29 Eylül 2016 Perşembe

EVLERDEN BİRİNDE


Adam divana uzanmış düşünüyordu.

Çocuklarıyla ‘ne yaparsa yapsın?’ anlaşamıyordu; daha doğrusu kızıyla. Ne zamandır onunla oturup konuşmayı; onun geleceğiyle ilgili kaygılarını; kendi tavsiyelerini söylemeyi istese onu bilgisayarını veya cep telefonunu dürtüklemekten bir türlü vazgeçirip konuşma fırsatı bulamıyordu. Hele son zamanda birlikte kahvaltıya oturdukları bile yoktu. Şimdi de odasındaydi. Öğle olmuş daha kalkmamıştı.

Bunu düşünürken karısının izlediği dizisi bitmiş; girip çıkıp kahvaltı hazırlıyordu. ”Boşanmışlar; bu evliliğin yürümeyeceği baştan belliydi. Ben söylemiştim bu evlilik yürümez diye” girip çıkarken söyleniyordu.

Karısının girip çıkarken veya divanda otururken böyle sürekli konuşması adama arı vızıltısı gibi bir duygu veriyordu; ama hiç rahatsız olmuyordu.

İnanın arada bir söylediklerini sorup onaylatması olmasa gözleri kapalı divana uzanmışsa uykusunu bile getiriyordu.

Ancak şimdi olduğu gibi “boşanmışlar; bu evliliğin yürümeyeceği baştan belliydi. Ben söylemiştim bu evlilik yürümez diye” deyip arkasından “Nasılmış?” diye “erkeksen cevap verme” der gibi soru sorduğundan irkilirdi hep. İyi ki şimdi sormamıştı.

Adam hemen toparlandı.  Çünkü böyle sorulara cevap vermeyince “sen bana değer vermiyorsun”diye başlayıp; “ömrüm sıkıntıyla geçti. Ne ev var ne araba?” cinsinden salvo atışlarla devam eden zorlu bir saldırının çok yakın olduğunu tecrübesiyle biliyordu.

Öyle bir saldırı başlayınca ‘ne kadar sürede? Nasıl biteceğini?’ asla kestiremezdiniz.

Bunu bildiği için ”doğru; yürümeyeceği baştan belliydi” dedi.

Karısı Allahtan ”ben kimden bahsediyorum?” diye sormadı.

Ara sıra ”peki ben kimden bahsediyorum?” diye samimiyet testi için sorduğunda doğru cevap alamazsa asıl kıyamet o zaman kopuyordu.

Onun için karısının söylediklerini dikkatle dinlemeye başladı.    

Ancak bu konularda karısının sorularını anlayıp; doğru cevap vermesi çok zor oluyordu.

Mübarek kadın ‘tüm dizi oyuncularını, mankenleri, sanatçıları bırakın’ dizinin senaristini, yönetmenini, ‘kim kimle evli? Kim kimi aldatmış?’ velhasıl her şeylerini bir bir biliyordu.

Hani magazin bilgilerini içeren bir yarışma olsa karısını tek geçerdi.                           
Hergün sabahtan akşama ‘onun için’ tek konu onlardı. Hiç görmeyeceğiniz tanımayacağınız insanlar. Onların kimini övüyor; kimine kızıyordu.

Bu sırada kızını dizi oyucularıyla kıyaslıyor; hiçbirini kızına denk görmüyordu. Hele oğlu… Kerata bu yaşta bile çok yakışıklıydı. Onun için oğlunu geleceğin başrol oyuncularından biri gibi görüyordu.

Yani bütün hayatı seyrettiği diziler; o dizilerde kendiyle özdeşleştirdiği dizi kahramanlarıydı.

Sevdiği dizileri seyrederken de adeta kendinden geçiyordu. Soluksuz izlediği bir iki dizi hariç; diğerlerini izlerken sürekli oyucuları kritik ediyor; beğendiği, beğenmediği yönlerini sıralıyordu.

İnanın; oyuncular onu dinleyebilse tüm yanlışlarının, doğrularının farkına varıp ona göre oyun çıkarırdı.

Soluksuz izlediği dizilerde ise hiç yorum yapmaz; çıt çıkmasına tahammül edemezdi.

Adam bunu bildiği için karısı söylediği bir şeyi yapmayınca ”dizini rahat izlettirmem” diye tehdit eder; bu şekilde ‘istediği neyse?’ karısına istediğini yaptırırdı.

Adamın en rahat ettiği günler yalnız karısının sevdiği dizilerin oynadığı günlerdi. Adam zaten karısının izlediği dizileri hiç sevmiyordu. Onun için o dizilerin oynadığı günler rahatça divana uzanıp yatabilirdi. Dizileri soluksuz izleyen karısı soru da sormadığı için o sıra çok rahat ederdi.

Adam o günleri çok seviyordu. Gözü kapalı divanda uzandığı o anlarda yalnız dizi oyucularının sesi duyuluyor ve o istediği gibi düşünebiliyordu.

Düşünmek düşünmek…

Başta da söylediğim gibi “kızımla ‘nasıl?’ diyalog kurabilirim? Karımla kavgasız gürültüsüz ‘nasıl?’ yaşayabilirim?” O sıra bütün derdi düşüncesi bu olurdu.   

Kızına yazarak rahat rahat içini döküp, kaygılarını ve tavsiyelerini anlatarak; onunla yaşadığı sorunu çözebileceği aklına geldi. Küçük oğlu şimdilik bir sorun çıkarmıyordu. Derslerinde de başarılıydı. Onun için aklına kızına yazarak ulaşabileceği gelince çok sevindi.

Evet ‘aynı evde otursalar da’ kızına mektup yazarak her şeyi anlatabilirdi. Her halde o da lütfedip bu mektubu okurdu. ‘Evet evet’ ilginç bulacağı için bu mektubunu mutlaka okurdu.

Böyle düşünüp rahatladı. Ya karısı? “Mektup yazsa ne fayda?” Her gün her an birlikteler. Mektubunu okuyunca etkilendi diyelim. Peki sonra? “Bu böyle olmaz” dedi. Ayrıca bugün karısının pazara gitme günüydü. Adamın yanında yeterli para yoktu. Bu da bir kavga sebebi olabiliyordu.

“Ne yapayım? Nasıl edeyim?” diye düşündü düşündü. Bu sırada biten dizinin ardından başlayan magazin programı devam ediyor; adamın gözü arada bir televizyona kayıyordu.

Televizyonda “az sonra az sonra diyerek” bir görüntü geçiyordu.

Gayri ihtiyari izlemeye başladı. İzledi izledi.

”Hay Allah!” dedi. “Daha önce niye aklıma gelmedi?”

O da pek ala karısıyla aynı programları izler; birlikte izlediklerini paylaşarak uyum sağlayabilirdi.

“Acaba olur mu? Karısının bütün vırvırı dırıltısı bitermiydi?” diye düşünürken dizisi bitince içeri girip çıkan karısı kahvaltı masasını hazırlamıştı. Kocasını kahvaltıya çağırdı; ama kocasının magazin programını izlediğini görünce yanına oturup izlemeye başladı.

Bir süre sonra kahvaltı yaparken karşılıklı izledikleri magazin programıyla ilgili yorumlara başladılar.

Adam bu arada pazar parasının eksik olduğunu söylemek için fırsat kolluyordu. Bir yandan da yorumlara katılıyordu.

Bu karşılıklı muhabbet magazin programı bitene kadar devam etti. Program bitince adam karısına biraz sıkıntılı “şey bugün sana pazar parasını biraz eksik vereceğim; kusura bakma” dedi ve karısının yine saldırıya geçmesini bekledi. Karısı “önemli değil kocacığım; yettiği kadar alırım. Şimdi yemekteyiz programı başlayacak onu izleyelim” dedi.

Adam memnuniyetle o kanalı açtı.

İşin sırrını çözmüştü. Her gün karısıyla onun izlediği programları izliyor; onunla tüm sohbetlerine katılıyordu.

Başlarken biraz zorluk çekmişti; ama artık o da aynı şeylerden zevk alıyordu.

Sanki karısının ikizi gibi olmuştu. Artık hiç kavga etmiyorlardı.

Kızına yazdığı mektupsa pek işe yaramamıştı. Ama olsun. Düşüne düşüne karısıyla arasındaki sorunu halletmişti ya!

O günden sonra ‘kakara kikiri’ yaşayıp gittiler.
                                                                                                                                                                                             

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder