16 Ağustos 2017 Çarşamba

İlgili kurumların son açıklamalarına göre 17 Ağustos 1999 depremi üzerine değerlendirme

                                               


                                         Görüntünün olası içeriği: 1 kişi, oturuyor ve açık hava


Merhaba; bugün 1999 yılı 17 Ağustos tarihinde gerçekleşen ve büyük can kaybına ve yıkımlara neden olan depremin yıl dönümü.
Her yıl olduğu gibi bugün de o büyük felaket anılacak. İlgili ilgisiz herkes bu konuda görüşlerini açıklayıp tartışmalara katılacak.
Ancak kim ne söylerse söylesin İstanbul'da olası depremde "afet eylem planı çerçevesinde tespit edilen 493 deprem toplanma alanından geriye 77 alanın kalması ve 423 toplanma alanının ne olduğu?” sorusunun doğru cevabı asla verilemeyecek.
Çünkü o konuda söylenecek tek söz 423 toplanma alanının rant için birilerine peşkef çekildiği ve oralarda şimdi AVM ve rezidansların yükseldiği; otoprakların yapıldığı gerçeğidir; ama bunu sorumluluğunu kimse üstüne almayacak.
Çünkü oteden beri inşaat ve rant lobisi şehirlerin ve devletin yönetiminde en etkin lobidir.
Öyle olunca dün TMMOB nin açıkladığı İsatnbul’da olası depremde 625 bin kişinin ölümü gerçeğini ve onların acısını ülke olarak yaşamaya hazır olmalıyız. Ayrıca ülke ekonomisinin adeta yıkıma uğrama tehlikesine de hazır olmalıyız.
Yani 17 Ağustos depreminin yılödnümünde yukarıda yazdığım ilgili kurumların açıklamalarına bakınca söylenecek her söz ‘bana göre’ laf-ı güzaftır.
Onun için çok uzatmadan 17 Ağustos depremi için 2016 yılında yazdığım yazıyı aşağıda aynen paylaşmakla yetineceğim.


Merhaba; 17 Ağustos tarihi beyinlerde büyük bir felaket olarak yerini aldı.
O sıra bütün Türkiye Halkının yüreği yandı; ama asıl yüreği yananlar o sırada kendi canlarını yitirenlerdir. Onların bu acısını anlamak kuşkusuz çok zor…
O sıra benim de yüreğim o büyük acının içinde yüreği yangın yerine dönenleri için çok acıdı.
Bu konuda o sırada canlı yayınlar oldu. O yayınlarda yüreği yangın yerine dönenlerin yanında uzmanlar çıkarılıp konuşturuldu.
"Deprem ülkemizin bir acı gerçeği. Depremle yaşamaya alışmalı ve önlemlerini önceden almalıyız" dendi. "Deprem öldürmez; bina öldürür" deyip bu felaketi her gün yaşayan Japonya'dan örnekler verildi.
Velhasıl o günden bu yana o büyük felaketle birlikte alınması gereken önlemler hep konuşuldu.
İstanbul'da olası büyük felaketlerde insanların toplanacağı geniş alanlar belirlendi.
O sıra özellikle İstanbul'da konut gerçeği; yani İstanbul'un bu konutlarla öyle bir felaketi kaldıramayacağı; bu durumun bütün ülke ekonomisine darbe vuracağı söylendi.
Uzmanlar bu konuda ciddi uyarı yaparken; bizim oralarda "laf gayafı" denen ilgili ilgisiz tipler her gün bir şeyler söyledi.
Bunları o günden bu yana hepimiz dinledik. "Hımm! adamlar doğru söylüyor” deyip içimizden dışımızdan tastikledik.
O sıra korkudan ‘deprem çantası’ adı altında çok para kazananlar.
Yine o sıra deprem felaketzedeleri için yurt içi yurtdışı yardım yağdı. Bunların “nasıl deve yapılıp? ‘Ham hum şaralop’ deyip yutulduğu çok söylendi.
Yani diyeceğim bunlar ve burada uzatmak istemediğim her şey oldu ve o günden bu güne geldik.
Bugün 17 Ağustos depreminin yıl dönümü.
Benim derdim yukarıda yazdıklarım değil. Çünkü aydınlanmamış toplumlarda olağan işlerdir bunlar.
Bugün o felaketi yana yakıla anan ‘bizler ne yaptık?’ benim asıl sorum bu. Yani bizlere olan soru…
“Biz yurttaş sorumluluğuyla bunları ne kadar takip ettik? Yeni felaketlerin olmaması için bu konuda duyarlı yerel yönetimleri seçmek birleşmeyi neden akıl etmedik? İnsanların toplanacağı alanları ranta açan yerel yönetimleri değiştirmek için ‘tıpkı bugün acıda birleştiğimiz gibi’ neden birleşemedik?” benim derdim o.
Kimse kimseyi; özellikle kendini sahtekarca kandırmasın. Her yıl dönümünde hepimiz ağlamaklı o felaketi andık; o kadar.
Sonuç olarak yurttaş olarak bizler ‘kendi kendimizi ve birbirimizi kandırarak’ bu aymazlığa devam ettikçe bilelim ki! Hepimiz aynı felaketlerin çok daha büyüğü yaşamaya, o sıra yaşanan acıları kat be kat yaşamaya adayız.
Hele büyük şehirlerde oturanlar en başta bu felaketi yaşamaya aday. Bu kafayla gidersek aday olunan felaketi mutlaka yaşayacağız.
Onun için dileğim o büyük felaketi yana yakıla anarken kendimize yaptığımız sahtekarlıklardan vazgeçip yurttaş sorumluluğuyla o acıların tekrar tekrar yaşanmaması için yurttaş sorumluluğuyla birleşip; aynı sorumluluğu milyonların duyması için demokratik toplum hedefinde siyaseten çoğalmamızdır.
Bence gerisi sadece “Laf-ı güzaftır.”
17 Temmuz 1999 depreminin yıl dönümü bana bunları düşündürdü.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder