25 Ağustos 2017 Cuma

Joe Biden'den önce, Joe Biden'den sonra

joe biden erdoğan ile ilgili görsel sonucu



Aşağıdaki Radikalblogdan paylaştığım 22. 01. 2016 tarihli yazının başlığının yerine Mattis'ten önce Mattis'ten sonra diye yazıp bir iki değişiklik yapılsa önceki gün gelen ABD savunma bakanının bıraktığı izlenimlerle 2016 yılı Ocak ayının yirmi ikisinde gelip giden o zamanki ABD devlet başkanı Obama'nın yardımcısı Joe Biden'in bıraktığı izlenimlerle hiç farkı olmadığı görülecektir.

Yazıyı dikkatli bir gözle izleyen herkes sanırım aynı kanıda buluşacaktır.

Joe Biden'den önce Joe Biden'den sonra 
22. 01. 2016

Radikal'de Murat Yetkin Joe Biden'in ziyareti için aynı resmi kullanmış ve "kritik günler" başlığını atmış.

Ben de o resmi kullanırken bu ziyaretle ilgili "Joe Biden'den önce; Joe Biden'den sonra" başlığını atmayı tercih ettim.

Çünkü Joe Biden Türkiye iç politikasında güneydoğuda çatışmaların ağırlığını hissettirdiği, dış politikada ise özellikle Rusya, Suriye ve tabi Irak'taki gelişmelerle yeni bir durum kazandığı sırada ve Cenevre'de Suriye görüşmesinin hemen öncesinde ABD nin başkandan sonra en yetkili olan kişisi sıfatıyla geliyor.

Çünkü Türkiye her zaman bu bölgede ABD çıkarları açısından önemli bir müttefikidir. Yani Türkiye'nin iç ve dış politikada yaşadığı sorunlar ABD yi yakından ilgilendirir. Ayrıca İran'la ilişkilerindeki son gelişmelerin bu bölgede müttefiki olan Suudi Arabistan ve İsrail'i çok rahatsız ettiği bir sırada Türkiye ile yeni duruma uygun birlikte strateji geliştirmesi çok önem kazanıyor.

Özellikle 24 Kasım'da '17 saniyelik sınır ihlali nedeniyle' Türkiye son bir yılda çok yakınlaştığı Rusya'nın uçağını düşürmesi sonrası bölgedeki gelişmeler ABD nin Türkiye'ye ilgisini daha artırıyor. Çünkü Rusya'da şu sıra Suriye konusunda yeni müttefikler peşinde. Düne kadar Türkiye ile birlikte hareket eden Katar Emir'inin Putin'in konuğu olarak ağırlanması gibi.

Murat Yetkin bu durumu "ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden'ın gündeminde pek çok konu var. Ukrayna var. Rusya var. İran'la anlaşma, İran-Suudi çatışması var, önemli gelişmelerin gözlendiği Kıbrıs var, ama gözler en çok Suriye, Irak ve IŞİD ile mücadelede" diye özetlemiş. Ve Obama'nın Sultanahmet ve Çınar saldırıları sonrası Cumhurbaşkanı Recep Tayip Erdoğan'ı taziye için telefonla aradığı sırada 'adeta' telefonda "yardımcımı tam yetkiyle gönderiyorum. Çözelim meseleleri" mesajını verdiğini yazıyor.

Gerçekten ABD ve Türkiye arasında son zamanlardaki gelişmeler nedeniyle aralarında biriken meseleler var gibi.

ABD emperyalist bir güç… Türkiye'yle stratejik ortaklığı "esas olarak bölgedeki çıkarlarını korumak için". Öyle olunca müttefikinin özellikle bölgede izlediği dış politikadaki yanlışının kendi çıkarını doğrudan zarar verdiğini bilerek Türkiye'nin epeydir eleştirilen dış politikasını ve giderek kangrenleşen Kürt sorununa çeki düzen vermesini istemeyi kendinde hak olarak görüyor olabilir. Bence "görebilir" değil görüyor. Yoksa Türkiye'nin Irak yönetimiyle karşı karşıya gelmesi veya İran'la ilişkilerinde soğuma veya Suriye'de içine düşürüldüğü açmaz veya Rusya ile gerilen ilişkiler Atlantik ötesindeki bir ülkeyi niye bu kadar ilgilendirsin? Başkandan sonra en yetkili ikinci kişi niye binlerce kilometre uzaktan kalkıp gelsin?

İşte ben bu sorulara bakarak yazıma "Joe Biden'den önce, Joe Biden'den sonra" başlığını attım. Bana göre Joe Biden'in bu yapacağı görüşmeler sonunda Türkiye'nin gerek güneydoğu, gerekse Suriye politikasında köklü değişiklikler olabilir. Tabi bu hemen "emrin başım üstüne" mantığıyla olmaz. Çünkü Türkiye de bir yerde bağımsız bir ülke... ABD'ye ne kadar bağımlı olunsa da özellikle iktidarın iktidarını aldığı kamuoyu ve ona bağımlılığı var.

Eğer iç ve dış politikada köklü değişiklikler olacaksa bunu onların; yani iç kamuoyunun sindirmesi için de bir yol bulunmak zorunda.

Örneğin iktidar ve cumhurbaşkanı güneydoğu sorununu; yani Kürt sorununu bir terör sorununa indirgemiş durumda. Irak'ta Başika'ya yolladığı asker için "ben bu konuda haklıyım" duruşu var. Suriye sorununun çözümü sürecinde PKK ile özdeşleştirdiği PYD'yi yok sayıyor ve "asla muhatap almam" diyor. Başbakan 'sanırım' gardını sağlam tutmak için Davos'tan Cenevre'de toplanacak Suriye konulu toplantıda PYD'yi kabul etmeyeceğini açıkladı.

Ancak PYD Suriye konusunda reel bir gerçek. Yani Suriye sorununun önemli bir parçası… Onu yok sayarak Suriye sorununun çözümünde yer alınamaz. Çünkü Rusya Suriye ile ilişkileri yönünden ABD de Işid'le savaşında PYD yi partner olarak görüyor.

Buradan görüldüğü gibi Cenevre'deki Suriye görüşmeleri Türkiye'nin hem iç hem de dış politikasında 'PYD'ye bakış nedeniyle' manevra alanını daraltıyor.

Ayrıca Kürt sorunu konusundaki tıkanma 'her ne kadar bu Türkiye'nin iç sorunu dense de' bölgedeki ilişkiler açısından giderek sorun teşkil edecek gibi. Yani Türkiye Kürt sorununu Kürt siyasetini yok sayarak ve sadece silahla çözemez. Eninde sonunda bu konuda karşısına birini birilerini muhatap almak zorunda kalabilir. Öyle olunca burada doğru muhatap öncelikle Türkiye siyaseti içinde yer alan partilerdir. İktidarın bu yolu önceliğine alması gerek kendi iktidarı açısından gerekse Türkiye'nin iç barışı açısından doğru olandır.

Yukarıda özetlediğim konularda Türkiye'de iktidarın izlediği politikanın yarattığı sıkışıklık yalnız Türkiye'ye değil; giderek ABD'nin bölgedeki çıkarlarına zarar verecek gibi. Tabi bu zarar ABD'nin bölgedeki ilişkileri açısından… Sanırım ABD bu kaygıyla hareket ediyor.

Bu düşünceyle 'bence' Joe Biden ABD'nin duruşunu da ortaya koyarak Türkiye'nin iç ve dış politikadaki sıkışıklığını 'bir şekilde nasıl aşacağını?' görüşmek için geliyor..

Siz bakmayın medyaya verilen "caklı cuklu" demeçlere. Önümüzdeki süreçte iç ve dış politikadaki gelişmeleri doğru izlerseniz yazıya koyduğum başlıkla ne demek istediğim daha iyi anlayacaksınız.

Benim burada dileğim bu son görüşme ve gelişmeler sonunda AKP iktidarının dış siyasetinde izlediği Suriye politikası ve iç siyasetinde çözüm masasını devirerek yürüttüğü Kürt sorunu politikasından Türkiye'nin en az zararla çıkabilmesi.

Yeniden dış politikasında ilk başta ortaya koyduğu "komşularla sıfır sorun" iç politikada başta Kürt sorununun çözümü olmak üzere demokrasiyi ve hukuk güvencesinin ve en önemlisi düşünce özgürlüğünün yeniden tesisine yönelinmesi.

Yoksa emin olun; aksi takdirde bugün dış ve iç politikada girilen açmazdan ne iktidarın ne de Türkiye'nin çıkış şansı hiç yoktur. Deyim yerindeyse "iktidarı muhalefeti elele batarız".

Gönül isterdi ki; Türkiye'de siyaset yapanlar iç politikayı ve dış politikayı birbirine karıştırmadan her iki politikayı da yerli yerince çağın koşullarına uygun yürütecek iradeyi göstersin. Ama bizdeki demokrasinin ikide bir askeri darbelerle iğdişleşen güdük yapısı siyaseti kasaba politikacılığından bir adım öteye götüremedi.

Sanırım bugün yaşadığımız bütün iç ve dış sorunların ve belki yarın da yaşayacağımız bütün iç ve dış sorunların esas nedeni siyasette 'kasaba politikacılığı' çıtasını aşıp çağın gerçeğini kavramış politikadan ve politikacıdan yoksun oluşumuzdur.
                                   




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder