Arada bir izlediğim
belgesellerden yola çıkarak hikayeler kurgularım. Düzenli bir belgesel
izleyicisi sayılırım. Belgeselleri izlerken de izlediğimi anlamaya çalışırım. Daha
çok hayvan davranışları olmak üzere bütün canlıların ekrana yansıyan üreme,
doğma büyüme süreçlerini yani.
Burada hayvan
davranışlarını izlerken fark ettiğim en korkusuz hayvan; daha doğrusu
gördüğünün üzerine yürümede tereddüt etmeyen sadece aslan oluyor. Yani
karşısındakinin gücü, görünümü ne olursa olsun aldırmadan ‘buna başka erkek
aslan; hatta birden fazla erkek aslan da dahil’ üzerine yürüyen hayvan. Yener
yenilir; yani döver dövülür sonucu ne olursa olsun aldırmayan hayvan. Sanırım
bu özelliğiyle “aslan gibi, aslan yürekli” diye insanların birbirine övgü
düzdüğü sıfatını fazlasıyla hak ediyorlar. Yani bu övgüler onlara analarının ak
sütü gibi helal bence.
Ben belki o yüzden kendi
korkaklığımı sevgisiyle gizlemek ister gibi aslanları çok severim.
Hani kimi hayalperest
insanların asla gerçekleşmeyecek hayalleri olur ya! Benim de içimden bu yaşta
bile zaman zaman kurguladığım hep “çok güzel bir atla birlikte birlikte bir
aslana sahip olmaktır.”
Atın üzerinde onun
güzelliğinin keyfiyle bütünleşirken yanı başımda korkusuzluğuyla kendimi
güvende hissettiğim bir aslanın olsun isterim. Zaman zaman o hayal içinde
gezinirken “aslanın karnını nasıl doyuracağım?” Sorusu aklıma gelir. O zaman
hayalim bir çiftlikte yaşama dönüşür. O çiftlikte aslan için beslenen koyun
kuzu veya öküz benzeri hayvanlar olduğunu hayal ederim. Bazen de atım ve
aslanımla birlikte kendimi geniş Afrika düzlüklerinde ot oburların yaşadığı
vahşi doğadaki düzlüklerde bulurum.
“Amma saçma şey!”
demeyin buna. Eğer sizin de bir hayaliniz varsa; aklınıza getirip gezinin o
hayalinizde. Yani “çocukça saçmalıktı bunlar” demeden çocukluktan bu yana
beyninizin bir yerine gizlenmiş olan hayallerinizde. Emin olun o sıra ‘eğer
varsa’ yaşama dair kaygı ve sıkıntılarınız onları bir an unutup kendinizi
çocuksu dirlik içinde bulacaksınız ve emin olun yaşamın en keyifli anları ‘bana
göre’ çocukluktan bu yana bir yerlere gizlenmiş hayallerde buluşmaktır. Bunu
siz de fark edeceksiniz.
Çünkü bana göre insan
duygularının en temiz olduğu yıllardan yılların kirinin beyninde yarattığı
ağırlığı yaşadığı en kirli zamanlara; yani ileriki yaşlara kadar çıktığı ve
yaşamının son bulduğu zaman yolculuğunun ortak bileşenidir o hayaller
ortalaması. Hani derler ya “insan hayal ettiği kadar yaşar” diye; işaret etmek
istediğim tam da budur. Yani bana göre hiç hayali olmayan insan doğduğu anda
aslında ölümle buluşmuş da yaşıyor gibi ortalıkta zombileşmiş olanlardır ve
insan için, insanlık için en tehlikeli de onlardır.
İnsanların inanç
değerlerini çürüterek oluşturulmak istenen ve cumhurbaşkanının “haşhaşin bunlar”
dediği kişilikleri adeta eritilerek her türlü kullanıma müsait olanlar yani.
Sanırım bu
kişilikleri eritilerek kişiliksiz insanları üretmenin yolu öyle eğitim falan değil; öncelikle
insanın çocukluktan edindiği hayallerinin köküne kibrit suyu döker gibi sürekli
ve düzenli “o günah, bu haram” gibi uyarılarla önce insanın düşüncesini
hayalleriyle birlikte öldürmektir. Sanırım sonrası kolay zaten. Korkutularak
burnuna halay takılan ayı veya ayağında kolayca koparacağı zincire kendini
mahkum zanneden dev bir filin teslimiyeti gibi bir teslimiyet yaratmak.
Buradan bakınca sanırım
ne yaparlarsa yapsınlar iradesi kırılıp teslim alınmayan tek canlı sanırım
aslan.
Neyse; diyeceğim şu sıra eğitim sistemi ve müfredat tartışmaları üzerinden çocukların eğitimi ve eğitim sistemine yönelik yürütülen ve araya ikide bir eğitimin İmam hatipleştirilmesinin amacının mütedeyyin nesil yetiştirmek olduğu biçiminde söylemlerin sıkıştırıldığı bir süreç yaşıyoruz.
İktidarın yapılacak içte ve dışta onca işi olmasına, kendini sıkıştıran onca sorun olmasına rağmen "yani iki eli kızıl kanda olan insan durumunda başını kaşıyacak zamanı olmamasına rağmen" çocukların eğitimi ve imam hatipleşmeyi birlikte ele alan inanç ağırlıklı eğitim düşüncesini fırsat buldukça araya sıkıştırması onun gelecek için topluma biçtiği hedefi işaret ediyor.
Ana okullarından itibaren "haram, günah" korkusuyla çocukların ürkekleştirmek; yani çocukça hayalleri yaşamadan veya edindiği hayalleri öldürmek için yürütülen Feto terör örgütünün etkin olduğu dönemde "Diyanet işleri eğitim hizmetleri Genel Müdürlüğünce" hazırlanan ve ana okullarını hedef alan eğitimin amacı da bu. Yani çocukları hayallerinden koparıp edilgenleşen itaatkar nesil yetiştirmek. Buradan cennet hayaliyle veya cehennem korkusuyla canlı bomba haline gelip teröre kaynaklık edecek bir kuşak oluştuğu gerçeğini görmeden
Onun için lütfen
çocuklarımızın hayalleriyle birlikte büyüyeceği ve hayallerinin asla öldürülmeyeceği
bir ortamda onların yetişmesi özellikle şu sıralar hepimizin önceliği olsun.
Çünkü toplumsal geleceğimizin aydınlığı ancak hayal eden, hayal etmeyi bilen
bir nesille sağlanacaktır.
Belgeselde aslanı
izlerken aklımdan hızla geçen düşüncelerimi böyle ifade edebildim ev bunu kendi
blogumdan paylaştım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder