Bir süre önce anayasa
değişilikliği gündeme gelip meclis görüşmeleriyle ciddiyet kazanmasıyla başlayan ve adeta bir çığlığa
dönüşen “HAYIR” paylaşımları sayfama düştükçe beynimde çıngışmalar yaratmaya
başladı. Çünkü ortada gerçekten çığlık çığlığa “HAYIR” denecek bir durum var
gibi.
“Gibisi” bu tepkinin
henüz toplumsal kabule dönüşmüş olmaması. Çünkü iktidar bu anayasa
değişikliğini “ülkenin selameti için” diye canhıraç savunuyor.
Buradan bakınca; yani
iktidarın varlığını onaylayan kitle desteğine bakınca anayasa değişikliğinin
referanduma gitmesi sonucu kabul göremeyeceğini düşünmek ham hayal gibi bir şey.
Bakın burada da bir “gibi”
var. Yani bu anayasa değişikliğinin akıbeti ortada. Yani değişikliğin
referandumda kabul görüp görmeyeceği “parlamento içi ve dışı çığlık çığlığa bu
değişikliğe her gün bir yerlere ‘HAYIR’ diye yazıp ‘olmaz öyle şey’ diye karşı
çıkanların veya ‘Olur Olur; Bal gibi olur. EVET’ diye değişikliği savunan ve destekleyenlerin
dışında” olanı biteni anlamaya çalışan sıradan geniş halk kitlelerinin “ne
diyeceğine?” bağlı. Yani asıl geçerli olan onların “HAYIR” veya "EVET" demesi.
Yukarıda iktidarın kitle
desteğinden bahsettim. Doğrudur. Bugün AKP nin mutlak iktidarını sağlayan bir
desteği var ve cumhurbaşkanının seçiminde yüzde ellinin üzerinde alınan oy var.
Kimse bunları yok sayamaz; ama bana göre bu kitlesel destek iktidara iktidarı
için verilen veya Recep Tayyip Erdoğan’ı cumhurbaşkanı seçmek için verilen
destekti. Yani anayasa değişikliği referandumunda bu kitle desteğinin ne
diyeceği “muşaf” yani belirsiz.
Siz veya anayasa
değişikliğini savunanlar “ne alaka kardeşim? İkisi de seçim. Onu alan bunu da
alır” diyebilir.
Ancak böyle söyleyen
kendini ne kadar haklı görse de aynı şey değil. Çünkü iktidar seçimlerinde
kişiler siyasal tercihlerine göre veya kimi ilişkilerine göre “ben şu partinin
iktidar olmasını istiyorum” der ve istediği partinin iktidarı için oy verir.
Bir yerde kararı partiyle onun arasındaki ilişkinin sonucudur; onu belirler.
Bir başka seçimde de işine başka parti gelir; başka partinin ülkeyi daha iyi
yöneteceğine inanır ve pek ala oy vereceği partiyi seçerek değiştirebilir; ama
anayasa değişikliği öyle değil. Hangi partiden olursa olsun bütün halkın
kendinin ve çoluğunun çocuğunun ve yedi göbek sonrasının bundan sonraki yaşamını
belirleyecek ve değiştirilmesi neredeyse imkansız hale gelen bir seçim. Yani bu
değişiklik kabul edilirse seçmen olarak 1950 yılından beri ezberi olan “ireyinde
hürlük” diye bir şey olmayacak; çünkü ona bir şey soran olmayacak.
Bu öyle bir seçim ki!
Önümüzdeki kuşaklar boyu bugün seksen, yarın yüz-yüz elli milyona ulaşacak
sayıda ‘bütün farklılıklarıyla’ Türkiye Halkının “ne söyleyeceğinden? Nerede ne
nasıl yaşayacağına? Ne iş tutup tutmayacağına? Kaç çocuk yapıp yapmayacağına?” kadar
kişisel özgürlükleri dahil bütün toplumsal yaşamı belirleme yetkisi “bir kişiye
verilsin mi? Verilmesin mi?” sorusunun cevabını belirleyecek olan bir seçim.
Cumhurbaşkanı sevgisiyle
veya AKP iktidarının çalışmalarına hayran kalarak anayasa değişikliğine “EVET”
demeyi kafaya koymuş birine referandumun yukarıda yazdığım ve “verilsin mi?
Verilmesin mi?” sorularının cevabı olacağı söylenip “sen böyle bir yetkinin bir
kişide toplanacağı bir değişikliğe mi? evet diyorsun” diye sorulsa bana göre
alınacak ortalama cevabın “yok anasını satayım. O kadar da değil”olacağına adım
gibi eminim. Ama bu seçim “o kadar” bir sonuç verecek.
Onun için anayasa
değişikliğini bir iktidar seçimi sanıp destekleyene bu seçimin sonuçları doğru
olarak anlatılmalı. Bunu yaparken onun partisine, çok sevdiği liderine olan sevgisine,
bağlılığına saygı gösterilmeli.
Demokrasi kimilerinin
sandığı gibi kendini solda ifade eden veya kendini toplumdan farklı görüp
onları küçümseyen veya kendi küçüklüğünün içinde küçülmüş kalmış aydın
züppeliğiyle “onlar da hayır diyecekmiş” diye farklı siyasi parti ve düşünceden
gelen “HAYIR” açıklamalara dudak bükenlerin babasının malı değildir.
Demokrasi ölümlerin,
öldürülmelerin yürek acısını en fazla yaşamış ve artık aynı acıları yaşamak
istemeyen ve yaşamın dayattığı zorluklara karşı kendinin ailesinin geçim
kaygılarıyla boğuşurken barış ve huzura hasret kalmış toplumsal ortalamanın
altında yaşam kavgası verenlerle adına orta direk denen ve göçmek üzere olan
toplumun belkemiği olan geniş halk yığınlarının daha bir ihtiyacı ve hakkı olan
bir yaşamı anlatan kavramdır ve sanki asıl onların babasının malı olarak sahip
çıkmaları gereken bir toplumsal değerdir.
Yani diyeceğim
anayasanın “hele böyle” değişikliği siyasi partileri değil doğrudan seksen
milyona yaklaşan halkı ilgilendiriyor ve halkın hepsini ilgilendiriyor.
Eğer bu referandum
AKP-MHP ve ötekiler arasında siyasi bir iktidar mücadelesine dönüşürse referandumdan kıl payı çıkacak “evet” ve “hayırın” bu ülkeye hiç hayırı olmaz; zaten savrulan
toplumsal yaşamı tümüyle savurur. Allah muhafaza zaten bölgemizde estirilen ve
özellikle Ortadoğuyu kasıp kavuran cehennem fırtınasına benzer sürekli ölüm,
yıkım üreten çalkantılar alır bizi de içine harman savurur gibi savurur.
Ondan sonra “hangi
siyasi görüşü veya partiyi? Hangi anlayışla?
Neyin iktidarını veya muhalefetini savunuyorsanız? İktidar kaygısıyla
düşünceniz neyse?” alın hepsini dökün düşünce sandığınız çöplüğünüze veya sokun bir yerinize artık veya sıçın hepsinin
üzerine. Çünkü artık bok püsürük gibi toplumun dübüründen dökülen pislikten
başka bir şey değildir onlar.
Yukarıda girişte
yazdığım her gün sayfama düşen ve beynimde çıngışma yaratan “HAYIR” görüntüleri ve yazıya koyduğum resim bana bunları düşündürdü. Hastalığın verdiği onca yorgunluğa rağmen üşenmeden gecenin
bir vakti kalkıp yazdım düşüncemi ve blogumdan paylaştım.
Beyninizdeki "çıngışma" size "Hastalığın verdiği onca yorgunluğa rağmen..." bu yazıyı yazdırmış da... Peki, kendilerini yok/hiç saydıracak olan düzenlemelerle, yasama-yürütme-yargıyı tek elde toplamak için, kavga-hakaret-küfür-telaş ile çılgınca bir koşturma içinde olanlar neden vicdanları ile baş başa kalıp özgürce "gizli oy" bile kullanmaktan korkuyorlar? Acaba onların beyinlerinde hangi "ÇINGIŞMA" var?
YanıtlaSilMerhaba Emin bey. Hoş ve anlamlı yorumlarınızı özlemiştim. Meşhur sözdür kişinin gördüğü şey baktığı yere göre değişir diye. Bir de 'dilim varmıyor; ama' "görmek istemeyenin gözüne mudul sok görmez, duymak istemeyen kulağının dibinde davul çalsa duymaz; ta ki kafaya bir tokmak yiyip kafası dank deyinceye" Bu daha çok demokratik refleksi gelişmemiş toplumların siyasetçisine özgüdür. Mecliste "ne için olduğunu bilmeden" kavga dövüş çılgınca bir koşuşturma içinde olan iktidar ve muhalefet siyaset yapan partiler maalesef oradaki varlıklarının bilincinde değil. Belki de bilincinde siyaset süflörlerin süflediklerini yapıyorlar. Bir gün mutlaka bir yerlerden birileri beyinlerini çıngıştaracak tokmağı vurmadan siyaset yapmayı da beceririz umarım. Yoksa anayasa referandumuna "bindik bir alamete gidiyoruz kıyamete" gibi gidilmez. Yani diyeceğim aklın kaybolduğu yerde ya üç harfliler devreye giriyor; ya da inşallah maşallahcılar. Şimdiki durumumuz da.
YanıtlaSil