Bizdeyse bugün için "çocuklara tecavüz edenlere af ve çocuk tecavüzcülerine yeni taciz ve tecavüz için yasalarla kolaylıklar sağlamanın tartışıldığı gün" diye başlık atsam hiç yadırgadıcı olmaz.
Çünkü bugün siyaseten yaşanan tam böyle bir gündür.
Hemen herkes; yani çocuk tecavüzcülerine kolaylık sağlamaya çalışanlar ve buna karşı çıkanlar çocukların temel haklarını bir yere bırakmış; bu taciz ve tecavüzcülere çıkarılmaya çalışılan yasayı tartışır hale gelmiş. Yani yarın iktidar muhalefet anlaşıp mecliste bu yasa geri çekilse herkes derin bir "of!" çekip duracak.
İktidarın amacı tam bu. Geleceğimiz olan çocuklarımızın eğitimi üzerinde oynayıp kendilerini 2025, 2040 iktidar hedefine taşıyacak bir kuşak yetiştirme projesi üzerindeki dikkatleri günü birlik taciz tecavüz tartışmalarına sıkıştırmak.
Diyanete bağlı Hizmet İşleri Müdürlüğü vasıtasıyla uygulamaya sokulan ana okulundan itibaren çocukların dini eğitimle şekillendirilmesini gözden kaçırmak.
Geçtiğimiz gün Finlandiya Cumhurbaşkanı 1970 bütçesinin yarısını eğitime yatırıp bugünü yakaladıklarını söyledikten sonra toplumların hızla gelişen bilişim teknolojisinde geleceği yakalamak için arge ve eğitim çalışmalarını çok önemsemeleri yönündeki ifadelerine dikkat çekerek Türkiye'nin bugünü çoktan kaybettiğini; bari geleceğini kurtarması için bir eğitim seferberliğine yönelmesinin şart olduğunu yazmıştım.
Bunun için ilk görevin ana babaya düştüğünü; çünkü çocuğun temel tercihlerinin üç dört yaşında belirlediğini; bu nedenle yeni ana baba olacaklardan başlayıp çocuk ve torunların doğru gözlenerek olabildiğince çağdaş aklı tercih edecek nitelikte yetişmesi seferberliği ilan edilmesini; bu konuda sosyal medyaya çok önemli görev düştüğünü yazmıştım.
Yine burada demokrasiden yana olanların din vb. tartışmalardan sakınmasını ve çocuk ve torunlarının eğitimi için bu seferberliğe her alanda katılmasını yazmıştım. Bunun için Millet Mekteplerinden Köy Enstitülerine giden süreci öyküsünü buradan paylaşıp; o zor yıllardan olan bir şeyin bugün haydi haydi olabileceğini yazmıştım.
Yani öyle çocuk taciz ve tecavüzcülerine çıkan af yasalarına takılıp kalmadan; onlara tepki gösterirken temel görevin geleceğimiz olan çocukların eğitimine yönelmek; onları inanç diye dayatılan karanlığından kurtarıp aklın aydınlığına çıkarmak temel görevimiz olmalı. Yani bugüne takılıp kalmadan yarını kurtarmayı toplumsal hedef haline getirmeliyiz.
20 KASIM DÜNYA ÇOCUK HAKLARI GÜNÜNDE BUNLAR AKLIMA GELDİ ve DÜŞÜNCEYLE 20 Kasım 2012 tarihli yazımı burada paylaştım.
Günaydın; bugün Dünya Çocuk
Hakları Günü. Sabahtan beri ekranlarda geziniyorum. Müslüm Gürses'in sağlık
sorunları, ameliyatı bütün ekranlarda haber oluyor; Dünya Çocuk Hakları günü
yok.
İsrail'in Gazze saldırıları devam
ediyor. Orada çocuklar öldürülüyor veya öksüz, yetim bırakılıyor. ABD
"İsrail kendine yönelik saldırılara karşı koyma hakkını kullanıyor"
deyip bu saldırıları destekliyor. Mısır'da İslam Şürasına katılan hemen hepsi
ABD güdümünde ülkelerin liderleri ABD'nin bu yaklaşımına hiç tepki
gösteremeden İsrail'e kükreyip Gazzelilerin gazını almaya çalışıyordu.
Türkiye'de 4+4+4 eğitim sistemi
ve bir çok yasalar, genelgelerle çocukları hiç umursamayan, analara "üç
çocuk" yapın derken çocukları yalnız azalan nüfusa eklenen nüfus gözüyle
bakan AKP iktidarının lideri sayın başbakanda Mısır'daki toplantıda İsrail'in
Gazzede çocukları öldürüp, yetim, öksüz bırakmasına tepki olarak İsrail'e
kükrerken dostu Obama'nın İsrail'i destekleyen açıklamalarına hiç değinmiyordu.
Yani 20 Kasım Dünya Çocuk Hakları
Gününde durum bu. 20 KASIM DÜNYA ÇOCUK HAKLARI gününde bunları düşündüm. Bu
arada 1963 yılında Birleşmiş Milletlerce hazırlanan bildiri ışığında hazırlanan
Türkiye Çocuk Hakları Bildirisi şöyle;...." 1. İyi bakım, iyi yetiştirilme ve
çocuğa uygun bir eğitim, her yerde ilgi, sevgi ve yardım görme her çocuğunun
hakkıdır. Resmi, özel her kurum, her vatandaş bu çocuk hakkını tanımak, eldeki
imkanlarla onu gerçekleştirmek yükümlülüğündedir. Sıkıntı içinde bulunan
çocuğun kurtarılmasına öncelik verilir.
2. 16 yaşından önce hiç bir çocuk
resmi öğrenimden alıkonularak özel işlerde çalıştırılamaz. Hiç bir şekilde
sömürülemez.
3. Her ana baba çocuğuna bakmak,
onu bilgili, becerili ve en iyi şekilde yetiştirmekle yükümlüdür. Orta dereceli
öğrenime devam etmeyen, edemeyenlerin gerekli bilgi ve becerileri kazanmaları
için devlet kurslar açar. Ana babanın yeterli olmadığı durumlarda bu görev
çocuğun birinci derece yakın akrabalarına ve devlete düşer.
4. İlk öğrenimden sonra orta
dereceli okullara devam etmeyenler, edemeyenler için teknik, tarımsal bilgi ve
beceri kazandıran kurslar açılması ve bu kurlardan çocukların yararlanması için
Milli Eğitim Bakanlığı, Belediye Başkanlığı ve muhtarlar işbirliği yapmakla
yükümlüdür.
5. Sakat ve uyumsuz çocukların
iyileştirilmeleri, yaşama zorluğu çeken çocukların kurtarılmaları, durumlarına
uygun bir meslek için kendi yaşamlarını kazanacak derecede başarılı ve güçlü
yetiştirilmeleri ana baba ile birlikte devletin ve bu amaçla kurulmuş
örgütlerin ödevidir.
6. Çocuğun korunması ile ilgili
yasalar öncelikle hazırlanıp çıkarılmalı, geciktirilmeden uygulanmalıdır." deniyor.
"Bu bildirge ne kadar uygulanıyor? Uygulanıyor mu? durup düşünmeliyiz" diye bitirmiştim bu yazıyı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder