29 Eylül 2016 Perşembe

HEP HİKAYE OLACAK DEĞİL YA!


Bir arkadaşın yardımıyla açtığım bu blogdan hemen her gün bir hikaye paylaştım. Bugün de demokratik toplum yaşamımızı ilgilendiren bir konuda düşündüklerimi paylaşacağım.

Bilindiği gibi bugün cumhurbaşkanımız kafasında kendi belirlediği veya kendince önemli gördüğü konuları muhtarlarla düzenlediği toplantılarda açıklamayı ihtiyat haline getirdi.

Özellikle kendini solda gören veya aydın olduğunu düşünen veya öyle olduğunu sananların da bu toplantıları ‘tiye’; yani alaya alması alışkanlık haline geldi. Sosyal medyadaki paylaşımlarda “Hi! Hi! Yine muhtarlarla toplanmış” gibi ifadelere çokça rastlanıyor.

Bence bu toplantılar demokratik toplum yaşamımız için çok önemlidir.

Cumhurbaşkanı belki bilerek, belki de bilmeyerek; çoğumuzun; özellikle kasaba ve kentlerde ‘kim olduğunu?’ bilmediği; seçimlerde “aman! Veririz birine olur gider” diye hiç önemsemediği, köylerde de hatırlı olanın seçilmesine özen gösterildiği muhtarlık kurumu başta olmak üzere; seçimle işbaşına gelen bütün kurumların demokratik yaşam için ‘ne kadar?’ vazgeçilmez kurumlar olduğunu hatırlatıyor bize. Ya da öyle hatırlatması lazım…

Yani hepimizin durup, düşünüp; kendimize “ben demokrasi demokrasi diyorum. ‘tamam da’ demokrasiyi nasıl algılıyorum?” diye sormamız gerekir. Çünkü demokrasi seçimle iş başına gelmiş kurumlarıyla birlikte tarif edilen; insanlığın 'Uzayan Gecelerinin Karanlığında' uzun mücadeleler sonucu kendine en layık gördüğü bir yaşam biçimidir. Yani demokrasi ‘demokratik kurumlarıyla bir bütün olarak varsa’ vardır. Yani biraz hamilelik veya biraz bakirelik olmayacağı gibi; ucundan kıyısından ilişmiş bir şekilde demokrasi de olmaz.

Kendini ‘demokrat’ olarak niteleyen kişinin demokratlığı da ‘bence’ bu kurumlara ve kurumlaşmaya verdiği önem kadardır.

Yani ‘mahallede veya köyde kimin muhtar olduğunu?’ apartman yönetiminden, okul aile birliklerine, kooperatif ve meslek birlikleri yönetiminden  belediye meclislerine, il genel meclislerine kadar seçilerek gelen kişilerin yönettiği kurumlarda seçilmiş kişilerin niteliğini önemsemeden demokrat olunmaz.

Bu öyle bir önemsemedir ki! Özellikle ‘belediye meclisi veya partilerin il ve ilçe yönetimlerinde kimin aday olacağı?’ konusunu sadece kendi siyasi partin sınırları içinde görmeyip, bütün partilerde en nitelikli kişilerin oralara aday olmasını önemseme ve gayret göstermeye kadar giden bir önemsemedir. 

Yani “amaan! Ötekinden bana ne?” denmeden ötekinin niteliğiyle de ilgilenmeye kadar. 

Çünkü öyle kurumlar vardır ki! ‘Örneğin belediye meclisleri, il genel meclisleri ve tabi millet meclisi gibi’ ötekiyle toplumun iyiliğine ne kadar uyumlu olunabilirse o kadar iyi işler başarılabilir.

Cumhurbaşkanının ihtiyat haline getirdiği muhtar toplantıları bana bunu hatırlattı.

Çünkü seçimle iş başına gelmiş bütün kurumları önemseyip, o kurumlara o görevi en iyi yapacak en nitelikli insanları seçmeye önem vermediğimiz, seçmediğimiz sürece bizi yöneten siyasetçilerin etnik kimlik farklılığından, inanç farklılıklarına; oradan tarihi gerçeklerin çarpıtılmasına kadar hepimizin demokratik yaşamını çok ilgilendiren konularda bizimle ‘oyum oyum’ oynamasının ve istedikleri gibi at koşturmalarının önüne asla geçemeyiz.

Gecenin bir vakti aklıma gelince bunlar; üşenmeden yazdım; her gün hikaye paylaştığım bloğumda paylaştım bunu.

Umarım bu paylaşım önüne gelen arkadaşlarım da üşenmeden okur ve yorumlarla katkı verir.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder