7 Ocak 2017 Cumartesi
HAFTA SONU YARENLİĞİ 'Sıyasat dediğin'
Siyaset bizim toplumun hamurunda
vardır.
Hani her ne kadar herkes Aziz Nesin'e
gönderme yaparak 've kendini muaf tutup' halkımızı beğenmeyip aptal yerine
koyarsa da 'siz o ağzı bozuklara bakmayın'
bizim halkımız 'sıkı sıyasatçıdır'.
Hemen her gün kahvede, meyhanede,
dükkanlarda, erkeklerimiz emeklilerin toplandığı yerlerde; şimdilerde cami
avlularında; kadınlarımız ev toplantılarındaki altın günlerinde, Cuma toplantılarında,
akşam ev gezmelerinde herkes 'nasılsınız? İyiyiz. Siz nasılsınız? Biz de
iyiyiz. Çoluk çocuk nasıl?' dedikten sonra; yani nerede olursa olsunlar her bir
araya gelindiğinde 'ne olacak bu memleketin halinden?' yavaş sesle başlayan
konuşmalar tartışmanın artmasıyla yükselir, sertleşir ve sonunda herkes kendi
partisinde umut olduğu noktasına son noktayı koyar.
Partilerimiz bize hep babadan, dededen
mirastır.
Hemen hepsi demesek de çok büyük
çoğunluğu kendini siyaseten tanıtmak için 'Ben babadan, dededen İnönücüyüm,
Demokratım' diye sayarak başlar secerisini sayar.
Gerçi sonradan başka yeni partiler
kuruldu. Kimi kapandı, kimi kapatıldı. Kimi hala devam ediyor. Biri başımızda.
Ama onlar da babadan, deden miras partilerin devamıdır.
Komünist Partisi bile 'biz 1920 nin
devamıyız' diyerek yola devam ediyor.
Ve önümüzde bir anayasa referandumu
var. Tabi mecliste referanduma gidilecek oy çıkarsa. Yani şimdilik “olacak”
gibi olan; olup olmayacağı henüz belli olmayan bir referandum
Biz bu düşünceyle Aydınlı dayı ile
birlikte 'sıyasat' üzerine yarenlik edeceğiz.
'Aydınlı dayı da kim?' diye soracak
olursanız “şimdi ayıp edersin…”
Aydınlı dayıyla yarenliklerden buralarda
hiç paylaşmadıysam; en azından iki üç kere paylaştım. Ama resmini koymadım.
Çünkü "bu yaşdan sona ayıb olur" dediği için denk gelen bir resmi
koymuştum. Ama resmi önemli değil; onun 'sıyasat’ diye bildikleri önemli. Yani bir
yerde 'SIYASAT' dediğin diye başlıklı bir yazı görürseniz; bilin ki o yazı
bizim dayıyla yarenliğimizdendir.
O aslında saf biri gibi. Ama iş
'sıyasata' geldi mi?' işte o zaman barut olur valla.
Geçmişte tedavi olduğum hastanede dayı
'dangıramasından' diğer oda arkadaşıyla kavga durumuna gelince servis doktoru bana
yatak arkadaşı yapmış; sonra bana usulca "aman amca sana emanet; bize
yardımcı ol" demişti.
İşte onu orada tanıdım.
O sıra diğer yarenliklerde 'dangıramasını"
iyi kötü engel olabiliyordum; ama iş 'sıyasata' geldi mi? Gece gündüz yanında
bekleyen oğluyla onu zor zapt ediyorduk. Yani görünüşe aldanmayın 'kaçın dayısı?'
Orada tanıştıktan epey sonra pazara
gezinirken onu oğlunun yanında görünce; artık ondan sonra pazarcı oğluyla
gelirse mutlaka bir yerde bir köşeye çekilip 'bir iki laflardık.’ Arada ‘dört
topaklı nasgafa içimek için’ bize misafir olunca da epey laflamıştık.
Aydınlı dayıyla ne laflanır? Tabi
siyaset. O babadan İnönücü, sonra Demirelci olmuş.
O gün de çayları söyledikten sonra
'hoş-beş derken' ona "dayı siyaset ine yaklaşıyor her halde" dedim.
'Şöyle bir baktı' "he yaklaşıyo. De baken sen ne deyon şincik?"
deyince "hiç dayı hani nasıl olur bu işin sonu diyecektim?" dedim.
O gevrek gevrek güldü "Sen şindi
bene gine sıyasat lafı eddircen anlaşıldı. Severin sıyasatı. Bu yaşdan sonra
nedcen. Oturup onna bunla yanşanıcen.
Emme ben öyle ellee gibi guru doru yanşanmayı, dedikoduyu sevmen. Çünküm ‘kitapta yazıyo’ dedikodu
etmek aynen ölü eti yemek gibi şeyimiş. Milet gerçi bunu dakmıyo; emme ben
dakıyom. Gerçi hacca macca gidmedim;
Emme elhamdülüllah müslümanın. Kitap ne deyosa elimden geldiğince uyarın.
Yanşanırsam sıyasat yanşanırın. Bunu da eyi bilirin haaa!" dedi sonra
gülümseyerek;
"Şindi gelem senin lafa, sıyata.
Emme ben sen bişe deyen mi? Bu sıyasat dedin başka şeye heç benzimez ha. Hana
kimi kakıp gidiveri 'ardına önüne bakmıdan ben de bu işde varın’ deyi. Ona
deyom. Yanim o işler öyle olmaz. Kakıp gidivemeyile olmaz. Önce önünü ardını
bakıncen. ‘Eş dost ne deyo?’ decen. ‘Yeter mi? Yetmez.’ Gonu komşu ne deyo? Decen.
Yeter mi? Yetmez. Mehelleli ne deyo? Köydeki durum ne? Onu bakıcen ondan keri
gine hemen kalkıp gidivemecen. Yörücen; emme dıkkatlı. Basdın yeri görcen.
Yoğusa Allah emdesin 'depesi üsdü gider' hem kendini hem eşini dostunu millete
güldürüsün. Onu deyom yani.
Hana biri boyundan böyük bi işe
kalkıncek ona ‘yuducen kemiği önce gıçımdan çıka mı? deyi ölç öyle yud derler
ya' sıyasat da aynım öyledir" dedi.
Ben "dayı dur yavaş. Bir laf
ettin bin laf ettin. Ben onu demedim" deyince o lafını kestiğim için kızıp
"ee sen ne deyon. Bu işlen sonu nolcek demeyon mu?" deyince ben
"tamam da benim sorduğum önümüzdeki olası referandum Türkiye çapında olcek.
Sizin köyün muhtar seçimi değil" dedim.
O biraz kırılmış gibi bana baktı
"ne yani ben sene mıhtar seçimi mi dedim şindi? Temsil deyon temsil. Hey
gidinin dayısı hey; sen dayını da tanımamışsın. Tabi nerden tanıcen. Kaç kere
oturup kakdık. Sen de haklısın" dedi.
Sonra kafasını sallayarak "emme
bu çakır dayın; yani ben taaa! Menderes zamanından beri sıyasatın içindeyin.
Ben neleer gördüm neleer. Menderes Aydına gelincek Aydın yollanda insanlan
sellee gibi oluk oluk akdını bu gözlemle gördüm. Çoban Sülü, benim adam. O
buralara gelincek işi gaydı bırakıp ekme yanından onu arkasında az goşdurmadım.
Garaoğlan geldi. Dağlara daşlara Garağolan deyi yazıldını bu gözlerile gördüm.
Özal'ı gördüm. Mesut Yılmaz'ı Çiller'i gördüm. Eskerin örfi idarelene gördüm.
Benim lafım onlara. Onla öyle etmedi mi? Çiller bubayı bırakıp kakıp geçivemedi
mi? Hana nerde? Mesut nerde? Hüsammettin nediyo şindi? Öte Hüsdammettin bak
haddini bilip heç ağırlını yehneltmedi. Ona eferin derin bak. Yaaa! Hey gidin
dayısı, sen da dayını tanıyımamışsın" derken soluk soluğa kalmıştı.
"Dur dayı tamam ben yanlış yaptım" deyip özür diledim.
O beni duymamıştı bile “onun
gonuşmulanı dinleyon de mi? Bişey anlayon mu bunladan? Anleyosan mesele yok.
Anlemeyon deyosan; o nereye işaret edese oraya gidicen” dedi devamla “hem dur
bakam canım. Belki olmecek. Daha meclis tasdiklemedi de mi onu?” dedi. Benim
gülümsediğimi görünce "yoo hemen armıt biş azıma düş gibi sırıtma. Bu adam
zorda; emme zoru kendinle. Yani başına geçdiği bu işi ya bitircek; ya bitircek.
Ötesi yok. Hana ben sene bu adamı kimse götürümez dediydim ya. Şindi de onu deyon;
bu adamı kimse götürümez; emmee kendini kendi götürücek. Vaziyet onu
gösteriyo" dedi.
Sonra kısık çakır gözlerini bana
dikip "nerden bildim biliyon mu?" dedi ve benim cevabımı beklemeden
"çünküm bu epeydir ettiği laflarıla kendi gayının palamarın kendi çözdü.
Bundan keri bulduğu limana yükünü boşalda boşalda gidicek; emme nereye gadar?"
dedi.
Bundan sonra denk geldi de onunla 'sıyasat' üzerine yarenlik ettik mi? Buradan size paylaşacağım. Çünkü sıyasat gızışcek gibi'
Kaydol:
Kayıt Yorumları (Atom)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder