Siz yanan ağaçların
dallarında yükeselen çığlığını ya da iniltilerini dudunuz mu hiç? Ya da o sıra
yangının dışında kalan ağaçların kendi korkusunu yaşarken yanan ağaçlar anasıl çaresiz
bakıştığını gördünüz mü?
Bugün; kış günü karlı Sürmene
ormanı haberi bilgisi önüme düşeli beri sersem gibiyim.
O sersemlikle uyumuşum.
Az önce telefon çaldı. Kızımın çığlık gibi sesi geldi. Onlar şu anda İstanbul’da.
Önce şaşırıp korktum. “Geldiniz mi kızım? Kapıyı açayım dedim.” Onun şaşkın
çığlıkla “baba iyimisin? Hangi kapıyı açacaksın?” diye sorusunda yaşadığım
şaşkınlığımı anladım; düzeltmeye çalıştım.
Sürekli hasta olduğum
için kızım ‘bana bir şey dolu’ sanan tepkisini ablasına anlatmaya çalışırken
zor zahmet onlara ‘iyi olduğumu; uyku sersemliğiyle olduğunu zor bela anlattım.
En kısa zamanda geleceklerini söyleyip telefonu kapatırken ablasıyla birlikte
benim hasta olduğumu görüşünde birleştiğini fark ettim.
Az önce tekrar açıp
yaşadığım şaşkınlığı burada anlatmaya çalıştım.
Neyse diyeceğim o değil;
telefon çaldığı sırada uykumda yanan yeşil dalların çığlıkçığlığa olduğu ve ağaçların
iniltisi yanmayan kesimdeki ağaçların korku ve şaşkınlık içinde çaresizliği
gözümün önündeydi.
O sıra çocukluğumda
görüp duyduklarımdı bunlar.
Çok küçükken heveslenmiş
orman işçisi olarak ağaç diken ekipte çalışmıştım. Çok küçük olduğum için
ağaçların dikileceği banketi kazamayacağımı düşünen ve beni hatır için
çalıştıran oradaki yetkili tarafından işçilere su taşıma ve yangıncılara yardımla
görevlendirilmiştim.
“Yangıcı da neymiş?” derseniz
anlatayıım.
Ağaçların dikileceği
alandaki küçük maki ve ağaçcıkları kontrollü yakarak dikim için yer açanlara
yangıncı denir.
Onlar fazla gelen o
yeşillikleri kesici aletlerle keser; ormana zarar vermeyecek bir kenara yığar
ve kontrollü olarak yakardı. Ben de o sıra dalların toplanmasında onlara yardım
ederken o yeşil dalların ve küçük ağaçlıkların yanışını izlerdim.
Çocuğum tabi. Bana oyun
gibi gelirdi bu. Büyük işçiler o yeşilliklere yanarken “şuna bak. Dalladaki
sesi duyuyormun. Sanki ağlıyor gibiler. Şuna bak; şuna bak” diye birbirine
gösterirken ben şaşkınlık içinde o sesleri duymaya çalışırdım. O sıra yangıncılar
biraz iledeki büyük ağaçlara “korkmayın dayım. Sizi yakmecez. Biz bunu görev
diye yapıyoz” diye seslendiğinde gözüm ilerideki yakmayacağımız ağaçların bize
tarafa olan dallarının “aman bizi yakmayın” diyen şaşkınlık ve korku içinde
büzülme görüntüsüne takılırdı.
Çok küçükken gördüğüm bu
manzaralar ve o sesler nerede bir orman yangını olduğunu duysam hep beynimde
uçuşur. Yanan ormanda gelişi güzel yanan ve yangın devam ettikçe yanma
tehlikesi içindeki ağaçların iniltisini duyarken; korkusu gözümün önüme gelir.
Yeşil dalların tısılayıp
kıvrılırıp ateşe teslim olurken çıkardığı ses gerçek bir inilti gibidir. Ateşin
tesiriyle yeşil ağaçcıkların içinde çıkan su ‘sanki’ göz yaşı damlaları gibi
birikirdi dalların ucunda ve ‘sanki’ yangını sördürmek ister gibi ateşin üstüne
düşerdi çaresizliğini bilerek.
Tabi ne kadar dikkat
edilse de; o küçük yangının çıktığı yerde küçük orman hayvanları keler, karınca
ve böcekler kalırdı yangının içinde ve oradan yeni çığlıklar yükselirdi.
Az önce kızımın telefonu
çaldığında böyle bir kabus yaşıyordum. Şimdi yazarken aklımda uçuşan o kabus
görüntülerine bakınca; size diyeceğim orman yangınları sırasında gerçekten bir
katliam yaşandığıdır.
Yanan ağaçlar ve bütün
canlılar o sıra bir cehennemi yaşar adeta ve çok çaresizlerdir. Tıpkı geçtiğimiz
gün Işid’in kaçırıp yaktığı askerlerin videolarında görünen yanarken çığlığı ve
çaresizliği gibi.
Ve ‘bana göre’ özellikle
onların yanmasına rant için göz yumanların hepsi taammüden toplu katliam yapan
katillerdir. Orman açmak için çalışan yangıncılar da cinayet şebekelerinin
kiralık katilleri gibi gelir bana. O ağaçların; yanan ormanda kül olmuş küçük
büyük canlıların vebali nesiller boyu hep boyunlarında olacaktır onların.
Artık bu kadar
yazabiliyorum. Yazamadıklarım o katiller içimden kükreyen ve beni de adeta
hayvanlaştıran öfke ve küfürler.
Bugünkü Sürmene orman
yangını bana böyle bir gün yaşattı. Paylaşmak istedim.
Hem okudum hem ağladım. Çok canım acıdı...Burgazada'da 2003 yılında adanın yarısı yanmış. Sağ kurtulan ağaçların yalnızlığı ve yangında duydukları korkuyu yüreğimde hissediyorum. Çığlıklarını hissediyorum ve azap duyuyorum. Yazınızı okuyunca duygularımı ifade etmek istedim.
YanıtlaSilKeşke gerçekten olmasa da, hep rüyada görsek yangınlarını... Yangın sadece o görünen ağaçları değil, börtü böcek pek çok canlının da canını alıyor. Orman köylüleri de yokluğa, yoksuluğa neden olan sanki ormanmış gibi, ormanları yakıyor...
YanıtlaSil