Bir
arkadaşın yardımıyla açtığım bu blogdan hemen her gün bir hikaye paylaştım.
Bugün de demokratik toplum yaşamımızı ilgilendiren bir konuda düşündüklerimi
paylaşacağım.
Bilindiği
gibi bugün cumhurbaşkanımız kafasında kendi belirlediği veya kendince önemli
gördüğü konuları muhtarlarla düzenlediği toplantılarda açıklamayı ihtiyat
haline getirdi.
Özellikle
kendini solda gören veya aydın olduğunu düşünen veya öyle olduğunu sananların
da bu toplantıları ‘tiye’; yani alaya alması alışkanlık haline geldi. Sosyal
medyadaki paylaşımlarda “Hi! Hi! Yine muhtarlarla toplanmış” gibi ifadelere
çokça rastlanıyor.
Bence
bu toplantılar demokratik toplum yaşamımız için çok önemlidir.
Cumhurbaşkanı
belki bilerek, belki de bilmeyerek; çoğumuzun; özellikle kasaba ve kentlerde
‘kim olduğunu?’ bilmediği; seçimlerde “aman! Veririz birine olur gider” diye
hiç önemsemediği, köylerde de hatırlı olanın seçilmesine özen gösterildiği
muhtarlık kurumu başta olmak üzere; seçimle işbaşına gelen bütün kurumların
demokratik yaşam için ‘ne kadar?’ vazgeçilmez kurumlar olduğunu hatırlatıyor
bize. Ya da öyle hatırlatması lazım…
Yani
hepimizin durup, düşünüp; kendimize “ben demokrasi demokrasi diyorum. ‘tamam
da’ demokrasiyi nasıl algılıyorum?” diye sormamız gerekir. Çünkü demokrasi
seçimle iş başına gelmiş kurumlarıyla birlikte tarif edilen; insanlığın 'Uzayan Gecelerinin Karanlığında' uzun mücadeleler sonucu kendine en layık gördüğü bir yaşam
biçimidir. Yani demokrasi ‘demokratik kurumlarıyla bir bütün olarak varsa’ vardır.
Yani biraz hamilelik veya biraz bakirelik olmayacağı gibi; ucundan kıyısından
ilişmiş bir şekilde demokrasi de olmaz.
Kendini
‘demokrat’ olarak niteleyen kişinin demokratlığı da ‘bence’ bu kurumlara ve
kurumlaşmaya verdiği önem kadardır.
Yani
‘mahallede veya köyde kimin muhtar olduğunu?’ apartman yönetiminden, okul aile
birliklerine, kooperatif ve meslek birlikleri yönetiminden belediye meclislerine, il genel meclislerine
kadar seçilerek gelen kişilerin yönettiği kurumlarda seçilmiş kişilerin niteliğini
önemsemeden demokrat olunmaz.
Bu
öyle bir önemsemedir ki! Özellikle ‘belediye meclisi veya partilerin il ve ilçe
yönetimlerinde kimin aday olacağı?’ konusunu sadece kendi siyasi partin
sınırları içinde görmeyip, bütün partilerde en nitelikli kişilerin oralara aday
olmasını önemseme ve gayret göstermeye kadar giden bir önemsemedir.
Yani “amaan!
Ötekinden bana ne?” denmeden ötekinin niteliğiyle de ilgilenmeye kadar.
Çünkü
öyle kurumlar vardır ki! ‘Örneğin belediye meclisleri, il genel meclisleri ve
tabi millet meclisi gibi’ ötekiyle toplumun iyiliğine ne kadar uyumlu
olunabilirse o kadar iyi işler başarılabilir.
Cumhurbaşkanının
ihtiyat haline getirdiği muhtar toplantıları bana bunu hatırlattı.
Çünkü
seçimle iş başına gelmiş bütün kurumları önemseyip, o kurumlara o görevi en iyi
yapacak en nitelikli insanları seçmeye önem vermediğimiz, seçmediğimiz sürece
bizi yöneten siyasetçilerin etnik kimlik farklılığından, inanç farklılıklarına;
oradan tarihi gerçeklerin çarpıtılmasına kadar hepimizin demokratik yaşamını
çok ilgilendiren konularda bizimle ‘oyum oyum’ oynamasının ve istedikleri gibi
at koşturmalarının önüne asla geçemeyiz.
Gecenin
bir vakti aklıma gelince bunlar; üşenmeden yazdım; her gün hikaye paylaştığım
bloğumda paylaştım bunu.
Umarım
bu paylaşım önüne gelen arkadaşlarım da üşenmeden okur ve yorumlarla katkı
verir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder