8 Ocak 2017 Pazar

YANAN DALLAR ÇIĞLIK ÇIĞLIĞAYDI


Siz yanan ağaçların dallarında yükeselen çığlığını ya da iniltilerini dudunuz mu hiç? Ya da o sıra yangının dışında kalan ağaçların kendi korkusunu yaşarken yanan ağaçlar anasıl çaresiz bakıştığını gördünüz mü?

Bugün; kış günü karlı Sürmene ormanı haberi bilgisi önüme düşeli beri sersem gibiyim.

O sersemlikle uyumuşum. Az önce telefon çaldı. Kızımın çığlık gibi sesi geldi. Onlar şu anda İstanbul’da. Önce şaşırıp korktum. “Geldiniz mi kızım? Kapıyı açayım dedim.” Onun şaşkın çığlıkla “baba iyimisin? Hangi kapıyı açacaksın?” diye sorusunda yaşadığım şaşkınlığımı anladım; düzeltmeye çalıştım.

Sürekli hasta olduğum için kızım ‘bana bir şey dolu’ sanan tepkisini ablasına anlatmaya çalışırken zor zahmet onlara ‘iyi olduğumu; uyku sersemliğiyle olduğunu zor bela anlattım. En kısa zamanda geleceklerini söyleyip telefonu kapatırken ablasıyla birlikte benim hasta olduğumu görüşünde birleştiğini fark ettim.

Az önce tekrar açıp yaşadığım şaşkınlığı burada anlatmaya çalıştım.

Neyse diyeceğim o değil; telefon çaldığı sırada uykumda yanan yeşil dalların çığlıkçığlığa olduğu ve ağaçların iniltisi yanmayan kesimdeki ağaçların korku ve şaşkınlık içinde çaresizliği gözümün önündeydi.

O sıra çocukluğumda görüp duyduklarımdı bunlar.

Çok küçükken heveslenmiş orman işçisi olarak ağaç diken ekipte çalışmıştım. Çok küçük olduğum için ağaçların dikileceği banketi kazamayacağımı düşünen ve beni hatır için çalıştıran oradaki yetkili tarafından işçilere su taşıma ve yangıncılara yardımla görevlendirilmiştim.

“Yangıcı da neymiş?” derseniz anlatayıım.

Ağaçların dikileceği alandaki küçük maki ve ağaçcıkları kontrollü yakarak dikim için yer açanlara yangıncı denir.

Onlar fazla gelen o yeşillikleri kesici aletlerle keser; ormana zarar vermeyecek bir kenara yığar ve kontrollü olarak yakardı. Ben de o sıra dalların toplanmasında onlara yardım ederken o yeşil dalların ve küçük ağaçlıkların yanışını izlerdim.

Çocuğum tabi. Bana oyun gibi gelirdi bu. Büyük işçiler o yeşilliklere yanarken “şuna bak. Dalladaki sesi duyuyormun. Sanki ağlıyor gibiler. Şuna bak; şuna bak” diye birbirine gösterirken ben şaşkınlık içinde o sesleri duymaya çalışırdım. O sıra yangıncılar biraz iledeki büyük ağaçlara “korkmayın dayım. Sizi yakmecez. Biz bunu görev diye yapıyoz” diye seslendiğinde gözüm ilerideki yakmayacağımız ağaçların bize tarafa olan dallarının “aman bizi yakmayın” diyen şaşkınlık ve korku içinde büzülme görüntüsüne takılırdı.

Çok küçükken gördüğüm bu manzaralar ve o sesler nerede bir orman yangını olduğunu duysam hep beynimde uçuşur. Yanan ormanda gelişi güzel yanan ve yangın devam ettikçe yanma tehlikesi içindeki ağaçların iniltisini duyarken; korkusu gözümün önüme gelir.

Yeşil dalların tısılayıp kıvrılırıp ateşe teslim olurken çıkardığı ses gerçek bir inilti gibidir. Ateşin tesiriyle yeşil ağaçcıkların içinde çıkan su ‘sanki’ göz yaşı damlaları gibi birikirdi dalların ucunda ve ‘sanki’ yangını sördürmek ister gibi ateşin üstüne düşerdi çaresizliğini bilerek.

Tabi ne kadar dikkat edilse de; o küçük yangının çıktığı yerde küçük orman hayvanları keler, karınca ve böcekler kalırdı yangının içinde ve oradan yeni çığlıklar yükselirdi.

Az önce kızımın telefonu çaldığında böyle bir kabus yaşıyordum. Şimdi yazarken aklımda uçuşan o kabus görüntülerine bakınca; size diyeceğim orman yangınları sırasında gerçekten bir katliam yaşandığıdır.

Yanan ağaçlar ve bütün canlılar o sıra bir cehennemi yaşar adeta ve çok çaresizlerdir. Tıpkı geçtiğimiz gün Işid’in kaçırıp yaktığı askerlerin videolarında görünen yanarken çığlığı ve çaresizliği gibi.

Ve ‘bana göre’ özellikle onların yanmasına rant için göz yumanların hepsi taammüden toplu katliam yapan katillerdir. Orman açmak için çalışan yangıncılar da cinayet şebekelerinin kiralık katilleri gibi gelir bana. O ağaçların; yanan ormanda kül olmuş küçük büyük canlıların vebali nesiller boyu hep boyunlarında olacaktır onların.

Artık bu kadar yazabiliyorum. Yazamadıklarım o katiller içimden kükreyen ve beni de adeta hayvanlaştıran öfke ve küfürler.

Bugünkü Sürmene orman yangını bana böyle bir gün yaşattı. Paylaşmak istedim.






2 yorum:

  1. Hem okudum hem ağladım. Çok canım acıdı...Burgazada'da 2003 yılında adanın yarısı yanmış. Sağ kurtulan ağaçların yalnızlığı ve yangında duydukları korkuyu yüreğimde hissediyorum. Çığlıklarını hissediyorum ve azap duyuyorum. Yazınızı okuyunca duygularımı ifade etmek istedim.

    YanıtlaSil
  2. Keşke gerçekten olmasa da, hep rüyada görsek yangınlarını... Yangın sadece o görünen ağaçları değil, börtü böcek pek çok canlının da canını alıyor. Orman köylüleri de yokluğa, yoksuluğa neden olan sanki ormanmış gibi, ormanları yakıyor...

    YanıtlaSil