25 Kasım 2016 Cuma

17 SANİYELİK İHLAL DİYE DÜŞÜRÜLEN RUS UÇAĞININ BİR YIL SONRASI


Bir yıl önce Rus uçağının 17 saniyelik sınır ihlali yaptı diye düşürülmesi sonrası  25 Kasım 2015 tarihinde Radikal bloda aşağıdaki yazıyı yazmıştım.

Bugün Cumhuriyet'te Rus dişlerinden "Türkiye uçağımızın düşürülmesinden bir yıl sonra gerekli dersleri aldı" biçiminde açıklamasını okuyunca o yazıyı burada tekrar paylaşmayı düşündüm.

Belki unutulmuştur. Uçak düşürülme olayı hemen sonrasında Rusya'nın Türkiye'ye savaş açma dahili her olasılığı masaya yatırdığı; hatta hemen savaş açmamanın pişmanlığını yaşadığı o sıra haber olmuştu. 17 saniyelik bahanenin faturası Türkiye'ye ekonomik yönden oldukça pahalıya mal oldu. Ama sanırım Rusya hala o olayın acısını işinde yaşıyor. Dün medyada Suriye uçağının Türk birliklerine havadan bombardımanın gerisinde Rusya'nın olacağı yorumları çokça yapıldı. En son Rus dış işlerinden yapılan açıklama bu yorumlara haklılık kazandırıyor gibiydi.

İktidar sonrada o olayın pişmanlığı çokça yaşadı. En son 15 Temmuz darbe girişimi sonrası o saldırının gerisinde de Feto terör örgütü olabileceği yorumları yapıldı. En son dün Cumhurbaşkanının kendi partisi içine ağır eleştiriler yöneltirken "söylenecek çok söz var; ama şimdi zamanı" değil anlamında sözler sarf etmişti.

Ben aşağıdaki yazıda dış politikanın iç politikaya malzeme yapılmasının yanlışlarına işaret etmiştim; ama görünen iktidar dış politikasını iç politikaya malzeme etme alışkanlığını sürdürecek. Umarım bu politikanın faturası "17 saniyelik sınırı ihlal etti diye" Rus uçağının düşürülmesi sonrası ödenen fatura gibi ucuz olur. Ancak görünen dış politikada her gün yeni bir hata; ekonomik sıkıntılardaki dikkati dış politika ataklarıyla dağıtma alışkanlığı devam ederse bu pek öyle olmayacak gibi.

Neyse. aşağıda 25 Kasım 2015 tarihindeki yazım bugün aynı kaygıları işaret ediyor.

25.11.2015 07:46:35
A+ A-

Merhaba; dün hükümet kurulmasıyla ilgili kabineden kimler yer alacağına dair açıklama beklerken Rusya uçağının angajman kuralları gereği düşürüldüğü haberleri medyaya düştü.

Alışıldığı üzere hemen emekli askeri uzmanlar ekranlarda bu konuda gelişmeleri yorumlamaya başladı. Olayların gelişim sürecinde Ankara’da cumhurbaşkanı ve başbakanlık görevi alan Davutoğlu ‘cumhurbaşkanının daha önce açıkladığı gibi senkronizasyonu sağlanmış’ hükümette kimlerin görev aldığını açıklandı.

Yanlış bir tanım olmazsa hükümet için senkronizasyonu sağlanmış bu yeni hükümet için Erdoğanoğlu hükümeti dense çok yadırganıcı olmaz. Nitekim kabine açıklandıktan sonra yapılan yorumlarda bu nitelikteydi. Yani belli konularda ortak mutabakat sağlanmış bir hükümet, bir parti içi koalisyon. Köşe başlarındaki bakanlık dağılımına bakınca perçini sağlam bir koalisyon olduğu anlaşılıyor.
Buradan bakınca parti muhalefetin sıkıştırdığı Bahçeli’nin hükümet kurma konusundaki gecikmelere bakıp ‘parti “AKP parçalanabilir” açıklamaları bana züğürt tesellisi gibi geldi.

Benim dileğim ülkenin özellikle iç sorunlarımız  ‘ekonomiden, Kürt sorunlarına kadar’ sağlıklı çözümler üretilirken dış politikada süratle Ortadoğu yangınından uzaklaşılması; ama görünen son gelişmelerle özellikle dış politikada boş hayal peşindeyim.

Çünkü Türkiye gırtlağına kadar çoktan Ortadoğu batağına batmış. Rusya devlet başkanı Putin’in G 20 zirvesinde işaret ettiği ülkelerin başında anlaşılan Türkiye geliyor.

Bilindiği gibi Rusya son günlerde saldırılarını Türkiye sınırına yöneltti ve ‘sanırım Türkiye ile ikili anlaşmasına güvenip’ Lazkiye’deki varlığını güvence altına almak için Türkmen dağının Lazkiye’ye bakan yamaçlarında temizlik harekatına girişti.

O sıra nasıl olduysa ‘Türkiye’nin Nato’ya verdiği mektupta 17 saniyelik ihlal olduğunu yazmış’ Rus uçağı bizim angajman kurallarını ihlal etti diye düşürüldü.

Bunu olağan gelişme olarak; yani bir ülkenin hava sahasını koruma tepkisi algılamak sanırım şu sıra olanaksız.

Çünkü Putin’in son yaptığı açıklamada “sırtımızdan vurulduk” demesine bakınca; anlaşılan iki ülke arasında son siyasi görüşmeler gereği anlaştığını düşündüğü Türkiye’den angajman kurallarını ihlal gerekçesiyle kontra bir saldırı beklemiyordu.

Ancak olan oldu ve Türkiye ekonomiden siyasete birçok konularda görüş birliği içinde olduğumuz bir ülkenin uçağını ‘gerekçe ne olursa olsun’ düşürdü.

Sanırım konu BM'lere falan götürülecek. Türkiye sırtını Nato’ya yaslayıp güvence sağlamaya çalışıyor. Ben bu yazıyı yazarken Radikal haberde önemli gelişme haberleri vardı. Bunların içinde en dikkatimi çeken Türk yetkililerin iki Rus pilotun muhalifler elinde olduğu ve onların oradan alınmaya çalışıldığıyla ilgiliydi. Yine Radikal’deki başka bir habere göre Rusya bu uçak düşürmeye karşı; olası yeni durumlar için önlemler içiren bir paket hazırlıyormuş.

Yine Radikal’de ABD'den gelen “bu Rusya Türkiye arasında bir durum” açıklamasından anlaşılan Türkiye’nin güvendiği dağlara kar yağıyor gibi. Belki ABD Türkiye’nin bu son gelişmeyle Rusya’yla zıtlaşması sonucu temelli kendine muhtaç olmasını bir şekilde kazanca çevirme hesaplarında.
Suriye’de bu durumu fırsata çevirip Türkiye’ye karşı hıncını alır gibi Rus uçağının düşürülmesinin Türkiye’nin teröristlerle işbirliğini açığa çıkardığını yönünde açıklama yapmış.

Bu arada Suriye konusu olmak üzere ikili ilişkileri masaya yatırmak için gelen Lavrov ziyaretini iptal etmiş.

Dün Lavrov’un ziyareti nedeniyle blokta yazıp paylaştığım yazıda olduğu gibi Rusya’nın dış politikası çok uzun vadeli taktik hedefler içerir ve içinde birçok strateji barındırır. Yani bu ‘Rus uçağının Türkiye tarafından düşürülmesi gibi öngörü bu stratejiler içinde var mıydı?’ dersek Putin’in “arkadan vurulduk açıklaması sanki Rusya’nın hiçbir koşulda Türkiye’den böyle saldırı beklemiyor gibi.

Yani buradan bakınca gelişmeler hiç hoş değil. Çünkü son gelişmeler Erdoğan Davutoğlu ikilisinin yıllarca önce bizi soktuğu Suriye batağı giderek genişleyip bizi içine yutma eğiliminde gibi.
Yani bu son 17 saniyelik sınır ihlalinin sonundaki gelişmeyle bizim Suriye cehenneminin giriş kapısında cehennem zebaniliğine soyunmuş Rusya ile dalaşma düşüncesi bile çok daha ürkütücü.
Ayrıca yaklaşan kış aylarında doğal gazımızı sağladığımız iki temel ülke Rusya ve onun doğal müttefiki İran’la kritikleşen ilişkilerin olası zararlarını ‘zaten ekonomide sıkıntı had safhaya çıkmışken’ zor kaldırırız.

Gerçi Rusya “doğal gazı kesme gibi düşüncesi olmadığını” söyledi. Tv'ye çıkan uzmanlar da aynı görüşte; ama Rusya bu. “Dokuz düşünüp sonra adım atılması gereken bir ülke” Putin buz gibi suratıyla yaptığı açıklamada Türkiye’nin hayrına bir düşüncesi olmadığını imajını veriyordu.

Bizim cumhurbaşkanı uçak düşürmeyi yine iç politika malzemesi yaparken konuşmasında MHP nin kendilerine yönelik Bayırbucak Türkmenleri için eleştirilerine cevap olarak ‘sanki’ “biz onlar için savaşı bile göze alırız” havasındaydı.

Yeni kurulan kabine yeni olmakla birlikte birçok önemli bakanlık Erdoğan’ın Davutoğlu’na devrettiği gibi bir özellik gösteriyor. Onun için bu yeni hükümet için hiç kimse “durun bakalım kabine üyeleri bir yerlerine alışsın” diyemez.

Cumhurbaşkanının son G 20 zirvesi öncesi Suriye konusunda “A-B-C-D gibi bir çok planımız var” demişti.

Umarım Cumhurbaşkanı Davutoğlu ikilisi boka bulaşan A planının yerine diğer planlarını süratle devreye sokarlar.
 Yoksa sonunda kendimiz uygun adım Suriye cehennemine dalacağız.

Burada 11 Kasım Tarihinde Suriye konusuyla ilgi yazdıklarımdan konuyla ilgili kısmını aşağıda yazdım.

O günkü yazım “O gün Radikal'de okuduğum Murat Yetkin'in "İran Suriye'de neden işbirliği öneriyor?" başlıklı yazıda İran'ın Ankara Büyükelçisi ile yaptığı görüşmeyi anlatıyor. O görüşmede İran'ın Ankara Büyükelçisi “1990'da Ekim devriminin geçit resmini izledikten 23 gün sonra 
Sovyetlerin devrildiğini gördüğünü” söylüyor.

Sonra İran devrimine atfen de istihbaratın 'her şeyin normal olduğunu; yani ordunun gücünün aynen devam ettiğini ve pazaryerinde; yani İran'daki Kapalıçarşıda bir hareket' yok diye rapor ettiğinin hemen ertesinde İran devriminin olduğunu söyleyip; devamla 'ulusal savaşlar bölgesel savaşlara dönüşüyor; Mısır, Irak ve Suriye'de olanların başka ülkelerde olamayacağının garantisi yok. Onun için Suriye konusunda İran ve Türkiye'nin işbirliği gerekiyor' şeklinde ifade ettiği düşüncesini yukarıda benim yazdıklarımla birleştirince sanırım yazdıklarım ve yazının başlığı daha iyi anlaşılacaktır.

Yani bu konularda yazmak kuşkusuz dış politika konusunda çok deneyimli kişilere düşer; ancak bir yurttaş olarak ben de Radikal'de ABD dışişleri bakanının CNN'deki 'Obama'nın Esad'ın devrilmesiyle Işid'le savaşı bir değerlendiriyor' şeklindeki açıklamayı yalanladığını ve Murat Yetkin'in İran'ın Anlara Büyükelçisi ile röportajını okuyunca konuyla ilgili düşündüklerimi yazdım. Hepsi bu” diye bitiyordu.

O günden bu güne yaşananlara bakınca önümüzdeki süreçte hiçbir gelişme için “olmaz öyle şey” diyemeyeceğiz sanırım. Yani Türkiye’nin Suriye’de Rusya’yla karşı karşıya kalacağı durumdaki gelişmeler için.

O yazıda İran Büyükelçisinin verdiği örneklere bakarak “bilmiyorum çok mu abartıyorum?; ‘olası’ bir üçüncü dünya savaşının da böyle eften püften şeyler sonucu çıkma ihtimali bile insanın tüylerini diken ediyor.”

Bugün sabah kalkınca blogunda yazdığım için öncelikle bakmayı itiyat edindiğim Radikal internet sayfasında kıdemli yazarların yazılarda gezindim.

Ezgi Başaran “Rus jetini düşürdük ne olacak şimdi?” başlığıyla olayların gelişimini sorgulamayı düşünmüş. Yazısında başlıktaki soruyu açarak geçmişten bu yana neler olduğunda gezindikten sonra yazısını “Türkiye’nin Suriye üstündeki inisiyatifi Rusya’nın dahil olmasıyla son derece daralmıştı. ABD ve Rusya’nın sürtüşmesi Türkiye’ye bir alan açabilecekti. Amma velakin bu ihtimalin kuvveti artık Rus jeti olayını ABD’nin nasıl yorumlayacağına daha doğrusu yorumlamak isteyeceğine bağlı.” Diye bitirmiş.

Orada Rus pilotlarının birinin kanlar içinde cesedi yerde yatarken Lazkiye aksanıyla konuşan El Nusra militanı olan birinin tekbirle nara atan görüntülerinin Rusya’nın bundan sonra atacağı adımda etkili olacağını yazıyor

Yazısının genel havası benim yukarıda ifade ettiği kaygıları taşıyor gibi.

Burada Ezgi Başaran’ın “burada Rus jet olayını nasıl yorumlayacağı” sorusunun cevabı Radikal’de ABD'nin “bu Rusya ve Türkiye’nin sorunudur” başlığıyla bir haber vardı.
Burada benim düşüncem ABD Rusya’yla dalaşmış bir Türkiye’nin daha işine geleceğini düşündüğünü sanıyorum. Yani yağmurdan kaçarken doluya tutulmuş gibiyiz.

Neyse Serkan Demirtaş yazısına “Türkiye Putin’in anladığı dilden konuştu” diye başlık atınca hamaset kokan yazısını okuma gereği duymadım.

Fehim Taştekin yazısına Serkan Demirkan’ın aksine “Rusya’ya verilen kritik koz” diye başlık atarken; yukarıda yazısından alıntı yaptığım Murat Yetkin de “Türkiye Rusya’nın blöfünü görünce” başlığıyla yazısını yazmış. Cengiz Çandar hep olduğu gibi Çandar soyadına layık olarak olayın geçmiş tarihte izlerini ararcasına “19. Yüz yıla geri dönüş” demiş. Burada kastı umarım 93 Harbi değildir.

Neyse; Radikal’de yazarlar yukarıda yazdığım başlıklarla yazdıkları yazılarında başlıktaki sunuma uygun analizler yapmışlar. Meraklı olalar Radikal’e girer yazılarının tamamını okur.
Bu arada haber sayfasında ziyaretini iptal eden Lavrov yurttaşlarına Türkiye’ye gitmemeleri için uyarırken Türkiye’nin terörist kimliğinin Mısır’la aynı seviyede olduğunu söylemiş.
Sanırım burada AKP'nin politikasının Mısır’daki Müslüman Kardeşler Örgütünün politikasına denk düştüğünü söylemek istemiş.

Biliyorsunuz Müslüman Kardeşler ABD ile ilişkileri biraz düzeltmiş ve terör örgütleri listesinden adını sildirmişti. O sıra Mursi’yle Mısır'da iktidara bile gelmişti. ABD Mursi’den beklediğini bulamayacağını anlayınca el altından Sisi’yi destekleyip Mursi’yi devirtmişti. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan bu sebeple; yani Mursi'nin bir askeri darbeyle devrilmesini protesto için o sıra Mısır Büyük Elçimizi bile çekmiş ve Sisi hükümetini tanımadığını ilan etmişti.

Yani Mısır'daki Mursi'nin devrilmesi bizim cumhurbaşkanımız için nazik bir konu "içinde bir yara sanki".

Yılların deneyimli Rus Dış İşleri Bakanının burayı dokunarak kışkırtıcı ifadelerle Türkiye'ye yüklenmesi de gerilen ilişkilerin düzelmesinin kolay olmayacağını gösteriyor.

Yani bu uzun yazının sonunda ben yine bir yıl önce Radikal’den Murat Yetkin’e röportaj veren İran Dış İşleri Bakanının Sovyetlerin yıkılışı ve İran devriminin oluşu sırasında verdiği örneklerdeyim.

Yani “yarın ne olacağı?” endişesinin şu sıra bizim için geçerli olduğunu düşünüyor ve yazımın başlığındaki “17 saniyelik tehlikenin boyutlarının tarif edilemeyeceği bir sürece girdik” endişesini taşıyorum.

Onun için Türkiye’nin bu Suriye politikasını köklü şekilde gözden geçirip ve bu yangının Türkiye’yi yalayıp yutma olasılığından bir şekilde sıyrılmayı becermesini diliyorum.

Çünkü etnik kimlik üzerinden yaşanan çatışmalardan sonra 'son gelişmelerle' bir de Hatay'ın demografik yapısının nazikliği nedeniyle inanç üzerinden kavga başlaması olasılığı Türkiye'nin barış içinde geleceğinin selameti açısından cidden çok nazik bir konu. Yani bu konuda o bölgede gerekli önlemlerin öncelikle alınmış olması gerekir

Burada bir sözüm de muhalefete.

Parti içi iktidar kafası mücadelesi kavgalarına gömdükleri kafalarını lütfedip kaldırıp bu gelişmelere karşı iktidarın yanında onunla sağlıklı çözümlerde buluşarak güçbirliği içinde olmaya odaklansınlar.

Eğer gelişmeler yukarıda ifade ettiğim endişeleri doğrulayacak yöne evrilirse  “emin olsunlar; sonunda elde parti içi kavgalara gömüldükleri partiler gereksiz hale gelecek. Çünkü Suriye batağına gırtlağına kadar gömülmüş Türkiye’den geriye yönetmek için pek bir şey kalmayacak.”


Konunun önemi nedeniyle yazım buraya kadar uzadı. Yurttaş sorumluluğu içinde dünden beri dış politik dünyamızdaki gelişmeyi merak edip yazımı buraya kadar okuma lütfunda bulunanlara buradan kocaman bir MERHABA

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder