Adam divana uzanmış düşünüyordu.
Çocuklarıyla ‘ne yaparsa
yapsın?’ anlaşamıyordu; daha doğrusu kızıyla. Ne zamandır onunla oturup
konuşmayı; onun geleceğiyle ilgili kaygılarını; kendi tavsiyelerini söylemeyi
istese onu bilgisayarını veya cep telefonunu dürtüklemekten bir türlü
vazgeçirip konuşma fırsatı bulamıyordu. Hele son zamanda birlikte kahvaltıya
oturdukları bile yoktu. Şimdi de odasındaydi. Öğle olmuş daha kalkmamıştı.
Bunu düşünürken karısının
izlediği dizisi bitmiş; girip çıkıp kahvaltı hazırlıyordu. ”Boşanmışlar; bu
evliliğin yürümeyeceği baştan belliydi. Ben söylemiştim bu evlilik yürümez
diye” girip çıkarken söyleniyordu.
Karısının girip çıkarken veya
divanda otururken böyle sürekli konuşması adama arı vızıltısı gibi bir duygu
veriyordu; ama hiç rahatsız olmuyordu.
İnanın arada bir söylediklerini
sorup onaylatması olmasa gözleri kapalı divana uzanmışsa uykusunu bile
getiriyordu.
Ancak şimdi olduğu gibi “boşanmışlar;
bu evliliğin yürümeyeceği baştan belliydi. Ben söylemiştim bu evlilik yürümez
diye” deyip arkasından “Nasılmış?” diye “erkeksen cevap verme” der gibi soru
sorduğundan irkilirdi hep. İyi ki şimdi sormamıştı.
Adam hemen toparlandı. Çünkü böyle sorulara cevap vermeyince “sen
bana değer vermiyorsun”diye başlayıp; “ömrüm sıkıntıyla geçti. Ne ev var ne
araba?” cinsinden salvo atışlarla devam eden zorlu bir saldırının çok yakın
olduğunu tecrübesiyle biliyordu.
Öyle bir saldırı başlayınca ‘ne
kadar sürede? Nasıl biteceğini?’ asla kestiremezdiniz.
Bunu bildiği için ”doğru;
yürümeyeceği baştan belliydi” dedi.
Karısı Allahtan ”ben kimden
bahsediyorum?” diye sormadı.
Ara sıra ”peki ben kimden
bahsediyorum?” diye samimiyet testi için sorduğunda doğru cevap alamazsa asıl
kıyamet o zaman kopuyordu.
Onun için karısının
söylediklerini dikkatle dinlemeye başladı.
Ancak bu konularda karısının
sorularını anlayıp; doğru cevap vermesi çok zor oluyordu.
Mübarek kadın ‘tüm dizi
oyuncularını, mankenleri, sanatçıları bırakın’ dizinin senaristini, yönetmenini,
‘kim kimle evli? Kim kimi aldatmış?’ velhasıl her şeylerini bir bir biliyordu.
Hani magazin bilgilerini içeren
bir yarışma olsa karısını tek geçerdi.
Hergün sabahtan akşama ‘onun
için’ tek konu onlardı. Hiç görmeyeceğiniz tanımayacağınız insanlar. Onların
kimini övüyor; kimine kızıyordu.
Bu sırada kızını dizi
oyucularıyla kıyaslıyor; hiçbirini kızına denk görmüyordu. Hele oğlu… Kerata bu
yaşta bile çok yakışıklıydı. Onun için oğlunu geleceğin başrol oyuncularından
biri gibi görüyordu.
Yani bütün hayatı seyrettiği
diziler; o dizilerde kendiyle özdeşleştirdiği dizi kahramanlarıydı.
Sevdiği dizileri seyrederken de
adeta kendinden geçiyordu. Soluksuz izlediği bir iki dizi hariç; diğerlerini
izlerken sürekli oyucuları kritik ediyor; beğendiği, beğenmediği yönlerini
sıralıyordu.
İnanın; oyuncular onu
dinleyebilse tüm yanlışlarının, doğrularının farkına varıp ona göre oyun
çıkarırdı.
Soluksuz izlediği dizilerde ise
hiç yorum yapmaz; çıt çıkmasına tahammül edemezdi.
Adam bunu bildiği için karısı
söylediği bir şeyi yapmayınca ”dizini rahat izlettirmem” diye tehdit eder; bu
şekilde ‘istediği neyse?’ karısına istediğini yaptırırdı.
Adamın en rahat ettiği günler
yalnız karısının sevdiği dizilerin oynadığı günlerdi. Adam zaten karısının
izlediği dizileri hiç sevmiyordu. Onun için o dizilerin oynadığı günler rahatça
divana uzanıp yatabilirdi. Dizileri soluksuz izleyen karısı soru da sormadığı
için o sıra çok rahat ederdi.
Adam o günleri çok seviyordu.
Gözü kapalı divanda uzandığı o anlarda yalnız dizi oyucularının sesi duyuluyor
ve o istediği gibi düşünebiliyordu.
Düşünmek düşünmek…
Başta da söylediğim gibi “kızımla
‘nasıl?’ diyalog kurabilirim? Karımla kavgasız gürültüsüz ‘nasıl?’
yaşayabilirim?” O sıra bütün derdi düşüncesi bu olurdu.
Kızına yazarak rahat rahat içini
döküp, kaygılarını ve tavsiyelerini anlatarak; onunla yaşadığı sorunu
çözebileceği aklına geldi. Küçük oğlu şimdilik bir sorun çıkarmıyordu.
Derslerinde de başarılıydı. Onun için aklına kızına yazarak ulaşabileceği
gelince çok sevindi.
Evet ‘aynı evde otursalar da’
kızına mektup yazarak her şeyi anlatabilirdi. Her halde o da lütfedip bu
mektubu okurdu. ‘Evet evet’ ilginç bulacağı için bu mektubunu mutlaka okurdu.
Böyle düşünüp rahatladı. Ya
karısı? “Mektup yazsa ne fayda?” Her gün her an birlikteler. Mektubunu okuyunca
etkilendi diyelim. Peki sonra? “Bu böyle olmaz” dedi. Ayrıca bugün karısının
pazara gitme günüydü. Adamın yanında yeterli para yoktu. Bu da bir kavga sebebi
olabiliyordu.
“Ne yapayım? Nasıl edeyim?” diye
düşündü düşündü. Bu sırada biten dizinin ardından başlayan magazin programı
devam ediyor; adamın gözü arada bir televizyona kayıyordu.
Televizyonda “az sonra az sonra
diyerek” bir görüntü geçiyordu.
Gayri ihtiyari izlemeye başladı.
İzledi izledi.
”Hay Allah!” dedi. “Daha önce
niye aklıma gelmedi?”
O da pek ala karısıyla aynı
programları izler; birlikte izlediklerini paylaşarak uyum sağlayabilirdi.
“Acaba olur mu? Karısının bütün
vırvırı dırıltısı bitermiydi?” diye düşünürken dizisi bitince içeri girip çıkan
karısı kahvaltı masasını hazırlamıştı. Kocasını kahvaltıya çağırdı; ama
kocasının magazin programını izlediğini görünce yanına oturup izlemeye başladı.
Bir süre sonra kahvaltı yaparken
karşılıklı izledikleri magazin programıyla ilgili yorumlara başladılar.
Adam bu arada pazar parasının
eksik olduğunu söylemek için fırsat kolluyordu. Bir yandan da yorumlara
katılıyordu.
Bu karşılıklı muhabbet magazin
programı bitene kadar devam etti. Program bitince adam karısına biraz sıkıntılı
“şey bugün sana pazar parasını biraz eksik vereceğim; kusura bakma” dedi ve karısının
yine saldırıya geçmesini bekledi. Karısı “önemli değil kocacığım; yettiği kadar
alırım. Şimdi yemekteyiz programı başlayacak onu izleyelim” dedi.
Adam memnuniyetle o kanalı açtı.
İşin sırrını çözmüştü. Her gün
karısıyla onun izlediği programları izliyor; onunla tüm sohbetlerine
katılıyordu.
Başlarken biraz zorluk çekmişti;
ama artık o da aynı şeylerden zevk alıyordu.
Sanki karısının ikizi gibi
olmuştu. Artık hiç kavga etmiyorlardı.
Kızına yazdığı mektupsa pek işe
yaramamıştı. Ama olsun. Düşüne düşüne karısıyla arasındaki sorunu halletmişti
ya!
O günden sonra ‘kakara kikiri’
yaşayıp gittiler.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder