Merhaba; laiklik din ve devlet işlerinin birbirinden ayrılması değil;
devletin bütün inançlara karşı tarafsız olduğu; devletin bu kimliğine uygun
olarak devleti yönetenlerin ve kamuya hizmet verenlerin görevlerini yerine
getirirken inancını belli eden hiç bir davranışta bulunmadığı ve inancını belli
eden işaret taşımadığı; yurttaşların bütün haklarının yasalarca güvence altına
alındığı bir toplum modelidir.
Laikliğin yaşam biçimi olarak kabul edildiği veya içselleştirildiği
bütün toplumlarda devlette seçimle iş başına gelen veya yasalarla
görevlendirilmiş bütün görevliler yukarıda yazdığım anlayışla görev yaparlar ve
yurttaşın inanç dahil bütün sosyal hakları yasalarla güvence altındadır.
Türkiye'de cumhuriyetin kuruluşundan sonra Medeni kanunun kabulü ve
Latin alfabeleriyle başlayan okuma yazma kursları ve Millet Mektepleri ve
yönetimde çağdaş anlayışın egemen olması için başlatılan süreçte de amaç
laikliğin yukarıdaki tanıma göre toplum tarafından içselleştirilmesiydi; ama
inancın siyasete; daha doğrusu devlet yönetimine referans olmasını isteyenlerin
direnci; inanç değerlerini kullanarak ekonomik ve sosyal konumlarını sürdürmek
isteyenlerin bu dirençte birleşmesi üzerine 1937 yılında laiklik anayasal
güvence altına altın alınmıştır.
Sonuç olarak yazacağım ülkemizde laikliği savunanlar laikliğin ne
olduğunu kavramadan laikliğin kadının başörtüsü üzerinden yürütülen
tartışmalarda tıknefes olunca başörtüsüne bir biçim ve türban ismini vererek
onu siyasal simge haline getiren anlayış giderek iktidara yürümüş ve bugünlere
gelinmiştir.
Bugün hala 'inanç diye dayatılan ve bilerek servis edilen kimi absürd
paylaşımlar üzerinden' yürütülen inanç tartışmaları ve özellikle kimi kadın
başörtüsü ve kıyafeti üzerinden yürütülen tartışmalar toplumda laikliğin doğru
algılanmasını engellemektedir.
Oysa laiklik yukarıda tarif ettiğim gibi kişinin yaşam biçiminin ve
inancının özgürce ifade edebilmesi için tarafsız devletin yasal güvencesi
altında olduğu bir toplumsal yapıdır.
Kitlelere laiklik bu şekilde doğru tarif edilip anlatılmadıkça ve
kitlelere doğru anlaştırılmadıkça inancı siyasetin aracı olarak kullanmak
isteyenler giderek yurttaşların sosyal hayatta ve inancını özgürce yaşamasını
engeller duruma geleceklerdir.
Bugün inancı siyasetin aracı olarak kullanıp bundan siyasi çıkar
sağlayanların amacı bu olmasa da; yani kişisel özgürlüklerin tümüyle
sınırlandırılması olmasa da inanç siyasetin aracı olarak toplumda kabul gördükçe iktidar
anlayışının hangi yöne evrildiği en son 15 Temmuz darbe teşebbüsüyle daha
anlaşılır olmuştur.
Ayrıca bölgemizde birçok ülkede bu tür evrilmenin çok örneği vardır.
Sonuç olarak en dindarına kadar bütün inançların kendini özgürce ifade
ettiği ve yurttaşlarının yaşam biçimine kimsenin karışmadığı toplumlar
laikliğin içselleştirildiği demokrasinin ve yargı bağımsızlığının egemen olduğu
demokratik toplumlardır.
Bu tarif ve anlayışı yurttaş sorumluluğu içinde demokrasiden yana olan
herkes topluma doğru ifadelerle anlatmakla yükümlüdür.
Bu yükümlülük ihmal edilirse 15 Temmuz'da başarısız olanlara yeni
fırsatlar sunulmuş olacaktır.
Umarım yazdıklarım doğru anlaşılır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder