9 Kasım 2016 Çarşamba

10 KASIM'DA MUSTAFA kEMAL ATATÜRK'Ü DOĞRU ANLAYARAK ANMAK



Merhaba; 10 Kasım Kurtuluş Savaşımızı örgütleyen ve başkomutanı olan Cumhuriyetin kurucu önderi Mustafa Kemal Atatürk’ün ölüm yıl dönümü.

Millet Mekteplerinden Köy Enstitülerine Ötekilerin Hikayesi başlıklı bir uzun öykü paylaşıyorum.

O öyküde yazdıklarım gerçek yaşam öykülerinden öğrendiğim anekdotların hikaye olarak kurgulanmasıdır.

Orada anlatmak istediğim Cumhuriyetin kuruluşu sırasında Latin Alfabeleriyle eğitimden, medeni kanuna kadar çağdaş laik cumhuriyetin kurumlaşmasında yaşanan gerçeklerdir. Orada eleştirilen bize ait olmayan çarşaf giyilmesi yine bize ait olmayan ‘yunanlılardan alınmış’ fes ve ‘Araplardan alınmış’ sarık benzeri başlıklardı.

Biliyorsunuz üniversitelere kız öğrencilerin başörtülü girip girmemesi üzerine sert bir türban tartışması yaşandı. Kendini "laik" veya "Atatürkçü" diye tanımlayanlar küt bir laiklik anlayışıyla cumhuriyetin değerlerinin savunulmasını başörtüsü tartışmasına indirgedi.

1923 lerden bu yana dini siyasetin merkezine koymak isteyenlerin bugünkü siyasi temsilcileri bu türban konusunu çok iyi kullandı. Türban veya başörtüsü denen kadınların başına geçirdiği şeyi çok iyi siyasi malzeme yaptılar. Sürekli türban üzerinden din ticareti yaptılar ve bunda çok da başarılı oldular.

Oysa çağdaş laiklik kişisel özgürlüklerin korumasını ilke edinmiştir. Yani kişinin ‘kılığını kıyafetini, inancını nerede, nasıl yaşadığına? Kendisine nasıl bir yaşam seçtiğine?’ karışmaz.

Örneğin laikliğin merkezi olan Fransa bu konuda kimsenin kılık kıyafetine veya inancı gereği taktığı, giydiği şeye, inancını nerede nasıl yaşadığına hiç karışmıyor.

Fransa'da laiklik adına kişisel özgürlüğün tek müdahale edildiği yer kamu alanı. Yani kamuya hizmet verenlerin siyasi ve dini kimliklerini gösteren işaretleri kesinlikle yasaklıyor. Yani Laikliğin sınırı orası… Kamuya hizmet verdiği alan…

Fransa'da bir hakim, doktor, öğretmen, hakim  vb. kamuda hizmet verenler boyunlarında hac işareti taşıyan kolye takamaz, erkekler başlarına kipa giyemez veya başka bir şeyle inancını, siyasi görüşünü ifade edemez ve yine kadınlar dini kimliklerini ifade eden kıyafet giyemez. Yani Fransa'da bir okulda Rahibe kıyafetiyle veya Türban veya çarşafla öğretmenlik yapılamaz.

Biz her şeyi yarım yamalak bildiğimiz için "körün bir şeyi tutup, ne olduğunu bilmeden sımsıkı sarılması gibi" laikliği de küt yalnız üniversitede başörtüsü yasağıyla sınırlandırınca yaşamın dini inanca göre yeniden yapılandırılmasını isteyen siyasi anlayış bunu çok iyi kullandı.

Gelinen nokta Türkiye Cumhuriyeti için her ne kadar 'laik cumhuriyet" dense de yaşama baktığımız zaman görünen manzara kadınlar ve erkekler kamuya hizmet veren her alanda dini kimliklerini aleni belli eden kıyafetler giyebiliyorlar. Onun ötesinde eğitimin laik olduğu iddia edilmesine rağmen Diyanet İşleri bünyesinde kurulan Hizmet İşleri Genel Müdürlüğü tarafından çocuklara ana okuldan itibaren Kuran kursu verilebiliyor. Okullarda 'insanların inançları hiçe sayılarak' herkese din dersleri verilebiliyor.

Buradan bakınca Mustafa Kemal Atatürk’ün laik çağdaş toplum mücadelesi daha doğru anlaşılabilir.

Mustafa Kemal Atatürk kurtuluş savaşından itibaren on sekiz yıllık ömründe hedefi olan Osmanlı ahalisinden bir millet çıkarma ve bu milleti çağdaş laikliği benimsemiş toplumsal kavuşturmada özellikle eğitim alanında mucize denecek bir başarıya imza attı. Dünyada hiçbir örneği olmayan; Danimarka’da benzer nitelikteki Millet Mektepleriyle toplumda bir aydınlık yaratmayı hedefledi.

O süreci eleştirel bakan çok kişi var. Kimi eleştirilerinde mutlaka haklılar. Her toplum gibi Türkiye Halkı da kendi gerçeğiyle yüzleşmek zorunda… Olan hataları inkarın hiç faydası yoktur. Ancak Mustafa Kemal Atatürk’ü anlamak için o dönemin koşullarından bakarak anlamaya çalışmak doğru olandır. O zaman görülecektir ki; kimi yanlış görülen şeyler o sürecin içinde olağan hallerdir.

Yukarıda da yazdım 1919 dan vefatına geçen süre on sekiz yıldır. Bunun 1926 ya geçen süreci kurtuluş savaşı, cumhuriyetin ilanı ve kurulan cumhuriyete bir kimlik kazandırmak, bir hedef belirlemekle geçti.

Geri kalan on iki yılı cumhuriyetin kuruluşunda hedef aldığı topluma bir ulusal kimlik kazandırıp o kimlikle laikliği benimsemiş çağdaş cumhuriyet mücadelesi için geçti. 

Yani diyeceğim bugün Mustafa Kemal Atatürk’ü eleştirenlerin bu gerçeği bildikten sonra eleştiriye yönelmelidir.

Buradan; dilerim bugün kendini “Kemalist, Atatürkçü olarak tanımlayanlar’ veya ‘kendileri sanki çok matahmış gibi’ onları “Kemalist, Ulusalcı” diye küçümseyen solcular, sosyalist, komünistler, ‘aydınlar’ bugün Mustafa Kemal ölüm yıl dönümünde anılırken; onun kurduğu cumhuriyeti, cumhuriyetin kuruluşundaki iktidar mücadelesini kendi gerçeğine bakarak çok iyi analiz ederler.

Ancak o iktidar mücadelesinin niteliğini doğru kavrayabilirsek Mustafa Kemal Atatürk’ü ve bugün siyaseten yaşananları doğrulayabiliriz.

Yoksa kadınların başındaki türbana bakıp onları aşağılayanlar, insanların inançlarını ve inançlarını yaşamalarını küçümseyenler sadece kendi geleceklerini karartan bir siyasetin değirmenine su taşımaktan başka bir şey yapmamış olurlar.

10 Kasım’da Kuruluş Savaşımızın önderi, laik çağdaş cumhuriyetin kurucusunu saygıyla anarken, Onun Millet Mektepleriyle toplumsal aydınlanmanın fişeğini atan başöğretmenimiz olduğunu unutmamak gerekir.

 Atatürk’ün yıl dönümünde  laik çağdaş yaşam biçimini savunan kendine “Atatürkçü, Kemalist” diyenlere ve onları küçümseyerek kendilerini aydın ve solcu olduklarını kanıtlamaya kalkanlara kısa bir hatırlatma yapmak istedim.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder