6 Kasım 2016 Pazar

MERHABA


Merhaba; bir kaç gündür Türkiye olağanüstü bir döneme girdi.

Hatta bu süreç Cumhuriyet gazetesine operasyonla başlamıştı; ama HDP milletvekillerine 'eş başkanlar dahil' yönelik tutuklama kararıyla doruğa çıktı. İlk yargılamalar sonucu iki eş başkan dahil bazı milletvekilleri tutuklanırken bir kaçı adli kontrol şartıyla serbest bırakıldı. sonra bilindiği gibi HDP nin parti meclisi toplandı ve TBMM sinden çekilme kararı alındı.

Bu süreç aslında beklenen bir süreçti. Daha doğrusu gündemi yakından takip edenler için beklenen bir süreçti. Yoksa geniş halk kitleleri için olağan bir süreç değildi.

İktidar bir süredir basını da tam kontrol altına aldıktan sonra anlaşılan "vakit bu vakit" deyip 15 Temmuz'da iktidarına yönelik darbe girişimi sonrası kendini koruma güdüsünü iktidarını pekiştirme sürecine girmişti. Bu pekiştirme olağan koşullarda olası değildi.

Başta dış politikadaki yanlışlar ve bu yanlışların ülke ekonomisine olumsuz etkilerin yarattığı ekonomik sıkıntılar; yine dış politikadaki yanlışlar sonucu dış dünyadan alınan tepkilerin iç politikadaki yanlışlarla daha da yoğunlaşmasıyla yarattığı yalnızlaşmanın sonucunda oluşan olası sıkıntılar iktidarın önüne iki seçenek koydu.

Bu seçeneklerden birincisi özellikle dış politikadaki yanlışlarını inandırıcı bir öz eleştiriyle bu sıkıntılarını demokratik yollardan muhalefetle paylaşıp demokratik yollardan 'icabında iktidarını kaybetme riskini göze alarak' aşmak; ikinci yolsa her şeyi ezip geçerek faşist bir iktidar örneğinde iktidar olmak.

İktidar anlaşılan ikinci yolu seçti...

Peki 21. yüzyılda Hitler örneği bir iktidar yaşayabilir mi? Bu sorunun doğru cevabı "hayır". Ancak görünen iktidarın; daha doğrusu cumhurbaşkanının danışmanları bu yolun çıkış yolu olduğunu cumhurbaşkanına inandırmışlar. Görünen o...

Burada demokrasiden, demokratik toplumdan yana olanların karşısına da iki yol çıkıyor.

Birincisi "öyle mi? Göze göz diş" deyip iktidarla her alanda çatışan bir yol izlemek. Yani ülke yangın yerine dönse de 'her ne pahasına olursa olsun' iktidarın saldırılarını püskürtüp iktidarı dize getireceğini düşünüp ona göre davranmak.

İkincisiyse; iktidar hangi demokrasi dışı, hukuka aykırı davranırsa davransın ona karşı demokrasi içinde mücadele etmek.

Bana göre burada doğru yol; yani iktidarın palamarı kopmuş araba gibi dalıp ortalığı alt üst eden politikasına karşı demokrasi; demokratik kurallar içinde mücadele etmek.

Yani Gandy'in İngilizler karşı izlediği yolu izlemek doğrudur. Yani sabırla bilgi kirlenmesi içinde gerçekleri bilmeyen sıradan kitlelere ülkenin içinde bulunduğu doğru ve anlaşılır bir dille anlatmak gerekir.

Burada Türklere Kürtlere karşı içlerinde oluşan düşmanlığın yanlışlığını yaşananların gerçekleri açıklayarak Kürtlerin dile getirdiği taleplerin demokrasi içinde çözülebileceğini ve birlikte eşit yurttaşlık temelinde barış içinde birlikte yaşanabileceğini doğru; anlaşılır dille anlatıp onları demokrasi mücadelesine kazanırken Kürtlere de aynı doğrular anlaşılır dille anlatılırken; onlara sorunlarının demokrasi içinde çözülebileceğini; iki halkın birbirine karşı düşmanlığının iki halkın da felaketine yol açacağını anlatmak ve demokrasi içinde kalmalarını sağlamak gerekir
Çünkü Türkiye seksen milyon nüfusu için barındırdığı etnik kimlik ve inanç farklılıklarıyla demokrasi dışı her türlü kışkırtmaya müsait.

12 Eylül faşist cuntasının planlı politikası sonucu PKK nın taşeronluğunda yıllardır devam eden çatışmalar; iktidarın bu çatışmaları bahane edip HDP yi meclise taşıyan Kürt halkını zorla dize getirme politikasının sonucunda her gün ekranlara düşen şehit haberleri; yandaş medyanın etnik kimlikleri birbirine karşı kışkırtıcı yayınları; bunların yanı sıra ocaklara düşen acıların tepkisiyle Kürt ve Türk halkı arasında derinleşen düşmanlık Türkiyeyi iç savaşa götürme tehlikesi yaratıyor.


Bizim dilimizde "ateşe benzine yaklaşmak tehlikelidir" diye bir özlü söz vardır. Bu söz siyaseten tam bu günlere ,işaret ediyor. Ateşle benzinle yaklaşır gibi derinleşen düşmanlıklara yönelik iktidarın seçtiği yoldan karşılık veren mücadele bütün Türkiye için çok kötü; bütün toplumsal yapıyı paramparça etme tehlikesi taşıyor. Bu gerçeğin sorumluluğunu taşıyan muhalefetin demokratik kurallarla demokrasi içinde mücadelesi çok önemlidir.

Ben CHP nin parti meclisi ve millet vekilleriyle yaptığı olağan üstü toplantısında aldığı kararlarla HDP nin TBMM nin çekilirken izleyeceği politikayı böyle anladım. Yani demokrasi içinde mücadele olarak algıladım.

Kendinde yurttaş sorumluluğu taşıyan herkesin kışkırtıcı söz ve paylaşımlardan kaçınarak ülkeyi siyaseten temsil eden demokratik muhalefetin yanında onu destekleyerek yer alması "görevidir" diye düşünüyorum. Bu düşüncelerimi buradan paylaşıyorum.

Umarım yanlış anlaşılmam. Bu uzun durum yazımı okuyan herkese buradan kocaman bir MERHABA…





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder