Yazının başlığına bakıp “ne
alaka?” diyenler olabilir.
Öyle ya “Halikarnas Balıkçısı”
diye bilinen “Cevat Şakir sürgün geldiği Bodrum’da yaşamış ve ünlenmiş.
Kendiyle birlikte Bodrum’u da ünlendirmiş. Onun hatırasına Bodrum’un diğer adı
“Halikarnas” bir yerde ona ön ad olmuş. Buradan bakınca ‘Datçayla alakası ne?’
şaşırıp merak eden olursa haklı sayılır; ama bana göre çok alakalı. Yalnız
Datça değil ülkemizin bütün tarihi ören yerlerinin çok alakası var onunla.
Çünkü Cevat Şakir bize
Anadoluyu; Anadolu'nun tarihini anlatmış. Başka ülke halklarının; örneğin
Yunanlıların Anadoluyu geçmiş yıllardaki ticari bağlarıyla sahiplenmesine
karşı çıkmış “Anadolu bizim. Anadolu’da yaşamış Anadolu halkınındır” demiştir.
Bence de öyle.
Anadolu insanlığın Afrika'nın
doğusundan dünyaya çıktığı o büyük yolculukta o yolculuğu ilk uğrak yeri olmuş.
İnsanlık ilk Anadolu’da Hasankeyf sırtlarında bereketli Mezopotamya
topraklarında tarım üretimi yapmış. İlk medeniyetler oralarda kurulurken insan
devam etmiş göç yolculuğuna.
Burdur Hacılar’da bulunan 30 bin
yaşındaki İngilizlerin atası Saksonlara ait kafatası İngiltere’ye giden
insanın Anadoluyu adımlayarak geçtiğini gösteriyor.
Bu dünya yolcusu insanların bir
kısmı da Anadolu’da kalmış. Burada medeniyetler kurmuş. Daha çok da deniz
kenarına yakın yerlerde. Çünkü belli bir zaman diliminde balıkçılıkla birlikte
Anadolu’dan geçip giden yerlerdeki insanlarla ticaret gereksinimi doğmuş.
Yunanlılar Anadolu’dan geçip
İber yarım adasına yerleşmiş. Ticaret, savaşlarla ilişkileri hiç bitmemiş
insanların.
Bilinmeyen zamanlarda yapılan
Truva savaşıyla Anadolu halkını yenen Yunanlılar ve müttefikleri gelip buraları
işgal etmiş. İlk ciddi işgal Büyük İskender tarafından yapılmış. Oradan gelen
Makedon savaşçıları burada yeni medeniyetler kurmuş. Bunların içinde kuşkusuz
Yunan askerleri de varmış.
Sonuç olarak Anadolu halkı önce
ticaret, sonra savaş ve işgaller sonucu melezleşse de Anadolu Halkı kimliğini
hep korumuş.
Sonuç olarak Anadolu’nun her
karış toprağı geçmişin kültürel izlerini taşır olmuş.
Cevat Şakir Anadolu’yu anlatan
kitabının bir yerinde Efes’ten bahsederken “Efesin içindeki taşlı yolda bir
zamanlar Amazonların atlarıyla İzmir tarafından Efes’e girdiklerini ve
atlarının şakırdayan nal sesleriyle geçip gittiklerini hayal edin Efes’te o
taşlı yoldan” diye yazmıştı ve devamla hızlanan turizmle ülkenin dört bir
yanına koşuşanların önce gittikleri yerlerin tarihi hakkında bilgi sahibi
olursa tatillerinin çok daha keyifli geçeceğini yazmıştı.
Ben ‘şahsen’ Cevat Şakir’in o
kitabını okuduktan sonra eğer olanağım olur da bir tatil yerine gidersem önce o
yerin tarihini öğrenmeye çalışırım. Ancak üzülerek yazayım ki ülkemizin bu
kültürel özelliğiyle bırakın sıradan halkı; ilgili olması gerekenler bile
ilgili ve bilgili değiller. Bu konuda kaynak “yok” denecek kadar “az”. Bereket
şimdi internet diye bir şey var da. İnsan oradan sınırlı da olsa isteyen bir
şeyler öğrenebiliyor gidip göreceği yerler hakkında.
Yazıma “Datça ve Halikarnas
Balıkçısı” başlığını atarken asıl vermek istediğim mesaj buydu.
Gerçekten ‘bu satırları okuyan
herkes hak verecektir’ gezip gördükleri yerler için önceden merak edip “bu
yerin tarihi özelliği ve değeri nedir?” diye kimse pek merak etmez.
Öyle ilgisiz olduğumuz için
tarihi yerlerimiz “baraj” bahanesiyle su altında kalır. Anfi tiyatroların içine
mescit yapılmaya kalkılır. ‘sanki mescit yapacak veya ibadet edecek başka yer
yokmuş gibi’ veya turistik otel yapmaya kalkılır “o gelen turistlerin onların
yaptığı doğa düşmanı beton yığınları için değil; o yerin tarihi ve doğal
değerlerine önem verdiği için geldiğini” düşünmeden.
Aydınlanmamış toplum hoyratlığı
her alanda olduğu gibi üzerinde yaşadığımız yerleri hiç önemsemeden; tarihi ve
kültürel değerlerini hoyratça heder ederiz.
Elin oğlu bizden fazla bilir
yaşadığımız toprakların tarihini, kültürel değerlerini; çalıp çalıp götürür
veya üç otuz paraya biz peşkef çekeriz onlara. Oysa bir yere vatan diye
sahiplenmek sadece hamaset nutukları atarak değil; o yerin tarihine, kültürüne,
yaşayan insan farklılıklarına saygı gösterip değer vererek olur.
Nereden nereye? “Datça ve
Halikarnas Balıkçısı” başlığından buraya geldik.
“Geldik” çünkü fark ederek
yaşamak çok önemli.
Bir süredir sağlığımı düşünen
kardeşimin konuk etmesi nedeniyle kaldığım Datça’yı tanımaya çalışırken aklıma
geldi bunlar. Halikarnas Balıkçısı ve onun verdiği “gezip göreceğiniz yerin
önce tarihini öğrenin ki; gezini keyifli olsun” önerisi.
Aslında sağlığım hiç de öyle
keyif almaya elverişli değil.
Ünlü tarihçi Strabon'un "Tanrı
yarattığı kulunun uzun ömürlü olmasını isterse, Datça Yarımadası'na bırakır”
dediği Datça’nın oksijen yoğunluğuna hala alışamadım; ama bir süre daha
kalacağım sanırım ve yavaş yavaş alışıyorum.
Yarın “Kara incir” denen plaja
gideceğim.
Hani demem kendim öğrenirken 4000
yıllık tarihi olan Datça’nın tarihi ve doğal güzelliği hakkında bilgileri buradan paylaşarak merak edenlerin
bilgilenmesine katkı sağlayacağım.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder