29 Ağustos 2017 Salı

EVLERDE KURBAN TELAŞI


Evlerde bayram hazırlığı telaşı vardı.

Daha bayrama üç dört gün olmasına rağmen o evde de herkes bayram hazırlığına başlamıştı.

O her zamanki gibi geç kalkıp balkona geldi.

Evde herkesin telaş içinde olduğunu görünce “hayırdır, ne bu telaş?” dedi.

O sırada yanından geçen ninesi “ne olucek, bu gelenden haberin yok mu senin?” dedi.

O gülerek “Neden haberim olacak nineciğim? Söyle de bilelim” dedi. Ninesi tam merdivenden aşağı iniyordu, torununun bu sözü üzerine durdu “elinin körü geliyor” dedi sonra “cık cık” edip devam etti “bu çocuk gine bayramı unudmuş.  Tabi ellende gine o alet, ona öyle gözlene dikmiş, başka bişey görmeyola. Ne günlere galdık yarabbim? Oğlum bırak dürtünüp durmayı da etrafa bak.  Bayram geliyo, bayram, bu seferki gurban bayramı” diye söylendi.

O aslında bu telaşın bayram telaşı olduğunu biliyordu. Geçen Ramazan Bayramında da ninesine aynı numarayı yapmıştı.

Halbuki Kurban Bayramının diğer bayramlardan farklı olduğunu, çocukken o bayram sırasında ninesinin ona bol bol kavurma yaptığını, o kavurmayı yufkanın içine dürünüp yerken aldığı tadı hiç unutmamıştı. 

Ama her zaman olduğu gibi ninesine takılmak istiyordu. Çünkü ninesi kızınca çok tatlı oluyordu.

Ninesi böyle söylenerek merdivenden inerken koşup ellerini tuttu “yine niye kızdı benim güzel gelin nineciğim. Neymiş o görmediğimiz? Söyle de bilelim tonton kraliçem” dedi.

Kadının torununun bu sözleri üzerine kızgınlığı geçmişti. Merdivende durdu; gülümseyerek “cavır çocuk benle dalga geçiyon demi? Ne çabık unuddun bayramlada çörek devşirdini?” dedi.

Yanında torunu bu şekilde söyleşerek aşağıya indiler.

Alt katta ninesi oturuyordu. Daha önce de yazdım, evleri “hanay” denen eski köy evlerindendi. Aslında dedesinin eviydi. Ancak dedesi öleli epey olmuştu. Babası da doğuda askerlik yaparken vurulup ölünce, ninesi kızını yanına almış ve onu ninesi büyütmüştü.

Anacığı babası ölünce bir daha hiç evlenmemiş, kendini çocuğunun yetişmesine vermişti. O bu sene üniversiteye başlamıştı. Bayram tatili için köydeydi.

Köyün geçim kaynağı genelde hayvancılıktı. Daha çok büyük baş hayvan vardı. Ancak son yıllarda et ve süt fiyatlarındaki düşme ve yem fiyatlarındaki artış yüzünden hemen herkes hayvanını kasaba vermişti. Son yıllarda hemen herkes çok yoksullaşmıştı. Eskisi gibi kurban bayramında artık pek kurban kesen yoktu. Ancak beş on aile kurban kesebiliyor, diğerleri kurban kesenlerin vereceği “payı” dört gözle bekliyordu.

Ama kurban kesenin de zaten kendi ailesi kalabalık olduğundan dini kurala göre hayvanın üçte birini yoksula dağıtan kalmamıştı. Halbuki yoksullar doya doya yılda bir kere et yemek için bu bayramı dört gözle beklerdi.

Onların durumu köydeki diğerlerine göre biraz daha iyiydi. Çünkü babasından şehit maaşı alıyorlardı. Onun babası köyde üçüncü şehitti. Babası vurulduğu sırada o beş yaşındaydı. Babasının bayrağa sarılı tabutunu eve getirmişler; daha sonra askerler ve halk birlikte götürüp, mezarlıkta şehitlik diye ayrılan yerde babasını defnetmişler, üzerine sarılı bayrağı da anasına hatıra olarak verip gitmişler, ondan sonra hiç arayıp soran olmamıştı.

Babasından bütün hatırladığı buydu. Bir de duvarda devamlı asılı olan asker resmi vardı.

İşte o sıralar anası uğraşa uğraşa kendine şehit maaşı bağlatmıştı. Ama bu maaş yüzünden ailede az kavga çıkmamıştı. Çünkü yoksul olan dedesi, yani babasının babası da o maaştan kendine bağlatınca anası onunla kavga etmiş, o günden sonra anası o dedesiyle yani kocasının babasıyla küsmüştü.

O sıralar o da annesinden etkilenip o dedesine küsmüştü. Ama sonradan köydeki yoksulluğun ve insanların çaresizliğinin farkına vardıkça dedesine hak vermiş, artık onu da ziyaret ediyordu. Aradan çok yıl geçtiğinden, biraz da büyüdüğünden anası da o dedesine ziyaret etmesine eskisi gibi kızmıyordu. Yıllar acıyı da, öfkeyi de alıp gitmişti.

Şimdi herkesin bayram telaşında olduğunu bildiği halde sabah sabah ninesiyle kafa buluyordu.

Aslında çocukluğu kolay geçmemişti. Çünkü annesinin babası da fakirdi. Öyle fazla tarlası, malı falan yoktu. O da damadı ölünce kızını yanına almış,  damadından kalan şehit maaşıyla hem kendilerine, hem de kızıyla torunlarına bakmıştı. Dedesi öldükten sonra da evin tek gelir kaynağı o maaştı. Bir de ninesinin altmışbeş aylığı vardı.

Yani babasının vurulup ölmesi hem öbür dedesine, hem anasıgile geçim kaynağı olmuştu.

Acıydı, ama gerçek buydu…

Çünkü özellikle binbir zahmet tarladan kaldırdıkları masrafını karşılamıyordu.

Daha önce de yazdık hem onun ailesi, hem de diğer köylüler yem parası artınca ellerindeki hayvanları elden çıkarmışlardı. Köy yerinde masraf az olduğundan, bir de kendi “yeyim yiyeceğini” kendileri ürettiğinden herkes zar zor geçinip gidiyordu.

Diğerlerine göre durumu en iyi olanlar onlarla birlikte diğer iki şehit ailesiydi. Onların eline hiç olmazsa iyi kötü aydan aya ellerine epey para geçiyordu.

O bunların farkında olduğundan, mutlaka okuyup bir meslek sahibi olması gerektiğini, yoksa köyde aç kalacağın biliyordu. Dersleri de iyiydi. Okul masrafları için ninesi ve anası ayda biraz para gönderiyorlardı. Öbür dedesi de oğlundan aldığı şehit maaşından ona her ay yetmiş beş lira yolluyordu. Ayrıca burs da aldığı için okulda çok sıkıntı çekmiyordu. Zaten kampüsteki yurtta kalıyordu.

Yurttaki arkadaşlarının durumu da ondan çok farklı olmadığı için aralarında güzel de dayanışma oluşmuştu.

Yani onun şimdilik tek sorunu okuluydu. Ama o sosyal bir insan olduğu için çevresinin, her şeyin farkındaydı ve o konulara da çok duyarlıydı. Şimdi bayram için geldiği köyde daha çok çocukluk arkadaşlarıyla birlikte oluyordu. Ama evde olduğu zamanlar taksitle aldığı lap topla vakit geçiriyordu. Ninesinin söylediği de buydu. Ancak ninesini dediği gibi akşama kadar laptopa “dürtündüğü” yoktu. İnternet ağlantısını da köyün öğretmenin internetinden sağlamış, arada bir meyillerine bakıyordu o kadar.

Ninesinin elini bırakmamıştı. Onu çok seviyordu. Anası onun tek çocuğuydu. Başka da torunu olmayınca bütün sevgisini ona vermişti. Çocukken hep ninesiyle birlikte yatmıştı. Ninesi çok güzel masal anlatırdı. Köyün en konuşkan kadınıydı. Tonton hali, güleç yüzüyle köyde herkes onu severdi. Ayrıca çok hamarattı da. Hele kurduğu turşular herkesin dilindeydi.

Fakirlik ne olacak? Her gün yedikleri genelde bulgur pilavıydı. İnsan her gün bulgur pilavı yiyince bıkardı. Ancak ninesinin turşusu yanında olunca; gece gündüz yense bile bulgur pilavının tadını bir şeye değişmezdi.

Ninesi o giderken küçük kavanozlarda ona biber, domates turşusu yapıverirdi. Oda arkadaşları onun getirdiği turşunun başında kırılıp geçer, ona “oğlum nineni getir, bir turşucu dükkanı açın, dünyanın parasını kazanırsınız” diye takılırdı.

Geçen bayram dönüşünde ninesinin yaptığı turşulardan götürmüş, yurtta arkadaşları turşuların başında kırılmış geçmişti.

Ninesinin elini tutarken bunlar aklına gelince “kızma benim tonton turşucum, söyle bakalım bu bayram ne kesicez?” diye sordu.

Ninesi gülümseyerek “habarın yok mu, deve kesicez deve” dedi. Sonra “a tosun torunum, heç bağın içine girip baktın yok tabi.  Orda bi geçi kapanıp duru, onu kesicez” dedi.

Delikanlı keçinin kesileceğine önce çok üzüldü. Zaten hep böyle oluyordu. Kurban kesilecek diye o sıralar çok üzülüyor; gidip kurbanlığa eliyle yem, su verip seviyor kurbanlıktan kesecekleri için adeta özür diliyordu.

Ama bu inanç gereği olan bir şeydi. Ne kadar üzülse de sonuç değişmiyordu. Şimdi de benzer duygularla üzülmüştü. Ama kurbandan yapılan kavurma aklına gelince de duyunca ağzına sulandı. Çünkü keçi kavurması çok lezzetli olurdu. “Of be ninem ağzım sulandı valla. Kavurma yaparsın değil mi?” diye sordu. Ninesi “aboov geçi keserin de gavurmasını etmemin heç” diye cevap verince demin kurbanlığa üzüldüğünü unutmuştu. Sevinçle elini çırpıp “yaşasın, o kavurmadan ben giderken de verirsin değil mi?” deyince ninesi. “Abov da gurbanı kesmiden oğlan götürce gavurmanın derdine düşdü. Dur bakam paycıladan sene galcek mi?” dedi.

Bu sırada bahçe kapısı açıldı. Gelen “deli Hayriye” idi. Kapıdan girince “selamunaleyküm” dedi. Ninesi “aleykümselaaam Hayriye” dedi sonra “ben bi deliyle baş edmeyodum şindi iki deli oldunuz, tam oldu” diye söylendi.

Daha önce de yazmıştım. Deli Hayriye köyün en yoksuluydu. Kocası yıllar önce ölmüştü. Altmış beş aylığı hariç hemen hiçbir şeyi yoktu. Kızını komşu köyün sığır çobanına vermişti. Onlarda zar zor geçindiğinden kızının pek yardımı olmuyordu. Ama o “çok şükür everdim, başını gurtardı. Kendi kendilene yetiyola ya, bunu da şükür” derdi.

Çünkü başında oğlu Zeynel vardı. Kadının adeta belalısıydı. Sarhoş, serserinin biriydi. Babasının da asker arkadaşı daha doğrusu tertibiydi. Babası güçlü kuvvetli olunca komando olup, doğuya dağıtım olmuştu. Zeynel ise gençliğinde de çelimsiz ayaşşın biriydi. Askerliğini de kaça, göçe çok geç bitirmişti. Şimdi köyde işsiz güçsüz dolaşıyordu.

Aslında çok kötü bir değildi. Karşılaştıklarında onun hatırını sorar, babasından bahsederken “çok sağlam arkıdeşti” derken gerçekten üzgün olurdu.

Ama nerden alıştıysa alıştığı içki ve esrar onu mahvediyordu. Hiç kazancı olmadığı için anasının elinde avucunda ne varsa alıp gidiyordu.

Deli Hayriyecikte ne yapsın? Çevre köylerde dilenir, geçimini sağlamaya çalışırdı. Bir de köylülerin verdiği öteberi kullanırdı.

Ama şimdi köyde herkes yoksullaştığı için kimsenin kimseye bir dilim ekmek verecek durumu yoktu. Ramazanda adet olduğundan ve bir de inançları gereği bazı ailelerin verdiği fitreleri alır, bir de kurban bayramında kurban keseceklere önceden dolaşıp pay tembih ederdi.

Öyle ki bazen evinde kurban kesenlerden fazla et olurdu…

Yani fitrelerin ve kurban paylarının baş müşterisi Deli Hayriyeydi. Ramazan da bayram öncesi gelmiş fitresini alıp gitmişti.

Ninesi Deli Hayriye selam verip gelince oğluna döndü ve göz ederek Deli Hayriyeyi gösterdi. “Doktor hasdanın ayana gelirmiş. Hayriye dezene deyem bize bu sene topladığı paydan acık verirse sene gavırma yaparın” dedi.

Deli Hayriye bunu duyunca telaşlandı “ne o gı sen bu sene gurban kesmeyomun yoğusam?” dedi.

Nine “Nası kesem gardeş? Elimiz bu sene bek dar. Deminden beri oğlanla onu gonuşuyom. Canı gavırma isdemiş de. Ben de ona Hayriye dezen bu sene gine epey pay topla ondan isteriz dediydim” dedi.

Deli Hayriye şaşırdı “gıı bu millete noldu böyle? Kimse gurban kemeyo” dedi.

Nine “nası kesem gardeş? Milletin elinde mal mı galdı? Eskiden herkez birleşir dana bile kese evlede etle dolup daşadı. Şindi köpeğe atcak gadar et yok kimside” dedi.

Deli Hayriyenin canı sıkılmıştı. Yalnız ninenin “Hayriye dezen paylandan isdiyem” dediğini hatırlayınca “abo gardeş, şindiye gada kaç ev doleşdim. Bu sene pay işi de çok zoraldı. Emme bene pay veren olursa söz, senin oğlana yiyece gadar gavırmalık getiriveren” deyince nine “abu benim gönlü bol gardeşime. Gördün mü çocuk dezendeki insanlığı. Topladığı paydan sene gavırmalık getirivecek” dedi.

Çocuk ninesinin konuşmalarının nereye varacağını merakla bekliyordu. Çünkü ninesi cahil falandı, ama çok iyi gözlemciydi. İyi de laf bilirdi.

Bu sırada Deli Hayriye ninenin kendisi hakkında söylediği laflardan biraz utanmıştı. “Öyle deme gardeş. Asıl insanlığı ben senden çok gördüm. Bene gardeşim gibi hep arka çıkdın. Fitremi hep önceden ayırıdın. Bene heç fitresiz bırakmadın” dedi ve başındaki yazmayı açıp, oraya taşın üzerine oturdu.

Nine Deli Hayriyenin bu cana yakın, gani gönüllü halini görünce onu fazla üzmek istemedi.

“Şaka dedim Hayriye. Biz bu sene bi geçi kescez. Ha ben demin şenlik olsun deyi öyle devedim. Emme pıravo, sen de insanlığı şakkıdak gösterdin. Ben sene zaten bundan seviyom. Nafın geçdinde ben hep sene överin. Siz onun öyle deli meli olduna bakman, garının hasıdır o. Onun belini hep oğlu denen büküyo derin” deyince Deli Hayriye “abu gardeş valla inanıp bek üzüldüydüm. İçimden bunnada gurban kesmeyosa dünyanın sonu geldi dediydim” dedi.

Nine “yok canım o gadar da değil. Olup olceği bi damadın şehit mayışı va. Onun da azcını biliyon çocuğun dedesi kesiyo.  Eskiden onu bek gızadım, emme sonra sonra hak verdim. Yoksulluk zor. Biz de çok varlıklı sayılmayız da gine ele güne garşı, sıkıp gırban kescez tabi” diye açıklama yaptı.

Deli Hayriye “öyle deyon gardeş de. Ben de heç yok. Ondan el gün demeye bakmeyon gari. Olmayıncı olmeyo” dedi” dedi.

Sonra onu gösterip “oo torun gine gelmiş gelmiş. Her bayram her bayram eyisin gardeş valla iyisin. Okulu bi bitirsin o sene bak nası yağdırcek” dedi.

Nine toruna baktı, gülümsedi “bu mu yağdırcemiş. Ya bu hele bi kendi garnını doyursun da” deyince torun ninesinin takıldığını bildiği halde, alınmış gibi yaptı. “Şimdi olmadı ninem. Sen benim adam olmayacağımı söyledin şimdi. Valla gücendim” deyince, nine çocuğun gerçekten alındığını sanıp telaşlandı “abo oğlanı küsdürdüm. Şaka dedim güzel torunum, valla şaka dedim. Sen şindiden adam oldun. Biz sene çok güveniyoz valla” deyince torun “nasılmış? Ben de sana şaka yaptım” dedi. Bunu duyan nine “cavır çocuk ben de sene essah sandım” dedi. 

Bu sırada Deli Hayriye onlara bakıp dalıp gitmişti. Geçekten oğlu serserinin biriydi. Evlenip torunda vermemişti. Deli Hayriye başkalarının torunlarına bakıp bakıp iç geçirirdi. 

Nineye “siz gine benim derdimi deşdiniz” deyip devam etti. “Benim hayırsız oğlan bi iş dutmadı. Evlenip çoluk çocuğa da garışmadı. Ben el kapılanda böyle fitre deyi, pay deyi dolaşıp duruyon. Hayırsız bari evlenip bir torun vereydi bene, bu çekdim sıkıntılan azcını unudurdum” dedi.

Hem nine, hem de oğlan Deli Hayriyenin bu sözlerine ve boyun büküşüne çok üzülmüşlerdi. Çocuk kalkıp gitti Deli Hayriyenin elini öptü, “Hayriye Teyzeciğim, üzülme ben de senin torunun sayılırım” dedi.

Deli Hayriye çocuğun elini öpmesinden daha çok duygulanmış, gözüne yaş birikmişti. Ayağa kalktı; gidecekti, durdu “Valla gardeş, gücenme; emme hep deyon. Benim hayırsız senin damadıla esgere giddi. Orduda bi işe yarımadı, gaçdı durdu. Hani deyon o da gidip, orda öleydi de bene mayışı galaydı deyon” dedi. Sonra “aman ben nedyon gine böyle. Kusura bakma gardeş, bene hayrına Deli Hayriye dememişle. İşde böyle sap yer, saman sıçarın” dedi. Kapıya yöneldi.

Nine Deli Hayriyenin son sözlerinden çocuk alınmıştır diye baktı. Sonra Deli Hayriyeye “hadi bakam giderayak gine derdimizi deşdin” dedi. 

Bu sırada kadın çıkıp gitmişti…

Nine arkasından kapıyı açıp seslendi. “Gı sen gine bayram günü gel de payını veren goca deli” deyip geri döndü.

Çocuk o sırada biraz durgunlaşmıştı. Hep böyle oluyor, böyle sözler duyunca kendini sanki babasının ölümünden yararlanmış gibi hissediyor, için için çok üzülüyordu.

Bu sırada ninesi yanına geldi “deli işde. Ne söylediğini aklı ermiyo. Emme fakirlik çok zordur oğlum. İnsanı böyle çaresiz bırakır. Aman tosun torunum okulunu bir an önce bitir de gurtul bu yoksulluktan” dedi. Ve çuvaldan aldığı biraz yemi kurbanlığa yedirmek için oraya doğru gitti.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder