Merhaba;
bir kaç gündür Türkiye olağanüstü bir döneme girdi.
Hatta
bu süreç Cumhuriyet gazetesine operasyonla başlamıştı; ama HDP
milletvekillerine 'eş başkanlar dahil' yönelik tutuklama kararıyla doruğa
çıktı. İlk yargılamalar sonucu iki eş başkan dahil bazı milletvekilleri
tutuklanırken bir kaçı adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. sonra bilindiği
gibi HDP nin parti meclisi toplandı ve TBMM sinden çekilme kararı alındı.
Bu
süreç aslında beklenen bir süreçti. Daha doğrusu gündemi yakından takip edenler
için beklenen bir süreçti. Yoksa geniş halk kitleleri için olağan bir süreç
değildi.
İktidar
bir süredir basını da tam kontrol altına aldıktan sonra anlaşılan "vakit
bu vakit" deyip 15 Temmuz'da iktidarına yönelik darbe girişimi sonrası
kendini koruma güdüsünü iktidarını pekiştirme sürecine girmişti. Bu pekiştirme
olağan koşullarda olası değildi.
Başta
dış politikadaki yanlışlar ve bu yanlışların ülke ekonomisine olumsuz etkilerin
yarattığı ekonomik sıkıntılar; yine dış politikadaki yanlışlar sonucu dış
dünyadan alınan tepkilerin iç politikadaki yanlışlarla daha da yoğunlaşmasıyla
yarattığı yalnızlaşmanın sonucunda oluşan olası sıkıntılar iktidarın önüne iki
seçenek koydu.
Bu
seçeneklerden birincisi özellikle dış politikadaki yanlışlarını inandırıcı bir
öz eleştiriyle bu sıkıntılarını demokratik yollardan muhalefetle paylaşıp
demokratik yollardan 'icabında iktidarını kaybetme riskini göze alarak' aşmak;
ikinci yolsa her şeyi ezip geçerek faşist bir iktidar örneğinde iktidar olmak.
İktidar
anlaşılan ikinci yolu seçti...
Peki
21. yüzyılda Hitler örneği bir iktidar yaşayabilir mi? Bu sorunun doğru cevabı
"hayır". Ancak görünen iktidarın; daha doğrusu cumhurbaşkanının
danışmanları bu yolun çıkış yolu olduğunu cumhurbaşkanına inandırmışlar.
Görünen o...
Burada
demokrasiden, demokratik toplumdan yana olanların karşısına da iki yol çıkıyor.
Birincisi
"öyle mi? Göze göz diş" deyip iktidarla her alanda çatışan bir yol
izlemek. Yani ülke yangın yerine dönse de 'her ne pahasına olursa olsun'
iktidarın saldırılarını püskürtüp iktidarı dize getireceğini düşünüp ona göre
davranmak.
İkincisiyse;
iktidar hangi demokrasi dışı, hukuka aykırı davranırsa davransın ona karşı
demokrasi içinde mücadele etmek.
Bana
göre burada doğru yol; yani iktidarın palamarı kopmuş araba gibi dalıp ortalığı
alt üst eden politikasına karşı demokrasi; demokratik kurallar içinde mücadele
etmek.
Yani
Gandy'in İngilizler karşı izlediği yolu izlemek doğrudur. Yani sabırla bilgi
kirlenmesi içinde gerçekleri bilmeyen sıradan kitlelere ülkenin içinde
bulunduğu doğru ve anlaşılır bir dille anlatmak gerekir.
Burada
Türklere Kürtlere karşı içlerinde oluşan düşmanlığın yanlışlığını yaşananların
gerçekleri açıklayarak Kürtlerin dile getirdiği taleplerin demokrasi içinde
çözülebileceğini ve birlikte eşit yurttaşlık temelinde barış içinde birlikte
yaşanabileceğini doğru; anlaşılır dille anlatıp onları demokrasi mücadelesine
kazanırken Kürtlere de aynı doğrular anlaşılır dille anlatılırken; onlara
sorunlarının demokrasi içinde çözülebileceğini; iki halkın birbirine karşı
düşmanlığının iki halkın da felaketine yol açacağını anlatmak ve demokrasi
içinde kalmalarını sağlamak gerekir
Çünkü
Türkiye seksen milyon nüfusu için barındırdığı etnik kimlik ve inanç
farklılıklarıyla demokrasi dışı her türlü kışkırtmaya müsait.
12
Eylül faşist cuntasının planlı politikası sonucu PKK nın taşeronluğunda
yıllardır devam eden çatışmalar; iktidarın bu çatışmaları bahane edip HDP yi
meclise taşıyan Kürt halkını zorla dize getirme politikasının sonucunda her gün
ekranlara düşen şehit haberleri; yandaş medyanın etnik kimlikleri birbirine
karşı kışkırtıcı yayınları; bunların yanı sıra ocaklara düşen acıların
tepkisiyle Kürt ve Türk halkı arasında derinleşen düşmanlık Türkiyeyi iç savaşa
götürme tehlikesi yaratıyor.
Bizim
dilimizde "ateşe benzine yaklaşmak tehlikelidir" diye bir özlü söz
vardır. Bu söz siyaseten tam bu günlere ,işaret ediyor. Ateşle benzinle
yaklaşır gibi derinleşen düşmanlıklara yönelik iktidarın seçtiği yoldan
karşılık veren mücadele bütün Türkiye için çok kötü; bütün toplumsal yapıyı
paramparça etme tehlikesi taşıyor. Bu gerçeğin sorumluluğunu taşıyan
muhalefetin demokratik kurallarla demokrasi içinde mücadelesi çok önemlidir.
Ben
CHP nin parti meclisi ve millet vekilleriyle yaptığı olağan üstü toplantısında
aldığı kararlarla HDP nin TBMM nin çekilirken izleyeceği politikayı böyle anladım.
Yani demokrasi içinde mücadele olarak algıladım.
Kendinde
yurttaş sorumluluğu taşıyan herkesin kışkırtıcı söz ve paylaşımlardan kaçınarak
ülkeyi siyaseten temsil eden demokratik muhalefetin yanında onu destekleyerek
yer alması "görevidir" diye düşünüyorum. Bu düşüncelerimi buradan
paylaşıyorum.
Umarım
yanlış anlaşılmam. Bu uzun durum yazımı okuyan herkese buradan kocaman bir
MERHABA…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder