9 Eylül 2016 Cuma

LAİKLİK ÜZERİNDEN YÜRÜTÜLEN TATIŞMALAR



Merhaba; laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değil; devletin bütün inançlara karşı tarafsız olduğu; devletin bu kimliğine uygun olarak devleti yönetenlerin ve kamuya hizmet verenlerin görevlerini yerine getirirken inancını belli eden hiç bir davranışta bulunmadığı ve inancını belli eden işaret taşımadığı; yurttaşların bütün haklarının yasalarca güvence altına alındığı bir toplum modelidir.

Laikliğin yaşam biçimi olarak kabul edildiği veya içselleştirildiği bütün toplumlarda devlette seçimle iş başına gelen veya yasalarla görevlendirilmiş bütün görevliler yukarıda yazdığım anlayışla görev yaparlar ve yurttaşın inanç dahil bütün sosyal hakları yasalarla güvence altındadır.

Türkiye'de cumhuriyetin kuruluşundan sonra Medeni kanunun kabulü ve Latin alfabeleriyle başlayan okuma yazma kursları ve Millet Mektepleri ve yönetimde çağdaş anlayışın egemen olması için başlatılan süreçte de amaç laikliğin yukarıdaki tanıma göre toplum tarafından içselleştirilmesiydi; ama inancın siyasete; daha doğrusu devlet yönetimine referans olmasını isteyenlerin direnci; inanç değerlerini kullanarak ekonomik ve sosyal konumlarını sürdürmek isteyenlerin bu dirençte birleşmesi üzerine 1937 yılında laiklik anayasal güvence altına altın alınmıştır.

Sonuç olarak yazacağım ülkemizde laikliği savunanlar laikliğin ne olduğunu kavramadan laikliğin kadının başörtüsü üzerinden yürütülen tartışmalarda tıknefes olunca başörtüsüne bir biçim ve türban ismini vererek onu siyasal simge haline getiren anlayış giderek iktidara yürümüş ve bugünlere gelinmiştir.

Bugün hala 'inanç diye dayatılan ve bilerek servis edilen kimi absürd paylaşımlar üzerinden' yürütülen inanç tartışmaları ve özellikle kimi kadın başörtüsü ve kıyafeti üzerinden yürütülen tartışmalar toplumda laikliğin doğru algılanmasını engellemektedir.

Oysa laiklik yukarıda tarif ettiğim gibi kişinin yaşam biçiminin ve inancının özgürce ifade edebilmesi için tarafsız devletin yasal güvencesi altında olduğu bir toplumsal yapıdır.

Kitlelere laiklik bu şekilde doğru tarif edilip anlatılmadıkça ve kitlelere doğru anlaştırılmadıkça inancı siyasetin aracı olarak kullanmak isteyenler giderek yurttaşların sosyal hayatta ve inancını özgürce yaşamasını engeller duruma geleceklerdir.

Bugün inancı siyasetin aracı olarak kullanıp bundan siyasi çıkar sağlayanların amacı bu olmasa da; yani kişisel özgürlüklerin tümüyle sınırlandırılması olmasa da inanç siyasetin aracı olarak toplumda kabul gördükçe iktidar anlayışının hangi yöne evrildiği en son 15 Temmuz darbe teşebbüsüyle daha anlaşılır olmuştur.

Ayrıca bölgemizde birçok ülkede bu tür evrilmenin çok örneği vardır.

Sonuç olarak en dindarına kadar bütün inançların kendini özgürce ifade ettiği ve yurttaşlarının yaşam biçimine kimsenin karışmadığı toplumlar laikliğin içselleştirildiği demokrasinin ve yargı bağımsızlığının egemen olduğu demokratik toplumlardır.

Bu tarif ve anlayışı yurttaş sorumluluğu içinde demokrasiden yana olan herkes topluma doğru ifadelerle anlatmakla yükümlüdür.

Bu yükümlülük ihmal edilirse 15 Temmuz'da başarısız olanlara yeni fırsatlar sunulmuş olacaktır.


Umarım yazdıklarım doğru anlaşılır.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder