Kendini çok önemli biri olarak görüyordu. O kasabaya gelen bütün büyük adamlar önceden mutlaka ona haber gönderirdi. O da bütün işini gücünü bırakıp, o gelen o önemli adam kimse onu karşılayıp onun yanı başında bulunurdu. Bütün işi buydu. Önemli adamla birlikte olmak…
O bu işi çok önemserdi. Gelecek önemli kişi her kimse onun için hiç fark etmez bir gün önceden hazırlığa başlardı.
İlk olarak hanımına koyu renk elbiselerini ve kahverengi kravatını ütülemesini söyler; sonra tıraşını olur; ayakkabısını boyatırdı.
Hanımı da eğer komşuda ise hemen telaşla kalkar; eğer evde misafiri varsa evdeki misafirden “kusura bakmayın. Bizim beyi gene falan kişi aramış, yarın gelecekmiş. Ben beyin elbiselerini hazırlayayım” diye izin alırdı.
Onların önemli adamların geldiğini duyunca ailecek gösterdikleri bu telaş önceleri kasabada alay konusu olmuştu. Ancak sonradan giderek kanıksandı. Hatta insanlar bunu bir gereklilik olarak görür oldu.
Birçok kişi, “belki işimiz düşer oğlumuzun, kızımızın işe girmesi veya gelin-damadın işe girmesinde veya tayin işinde bir faydaları olur” diye bu insanı önemsemeye bile başlamıştı.
İşte o gün yine Ankara’dan onu aramışlardı. Çok önemli hemşerilerinin oradan gelip geçeceğini söylemişlerdi. Ama o bu “gelip geçme” kısmına kimse dikkat etmemişti.
Ancak bu sefer arayanın o kasabanın devlet katında çok yükselmiş, çok önemli insan olmuş bir insanı, hem de hemşerileri olması nedeniyle herkes çok heyecanlanmıştı.
O kasabada herkes onu tanırdı. Hatta o kasabadaki çocukluk arkadaşlarından bazısı,
“biz onunla neler yapmadık ki,; onunla erik elma çaldık” deyip başka bir dizi hatta ayıba kaçan yaramazlıklarını anlatıp, kendilerinin ne denli ona yakın olduğunu kanıtlamaya çalışırdı.
Gerçi o önemli insanın şimdiye kadar kendi kasabasına, daha hiçbir yararı olmamıştı. Kasaba halkı “olsun vatana-millete faydası var ya; o bile yeter” derdi; ama yine de için için kendilerine bir yararı olmadığından şikayet ederlerdi.
İşte o gün kendini önemli insanları karşılamaya adamış adama haber geldiğini ve gelecek olanında çok önemli adam olan hemşerileri olduğunu gören duyan kasaba halkı yine bir umuda kapılmıştı.
İşe girecek çocuğu olanlar, tayin işi olanlar, kredi talebi olanlar veya belki bir gün ona işimiz düşer diyenler veya hiçbir talebi olmayıp sırf merak edenlerin hepsi merak ve heyecanla o günü bekliyordu.
Nihayet o büyük gün geldi. Haberin ilk geldiği kendini kendini önemli insanları karşılama göreviyle görevlendirmiş adam koyu renk elbisesini giymiş; kahverengi kıravatını da takmış olarak sinekkaydı tıraşı ve pırıl-pırıl ayakkabılarıyla karşıdan gözüktü.
Peşinde bütün kasaba halkı; önde yaşlılar, biraz geride orta yaşlılar, en geride gençler, kadınlar da yolun kenarında beklemeye başladı. Önemli hemşerilerinin gelmesi gecikince, kortejin başındaki ‘kendini önemli adamları karşılamaya adayarak önemli insan olduğunu zanneden’ adam hemen önceden hazır ettiği görevlilere karşılama heyetine su dağıttırdı.
Onun bu öngörür tutumu oradaki bütün kasaba halkınca, takdirle karşılandı. Su dağıtmayı bile önceden düşünüp, örgütleyen bu adamın gerçekten bu önemli günlerin ve işlerin adamı olduğu konusunda bütün kasaba halkı hemfikir oldu.
Neyse; bir süre sonra beklenen çok önemli hemşerileri son model siyah bir mersedes taksiyle geldi. Arkasında da çok şık bir araba vardı. Her iki araba karşılama kortejinin önünde durdu. Çok önemli hemşerileri öndeki mersedesten hızla indi. Önemli kişileri karşılama görevi olan adam hemen koşup “hoş geldiniz" dedi. Çok önemli hemşeri yanında onu karşılama görevi olan adam hızla karşılama heyetinin elini sıktı.
Sonra çok önemli hemşeri o önemli insanları karşılama görevlisi adamın kulağına bir şey söyledi. Önemli kişileri karşılama görevlisi adam koşup hemen yandaki evin sahibini buldu. Önde ev sahibi arkasında çok önemli hemşeri yanında önemli adamları karşılamayı görev edinen adam hızla evin bahçesine girip arkaya dolandı.
Heyet hayret dolu bakışlarla arkalarından geliyordu.
Önemli kişileri karşılama görevi olan adam onlara ‘siz kalın anlamında’ bir el işareti yaptı.. Heyet zıngadak olduğu yerde durdu.
Evin sahibi, önemli hemşeri ve önemli kişileri karşılama görevlisi adam evin arka bahçesine dolanıp eve girdi.
Ev sahibi önden çok önemli adama “buyrun” “şöyle buyrun” diyerek tuvaletin olduğu yere getirdi. Çok önemli hemşeri ev sahibinin gösterdiği tuvalet kapısını açıp girince durdu “siz hala bu kenefleri mi kullanıyorsunuz” dedi.
Hem ev sahibi, hem de kendini önemli kişileri karşılamakla görevlendirmiş adam başlarını yere eğip gayet mahcup bir şekilde “maalesef birçok evimiz hala böyle efendim” dediler.
Çok önemli kişi tuvalete girip çömeşti; ıkına sıkına, arada bir de “zart” zurt” diye yellenerek işini gördü. Zor zahmet yandaki çeşmeden kıçını tiksinerek yıkadı. Son bir hamle ile ayağa kalkıp toplandı. İhtiyacını zor zahmet de olsa giderdiği için rahatlamıştı.
Elini lavaboda yıkadı, ev sahibinin elindeki havluya ellerini sildi; olmayan saçlarını aynada düzeltti ve çok önemli adam pozunu aynaya bakarak takındı.
Yanında ev sahibi ve kendini karşılama görevlisi olan kişiyle kendilerini bekleyen heyetin yanına geldi.
“Aziz hemşerilerim” diye başlayan bir konuşmayla onlara kendini böyle kalabalık olarak karşılayıp, dosta düşmana birlik mesajı verdikleri için çok teşekkür etti. “Gün birlik günüdür” dedi. “Yalnız; Avrupa Birliğine girmek için çaba gösterdiğimiz şu günlerde en önemli konumuz keneflerimizin durumudur. Yalnızca keneflerin evin içinde olması yetmez. Tabi elde tahrat ırbığı, bahçedeki kenefe veya tersliğe gidip hacet giderdiğimiz günler, çok şükür artık çok geride kaldı. Ama mutlaka derhal bütün keneflerin alafranga olması gerekir” dedi.
Yanındaki çok önemli insanları karşılamaya kendini adamış adama eğilip kulağına “senin kenef alafrangaydı değil mi” diye sordu. O da gayet gururla “evet efendim. Geçen gelişinizde eski tuvalette çok ıkındığınız için hemen alafranga yaptım, yine gelip de şey edersiniz diye” açıklama yapmaya çalışırken çok önemli hemşeri, bir el işareti ile onu susturdu.
Sonra kalabalığa dönerek “işte” diye çok önemli kişileri karşılamaya kendini adayan adamı gösterdi; ama ismi aklına gelmemişti “işte bu aziz hemşeriniz gibi, keneflerinizi mutlaka alafranga yapın. Bir daha geldiğimde bütün kenefleri alafranga göreyim” dedi ve alkışlar “yaşa varol” nidaları arasında siyah mersedese binip gitti.
Aziz Nesi'ni hatırlattınız bana, o da "çok önemli kişiler"i çok analtırdı. Teşekkürler...
YanıtlaSil