
toplumları demokrasiyi içselleştirdiği için oralarda iktidarlar seçimden seçime
kolaylıkla el değiştirebilir.
İktidarı
kaybeden siyaset bunu bir “namus meselesi” gibi görmeden yeniden demokratik
yollardan iktidara gelmek için önce kendi içinde bir öz eleştiriyle birlikte
kaybettiği iktidarı kazanmak için demokratik siyasete yönelir.
Bunları
yazma nedenim. Bir süredir cumhurbaşkanının parti başkanı sıfatıyla partisine
yönelik siyasetine işaret etmek için.
Cumhurbaşkanı
sürekli partisi içinde bir yorulmadan bahsederek parti tabanına moral aşılamaya
ve önümüzdeki seçimler için toparlamaya çalışırken muhalefeti özellikle ana
muhalefet liderini çok ağır ifadelerle eleştiriyor.
Bunun
sonucunda da muhalefet cephesinden aynı ağır ifadelerle karşılığı alıyor.
Bu
şekilde ağır ‘adeta’ tehdit içeren ifadelerle başlayan söz düellosu parti
tabanlarında birbirine karşı hasımlık taşıyan bir psikoloji yaratıyor.
Bugün
Türkiye’de gözlenen durum bu.
İktidarın
kendinin de kabul ettiği yanlış Suriye politikasının ‘adeta’ artçı sarsıntısı
gibi Suriye’den Türkiye’ye mülteci akınının yarattığı sorunların yanında gelir
dağılımındaki eşitsizliğin derinleşmesi, artan işsizlik, demokrasi ve adalet
yönünde artan kaygılara 15 Temmuz darbe girişiminin olumsuz sonuçları da
eklenince artan toplumsal huzursuzluk siyasette artan gerilimi “ne kadar taşıyabilir?
Taşıyabilir mi?” sorularına cevap bulmak iktidar ve muhalefet cephesinde
siyaset yapanların öncelikli görevidir. Öyle olmalıdır.
Yoksa
sadece iktidar olmak veya ‘her ne pahasına olursa olsun’ iktidarda kalmak
üzerine yürütülen siyasetin bütün ülkeyi yangın yerine çevirmesi kaçınılmazdır.
Ve
bilinmeli ki; parti taraftarlarının ötesinde oy veren seçmen kitlesine kadar
karşılıklı militanlaşmanın ürettiği siyasetin sonunda kazanılacak iktidar o
iktidar sahibi için sadece ateşten gömlektir.
Dünya
tarihinde Demokratik süreci böylesine militanlaşma sürecine taşıyan hiçbir toplum
huzur ve dirlik bulmamış; aksine kendi içinde birbirini tüketerek toplumlar
mezarlığını boylamıştır.
Dünya
toplumlar tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur ve bilinmelidir ki; ‘çok
zor olsa da’ bir şekilde o mezarlıktan dirilip gelen toplumlar demokrasi
dünyasında ancak zombi muamelesi görür. Bunun da sayısız örnekleri vardır.
Diyeceğim
önümüzde Türkiye'nin siyasi ve demokratik geleceği yönünden çok önemli üç
seçime ‘yerel yönetim seçimleri, milletvekili seçimleri ve cumhurbaşkanlığı
seçimleri’ giderken oluşan hava bu haliyle artarak karşılıklı düşmanlaştırıcı
iklimde devam etmemeli.
İnanç,
etnik kimlik ve siyasi farklılıklarıyla seksen milyona yaklaşan Türkiye
Halkının geleceğinden; yani dirlikli geleceğinden kendini sorumlu gören, kendi
dirlikli geleceği için; yani çoluğunun çocuğunun dirlikli geleceği için kaygılı
olan herkese düşen önemli görev küfür ve hakaretsiz doğru bir dille doğruluğuna
emin olduğu bilgileri etrafına anlatarak siyasetin toplumda oluşturmaya çalıştığı
bilgi körleşmesini önlemek ve yanlış bilgilerden oluşan ön yargı duvarlarını
yıkmaya odaklanmaktır.
Yaşadığımız
süreçteki siyasi manzara bende bu düşünceleri oluşturdu.
Bunu
buradan ifade etmek istedim.
Umarım
doğru anlaşılırım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder