18 Ağustos 2017 Cuma

DEMOKRATİK SİYASETİN AMACI OY TABANINI MİLİTANLAŞTIRMAK OLMAMALI

                               
                                                    
            


           




siyasi liderler ile ilgili görsel sonucu


            Merhaba; demokrasiyi içselleştirmiş toplumlarda siyaset yapanların oy tabanlarını militanlaştırmak gibi bir gayreti olmaz.
Çünkü o toplumlarda siyaset yapan bilir ki; onlar kendi oy tabanını militanlaştırdıkça onların karşısında olan ve onlara oy vermeyenler de bir yerde militanlaşır; sonunda o toplumda ya da ülkede siyaset demokrasi için verilen mücadele değil militanların iktidar için veya iktidarda kalmak için ‘adeta’ savaşına dönüşür.
Avrupa toplumları demokrasiyi içselleştirdiği için oralarda iktidarlar seçimden seçime kolaylıkla el değiştirebilir.
İktidarı kaybeden siyaset bunu bir “namus meselesi” gibi görmeden yeniden demokratik yollardan iktidara gelmek için önce kendi içinde bir öz eleştiriyle birlikte kaybettiği iktidarı kazanmak için demokratik siyasete yönelir.
Bunları yazma nedenim. Bir süredir cumhurbaşkanının parti başkanı sıfatıyla partisine yönelik siyasetine işaret etmek için.
Cumhurbaşkanı sürekli partisi içinde bir yorulmadan bahsederek parti tabanına moral aşılamaya ve önümüzdeki seçimler için toparlamaya çalışırken muhalefeti özellikle ana muhalefet liderini çok ağır ifadelerle eleştiriyor.
Bunun sonucunda da muhalefet cephesinden aynı ağır ifadelerle karşılığı alıyor.
Bu şekilde ağır ‘adeta’ tehdit içeren ifadelerle başlayan söz düellosu parti tabanlarında birbirine karşı hasımlık taşıyan bir psikoloji yaratıyor.
Bugün Türkiye’de gözlenen durum bu.
İktidarın kendinin de kabul ettiği yanlış Suriye politikasının ‘adeta’ artçı sarsıntısı gibi Suriye’den Türkiye’ye mülteci akınının yarattığı sorunların yanında gelir dağılımındaki eşitsizliğin derinleşmesi, artan işsizlik, demokrasi ve adalet yönünde artan kaygılara 15 Temmuz darbe girişiminin olumsuz sonuçları da eklenince artan toplumsal huzursuzluk siyasette artan gerilimi “ne kadar taşıyabilir? Taşıyabilir mi?” sorularına cevap bulmak iktidar ve muhalefet cephesinde siyaset yapanların  öncelikli görevidir. Öyle olmalıdır.
Yoksa sadece iktidar olmak veya ‘her ne pahasına olursa olsun’ iktidarda kalmak üzerine yürütülen siyasetin bütün ülkeyi yangın yerine çevirmesi kaçınılmazdır.
Ve bilinmeli ki; parti taraftarlarının ötesinde oy veren seçmen kitlesine kadar karşılıklı militanlaşmanın ürettiği siyasetin sonunda kazanılacak iktidar o iktidar sahibi için sadece ateşten gömlektir.
Dünya tarihinde Demokratik süreci böylesine militanlaşma sürecine taşıyan hiçbir toplum huzur ve dirlik bulmamış; aksine kendi içinde birbirini tüketerek toplumlar mezarlığını boylamıştır.
Dünya toplumlar tarihi bunun sayısız örnekleriyle doludur ve bilinmelidir ki; ‘çok zor olsa da’ bir şekilde o mezarlıktan dirilip gelen toplumlar demokrasi dünyasında ancak zombi muamelesi görür. Bunun da sayısız örnekleri vardır.
Diyeceğim önümüzde Türkiye'nin siyasi ve demokratik geleceği yönünden çok önemli üç seçime ‘yerel yönetim seçimleri, milletvekili seçimleri ve cumhurbaşkanlığı seçimleri’ giderken oluşan hava bu haliyle artarak karşılıklı düşmanlaştırıcı iklimde devam etmemeli.
İnanç, etnik kimlik ve siyasi farklılıklarıyla seksen milyona yaklaşan Türkiye Halkının geleceğinden; yani dirlikli geleceğinden kendini sorumlu gören, kendi dirlikli geleceği için; yani çoluğunun çocuğunun dirlikli geleceği için kaygılı olan herkese düşen önemli görev küfür ve hakaretsiz doğru bir dille doğruluğuna emin olduğu bilgileri etrafına anlatarak siyasetin toplumda oluşturmaya çalıştığı bilgi körleşmesini önlemek ve yanlış bilgilerden oluşan ön yargı duvarlarını yıkmaya odaklanmaktır.
Yaşadığımız süreçteki siyasi manzara bende bu düşünceleri oluşturdu.
Bunu buradan ifade etmek istedim.
Umarım doğru anlaşılırım.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder