11.01.2015
14:58:21
Her
gün birinin açıklaması medyaya, oradan sosyal medyaya düşüyor. Tabi ardından
tepkiler, ekranda veya gazete köşelerinde bu konularda görüş açıklamalar
siyasilerin farklı yorumları gırla gidiyor.
Okuduklarımdan
gördüğüm; bu söylemlere ve bunları söyleyenlere tepki duyan hemen herkes farklı
biçimlerde tepkilerini dile getirirken zamanın ve zeminin bu kişiler için
giderek daha uygun hale geldiğini ya görmüyor ya da görmezden geliyor.
Halbuki
bu kişiler tıpkı karanlıkta ortaya çıkan, ışığı görünce deliklerine kaçan
karafatmalar gibidir.
Cumhuriyetle
başlayan aydınlanma hamlesi epey bir süre bunların inlerinden çıkmasına engel
oldu. Ancak zamanla farklı koşulların oluşması ve siyasi tercihlerle o
aydınlanma giderek etkisini kaybettikçe bu tipler bunlara zemin hazırlayan
siyasal atmosferle birlikte yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladılar.
En
geçerli argümanları da din. Tıpkı Ortaçağ karanlığında Avrupa'yı yarattığı
cehennemin içinde yakıp kavuran Hıristiyanlık inancını kullanıp Hıristiyanlık
adına fetva verenler gibi; şimdi de Müslümanlık inancını kullanarak Müslümanlık
adına fetva verenler için zaman zemin müsait hale geldi.
Çünkü
aydınlanmadan nasibini almamış bir toplumsal yapımız var.
Aydınlanmanın
ölçüsü olan kişi başına kitap tüketimi 'Hıristiyan cehenneminden
aydınlanmayla çıkan' Avrupa ülkeleriyle kıyas kabul etmeyecek seviyede yılda her
beş altı kişiye bir kitap düşecek oranda.
Oysa
Avrupa ülkelerinde en az yılda kişi başına on, en çok kırk beş kitap düşüyor.
Bu
oran bile bugün içinde yaşadığımız toplumsal yapının yaşadıklarını göstermeye
yeter.
Çünkü
içinde bulunduğumuz ortamda insanların yumuşak karnı inancı kullanmak çok
kolaylaştığı için bu karafatmaları kullanarak siyasi gelecek sağlama peşinde
olan siyasetçiler bu fırsatı 'şimdilik' çok iyi kullanıyor.
Onlar
toplumsal aydınlanmayı ihmal edip inancı siyasi araç olarak kullanması bu
karafatmalar için uygun ortamı yarattı.
Önceleri
ürkekti bunlar. Tıpkı deliğinden kafasını çıkaran karafatmalar gibi bir süre
ürkek etrafı süzdüler. İçlerinden en cesurları çıkıp şöyle ortalıkta bir
dolaştı. Baktılar tehlike kalmamış; şimdi her yerden ortalığa dökülmeye
başladılar.
Şimdilik
onlara bu zemini hazırlayan siyaset olan bitenden memnun tabi…
Dünya örnekleri
göstermişti ki bu karanlığın ürettiği yaratıklar etrafı tamamen kaplayınca
bugün onlara istedikleri zemini hazırlayanlara da adım atacak yer
bırakmayacaktır.
Onun
için vay "cumhuriyet halkı köpekleştirdi" demiş, vay "çalışan
kadın fuhuş yapıyor" demiş, vay "altı yaşında evlenmek caiz"
demiş gibi benzeri söylenen en ekstrem laflara kızmayı kadını çocuk üreten bir
fabrika olarak görüp onun sosyal hayatta yeri olmadığını söyleyen siyasi
anlayışa şaşıp tepki göstermeyi bırakmak gerekiyor.
Bunu
yaparken de inanç tartışmalarına takılıp kalıp sıradan insanları tedirgin
etmemek; daha doğrusu inanan insanları gücendirmemek gerekiyor.
Çünkü
onlar seksen milyona yaklaşan Türkiye Halkıdır ve demokratik toplum
hedefine o insanlarla birlikte varılacaktır.
Ve
bilelim ki; bu karafatmaların, terör ocaklarının, o ocaklarda yetişen ölüm
saçan cellatların dinle imanla yakından uzaktan etkisi yoktur. Onlar cehaletin
karanlığında inancın siyasetin aracı olarak
kullanıldığı ortamların ürettiği pisliklerdir.
Yukarıda
yazdığım gibi insanlık tarihi boyunca bu pislikler ancak cehaletin karanlığında
din adına ve din adını kullanarak var olmuşlardır.
Ortaçağın
karanlığındaki Avrupaya cehennemi yaşatan Hıristiyanlık Avrupa
aydınlanmasından sonra siyasetin kullanım aracı olmaktan çıkınca bugün
sadece inanan insanlara hitap eden bir fenomene dönüşmüştür.
Bugün
İslam dünyasının üzerine kara bulut gibi çöken cehaletin karanlığı bu
pisliklerin içinden dünya ölçeğinde ölüm kusan cellatları üretiyor.
En
son Paris'teki düşünce özgürlüğünün kalelerinden Charlie Hebdo'ya yönelik
saldırı ve katiam bunun kanıtıdır.
Ülkemizde
giderek bu pisliklerin cirit attığı, sosyal yaşamı, sosyal ortamda yaşama
özgürlüğünü bile tehdit edildiği kişi hak ve özgülüklerinin yok olduğu bir
atmosfer oluşuyor. Bugünkü iktidar da bu atmosferde siyaset yapmayı çok sevdiği…
Çünkü başarısını bu ortamın devamında
görüyor gibi.
Onun
için inanç tartışmalarına, iyi din kötü din geyiklerine boş verip yeniden
toplumsal aydınlanma ışığının nasıl yanacağına, demokrasiyi, hukuku, düşünce ve
ifade özgürlüğünü hedef alan demokratik toplum olma hedefinde nasıl
çoğalınacağına bakmak lazım.
'Eğer
bir engel çıkmazsa' Önümüzde bir genel seçimler var.
Tez
zamanda bu "Vay!, Vuy!" şaşkınlığından kurtulup demokratik toplum
hedefinde iktidar için çoğalmak gerekiyor.
Bunun
için her türlü öfkeyi ve küfrü ifade eden dili terk edip; kimseyi
ötekileştirmeden Kürt Türk Alevi Sünni seksen milyona varan Türkiye Halkının
milyonlarında iktidar çoğunluğu sağlayacak doğru politikalarda buluşmalı.
Buradan
halka aydınlık barış ve dirlik içinde kimsenin kimseyi hor görmeyeceği
yoksulluğun sosyal devlet eliyle eritileceği, yoksulluğun kimi sadakalarla
değil ancak sosyal devlet anlayışıyla aşılacağı, herkesin inancını özgürce
yaşacağı, farklıkların eşit yurttaşlık temelinde bir yaşamı olacağı güvenini
vermek gerekiyor.
Eğer
bu gerçekleşebilirse; herkes emin olsun bu karafatmalar bir daha çıkmamak üzere
çıktıkları inlerine tıkılacak ve bu arada bu karafatmalardan medet uman siyasi
anlayış da bunlardan kurtarılacaktır.
Çünkü
herkesi bilmeli ki; inancı siyasetin merkezine oturtan politika sahipleri
'halkın aydınlanma yaşamaması nedeniyle' belki bir süre başarılı olabilirler;
ama bu iletişim çağından bilimin ve teknolojinin olanaklarıyla uzun süre
başarılı olamayacaklardır.
Bunun
en son örneği İran'dır. Şaha karşı mücadelede mollalara kanan İran Halkı bu
aymazlığının bedelini yedi yıla varan Irak savaşında yaşadığı acılar ve yaşamını
karanlığa sokan uygulamalarla ödemiş bugün yeniden çağdaş yaşam olanaklarına
sahip toplum olma yönünde epey mesafe
almıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder