Toplum olarak cumhuriyet
tarihinde demokrasi tarihimiz 1946 yılından itibaren halkın önüne konulan
birden fazla parti içinden “kendini kimin yöneteceğini?” seçme hakkıyla başlamış.
Buna “Çok partili hayata geçiş” deniyor.
O günlerde başlayan
demokrasiye geçiş çabamız demokrasinin eşiğinde o günden bu yana devam
ediyor; ancak henüz o eşiği aşıp tam anlamıyla demokrasiyi yaşayamadık. Hep “yaşadık
veya yaşıyoruz” zannettik veya zannettirildik.
Burada “kimler bize buna
zannetirdi?” sorusu öteden beri siyaset yapan; yapmaya çalışanların ve
aydınların konuşup tartıştığı bir soru. Cevap olarak genelde hep dışarı
gösterilir. Yani uzaklardan veya yakınlardan birinin kendi ülkesinin ve
insanlarının çıkarı için bizi yanıltıp saptırdığı; ama bunlar bu yazının konusu
değil.
Benim burada anlatmak
istediğim iki yıl önce vefat eden ve günlük gailesi içinde siyasete hep ilgili
kalmış babamın 1957 belediye başkanlığı seçimlerinde kendinin de orada
bulunduğu sırada görüp anlattığı bir anekdot üzerine.
Babam 1957 yılındaki yerel seçimler için “deden rahmetli
CHP nin parti başkanıydı. O seçimlerde bize “arkadaşlar bu seçime biz de
katılalım’ dedi” diye anlatmıştı o sıra olanları.
Benim doğup büyüdüğüm ve
oralı olmakla; daha doğrusu insanlarıyla hep övündüğüm Yeşilova küçük bir ilçe.
Herkes birbirini bilir tanır. Çünkü çoğu hısım akrabadır.
Rahmetli Niyazi dedim
anamın babası; babamın da dayısı. 1940-1950 arası ilçenin belediye başkanlığını
yapmış. Her yerde olduğu gibi benim ilçem ve köylerinde de esen DP rüzgarına
bakıp “biz biraz dinlenelim” demiş. Daha doğrusu yakın çevresine “millet oraya
akıyor. Hısım akrabadan da oraya akanlar var. Şimdi siyaset için kırılıp
geçmeye gerek yok” diye ifade etmiş beklemesini.
Neyse DP rüzgarı fırtına gibi esmiş, gürlemiş 1955
den sonra millette “bu ne ya?” sorusu uyandıran bir yele dönüşmüş ve etkisi
azalmaya başlamış. Bunu değerlendiren dedem 1957 yılında etrafına “şimdi seçime girmenin zamanı” deyip 1957
belediye seçimlerine hazırlanmaya başlamış; ama o yıllarda siyaset iradeyle
değil müsaadeyle.
O sıra ilçede görevli olan ve dedemin masa arkadaşı yüzbaşı
gelmiş yanına “kaymakam bey Niyazi efendi CHP olarak seçime girer ve kazanırsa mührü
vermem ona diyor” demiş.
“Vermez mi? ‘vermez-vermeyebilir”
çünkü devir o devir.
Yüzbaşı öyle deyince dedem “yüzbaşım biz kakışkan insan
değiliz. O zaman Hürriyet partisi olarak gireriz seçime. Her halde kaymakam bey
ona da ‘olmaz, vermem’ demez” deyince yüzbaşı ‘elçiye zeval olmaz kabilinden
bunu kaymakam beye söyleyeyim’ diye
çıkmış yanından. Ertesi gün “kaymakam bey tamam o zaman olur dedi” diye cevap
getirmiş ve dedem ve arkadaşları 1957 yerel seçimlerine Hürriyet partisinden
girmiş ve kazanmışlar seçimi.
O yıllar seçim
sisteminde “belediye başkanı” adaylığı diye bir şey yokmuş. Partiler seçime
belediye meclis üyesi aday listeleriyle girer; kazanan partinin belediye
meclisi toplanır kendi içinden belediye başkanını seçermiş. Yani belediye
seçimlerini bir parti ya kazanır ya kaybedermiş.
Bu düşünceyle seçim
sonunda dedem arkadaşlarıyla kendi aralarında seçim yapmak için toplantıdayken
kapı çalmış. Açılan kapıda yüzbaşı dedeme “Niyazi efendi bi dakika gelir mininiz?”
demiş.
Dedem “hayrola! Yine ne var?” şaşkınlığıyla çıkıp yüzbaşıyla yandaki
odaya geçmiş. Orada yüzbaşı dedeme “kaymakam beyin selamı var. Niyazi efendi
kendini belediye başkanı seçtirirse ona mührü vermem; bir başkasını seçsinler
dedi. Valla ona da öyle baskı var herhalde” deyince dedem gülmüş. “kaymakam beye
selamımı söyle. Ben böyle şeyleri problem yapmam” demiş birlikte kahve içtikten
sonra arkadaşlarının yanına dönmüş ve kaymakamın söylediklerini söylemiş
onlara.
Orada toplananların
hepsi dedemin belediye başkanı olacağını bilerek orada olduğu için bu durum
karşısında kısa bir şaşkınlık geçirmiş. Sanırım hepsi de içinden ‘sıra bana
geldi’ diye geçiriyormuş. Çünkü babam “o zaman dayım beni seçer diye düşündüm”
demiş dayısının onu seçmediği için kırıldığını ifade etmişti.
Neyse dedem durumu
anlatıyor “bu sefer Nuri efendiyi seçelim” diye dünürü olan Nuri Erdoğan’ı
işaret ediyor ve onu seçiyorlar. Kaymakam belediye başkanlığı mührünü ona
veriyor.
Yani diyeceğim 1946
başlayan ve 1950 DP yle iktidar olan demokrasi yürüyüşümüz bu anekdottakine
benzer kasisli yollardan ‘onca yanıltmaya rağmen’ halkın sağduyusuyla geçip
geldi ve devam ediyor. Ta ki! Demokrasiyi içselleştirmiş barış içinde birlikte
birbirinin hakkını hukukunu gözeterek yaşayacağı bir demokratik yaşama ulaşana
kadar ve sonrası olan bir bir süreci yaşayarak.
Ne diyelim? Herkese,
hepimize kolay gelsin.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder