26 Eylül 2016 Pazartesi

TEKİR'İN YAŞAMINDAN BİR GÜN


Altın sarısı tüylü; çok güzel renkli gözleri olan ve benim Tekir adını verdiğim kedi Ortaköy’de Caminin sağ tarafında diğer sokak kedileri, sokak köpekleri ve güvercinlerle birlikte yaşıyordu. En büyük üzüntüsü de o bıngıl-bıngıl güvercinlere bir şey yapamadan uzaktan mel mel bakmaktı.

Her gün onların havalanıp konduğu küçük meydanın kenarındaki bankların arasına gizlenir veya bankların üstüne onlarla hiç ilgilenmiyormuş yatar; içlerinden birini kapmak için fırsat kollardı.

İnsanların yemciden alıp attıkları yemlerle beslenen bu güvercinler bıngıl, bıngıl etliydi. Havalanıp konarken etten fazla uçamıyorlardı.

Bu durumda Tekir kedinin onlardan birini kapması işten değildi.  “Ah! Şu yemci bir olmasa?”

Ama mendebur yemcinin bir gözü kuşlarda bir gözü Tekirdeydi. Biraz hareketlense hemen sopasını sallayarak gelip onu tehdit ederdi.

Tekir aslında bu tehditleri pek aldırmıyordu; ama beceremez; üstelik bir de yemciden dayak yerse diğer kedilerin önünde rezil olurdu. Sırf bu yüzden yemci sopasıyla üzerine yürüyünce “ya sabır” deyip oradan ayrılıyordu.

Ama yemci ‘ne yaparsa yapsın?’ bir gün mutlaka bu güvercinlerden birini kapacaktı. Yani sanki bunu kafaya koymuştu.

Siz hemen “bu ne canavarlık böyle?” diye ayıplamayın onu.

Kendinizin koyunu keçiyi danayı vs.yi kesip, pişirip yediğinizi ne çabuk unuttunuz? Sizinki canavarlık olmuyor da; bizim Tekir güvercinleri gözden geçirince mi  ‘canavarlık oluyor.’

“Yok öyle yağma”. Güvercinlerde onun için yiyecekten başka bir şey değil.

İşte Tekir bu duygularla o gün de bir süre güvercinleri gözledi. Tam fırlayıp kapacağı sırada mendebur yemci fark edip sopasıyla kovaladı onu.

O da çaresiz oradan ayrılıp Caminin köşede oltayla balık tutan balıkçının yanına gitti. O balıkçı tuttuğu balıklardan bir ikisini yanına gelen kedi ve köpeklerin önüne doğrayıp yedirirdi.

O gün yemci onu kovalayınca; o da ‘küçük de olsa’ önüne bir balık kor umuduyla balıkçının yanına gitti; ama terslikler devam ediyordu. Balıkçı kaç saattir ancak iki balık tutup sepete koyabilmiş; sinirden burnundan soluyordu.

Tekir’in balık koyduğu sepete yanaştığını görünce (her halde canı sıkkın olduğu için) hışımla üzerine yürüdü “piisst!” diye Tekiri kovaladı.

Tekirin bu duruma çok canı sıkıldı.

Güvercinler için gittiğinde yemci kovalamıştı. Küçük bir balık ikram eder diye balıkçının yanına geldiğinde buradan da balıkçı kovalayınca onu; “Ne bu ya böyle?” dedi kendi kendine. “Önüne gelen kovalıyor. Sanki şamar oğlanıyız?”

Bu deyimi de insanlardan öğrenmiş; yeri geldi mi kullanıyordu.

Çaresiz gerisin geri döndü.

“Aaaa! Oradaydı” Onu şaşırtan eli bastonlu; şapkalı ihtiyardı. Gene gelmiş her zaman oturduğu yere oturmuş; denizi seyrediyordu.

Bu ihtiyar epeydir oralara gelip gidiyordu. Her zaman öyle saatlerce denizi seyreder; sonra usulca kalkıp yavaş yavaş giderdi.

Aslında Tekir altın sarısı saçlı, renkli gözlü çok güzel bir kediydi. Oralara gelen herkesin ilgisini çekerdi. Herkes onun resimlerini çeker elleriyle okşamak isterdi; ama Tekir yalnız genç ve çok güzel bayanların kendisini sevip okşamasına izin verir, diğerlerine dişlerini gösterip kaçardı.

Ama bu ihtiyar başkaydı. O bakışıyla Tekirin içini ısıtmış, sıcaklığıyla kendini çok sevdirmişti. Onun için bu ihtiyar gelince mutlaka gider; bir sıçrayışta çıkıp yanına yatar; onun kendisini sevip okşamasını, karnını kaşımasını, kafasına ovarak masaj yapmasını beklerdi.

Bu gün hem de yalnızdı. Çünkü bazen yanında bir bayan olurdu. Herhalde karısıydı. Ama o Tekiri; Tekir de onu hiç sevmemişti. Kadının bakışından hayvanları hiç sevmediği; hatta korktuğu anlaşılıyordu.

“İhtiyar bu kadınla nasıl anlaşıyor?” diye hep merak ederdi. İhtiyarı görünce bunlar geldi aklına; içinden “neyse bu gün yalnız” dedi.

İhtiyar da onu karşıdan görmüş yine sımsıcak bakıyor, adeta gözleriyle “haydi gel “diyordu.

Tekirin keyfi gelmişti. O tarafa yöneldi. İhtiyarın bu tarafında iki bayan vardı. Çok güzeldiler. Tekir onları da görünce daha alımlı yürüyerek ihtiyarın yanına gidiyordu.

“Aaaa!” bir baktı. Karşıdan sarı tüylü köpekle kahverengi tüylü köpeğin geldiğini gördü. Arkalarından da simsiyah tüylü kara köpek geliyordu.

“Al bakalım başına belayı” Yine mi kaçacaktı? Yemcinin sopasından kaç; balıkçının tekmesinden kaç. Şimdide köpeklerden kaç. “Ne bu yahu?” dedi. “Ben önüme gelenden kaçmak için mi dünyaya geldim? Şamar oğlanımıyım ben?” diye geçirdi içinden; baktı köpekler yaklaşıyordu; ama bu sefer kaçmayacaktı. Hem ihtiyarın; hem de güzel bayanların yanında kendini küçük düşürmeyecekti.

Durdu. Köpeklere baktı. Birden kamburlaştı. Kamburu daha büyüdü. Yay gibi geriliyordu. Dişlerini çıkardı. Pençelerini çıkardı. Biraz daha gerildi. Dişlerini biraz daha sıktı. Herhalde çok çirkin; çok korkunç bir şey olmuştu. Kızların ve ihtiyarın bakışından öyle anlıyordu.

İçinden “İnşallah bu işe yarar da; köpekler kaçar” diye geçirdi. Yılan gibi tıslamaya başladı.

Sarı köpek ve kahverengi tüylü köpek gelip karşısında durdu. “Ay bu ne böyle “ dediler. Zavallı kedi aklınca onları korkutup kaçıracaktı. İçlerinden üzerine doğru yürümek geçti. Kahverengi tüylü köpek sarı tüylü köpeğe “hey ahbap… Ne olur? Ne olmaz? ‘İte dalanacağına çalıyı dolan’ demişler” deyip sağa saptı. Sarı köpekte onu takip etti. Deniz kenarındaki bankın önünden Tekirin ilerisinden geçip gittiler.
  
Tekir “Ohh” çekti. “İyi bunlar restimi görmediler “dedi. Ama siyah tüylü kara köpek daha ilerdeydi. Onun ne yapacağı belli değildi; o da geldi. Diğer köpeklerin durduğu yerde durdu. Diğer köpeklerin oradan sağa saptıklarını görmüştü. Tekire baktı. O yine öyle çirkinleşmiş ona bakıyordu. Siyah köpek, “alemin kabadayısı ben miyim?” dedi. O da kahverengi tüylü köpekle sarı köpeğin geçtiği yerden, sağa sapıp, bankın ilerisinden geçip gitti.
  
Tekir kazanmıştı; ama gözlerine inanamıyordu.

İhtiyar şaşkın; kızlar da hayran hayran ona bakıyordu.

Kızlar çok güzeldi. Bu güzel kızların ve ihtiyarın yanında rezil olamamıştı. İçi içine sığmıyordu. Kamburunu düzeltti. Pençelerini içine çekti. Yine altın sarısı tüylü, renkli gözlü çok güzel kedi olmuştu. İhtiyara baktı. O “haydi gel yanıma” der gibi bakıyordu. Bir sıçrayışta yanına çıktı. İhtiyar onu “Aferin! Gözüme girdin” der gibi okşuyordu. Sonra karnını kaşıdı. Sonra başına masaj yapmaya başladı.

Tekir bu sırada çoktan uyumuş; mırıl-mırıl solurken rüyasında o kızların kendisini sevip okşadığını görüyordu.                                                                                                                                                                                                                                              





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder