Geçen yıl Rus uçağının düşürülmesinden üç gün sonra Radikal blogda yazdığım bir değerlendirmeyi aşağıda paylaştım.
O günden bu güne bir yıl geçti. Türkiye görünen hala dış politikadaki hatalarının değerlendirmesini yapabilmiş değil. Bir hata ile ilgili özeleştiri yapılırken arkasından daha bariz başka hatalar devam ediyor.
Bana göre buradaki en büyük yanlış hala dış politikayı iç politikaya malzeme yapma alışkanlığının devam ediyor olmasıdır. Yani aynı iktidar içinde başbakan değişiminden değişimine günü birlik iç politika uygulamaları gibi günü birlik izlenen dış politikalar. Öyle olunca bu hataların iç politikada yeni sıkıntılar üretmesi de kaçınılmaz oluyor.
Oysa büyük devletlerde dış politikalar bırakın aynı iktidarda başbakan değişikliklerini; iktidar değişikliklerinde bile devlet politikası olarak uzun vadeli oluşur. İktidar değişiklikleri sonucu dış politikada patronlar; yani dış işleri bakanları değişebilir; ama dış politikayı asıl belirleyen uzmanlar uzun yılların deneyimiyle yetişen kişiler olarak değişen iktidarlara dış politika konusunda perspektif vermeye devam eder. Bunun son örneği Trump'un iktidarı alması sonucu ABD de gözlenmiştir.
Yani ABD de iktidar değişikliğine rağmen Suriye politikasının aynen devam devam edeceği son açıklamalarda ortaya çıkması.
2015 24 Kasım'ında Rus uçağının düşürülmesinden üç gün sonra yazdığım aşağıdaki yazıda da aynı analizi yapmıştım.
26.11.2015 08:19:16
- Bugün Rusya krizinin üçüncü günü.
- Olay gerçekleştiğinden itibaren karşılıklı suçlamalarda Rus tarafında öfke hakimdi.
- Haliyle bir uçakları düşürüldü. Bunu sindirmek kolay değil. Çünkü onların da kendi iç kamuoyu var.
- Ancak bu öfke sürgit devam edip gidecek mi?
- Rusya Dış İşleri Bakanı 13 yıllık deneyimi olan bir bakan. Türkiye'nin bu saldırıyı provokatif amaçlı yaptığını söylüyor.
- Dün Radikaldeki habere göre Rus Dış İşleri Bakanı mevkidaşı Mavlüt Çavuşoğlu'yla yaptığı telefon görüşmesinde Çavuşoğlu'na "Elimizdeki bilgilere göre provokasyona yönelik önceden planlı bir saldırya inanıyoruz" demiş. Çavuşoğlu'ysa görüşmeden üzüntülerini ilettiğini söylemiş. Yani "provokasyon olduğunu kabul ettiler" demek istemiş.
- Açıklamasından devamla "Teröristlerin Türkiye topraklarını kullandığı bir sır değil" demiş ve "Türkiye'ye savaş açmayacağız; ancak ilişkilerimizi ciddi olarak gözden geçireceğiz" demiş. Ayrıca haberlerde bizim Büyük Elçi ısrarla önümüzdeki günlerde Rus Büyükelçisiyle konuşacağını söylüyorsa da Lavrov böyle bir görüşmenin yapılmayacağı yolunda açıklama yapmış.
- Burada "savaş açmamaktan" söz ediyor. Demek ki olayı Türkiye'ye "bir savaş açıp; açmama" olarak da değerlendirmişler. Ancak görünen Rusya bu uçaklarının düşürülme şokunu çok uzun süre üzerlerinden atamayacaklar. Rusya devlet başkanı Putin'in buz gibi yüz ifadesiyle dudaklarını büzerek yaptığı açıklamalarda öfkesini zor gizliyor gibi.
- Burada "bu kadar öfkenin gerisinde ne olabilir?" diye düşününce insanın aklına ilk gelen cevap Rusya devlet başkanı Putin'in ne olursa olsun Türkiye'den böyle bir saldırı beklemediği oluyor. Yani bizim cumhurbaşkanıyla yaptığı ikili görüşmelere, belli konularda yaptığı ikili anlaşmalara dayanarak öyle düşünüyor olabilir.
- Çok haksız da sayılmaz. Türkiye'nin Nato'ya verdiği bilgiyle "sınır ihlali" denen şey hep topu 17 saniye.
- Bu kadarcık bir sınır ihlali diplomatik yollardan pekala krize dönüşmeden hallolabilirdi.
- Bu nedenle burada benim yazdığım ikinci ihtimal beliriyor. Radar'daki uçağın Rus uçağı değil de Suriye uçağı olduğu sanılması. Çünkü düşürülen SU 24 uçağının Suriye Hava Kuvvetlerinin elinde de olabileceği ihtimali var. Bilmiyorum öyle mi. Eğer öyleyse; yani aynı uçaktan Suriye'nin elinde de varsa Türkiye geçmişte düşürülen kendi uçaklarına misilleme olarak 'bu uçağı düşürmüş olması' en akla yakın gelen ihtimal.
- Ben bu satırları yazarken bizim Silahlı Kuvvetlerden düşürülen uçakla ilgili yeni bir açıklama yapıldığı haberi düştü Radikal habere.
- Tam benim düşündüğüm gibi yapılan açıklamada ısrarla milliyeti bilinmeyen uçak ifadesi kullanılıyor.
- Açıklama özetle "Rusya Federasyonu'na ait SU-24 savaş uçağının düşürülmesi ile ilgili olarak 24 ve 25 Kasım 2015 tarihlerinde Rusya Federasyonu Savunma Ataşesi ve Kara Ataşesi, Genelkurmay Başkanlığı Karargâhına davet edilerek, olayın meydana gelişi konusunda bilgilendirme yapılmış ve görüş alışverişinde bulunulmuştur. Bahse konu görüşmelerde; Tarafımızdan uçağın uyarılması esnasında milliyetinin bilinmediği, Israrla yapılan ve 10 kez tekrarlanan çağrılarımıza cevap vermemesi üzerine hava sahamızı ihlal eden uçağa yönelik ilgili angajman kuralının uygulandığı" söyleniyor ve pilotların kurtarılmasına yönelik çalışmalar anlatılıyor ve Moskova ile her türlü iş birliğine hazır olduğu söyleniyor.
- Burada henüz "biz bunu Suriye uçağı sandık" gibi bir ifade yok. Belki basına yansımayan ifadeyle bu ifade edilmiştir; ancak açıklamada "milliyeti bilinmediği ve ısrarla yapılan çağrıya vermediği için angajman kuralları uygulandı" deniyor.
- Bana göre de "gerekçe ne olursa olsun?" yanı başımızda önemli ticari ilişkiler içinde olduğumuz dünyanın sayılı ülkelerinden ve güvenlik konseyinin beş daimi üyesinden biri olan bir ülkenin uçağının sınırımızı 17 saniye ihlal etti diye düşürülmesinin hiçbir mantığı yok. Rus uçağı olduğu bilinseydi olay pekala görüşmeyle çözülür ve bu sorun yaşanmazdı.
- Olay benim düşündüğüm gibi 'uçak Suriye uçağı sanıp düşürüldüyse' Rusya'nın hiç beklemediği yerden gelen saldırının şaşkınlığı içindeyken ani tepki konusunda çekimserliği, uçağın düşürüldükten 40 dakika sonra kendi uçağının düşürülmesini öğrenmesinin avantajıyla Türkiye çok büyük uluslar arası krize teğet geçmiş gibi.
- Buradan üç dört gündür yazılarımda özetle verdiğim geçen yıl Murat Yetkin'in İran Büyük Elçisiyle yaptığı röportaj var. Orada Büyülk Elçi Sovyetlerin Ekim devrimini kutlama törenlerini izledikten on beş gün sonra Sovyetlerin dağıldığını söyledikten sonra "o günlerde biri Sovyetlerin dağılacağını söylese ona 'deli' gözüyle bakılırdı" diyor. Ayrıca İran İslam devrinin hemen öncesi gelen istihbarat raporlarında her şeyin normal olduğunu İran Kapalı çarşısının sakin olduğunun ifade edilmesinin ertesinde İran İslam devriminin olduğunu söylüyor.
- Buradan işaretle "Mısır'ın Irak'ın Libya'nın başına gelenler niye İran'ın Türkiye'nin başına gelmesin demesine gönderme yapıp "evet niçin olmasın?" diye soruyorum.
- Yani burada ifade etmek istediğim Suriye özelinde Ortadoğu'da hararet çok yükselmiş durumda. Özellikle Işid'in son saldırılarıyla bütün ülkeler diken üstündeyken yanlışlıkla çıkacak bir kıvılcımın bütün Ortadoğu'yu ve dolayısıyla Ortadoğu'ya bizim gibi bir şekilde bulaşmış sınırı ülkelerin yaşamının cehenneme dönmesi işten bile değil.
- Bu tespitle tekrar dönersem 'hiç abartmadan yazayım' verilmiş sadakamız varmış ki; Rusya dost bildiği ülkeden gelen 'beklemediği' bir saldırının şokuyla ani tepki yoluna gitmedi. Olay sonrası ne kadar sert açıklama yapılsa da onlar ancak olayın gazını almaya yaradı.
- Umarım yanılıyorumdur.
- Ama eğer yanılmıyorsam; herkes bilsin ki "pardon" deme sınırlarının aşıldığı bir süreç yaşıyoruz. Ve özellikle bizim bundan sonra özellikle dış politikada bir iş yaparken dokuz düşünüp tartıp 'neyse o iş?' o zaman yapmalıyız.
- Çünkü her zaman şansımız burada olduğu gibi yaver gitmeyebilir ve bize çok pahalıya mal olacak bir belaya çatabiliriz.
Ya diplomasiyi öğrenip onun dili ile konuşacağız, ya da ani çıkışlar yapıp bağırıp, çağırıp... sonra da; "Pardon biz öyle demek istememiştik, amacımızı aşmışız" deyip mahçup olacağız...
YanıtlaSilMerhaba dostum. İktidarın; daha doğrusu cumhurbaşkanının şu sıra "diplomasi" diye bir sorunu yok. Çünkü diploması devlet politikasıdır. Cumhurbaşkanının şu sıra izlediği iktidarda kalabilmek için uğraşı; yani günü kurtarmak. Onun için mahcubiyet gibi bir sorunu yok.
YanıtlaSilBu yorum yazar tarafından silindi.
YanıtlaSil