Altın sarısı tüylü; çok güzel renkli gözleri olan ve
benim Tekir adını verdiğim kedi Ortaköy’de Caminin sağ tarafında diğer sokak
kedileri, sokak köpekleri ve güvercinlerle birlikte yaşıyordu. En büyük
üzüntüsü de o bıngıl-bıngıl güvercinlere bir şey yapamadan uzaktan mel mel
bakmaktı.
Her gün onların havalanıp konduğu küçük meydanın
kenarındaki bankların arasına gizlenir veya bankların üstüne onlarla hiç
ilgilenmiyormuş yatar; içlerinden birini kapmak için fırsat kollardı.
İnsanların yemciden alıp attıkları yemlerle beslenen
bu güvercinler bıngıl, bıngıl etliydi. Havalanıp konarken etten fazla
uçamıyorlardı.
Bu durumda Tekir kedinin onlardan birini kapması işten
değildi. “Ah! Şu yemci bir olmasa?”
Ama mendebur yemcinin bir gözü kuşlarda bir gözü Tekirdeydi.
Biraz hareketlense hemen sopasını sallayarak gelip onu tehdit ederdi.
Tekir aslında bu tehditleri pek aldırmıyordu; ama
beceremez; üstelik bir de yemciden dayak yerse diğer kedilerin önünde rezil
olurdu. Sırf bu yüzden yemci sopasıyla üzerine yürüyünce “ya sabır” deyip
oradan ayrılıyordu.
Ama yemci ‘ne yaparsa yapsın?’ bir gün mutlaka bu
güvercinlerden birini kapacaktı. Yani sanki bunu kafaya koymuştu.
Siz hemen “bu ne canavarlık böyle?” diye ayıplamayın
onu.
Kendinizin koyunu keçiyi danayı vs.yi kesip, pişirip
yediğinizi ne çabuk unuttunuz? Sizinki canavarlık olmuyor da; bizim Tekir
güvercinleri gözden geçirince mi
‘canavarlık oluyor.’
“Yok öyle yağma”. Güvercinlerde onun için yiyecekten
başka bir şey değil.
İşte Tekir bu duygularla o gün de bir süre
güvercinleri gözledi. Tam fırlayıp kapacağı sırada mendebur yemci fark edip
sopasıyla kovaladı onu.
O da çaresiz oradan ayrılıp Caminin köşede oltayla
balık tutan balıkçının yanına gitti. O balıkçı tuttuğu balıklardan bir ikisini
yanına gelen kedi ve köpeklerin önüne doğrayıp yedirirdi.
O gün yemci onu kovalayınca; o da ‘küçük de olsa’
önüne bir balık kor umuduyla balıkçının yanına gitti; ama terslikler devam
ediyordu. Balıkçı kaç saattir ancak iki balık tutup sepete koyabilmiş; sinirden
burnundan soluyordu.
Tekir’in balık koyduğu sepete yanaştığını görünce (her
halde canı sıkkın olduğu için) hışımla üzerine yürüdü “piisst!” diye Tekiri
kovaladı.
Tekirin bu duruma çok canı sıkıldı.
Güvercinler için gittiğinde yemci kovalamıştı. Küçük
bir balık ikram eder diye balıkçının yanına geldiğinde buradan da balıkçı
kovalayınca onu; “Ne bu ya böyle?” dedi kendi kendine. “Önüne gelen kovalıyor.
Sanki şamar oğlanıyız?”
Bu deyimi de insanlardan öğrenmiş; yeri geldi mi
kullanıyordu.
Çaresiz gerisin geri döndü.
“Aaaa! Oradaydı” Onu şaşırtan eli bastonlu; şapkalı
ihtiyardı. Gene gelmiş her zaman oturduğu yere oturmuş; denizi seyrediyordu.
Bu ihtiyar epeydir oralara gelip gidiyordu. Her zaman
öyle saatlerce denizi seyreder; sonra usulca kalkıp yavaş yavaş giderdi.
Aslında Tekir altın sarısı saçlı, renkli gözlü çok
güzel bir kediydi. Oralara gelen herkesin ilgisini çekerdi. Herkes onun
resimlerini çeker elleriyle okşamak isterdi; ama Tekir yalnız genç ve çok güzel
bayanların kendisini sevip okşamasına izin verir, diğerlerine dişlerini
gösterip kaçardı.
Ama bu ihtiyar başkaydı. O bakışıyla Tekirin içini
ısıtmış, sıcaklığıyla kendini çok sevdirmişti. Onun için bu ihtiyar gelince
mutlaka gider; bir sıçrayışta çıkıp yanına yatar; onun kendisini sevip
okşamasını, karnını kaşımasını, kafasına ovarak masaj yapmasını beklerdi.
Bu gün hem de yalnızdı. Çünkü bazen yanında bir bayan
olurdu. Herhalde karısıydı. Ama o Tekiri; Tekir de onu hiç sevmemişti. Kadının
bakışından hayvanları hiç sevmediği; hatta korktuğu anlaşılıyordu.
“İhtiyar bu kadınla nasıl anlaşıyor?” diye hep merak
ederdi. İhtiyarı görünce bunlar geldi aklına; içinden “neyse bu gün yalnız”
dedi.
İhtiyar da onu karşıdan görmüş yine sımsıcak bakıyor,
adeta gözleriyle “haydi gel “diyordu.
Tekirin keyfi gelmişti. O tarafa yöneldi. İhtiyarın bu
tarafında iki bayan vardı. Çok güzeldiler. Tekir onları da görünce daha alımlı
yürüyerek ihtiyarın yanına gidiyordu.
“Aaaa!” bir baktı. Karşıdan sarı tüylü köpekle
kahverengi tüylü köpeğin geldiğini gördü. Arkalarından da simsiyah tüylü kara
köpek geliyordu.
“Al bakalım başına belayı” Yine mi kaçacaktı? Yemcinin
sopasından kaç; balıkçının tekmesinden kaç. Şimdide köpeklerden kaç. “Ne bu
yahu?” dedi. “Ben önüme gelenden kaçmak için mi dünyaya geldim? Şamar
oğlanımıyım ben?” diye geçirdi içinden; baktı köpekler yaklaşıyordu; ama bu
sefer kaçmayacaktı. Hem ihtiyarın; hem de güzel bayanların yanında kendini küçük
düşürmeyecekti.
Durdu. Köpeklere baktı. Birden kamburlaştı. Kamburu
daha büyüdü. Yay gibi geriliyordu. Dişlerini çıkardı. Pençelerini çıkardı.
Biraz daha gerildi. Dişlerini biraz daha sıktı. Herhalde çok çirkin; çok
korkunç bir şey olmuştu. Kızların ve ihtiyarın bakışından öyle anlıyordu.
İçinden “İnşallah bu işe yarar da; köpekler kaçar”
diye geçirdi. Yılan gibi tıslamaya başladı.
Sarı köpek ve kahverengi tüylü köpek gelip karşısında
durdu. “Ay bu ne böyle “ dediler. Zavallı kedi aklınca onları korkutup
kaçıracaktı. İçlerinden üzerine doğru yürümek geçti. Kahverengi tüylü köpek
sarı tüylü köpeğe “hey ahbap… Ne olur? Ne olmaz? ‘İte dalanacağına çalıyı
dolan’ demişler” deyip sağa saptı. Sarı köpekte onu takip etti. Deniz
kenarındaki bankın önünden Tekirin ilerisinden geçip gittiler.
Tekir “Ohh” çekti. “İyi bunlar restimi görmediler
“dedi. Ama siyah tüylü kara köpek daha ilerdeydi. Onun ne yapacağı belli
değildi; o da geldi. Diğer köpeklerin durduğu yerde durdu. Diğer köpeklerin
oradan sağa saptıklarını görmüştü. Tekire baktı. O yine öyle çirkinleşmiş ona
bakıyordu. Siyah köpek, “alemin kabadayısı ben miyim?” dedi. O da kahverengi
tüylü köpekle sarı köpeğin geçtiği yerden, sağa sapıp, bankın ilerisinden geçip
gitti.
Tekir kazanmıştı; ama gözlerine inanamıyordu.
İhtiyar şaşkın; kızlar da hayran hayran ona bakıyordu.
Kızlar çok güzeldi. Bu güzel kızların ve ihtiyarın
yanında rezil olamamıştı. İçi içine sığmıyordu. Kamburunu düzeltti. Pençelerini
içine çekti. Yine altın sarısı tüylü, renkli gözlü çok güzel kedi olmuştu.
İhtiyara baktı. O “haydi gel yanıma” der gibi bakıyordu. Bir sıçrayışta yanına
çıktı. İhtiyar onu “Aferin! Gözüme girdin” der gibi okşuyordu. Sonra karnını
kaşıdı. Sonra başına masaj yapmaya başladı.
Tekir bu sırada çoktan uyumuş; mırıl-mırıl solurken rüyasında
o kızların kendisini sevip okşadığını görüyordu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder