Bir yıl önce Rus uçağının 17 saniyelik sınır ihlali yaptı diye düşürülmesi sonrası 25 Kasım 2015 tarihinde Radikal bloda aşağıdaki yazıyı yazmıştım.
Bugün Cumhuriyet'te Rus dişlerinden "Türkiye uçağımızın düşürülmesinden bir yıl sonra gerekli dersleri aldı" biçiminde açıklamasını okuyunca o yazıyı burada tekrar paylaşmayı düşündüm.
Belki unutulmuştur. Uçak düşürülme olayı hemen sonrasında Rusya'nın Türkiye'ye savaş açma dahili her olasılığı masaya yatırdığı; hatta hemen savaş açmamanın pişmanlığını yaşadığı o sıra haber olmuştu. 17 saniyelik bahanenin faturası Türkiye'ye ekonomik yönden oldukça pahalıya mal oldu. Ama sanırım Rusya hala o olayın acısını işinde yaşıyor. Dün medyada Suriye uçağının Türk birliklerine havadan bombardımanın gerisinde Rusya'nın olacağı yorumları çokça yapıldı. En son Rus dış işlerinden yapılan açıklama bu yorumlara haklılık kazandırıyor gibiydi.
İktidar sonrada o olayın pişmanlığı çokça yaşadı. En son 15 Temmuz darbe girişimi sonrası o saldırının gerisinde de Feto terör örgütü olabileceği yorumları yapıldı. En son dün Cumhurbaşkanının kendi partisi içine ağır eleştiriler yöneltirken "söylenecek çok söz var; ama şimdi zamanı" değil anlamında sözler sarf etmişti.
Ben aşağıdaki yazıda dış politikanın iç politikaya malzeme yapılmasının yanlışlarına işaret etmiştim; ama görünen iktidar dış politikasını iç politikaya malzeme etme alışkanlığını sürdürecek. Umarım bu politikanın faturası "17 saniyelik sınırı ihlal etti diye" Rus uçağının düşürülmesi sonrası ödenen fatura gibi ucuz olur. Ancak görünen dış politikada her gün yeni bir hata; ekonomik sıkıntılardaki dikkati dış politika ataklarıyla dağıtma alışkanlığı devam ederse bu pek öyle olmayacak gibi.
Neyse. aşağıda 25 Kasım 2015 tarihindeki yazım bugün aynı kaygıları işaret ediyor.
25.11.2015 07:46:35
Merhaba; dün hükümet kurulmasıyla
ilgili kabineden kimler yer alacağına dair açıklama beklerken Rusya uçağının
angajman kuralları gereği düşürüldüğü haberleri medyaya düştü.
Alışıldığı üzere hemen emekli
askeri uzmanlar ekranlarda bu konuda gelişmeleri yorumlamaya başladı. Olayların
gelişim sürecinde Ankara’da cumhurbaşkanı ve başbakanlık görevi alan Davutoğlu
‘cumhurbaşkanının daha önce açıkladığı gibi senkronizasyonu sağlanmış’
hükümette kimlerin görev aldığını açıklandı.
Yanlış bir tanım olmazsa hükümet
için senkronizasyonu sağlanmış bu yeni hükümet için Erdoğanoğlu hükümeti dense
çok yadırganıcı olmaz. Nitekim kabine açıklandıktan sonra yapılan yorumlarda bu
nitelikteydi. Yani belli konularda ortak mutabakat sağlanmış bir hükümet, bir
parti içi koalisyon. Köşe başlarındaki bakanlık dağılımına bakınca perçini
sağlam bir koalisyon olduğu anlaşılıyor.
Buradan bakınca parti muhalefetin
sıkıştırdığı Bahçeli’nin hükümet kurma konusundaki gecikmelere bakıp ‘parti
“AKP parçalanabilir” açıklamaları bana züğürt tesellisi gibi geldi.
Benim dileğim ülkenin özellikle
iç sorunlarımız ‘ekonomiden, Kürt sorunlarına kadar’ sağlıklı çözümler
üretilirken dış politikada süratle Ortadoğu yangınından uzaklaşılması; ama
görünen son gelişmelerle özellikle dış politikada boş hayal peşindeyim.
Çünkü Türkiye gırtlağına kadar
çoktan Ortadoğu batağına batmış. Rusya devlet başkanı Putin’in G 20 zirvesinde
işaret ettiği ülkelerin başında anlaşılan Türkiye geliyor.
Bilindiği gibi Rusya son günlerde
saldırılarını Türkiye sınırına yöneltti ve ‘sanırım Türkiye ile ikili
anlaşmasına güvenip’ Lazkiye’deki varlığını güvence altına almak için Türkmen
dağının Lazkiye’ye bakan yamaçlarında temizlik harekatına girişti.
O sıra nasıl olduysa ‘Türkiye’nin
Nato’ya verdiği mektupta 17 saniyelik ihlal olduğunu yazmış’ Rus uçağı bizim
angajman kurallarını ihlal etti diye düşürüldü.
Bunu olağan gelişme olarak; yani
bir ülkenin hava sahasını koruma tepkisi algılamak sanırım şu sıra olanaksız.
Çünkü Putin’in son yaptığı
açıklamada “sırtımızdan vurulduk” demesine bakınca; anlaşılan iki ülke arasında
son siyasi görüşmeler gereği anlaştığını düşündüğü Türkiye’den angajman
kurallarını ihlal gerekçesiyle kontra bir saldırı beklemiyordu.
Ancak olan oldu ve Türkiye
ekonomiden siyasete birçok konularda görüş birliği içinde olduğumuz bir ülkenin
uçağını ‘gerekçe ne olursa olsun’ düşürdü.
Sanırım konu BM'lere falan
götürülecek. Türkiye sırtını Nato’ya yaslayıp güvence sağlamaya çalışıyor. Ben
bu yazıyı yazarken Radikal haberde önemli gelişme haberleri vardı. Bunların
içinde en dikkatimi çeken Türk yetkililerin iki Rus pilotun muhalifler elinde
olduğu ve onların oradan alınmaya çalışıldığıyla ilgiliydi. Yine Radikal’deki
başka bir habere göre Rusya bu uçak düşürmeye karşı; olası yeni durumlar için
önlemler içiren bir paket hazırlıyormuş.
Yine Radikal’de ABD'den gelen “bu
Rusya Türkiye arasında bir durum” açıklamasından anlaşılan Türkiye’nin
güvendiği dağlara kar yağıyor gibi. Belki ABD Türkiye’nin bu son gelişmeyle
Rusya’yla zıtlaşması sonucu temelli kendine muhtaç olmasını bir şekilde kazanca
çevirme hesaplarında.
Suriye’de bu durumu fırsata
çevirip Türkiye’ye karşı hıncını alır gibi Rus uçağının düşürülmesinin
Türkiye’nin teröristlerle işbirliğini açığa çıkardığını yönünde açıklama
yapmış.
Bu arada Suriye konusu olmak
üzere ikili ilişkileri masaya yatırmak için gelen Lavrov ziyaretini iptal
etmiş.
Dün Lavrov’un ziyareti nedeniyle
blokta yazıp paylaştığım yazıda olduğu gibi Rusya’nın dış politikası çok uzun
vadeli taktik hedefler içerir ve içinde birçok strateji barındırır. Yani bu
‘Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi gibi öngörü bu stratejiler içinde
var mıydı?’ dersek Putin’in “arkadan vurulduk açıklaması sanki Rusya’nın hiçbir
koşulda Türkiye’den böyle saldırı beklemiyor gibi.
Yani buradan bakınca gelişmeler
hiç hoş değil. Çünkü son gelişmeler Erdoğan Davutoğlu ikilisinin yıllarca önce bizi
soktuğu Suriye batağı giderek genişleyip bizi içine yutma eğiliminde gibi.
Yani bu son 17 saniyelik sınır
ihlalinin sonundaki gelişmeyle bizim Suriye cehenneminin giriş kapısında
cehennem zebaniliğine soyunmuş Rusya ile dalaşma düşüncesi bile çok daha
ürkütücü.
Ayrıca yaklaşan kış aylarında
doğal gazımızı sağladığımız iki temel ülke Rusya ve onun doğal müttefiki
İran’la kritikleşen ilişkilerin olası zararlarını ‘zaten ekonomide sıkıntı had
safhaya çıkmışken’ zor kaldırırız.
Gerçi Rusya “doğal gazı kesme
gibi düşüncesi olmadığını” söyledi. Tv'ye çıkan uzmanlar da aynı görüşte; ama
Rusya bu. “Dokuz düşünüp sonra adım atılması gereken bir ülke” Putin buz gibi
suratıyla yaptığı açıklamada Türkiye’nin hayrına bir düşüncesi olmadığını
imajını veriyordu.
Bizim cumhurbaşkanı uçak
düşürmeyi yine iç politika malzemesi yaparken konuşmasında MHP nin kendilerine
yönelik Bayırbucak Türkmenleri için eleştirilerine cevap olarak ‘sanki’ “biz
onlar için savaşı bile göze alırız” havasındaydı.
Yeni kurulan kabine yeni olmakla
birlikte birçok önemli bakanlık Erdoğan’ın Davutoğlu’na devrettiği gibi bir
özellik gösteriyor. Onun için bu yeni hükümet için hiç kimse “durun bakalım
kabine üyeleri bir yerlerine alışsın” diyemez.
Cumhurbaşkanının son G 20 zirvesi
öncesi Suriye konusunda “A-B-C-D gibi bir çok planımız var” demişti.
Umarım Cumhurbaşkanı Davutoğlu
ikilisi boka bulaşan A planının yerine diğer planlarını süratle devreye
sokarlar.
Yoksa sonunda kendimiz
uygun adım Suriye cehennemine dalacağız.
Burada 11 Kasım Tarihinde Suriye
konusuyla ilgi yazdıklarımdan konuyla ilgili kısmını aşağıda yazdım.
O günkü yazım “O gün Radikal'de
okuduğum Murat Yetkin'in "İran Suriye'de neden işbirliği öneriyor?"
başlıklı yazıda İran'ın Ankara Büyükelçisi ile yaptığı görüşmeyi anlatıyor. O
görüşmede İran'ın Ankara Büyükelçisi “1990'da Ekim devriminin geçit resmini
izledikten 23 gün sonra
Sovyetlerin devrildiğini gördüğünü” söylüyor.
Sonra İran devrimine atfen de
istihbaratın 'her şeyin normal olduğunu; yani ordunun gücünün aynen devam
ettiğini ve pazaryerinde; yani İran'daki Kapalıçarşıda bir hareket' yok diye
rapor ettiğinin hemen ertesinde İran devriminin olduğunu söyleyip; devamla
'ulusal savaşlar bölgesel savaşlara dönüşüyor; Mısır, Irak ve Suriye'de
olanların başka ülkelerde olamayacağının garantisi yok. Onun için Suriye
konusunda İran ve Türkiye'nin işbirliği gerekiyor' şeklinde ifade ettiği
düşüncesini yukarıda benim yazdıklarımla birleştirince sanırım yazdıklarım ve
yazının başlığı daha iyi anlaşılacaktır.
Yani bu konularda yazmak kuşkusuz
dış politika konusunda çok deneyimli kişilere düşer; ancak bir yurttaş olarak
ben de Radikal'de ABD dışişleri bakanının CNN'deki 'Obama'nın Esad'ın
devrilmesiyle Işid'le savaşı bir değerlendiriyor' şeklindeki açıklamayı
yalanladığını ve Murat Yetkin'in İran'ın Anlara Büyükelçisi ile röportajını
okuyunca konuyla ilgili düşündüklerimi yazdım. Hepsi bu” diye bitiyordu.
O günden bu güne yaşananlara
bakınca önümüzdeki süreçte hiçbir gelişme için “olmaz öyle şey” diyemeyeceğiz
sanırım. Yani Türkiye’nin Suriye’de Rusya’yla karşı karşıya kalacağı durumdaki
gelişmeler için.
O yazıda İran Büyükelçisinin
verdiği örneklere bakarak “bilmiyorum çok mu abartıyorum?; ‘olası’ bir üçüncü
dünya savaşının da böyle eften püften şeyler sonucu çıkma ihtimali bile insanın
tüylerini diken ediyor.”
Bugün sabah kalkınca blogunda
yazdığım için öncelikle bakmayı itiyat edindiğim Radikal internet sayfasında
kıdemli yazarların yazılarda gezindim.
Ezgi Başaran “Rus jetini düşürdük
ne olacak şimdi?” başlığıyla olayların gelişimini sorgulamayı düşünmüş.
Yazısında başlıktaki soruyu açarak geçmişten bu yana neler olduğunda
gezindikten sonra yazısını “Türkiye’nin Suriye üstündeki inisiyatifi Rusya’nın
dahil olmasıyla son derece daralmıştı. ABD ve Rusya’nın sürtüşmesi
Türkiye’ye bir alan açabilecekti. Amma velakin bu ihtimalin kuvveti artık Rus
jeti olayını ABD’nin nasıl yorumlayacağına daha doğrusu yorumlamak isteyeceğine
bağlı.” Diye bitirmiş.
Orada Rus pilotlarının birinin
kanlar içinde cesedi yerde yatarken Lazkiye aksanıyla konuşan El Nusra militanı
olan birinin tekbirle nara atan görüntülerinin Rusya’nın bundan sonra atacağı
adımda etkili olacağını yazıyor
Yazısının genel havası benim
yukarıda ifade ettiği kaygıları taşıyor gibi.
Burada Ezgi Başaran’ın “burada
Rus jet olayını nasıl yorumlayacağı” sorusunun cevabı Radikal’de ABD'nin “bu
Rusya ve Türkiye’nin sorunudur” başlığıyla bir haber vardı.
Burada benim düşüncem ABD
Rusya’yla dalaşmış bir Türkiye’nin daha işine geleceğini düşündüğünü sanıyorum.
Yani yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş gibiyiz.
Neyse Serkan Demirtaş yazısına
“Türkiye Putin’in anladığı dilden konuştu” diye başlık atınca hamaset kokan
yazısını okuma gereği duymadım.
Fehim Taştekin yazısına Serkan
Demirkan’ın aksine “Rusya’ya verilen kritik koz” diye başlık atarken; yukarıda
yazısından alıntı yaptığım Murat Yetkin de “Türkiye Rusya’nın blöfünü görünce”
başlığıyla yazısını yazmış. Cengiz Çandar hep olduğu gibi Çandar soyadına layık
olarak olayın geçmiş tarihte izlerini ararcasına “19. Yüz yıla geri dönüş”
demiş. Burada kastı umarım 93 Harbi değildir.
Neyse; Radikal’de yazarlar
yukarıda yazdığım başlıklarla yazdıkları yazılarında başlıktaki sunuma uygun
analizler yapmışlar. Meraklı olalar Radikal’e girer yazılarının tamamını okur.
Bu arada haber sayfasında
ziyaretini iptal eden Lavrov yurttaşlarına Türkiye’ye gitmemeleri için
uyarırken Türkiye’nin terörist kimliğinin Mısır’la aynı seviyede olduğunu
söylemiş.
Sanırım burada AKP'nin
politikasının Mısır’daki Müslüman Kardeşler Örgütünün politikasına denk
düştüğünü söylemek istemiş.
Biliyorsunuz Müslüman
Kardeşler ABD ile ilişkileri biraz düzeltmiş ve terör örgütleri listesinden
adını sildirmişti. O sıra Mursi’yle Mısır'da iktidara bile gelmişti. ABD
Mursi’den beklediğini bulamayacağını anlayınca el altından Sisi’yi destekleyip
Mursi’yi devirtmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu sebeple; yani
Mursi'nin bir askeri darbeyle devrilmesini protesto için o sıra Mısır Büyük
Elçimizi bile çekmiş ve Sisi hükümetini tanımadığını ilan etmişti.
Yani Mısır'daki Mursi'nin
devrilmesi bizim cumhurbaşkanımız için nazik bir konu "içinde bir yara
sanki".
Yılların deneyimli Rus Dış
İşleri Bakanının burayı dokunarak kışkırtıcı ifadelerle Türkiye'ye
yüklenmesi de gerilen ilişkilerin düzelmesinin kolay olmayacağını gösteriyor.
Yani bu uzun yazının sonunda
ben yine bir yıl önce Radikal’den Murat Yetkin’e röportaj veren İran Dış İşleri
Bakanının Sovyetlerin yıkılışı ve İran devriminin oluşu sırasında verdiği
örneklerdeyim.
Yani “yarın ne olacağı?”
endişesinin şu sıra bizim için geçerli olduğunu düşünüyor ve yazımın
başlığındaki “17 saniyelik tehlikenin boyutlarının tarif edilemeyeceği bir
sürece girdik” endişesini taşıyorum.
Onun için Türkiye’nin bu Suriye
politikasını köklü şekilde gözden geçirip ve bu yangının Türkiye’yi yalayıp
yutma olasılığından bir şekilde sıyrılmayı becermesini diliyorum.
Çünkü etnik kimlik üzerinden
yaşanan çatışmalardan sonra 'son gelişmelerle' bir de Hatay'ın demografik
yapısının nazikliği nedeniyle inanç üzerinden kavga başlaması
olasılığı Türkiye'nin barış içinde geleceğinin selameti
açısından cidden çok nazik bir konu. Yani bu konuda o bölgede gerekli
önlemlerin öncelikle alınmış olması gerekir
Burada bir sözüm de muhalefete.
Parti içi iktidar kafası
mücadelesi kavgalarına gömdükleri kafalarını lütfedip kaldırıp bu
gelişmelere karşı iktidarın yanında onunla sağlıklı çözümlerde buluşarak
güçbirliği içinde olmaya odaklansınlar.
Eğer gelişmeler yukarıda ifade
ettiğim endişeleri doğrulayacak yöne evrilirse “emin olsunlar;
sonunda elde parti içi kavgalara gömüldükleri partiler gereksiz hale gelecek.
Çünkü Suriye batağına gırtlağına kadar gömülmüş Türkiye’den geriye yönetmek
için pek bir şey kalmayacak.”
Konunun önemi nedeniyle yazım
buraya kadar uzadı. Yurttaş sorumluluğu içinde dünden beri dış politik
dünyamızdaki gelişmeyi merak edip yazımı buraya kadar okuma lütfunda
bulunanlara buradan kocaman bir MERHABA
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder