23 Ocak 2017 Pazartesi

1957 SEÇİMLERİNE BİR ANEKDOTTAN BAKARKEN



Toplum olarak cumhuriyet tarihinde demokrasi tarihimiz 1946 yılından itibaren halkın önüne konulan birden fazla parti içinden “kendini kimin yöneteceğini?” seçme hakkıyla başlamış. Buna “Çok partili hayata geçiş” deniyor.

O günlerde başlayan demokrasiye geçiş çabamız demokrasinin eşiğinde o günden bu yana devam ediyor; ancak henüz o eşiği aşıp tam anlamıyla demokrasiyi yaşayamadık. Hep “yaşadık veya yaşıyoruz” zannettik veya zannettirildik.

Burada “kimler bize buna zannetirdi?” sorusu öteden beri siyaset yapan; yapmaya çalışanların ve aydınların konuşup tartıştığı bir soru. Cevap olarak genelde hep dışarı gösterilir. Yani uzaklardan veya yakınlardan birinin kendi ülkesinin ve insanlarının çıkarı için bizi yanıltıp saptırdığı; ama bunlar bu yazının konusu değil.

Benim burada anlatmak istediğim iki yıl önce vefat eden ve günlük gailesi içinde siyasete hep ilgili kalmış babamın 1957 belediye başkanlığı seçimlerinde kendinin de orada bulunduğu sırada görüp anlattığı bir anekdot üzerine.

Babam 1957 yılındaki yerel seçimler için “deden rahmetli CHP nin parti başkanıydı. O seçimlerde bize “arkadaşlar bu seçime biz de katılalım’ dedi” diye anlatmıştı o sıra olanları.

Benim doğup büyüdüğüm ve oralı olmakla; daha doğrusu insanlarıyla hep övündüğüm Yeşilova küçük bir ilçe. Herkes birbirini bilir tanır. Çünkü çoğu hısım akrabadır.

Rahmetli Niyazi dedim anamın babası; babamın da dayısı. 1940-1950 arası ilçenin belediye başkanlığını yapmış. Her yerde olduğu gibi benim ilçem ve köylerinde de esen DP rüzgarına bakıp “biz biraz dinlenelim” demiş. Daha doğrusu yakın çevresine “millet oraya akıyor. Hısım akrabadan da oraya akanlar var. Şimdi siyaset için kırılıp geçmeye gerek yok” diye ifade etmiş beklemesini.

Neyse  DP rüzgarı fırtına gibi esmiş, gürlemiş 1955 den sonra millette “bu ne ya?” sorusu uyandıran bir yele dönüşmüş ve etkisi azalmaya başlamış. Bunu değerlendiren dedem 1957 yılında etrafına  “şimdi seçime girmenin zamanı” deyip 1957 belediye seçimlerine hazırlanmaya başlamış; ama o yıllarda siyaset iradeyle değil müsaadeyle. 

O sıra ilçede görevli olan ve dedemin masa arkadaşı yüzbaşı gelmiş yanına “kaymakam bey Niyazi efendi CHP olarak seçime girer ve kazanırsa mührü vermem ona diyor” demiş.

“Vermez mi? ‘vermez-vermeyebilir” çünkü devir o devir. 

Yüzbaşı öyle deyince dedem “yüzbaşım biz kakışkan insan değiliz. O zaman Hürriyet partisi olarak gireriz seçime. Her halde kaymakam bey ona da ‘olmaz, vermem’ demez” deyince yüzbaşı ‘elçiye zeval olmaz kabilinden bunu kaymakam beye söyleyeyim’  diye çıkmış yanından. Ertesi gün “kaymakam bey tamam o zaman olur dedi” diye cevap getirmiş ve dedem ve arkadaşları 1957 yerel seçimlerine Hürriyet partisinden girmiş ve kazanmışlar seçimi.

O yıllar seçim sisteminde “belediye başkanı” adaylığı diye bir şey yokmuş. Partiler seçime belediye meclis üyesi aday listeleriyle girer; kazanan partinin belediye meclisi toplanır kendi içinden belediye başkanını seçermiş. Yani belediye seçimlerini bir parti ya kazanır ya kaybedermiş.

Bu düşünceyle seçim sonunda dedem arkadaşlarıyla kendi aralarında seçim yapmak için toplantıdayken kapı çalmış. Açılan kapıda yüzbaşı dedeme “Niyazi efendi bi dakika gelir mininiz?” demiş. 

Dedem “hayrola! Yine ne var?” şaşkınlığıyla çıkıp yüzbaşıyla yandaki odaya geçmiş. Orada yüzbaşı dedeme “kaymakam beyin selamı var. Niyazi efendi kendini belediye başkanı seçtirirse ona mührü vermem; bir başkasını seçsinler dedi. Valla ona da öyle baskı var herhalde” deyince dedem gülmüş. “kaymakam beye selamımı söyle. Ben böyle şeyleri problem yapmam” demiş birlikte kahve içtikten sonra arkadaşlarının yanına dönmüş ve kaymakamın söylediklerini söylemiş onlara.

Orada toplananların hepsi dedemin belediye başkanı olacağını bilerek orada olduğu için bu durum karşısında kısa bir şaşkınlık geçirmiş. Sanırım hepsi de içinden ‘sıra bana geldi’ diye geçiriyormuş. Çünkü babam “o zaman dayım beni seçer diye düşündüm” demiş dayısının onu seçmediği için kırıldığını ifade etmişti.

Neyse dedem durumu anlatıyor “bu sefer Nuri efendiyi seçelim” diye dünürü olan Nuri Erdoğan’ı işaret ediyor ve onu seçiyorlar. Kaymakam belediye başkanlığı mührünü ona veriyor.

Yani diyeceğim 1946 başlayan ve 1950 DP yle iktidar olan demokrasi yürüyüşümüz bu anekdottakine benzer kasisli yollardan ‘onca yanıltmaya rağmen’ halkın sağduyusuyla geçip geldi ve devam ediyor. Ta ki! Demokrasiyi içselleştirmiş barış içinde birlikte birbirinin hakkını hukukunu gözeterek yaşayacağı bir demokratik yaşama ulaşana kadar ve sonrası olan bir bir süreci yaşayarak.

Ne diyelim? Herkese, hepimize kolay gelsin.           
  


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder